‘Nartlar’ albüm ve podcast projesi olarak tüm dijital platformlarda yayına başladı

0
2078

Oyuncu ve yönetmen Rasih Şafak Tok, “Nart Anlatıları” üzerine yaptığı çalışmaları anlattı. İstanbul Aydın Üniversitesi Drama ve Oyunculuk Bölümü Lisans ve Tiyatro Yönetmenliği Yüksek Lisans programlarını tamamlayan Tok, “Nart Anlatıları”nı Xabze’nin referansı olarak gördüğünü dile getirdi. “Nartlar ve Diğerleri” podcast programı ve “Nartlar” albüm çalışmalarını da sorduğumuz Tok ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.


-Yüksek lisans tezinizde “Aiskhylos’un ‘Zincire Vurulmuş Prometheus’ oyununun Adigelerin anlatıları Nartlardan yola çıkarak sahnelenmesi” üzerine çalıştınız. Neden bu konuda çalışmayı tercih ettiniz? 

-Bu soruya birkaç yanıtım var sanırım. 

Birincisi, genel itibarla Çerkes olduğum için bu konuyu seçtiğim düşüncesi bir ön kabul olsa da aslında üniversiteden önce ve üniversitede tiyatronun, daha doğrusu sanatın ve kanımca tüm bilim dallarının referansının mitolojiler olduğuna inanmış olmam. 

İkincisi, literatürdeki kaynakları okudukça mitolojiye merakım ayyuka çıktı. Üniversitede de mitoloji dersimiz vardı, sonra oyunculuk derslerinde Shakespeare çalışırken, Shakespeare’in oyunlarında mütemadiyen mitolojik karakterlerin, mitlerin ayak izleri her sahnede karşımıza çıkıyordu. Antik Grek oyunlarında da her oyuncunun olduğu gibi benim de etrafımı Grek tanrıları sarmıştı; hepsinin iğrenç yaşamlarını okumak, günümüzde aydınca, sözüm ona özgürce yaşadığını sanan baskı toplumu çocuklarının hatalarını, tüketiciliklerini fark ettirdi bana. Grekler, tanrılarının merdiven altı ilişkilerini anlatarak çoktan ele almışlardı günümüzü belki de. Belli ki bu, geçmişin geleceğe büyük bir dipnotuydu. Sonra, Greklerin öncü olmadığını; Sümer, Hatti, Hurri, Hitit, Asur, Babil, Hindu, Mısır, Pelasg kültürlerinin mitlerinin Grek mitlerinden çok daha evvel zaten anlatılıyor olduğunu gördüm. Devamında ise Nartların bu kadim uygarlıkların anlatılarından da önce olduğu varsayımını güttüm ve şu ana kadar yaptığım okumalarım sonucunda bunun aksini kanıtlayan hiçbir ifadeye denk gelmedim. Özellikle Batılı sanat ve biliminsanlarının kitapları Kuzey Kafkasya’yı işaret ediyordu. George Thomson bu isimlerin başını çeker benim okumalarımda mesela. Haricinde, Tlepş’in dünyayı birkaç sıçrayışta gezebilmesine imkân tanıyan pabuçlarını yapması ve bu pabuçlarla birkaç sıçrayışta dünyayı dolaştığı anlatısını; pek çok anlatıda da bulunan denizin ikiye yarılması anlatılarını, Tlepş ile Jı Guaşe’nin henüz kundaktaki bebeklerinin Nartlara “Samanyolu’nu takip edin, o size yol gösterecek” repliğini vd. okuyunca da “Dur ben bir lafügüzaf edeyim de bin akıllı çıkarmaya çabalasın” diyerek anlatılmadığını anladım. Böylelikle söylencelerle olan bağım türlü soruların beynimin içinde mesken edinmiş olmasıyla pekişti. 

Mitler neden geleceğin mimarı olmasındı? Toplumların kültürünü inşa etmesindi, bilime önayak, sanatın ise ilk göz ağrısı olmasındı? Muhtemelen öyleydi. Bu derslerde edindiklerim ve söz konusu ilgili okumalarım, bir sanatçının beynindeki müphem dehlizlerinde kaybolma şuurunu aktif etti sanırım bende. “Oyunculuk derslerinde oynadığım karakterlerde, derslerdeki yönetmenlik prensiplerimde geçmişin gücü ve tahribatı olan söylencelerin bugüne revizesi nasıl ve neden olmalı, sanatta bir karşılığı varsa neden var, neden delinin biri kuyuya bir taş atmış tadında olan anlatılar kulaktan kulağa yayılan anlatı külliyatları olmuş ve toplumların kültürlerini oluşturmada başat unsur olmuş?” gibi sorular sormaya başladım ve bu sorular beni çok yordu ama sahneye çıkmanın dışında mutlu olduğum bir yorgunluğa daha hayran olduğumu fark ettim. Üzerine bir de Campbell’ın bir röportajdaki yanıtı tuz biber oldu bende. 

Üçüncü şık ise şuydu: Joseph Campbell’ın Bill Moyers ile röportajı olan “Mitolojinin Gücü – Kutsal Kitaplardan Hollywood Filmlerine MİTOLOJİ VE HİKÂYELER” adlı çalışmasında Campbell’ın şöyle bir yanıt verdiğini okudum… 

MOYERS şöyle soruyordu: 

“Neden mitlere önem verelim, benim hayatımla mitlerin ne ilgisi var?” 

CAMPBELL şöyle yanıt veriyordu: 

“Buna ilk cevabım ‘Git, hayatını yaşa, hayat güzel –mitolojiye ihtiyacın yok’ olurdu. Ben önemli olduğu söylendiği için bir konu ile ilgilenmek gerektiğine inanmıyorum. Ama doğru bir giriş yaparsanız mitolojinin sizi yakalayacağını görebilirsiniz…” 

Ben de hem gidip hayatımı yaşadım hem de yukarıda anlattıklarımla zaten doğru bir giriş yapmış olduğumu fark ettim ve benim için yüksek lisansı neden “yönetmenlik” üzerine yapmak istediğimin yanıtı da artık temellenmiş oldu. Her oyuncu adayı gibi ben de önce Grek mitolojisiyle tanıştım. Buradaki mitler, mitolojiler, beni Mısır mitlerine, Sümerlere, Hitit, Hurri, Hatti söylencelerine, Hindu destanlarına götürdü, Afrika, Amerika, Japonya Avustralya ve Okyanusya mitolojileri de ufak ufak okumalarım arasına girdi. Nartlar da zaten yanı başımda olduğu için lisansta okuduğumuz Aiskhylos’un oyunları ve Homeros’un “İlyada” ve “Odysseia” destanlarına detaylı okumalar yapmaya başladım. Bu eserlerdeki serüvenlerin Kuzey Kafkasya’da Adigey, Abhazya topraklarında geçtiğini görmem zor olmadı. Böyle olunca Nasreddin Hoca durur mu? 

İşin hülasası, salt Çerkes olduğum için böyle bir topa girmeyi göze alabilecek kadar da yürekli değildim, asla da girmezdim, bayağı bayağı işim de olmazdı. Her şey korkarak başladı bu serüvende. Sanatsız ve kültürsüz kalmaktan korkmak, Nartlarsız kalmaktan korkmam gerektiğini hatırlattı. Umarım bir gün herkes benim kadar korkak olur. 

 

  “Her şey korkarak başladı bu serüvende. Sanatsız ve kültürsüz kalmaktan korkmak, Nartlarsız kalmaktan korkmam gerektiğini hatırlattı. Umarım bir gün herkes benim kadar korkak olur”

 

-Xabze’nin referansı olarak “Nart Anlatıları”nı kabul ettiğinizi söylediniz. Çerkes toplumunda bu anlatıların bilinirliği hakkında düşünceleriniz neler? 

-Evet bu bir söylem, asla iddia değil. Nartlardaki anlatılar, tatbik ettiğim Xabze ile bire bir aynı; o yüzden Xabze’nin referansı benim için kesinlikle Nartlardır. Thamadelerimizden Yağan Murat’ın “Kebze Toplumu” adlı çalışmasını da aşkla okuduktan sonra bu fikrimi desteklemek için artık Amerika’yı baştan keşfetmeme gerek yok. Bir başkası için Xabze’nin referansı başka bir şeyse o da doğrudur ya da yanlıştır diyemem. Bu yanıt benim öznel düşüncemdir. 

 

-Xabze sizce nasıl uygulanıyor, Nartlar ile yeni bir Xabze okuması yapmak mümkün mü? Mümkün ise sonuçları nasıl tezahür eder toplumumuzda? 

-Bu soruları üstünkörü haddim olduğu ölçüde şöyle yanıtlayabilirim: 

“Xabze Nedir?”in yanıtını her Çerkes bilir ama muhtevasını bilir mi emin değilim! Ceug’larda çikolata ile yemek dışında bir ilişki kuran gençliğin Xabze ile deruni bir ilişkisi olduğuna inanmıyorum ya da müsait bir ana kadar Xabzecilik revaçta olabilir bu karanlık azınlık için. Umarım ben yanılıyordumdur ve bu benim cehaletimdir. Bu kesimin bir de baskılanan harici bir kesim ile kardeş olduğunu sanıyorum. Baskılanan kesim derken kastettiğim kesimi ise gözlemlerimden yola çıkarak şöyle özetleyebilirim yargılamadan…  

Xabze ile yaşayanları inceleyen genel itibarla Batılı, müreffeh toplumların günümüzde en, daha ve “özgür” toplumlar olması ve bizim hali pürmelalimiz; Xabze’nin çok da bilinemediğine inandırıyor beni. Bunu, Çerkeslikten sıkıldığını, yukarıda bahsettiğim gibi baskılandığını salık verip modernizmi ve özgürlüğü dışsal faktörlerle çevrili kültürlerde arayan ve günün sonunda heba olan insanlarda görmek zor olmasa gerek. Albert Einstein’ın “Benim Gözümden Dünya” adlı çalışmasında kendi toplumuna seslendiği bir pasajı geldi aklıma: 

“İnsanın en iyi yönleri ancak içinde kaybolduğu bir toplulukta gelişebilir. İşte kendi insanlarıyla bağını koparmış ve içine karıştığı halk tarafından da bir yabancı olarak görülen Yahudiyi bekleyen ahlaki tehlike budur. Böyle durumlar çoğunlukla aşağılık ve mutsuz bir bencilliğe yol açar.” 

Bu pasajda Einstein’ın “kendi insanlarıyla bağını koparmış ve içine karıştığı halk tarafından…” diye devam ettiği kısım mühim. 

Artık pek çok farklı etnisiteye sahip insanların oluşturduğu ya da hiçbir etnisiteye ait olmamayı şiar edinen insanların oluşturduğu kültürlerin içinde kendini sözüm ona özgür kılmak isteyen bir Çerkesin çığlığını duymak hiç de zor değil. Rock, caz, metal, pop vb. her türden müzikle partileme kültürü, kitap okumayı sevenler kültürü, gastronomi kültürü, siyasi retoriklerin ayyukta olduğu politik kültürler, inanç kültürleri, tercihlerin, yönelimlerin kültürleri vb. pek çok kültür sayabiliriz burada. Bu ve benzeri kültürler ilgilisi için zaten baş tacı ve saygı duyulası olmakla birlikte, bunları Çerkeslikten uzaklaşarak daha verimli ve özgür yaşayacağına inanan kesimin Xabze’ye sırt dönüşü ya da çikolatacılığı benimsemesi ya da müsait ana kadar Çerkes olması ironisi hem komik hem cahilce hem de üzücü.  

Özetle, çikolatacı ve Çerkesliği rafa kaldırıp sadece cemiyetlere girdiğinde “kültürüme aidim” rolü yapan Ajeqafe masklı kesim, yani ilk fırsatta kültürüne bile isteye sırt dönen kesim için; Xabze ağır ve meşakkatli gelecektir şüphesiz ama Nartlar ile uzaya çıkıp, evrenleri keşfedip, bilime ve sanata herkesten önce hükmedeceğini anlayabilmek için de Xabze’nin muhtevasıyla daha haşır neşir olmak herkesi bambaşka bir seviyeye atlatacaktır şüphesiz. Xabze mi suçlu yoksa ebeveynlerin Xabze’yi uygulama ve/veya uygulatma biçimimi mi orasını bilemem! İğne ve çuvaldız durumunu da atlamamak gerek gibi. 

Son sorunun yanıtı da oldukça kısa: Sanırım Nartların bilinirliği oldukça az. Sebebi de muhtemeldir ki, bir toplumun günü kurtarma mücadelesi, temeli sağlam bir inşa sürecine girmesinden daha kolay. “Şimdi kim taa MÖ 25.000 yıllarına dek gidip Nartların referansıyla tam bağımsızlığını kazansın, bilimde çığır açsın, sanatta öncü olsun” diyen iç sesler oldukça baskın gibi. Bu seslerin sahipleri için Nartlardan ziyade like yapılacak, Ajeqafe referanslı Instagram vd. uygulamalar yeter de artar gibi bir boş vermişlik hâkim sanki maalesef. 

  

-Kaynakların Türkçe olmaması büyük problem diyebilir miyiz? 

-Asıl problem kaynakları Adigece, Abhazca okuyamıyor ve bu röportajı Adigecede yapamıyor oluşumuz.

-Albüm ve podcast fikri nasıl oluştu? İkisi de birçok platformda yayında sanırım… Fikrin oluşması sürecinden ve emeği geçenlerden bahsedebilir miyiz? 

-Pandeminin artıları diyebilirim sanırım. Benim için verimli oldu evde geçirdiğim süreç. Kendimi bir nesneye benzettiğim o günlerde evde bir uzam olarak heybemdekileri fiiliyata dökmeyi düşündüm. Bunu da Nartlar hakkındaki çalışmalarımı bir söylence/mitoloji/anlatı/pşıse/masal albümü olarak kaydederek ve tezimden hareketle de podcast olarak yayımlamaya karar verdim. “Nartlar” albümü Spotify gibi tüm müzik platformlarında mevcut. Albümü, değerli büyüklerimizden Dr. Papşu Murat’ın çevirisini yaptığı “Çerkes Nart Öyküleri – Hedefini Kendi Bulan Nart Tlepş’in Oku” eserindeki anlatıları radyo tiyatrosu olarak yapmayı amaçladım ilk etapta. Sonra, tüm karakterlerin seslendirmelerini oynayacak oyuncu arkadaşlarımla pandemiden ötürü bir araya gelemeyeceğimiz için masal tadında tek başıma seslendirmeye evrilttim; “yetişkinlere masallar, çocuklara yol haritası” mottosuyla. Yeni Nart pşıselerinin yer alacağı ikinci albüm fikrim de var, bunu ise direkt radyo tiyatrosu olarak pek çok oyuncu ile oynayarak yayımlama arzusundayız. 

Bu vesileyle derlediği bu anlatılardan ötürü Sayın Hadağatle Asker’e, seslendirmeleri yapmama izin veren, eseri Türkçeye çeviren Sayın Dr. Papşu Murat büyüğüme, ses efekt düzenleme ve eklentileri için değerli dostum Hapepkhi Mehmet Korkmaz’a, albüm kapağı illüstrasyonunu yapan Kech Nefin Yavuz’a da teşekkür ederim. 

Podcast ise tamamen ismiyle müsemma: “NARTLAR VE DİĞERLERİ” 

Nartlar ve diğer hatırı sayılır anlatıların benzerliklerinden hareket ediyorum. Bilimdeki, sanattaki karşılıklarını ele alıyorum. Altmetinlerine odaklanılsın istiyorum. En az ayda bir defa bir karşılaştırmayı podcast sayfasına yüklüyoruz. Bunu da tüm podcast platformlarından “NARTLAR VE DİĞERLERİ” sayfasına girerek dinleyebilir herkes. 

 

-Albüm kapağı Nartlardan bir karakter sanırım… Bunun anlamı nedir? 

-Nartlarda altı at, üstü insan olan, yarımadada yaşayan, aşırı kötücül Tlebıtse adlı yaratık var. Çizimdeki karakter bir Tlebıtse ama kafasındaki bir keçi maskı, yani orijinalinde kafası keçi değil Tlebıtse’nin. Göğsü ve sırtı insan, belden aşağısı at sadece. Ben Tlebıtse’nin insan suratına Ajeqafe maskının takılmış halinin resmedilmesini istedim. Ajeqafe muzip ve toplum içinde yapılması hoş olmayan eylemleri yapma serbestine sahip bir figür. Bunun bendeki karşılığı, her insanın içinde yapılması iğreti duran eylem bütünlükleri vardır ancak bir kimse keçi maskı takmadan yani Ajeqafe’ye dönüşmeden toplum içinde iğreti olan eylemlerde bulunamaz. Çocukluğumuzdaki “The Mask” çizgi filmini hatırlayanlar daha iyi tahayyül edeceklerdir Ajeqafe’yi. Bir sonraki podcast konu başlığı “Masklar, The Mask çizgi filmi ve Ajeqafe karşılaştırması” mı olsa acaba? Aman, Disney ya da Warner Bros. duymasın! 

Ben sürekli yeni okumalar yaptığım müddetçe devam eder. Antropoloji ile de, sosyoloji ile de, psikoloji ile de, mühendislik ile de, evrim ile de, tıp ile de, tarih ile de, arkeoloji, fi zik, biyoloji, kimya ile de; özetle, ilgi duyduğum her şey ile hemhal olunca yolun sonu, başlangıcı ya da ortası zorlama olarak değil bir şekilde Nartlara çıkıyor, tam aksi sonuçlanan kısımları da keşfettiğimde onları da paylaşmayı ayrıca çok seviyorum. 

Bunları gördüğüm, okuduğum sürece bilgileri karşılaştırmaya; “benim babam senin babanı döver” retoriğinden çok uzak bir bakış ile devam edeceğim. Yarın öbür gün “Nartların kaynağı Burundi kültürüymüş/Kenya kültürüymüş/Norveç kültürüymüş aslında” dersem, o bilgiyi paylaşmak da çok heyecanlandırır beni. Yanlışlanabilir okumalar yapmaya devam edeceğim özetle. 

Çok fikrim ve projem var Nartlar ile ilgili, şimdilik açıklamam doğru olmaz. LAND OF THE NARTS markasının sosyal medya hesaplarından (@landofthenarts – şimdilik Instagram ve Facebook) takip edilebilir. 

 

  “Bizim kahramana ve kahraman retoriklerine değil, Nartlara ihtiyacımız var”

 

-Özellikle dernek çatısı altındaki dans topluluklarının son dönem gösterilerinde Nartlardan birçok tanrı ya da tanrıça ismini görmek mümkün. Bu konuda değerlendirmeniz ne olur? 

-Şahane, umarım daha çok görürüz ve anlarız özellikle kendi içimizde dile getirdiğimiz “Bir Çerkes doğuştan lise mezunudur”, “Çerkes, burnu yere düşse eğilip almaz”, “Bir Çerkes doğuştan at binmeyi ve kılıç kullanmayı bilir”; diğer kıymetli toplumlardan ise genel itibarla duyduğumuz “Çerkes savaş meydanında sırtından vurularak ölmez”, “Çerkes peyniri”, “Çerkes tavuğu”, “Çerkes kızları”, “Çerkes dansları”, “Çerkes saygısı”, “Çerkes, Abaza Allah muhafaza” “Çerkes Ethem hain mi?”… vb. söylemlerine ek “Çerkesliğin bize kattıkları”, “Çerkes kültürünün bilime ve sanata etkisi” vb. “Çerkeslerden özgün partileme dersleri” (!) söylemleri duymak daha elzem. Bizim kahramana ve kahraman retoriklerine değil, Nartlara ihtiyacımız var. 

 

-Son olarak eklemek istedikleriniz var mı? 

-İlgilisi için paha biçilemez bir hazinedir tüm dünya söylenceleri ve Nart pşıseleri. Yarın öbür gün Hollywood, Broadway, Disneyland vd. popüler kültüre hizmet eden yamalı ve IQ’su düşüklere hizmet eden markalar bu halı altındaki zengin külliyatımızı öğrendiğinde bizden daha iyi ve kendi kültürlerine hizmet edecek minvalde Nartları kullandığında; o zaman çok geçmiş olacaktır. Buna rağmen istemeyenin, sıkılanın, baskılandığını düşünenin, dışarısının daha cezbedici ve rahat olduğuna saplananın, “Amaan ne Çerkesliği, ne Nartları, time to party”cilerin, özentilerin ve daha çok kariyer için çıkar ilişkilerini yeğ tutanın, küsenin de zorla yakasına yapışacak halimiz yok ya. Türklerin güzel bir atasözü var: Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi yok. 

Nartlarla uyuyan, her daim uyanık kalır. 

Teşekkür ederim. 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz