Tarihin gizemleri: Devrimci mi yoksa casus mu?

0
655

27 Şubat 1857’de Konstantinopolis’ten (İstanbul) gelen İngiliz gemisi Kanguru, Tuapse Nehri’nin ağzına demir attı. Bir müfreze kıyıya çıktı: 4 subay ile çoğu Polonyalı ve Macar olmak üzere 72 asker. Daha sonra da top barutu, mermiler, silahlar ve hatta küçük kalibreli toplarla dolu, 10 subay ve 120 askerin bulunduğu bir Türk gemisi gelecekti. Polonyalı subay Teofil Lapinski’nin düzenlediği seferin amacı, Rus ordusuna karşı savaşan Çerkeslerin yanında askeri operasyonlara katılmaktı. Polonyalılar ve Macarlar Çerkes topraklarına Türkiye’den geldiler ve 1848-1849 Macar devrimi yenilgisinden sonra göçmen olarak kaldılar. Macarların daha sonra anavatanlarının Avusturya’dan bağımsızlığını dile getirdiklerini; Avusturya, Prusya ve Rusya tarafından anavatanları bölünmüş olan Polonyalılar tarafından desteklendiklerini de hatırlayalım. 

Çerkeslerle birlikte Rusya’ya karşı askeri operasyonlar yürütmek üzere Kafkasya’ya gelen Polonyalılar, Polonya’nın kurtuluşuna katkıda bulunabileceklerini umuyorlardı, çünkü Kafkasya’da Rus ordusu tarafında görev yapan ve çoğu zaman da karşı tarafa geçen birçok Polonyalı vardı. 

 

Baş döndürücü kariyer 

Söz edilen Polonya-Macar müfrezesinin komutanlarından biri, çok dikkat çekici bir kişilik olan Macar albay Janos Bondya idi: Macar devriminin lideri Lajos Kossuth’un en yakın müttefiki, bir dönem Karl Marx’ın arkadaşı, Türk ordusu albayı ve “Çerkesya askeri kuvvetlerinin başkomutanı” (kendisini böyle adlandırıyordu)… 

Janos Bondya de Illosfolva, 1817’de Macar asilzadesi bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. 17 yaşından itibaren Avusturya ordusunda görev yaptı ancak 1841’de askerlik hizmetinden ayrılarak adli memur oldu. Daha sonra Pressburg’da (şimdiki Bratislava) Almanca gazeteler yayımladı. 1848’de tekrar asker oldu, ancak bu kez Macar devrimi sırasında Avusturya birliklerine karşı savaşan Macar ordusunda yer aldı. Rütbelerde hızla ilerliyordu: Önce yüzbaşı, bir yıldan kısa bir süre sonra ise yarbay oldu. Devrimin sonunda Bondya, isyancıların son kalesi olan Komorn’da (şu anda Macaristan’ın Komárom ve Slovakya’nın Komárno şehirleri) bir albay ve “devrimci polis”in şefi olmuştu. Kalenin teslim edilmesinin ardından Avusturyalılar tarafından gıyaben idama mahkûm edildi, ancak Batı Avrupa’ya kaçmayı başardı. 

 

“Polonya-Macar müfrezesinin komutanlarından biri, çok dikkat çekici bir kişilik olan Macar albay Janos Bondya idi: Macar devriminin lideri Lajos Kossuth’un en yakın müttefiki, bir dönem Karl Marx’ın arkadaşı, Türk ordusu albayı ve ‘Çerkesya askeri kuvvetlerinin başkomutanı’ (kendisini böyle adlandırıyordu)”

 

1849’da Londra’da Karl Marx’la tanıştı, onu Macar ve Alman göçmenler hakkında bir kitap yazmaya ikna etti ve kitabı hemen yayımlama sözü verdi. Ancak kitabın taslağını alınca onu Prusya polis ajanlarına sattı ve Paris’te Marx’tan saklandı. 

Bondya’nın Avusturya, Prusya ve Fransız polisinin gizli ajanı olduğu biliniyordu. Marx, Lajos Kossuth’un Bondya’yı “kâfirlerin ülkesi”ne polis şefi olarak atadığını gösteren bir belgeyi bizzat gördüğünü yazmıştı. 

1853’te Türkiye’ye göç ederek Müslüman oldu ve Mehmed Bey adı altında Türk hükümetine hizmet teklif etti. Kendisini çok olumlu karşılayan hükümet, Bondya’yı albay olarak atadı. 

 

Budapeşte, Paris ve Anapa’da 3 eş 

Kuban tarihçisi-Kafkasya uzmanı, Kuban Kazak Ordusu komutanlarından Yevgeni Felitsin, Türkiye’de Mehmed Bey’in “eski şefi Kossuth’un talimatıyla hareket ederek” Çerkesya’ya giden birliklerin arasına girmeye çalıştığına dikkat çekti. Kafkasya’ya varınca Türklerin bölgeye genel vali olarak atadığı Şapsığ prens Sefer Bey ile arkadaş oldu ve “bir nevi genelkurmay başkanı” ilan edildi.  

Marx, Bondya’nın Çerkesya’ya “yalnızca onu Rusya’ya satmak amacıyla” gittiğini iddia etti. Ve bir Çerkes askeri liderinin kızıyla evliliğinin Bondya tarafından “hem Budapeşte’deki yasal karısını hem de Paris’teki başka bir yasadışı karısını eşit derecede memnun etmesi” gerektiğinin düşünüldüğünü yazdı. 

Entrikalar 

1857 yılında Çerkesya’da ortaya çıkan Mehmed Bey, hemen entrikalar çevirmeye başladı. Sefer Bey’i, İmam Şamil’in Çerkesya’daki temsilcisi Muhammed Emin ile anlaşmazlığa iterek, Sefer Bey’in tek hükümdar olup Anapa’ya yerleşmesini ve kendisinin de Çerkesya’yı fiilen yönetmesini hedefliyordu. Sefer Bey ve Muhammed Emin’e gönderdiği mesajlarda kendisini “Padişah hazretleri” tarafından gönderilen “Çerkesya askeri kuvvetlerinin başkomutanı” olarak ilan ediyordu. Bu arada Sefer Bey de onu haklı buldu ve Tuapse Nehri kıyısında bir toplantı ayarladı, Mehmed Bey’e peygamberin sancağını (beyaz kılıç, hilal ve yıldız resminin bulunduğu yeşil bir bez) verdi. Mehmed Bey’i Çerkesya silahlı kuvvetlerinin başkomutanı ilan etti. 

Dağlıların çelişkilerle parçalandığını söylemek gerekir: Sefer Bey ve Muhammed Emin kendi çizgilerinde kaldılar, bazı kabileler Ruslarla savaşmak istemedi, bazıları başka ülkelerin (başta Türkiye) çıkarları için savaşmak istemedi. Bunu bilen lejyonerler, yöneticilerinin önderliğinde bağımsız bir Çerkes devletinin kurulması adına dağlıları silaha sarılmaya çağırdı. 

Janos Bondya (Mehmed Bey)

Lejyonun Kafkasya’ya gelişinin daha ilk yılında komutan Lapinski ile Bondya arasında bir anlaşmazlık oluştu. Bu arada, subaylar birbirlerini Macar devriminden tanıyorlardı: Lapinski de devrim mücadelesinde yer almıştı. 

Mehmed Bey ilk başta 150 bin dağlıyı Rusya’ya karşı savaşa göndermeyi planlamış, bu plan başarılı olmayınca Çerkesya’yı pasifize etmek için çarlık yetkililerine hizmet sunmayı teklif etmiştir. Mehmed Bey, Ağustos 1857’de Karadeniz Kazak Ordusu’nun atamanı Rus General Grigory Philipson’a bir mektup yazdı: “Çerkesya’yı pasifize etmek Rusya’nın çıkarına değil mi? Büyük fedakârlıklar pahasına Çerkesya ovalarını kısa bir sürede fethetmek mümkündür, ancak dağları ve doğal kaleleri fethetmek asla mümkün olmayacaktır. Rus silahları önemini yitirdi. Çerkes topçusu, Rus topçusuna başarıyla karşılık verecek. Çerkesler artık beş yıl öncekiyle aynı değil, küçük bir düzenli ordunun desteğiyle Rus birlikleri kadar savaşıyorlar ve inançları ve anavatanları için son adamlarına kadar savaşacaklar. Çerkeslere hayali özgürlük gibi bir şey vermek, ulusal bir prensin iktidarını kurmak ve bu prensi Rus Çarı’nın koruması altında tutmak daha iyi olmaz mı? Kısacası Çerkesya’yı ikinci bir Gürcistan’a veya benzeri bir şeye dönüştürün. Çerkesya’nın Rusya ile yakın bağlantısı olması durumunda Anadolu ve Hindistan’a giden yollar Ruslara açılacaktır. Bu temelde müzakereler başlayabilir. Bir düşünün ve cevap verin.

Teofil Lapinski

Kendisi de Macaristan doğumlu olan ve İslam’a geçen Mustafa diye biri, daha sonra Mehmed Bey’in kendisinden Rus general Philipson’a bir mektup iletmesini istediğini ve kendisinin de bunu Sefer Bey’in izni olmadan yapamayacağını söylediğini, bunun üzerine Mehmed Bey’in “Padişahın elçisi ve vekili ve Çerkesya’daki birliklerin komutanı olarak” Ruslarla yazışma hakkına sahip olduğunu, Sefer Bey’in bundan haberdar olduğunu belirttiğini anlattı. Anapa’ya giden Mustafa, Philipson’ı orada bulamaz ve mektubu bir Rus binbaşıya teslim etmeye çalışır, binbaşı ise isimsiz ve adressiz mektubu kabul etmeyi reddeder. Mustafa mektubu geri getirir, ancak Mehmed Bey’in düşmanla sık sık yazışmasından şüphelenerek konuyu komutanlığının dikkatine sunar. Arkadaşının ihanetini öğrenen Lapinski, Mehmed Bey’i askeri mahkemeye çıkarır. 

Askeri mahkeme, Lapinski ve tanıkların ifadesini dinledikten sonra oybirliğiyle Mehmed Bey’in “vatan hainliği ve düşmanla gizli yazışma yapmaktan dolayı suçlu bulunduğunu, bu ülkede onur ve askeri rütbeden yoksun ilan edildiğini ve ölüm cezasına çarptırıldığını” ilan etti. 

Ancak daha sonra Bondya Mehmed Bey’in yardımına Sefer Bey yetişti ve mahkûmu Türkiye’ye nakletti. Bondya, kurtarıcısına minnettar kalmadı. Marx’ın belirttiğine göre, Bondya’nın bir Konstantinopolis gazetesinin editörüne gönderdiği mektupta şu ifadeler yer alıyordu: “Tüm bu olanlar ve bana yaptıkları kötülük için titreyip benden af dileme sırası Lapinski, İbrahim Bey ve Sefer Paşa’ya geldi. Benim tek bir sözüm başlarını omuzlarından koparmalarına yeterdi.” Bondya, ihanetini kanıtlayan belgeleri “kurgu” olarak nitelendirdi. Ancak çok geçmeden Konstantinopolis’e gelen bir grup Çerkes, Bondya’nın ihanetinin tüm ayrıntılarını doğruladı ve Kuran üzerine yemin ederek tanıklık yapmaya hazır olduklarını ifade etti.  

Bu arada Polonyalı lejyonerlerin ve Sefer Bey’in oğlu Karabatır’ın Çerkes müfrezelerinin Yekaterinodar’a ulaşma girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı ve lejyondan kitlesel firarlar başladı. Çok geçmeden müfrezeler dağıldı. 

 

Avrupa ülkeleri 

Bondya daha sonra sırasıyla İngiltere ve Fransa’ya gitti. Bu ülkelerin hükümetleri için Çerkesya’nın hem Rusya’dan hem de Türkiye’den bağımsız oluşuna dair görüşlerini belirten bir muhtıra hazırladı. Muhtıranın özeti şuydu: Eğer Avrupa Rusya’yı Paris Kongresi’nin Karadeniz’de serbest ticarete ilişkin kararlarına uymaya zorlarsa, Çerkesya o zaman Türkiye ve Batı ülkeleriyle bağlarını yeniden kuracak ve bağımsızlık savaşını sürdürecektir. Aksi olursa umutsuzluğa kapılan dağlılar, kendileri için en uygun şartlarda Rusya’ya teslim olacaklardır. Muhtıra, Hindistan’dan bahisle bitiyordu: “Avrupa, Çerkesya’nın önemini ancak çocukluğundan beri savaşın zorluk ve sıkıntılarına alışmış 30-40 bin atlının, Rus çift başlı kartalına Hindistan’a giden yolu açtığında anlayacaktır. Avrupa, ihmalkârlığından dolayı pişmanlık duyacak ama artık çok geç olacak.” 

6 Eylül 1859’da Rus Mareşal Aleksandr Baryatinsky, İmam Şamil’i yakaladığında, imama ihanet edenin Mehmed Bey olduğuna dair söylentilerin ortaya çıkması manidardır. 

Tüm bunlara Mehmed Bey’in hayatının son yıllarını İstanbul’da geçirdiğini, burada jandarma albayı, sonrasında da hayatının sonuna kadar emniyet şefi olarak görev yaptığını eklemek kalıyor. 1868’de öldü. (kuban.mk.ru) 

  

Çeviri: Serap Canbek 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz