Bir zamanlar, eski günlerde, Zakhagoma’da bir ailenin sürüsünün lider bir tekesi vardı. Her zaman sürünün önünden yürür, onları tehlikelerden korur ve akşamları zamanında evlerine geri getirirdi. Bu nedenle aile onu çok seviyordu. Yaşlanınca onu kesmeye kıyamadılar, o da dişleri dökülünceye değin, ileri yaşlarına kadar yaşadı. Ama sonra bir gün, Waştırci Bayramı’ndan önce, teke aniden ortadan kayboldu. Onu her yerde aradılar ama bulamadılar. O aralar yoğun bir kar fırtınası yaşandı ve köylüler keçinin bir yardan aşağı düştüğüne karar verdiler.
Uzun bir kış oldu. İlkbaharda, karlar erimeye başladığında, dağlara giden bir avcı, kaybolan yaşlı keçiyi devasa bir kayanın üzerinde canlı, sağlıklı ve hatta iyi beslenmiş olarak gördü. Avcı gözlerine inanamadı. Yaklaştı, taşın etrafına baktı, çepeçevre kalın bir kar tabakası vardı ve üzerinde hiçbir iz yoktu, dahası etrafta yiyecek de yoktu. Avcı keçinin nasıl hayatta kaldığına şaştı kaldı. Kayayı her taraftan inceledi ve bir yerde geçen yılın çimlerinin yer yer kemirildiğini fark etti. O bölgeden bir yaprağı kopardı, çiğnedi ve hemen kendini tamamen tok, güç ve enerji dolu hissetti. Avcı bunun harika bir bitki olduğunu fark etti ve adını da “aluton”, bereket otu koydu.
Aceleyle köy meydanındaki Nıxaş’a giderek köylülere mucizeyi anlattı. İnsanlar cennetten gelen böylesine büyük bir hediyeye çok şaşırdılar ve ondan yemeye doyamadılar. Yaşlılar tüm köylülere bu keşfin haberini gizli tutmalarını ve bundan asla kimseye bahsetmemelerini tembihlediler. Ottan köye getirip herkesin evine dağıttılar ve tüm köy ahalisi mutlulukla yaşamaya başladı. Artık kimsenin yiyecek konusunda endişelenmesine gerek yoktu. İnsanların tok ve güç dolu hissetmesi için sadece bir parça otu çiğnemeleri yeterliydi. Ancak bir gün köylülerden biri bunu başka bir köyden arkadaşına anlattı. Ve harika otla ilgili haber hemen tüm vadiye yayıldı. İnsanlar otu aramak için dağlara koştuklarında devasa bir çığ düştü ve bu sırrı sonsuza dek karanlığa gömdü.
Aktaran: Sarmat Sarmatoviç