Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Boğaziçi Üniversitesi’nde Kafkas dillerinin 13 yılı – 2. Bölüm

Boğaziçi Üniversitesi’nde 2011-2012 ders yılından beri Kafkas dilleri dersleri veriliyor. Dersler Batı Dilleri Edebiyatları Bölümü altında verilmeye başladı, ilk olarak LING480 koduyla Lazca ve LING481 koduyla Çerkesçe (Kabardeyce) dersleri açıldı. Sonrasında bunu 2013’te LING48B koduyla açılan Abhazca dersleri izledi. 2014’te Dilbilim Bölümü’nün kurulmasından bu yana dersler Dilbilim Bölümü’nün altında CAU (Caucasian Languages/Kafkas Dilleri) koduyla verilmeye devam ediyor. Bu kısa bilgilendirmeyi neden yapıyorum? Başlıkta da okuduğunuz üzere; siz okuyucuların bir kısmının bildiği, bir kısmının kulağına çalınan, bir kısmının da daha önce hiç duymadığı 13 yılını doldurmuş bir süreç var ortada. Peki, bu süreç nasıl başladı ve bugüne nasıl geldi?

Bu soru, CAU111 kodlu Çerkesçeye (Kabardeyce) giriş dersini almamla aklıma geldi ve cevabını aramaya koyuldum. Altı farklı kişiyle altı röportaj yaptım. İlk olarak A. Sumru Özsoy Hoca’yla görüştüm; kendisiyle Kafkas dilleri açılana kadar gelen süreçte dilbilim bölümünün gelişimini, derslerin açılma sürecini ve bir dilbilimci olarak Kafkas dillerini, yaptığı çalışmaları konuştuk. Ardından, Kafkas dilleri derslerini veren hocalarımız İsmail Avcı Bucaklişi, İlhan Aydemir, Fatimat Zhiletezheva ve Gunda Ankvab’dan 10 yılı aşan tecrübelerini dinledim. Son olarak da mevcut Dilbilim Bölüm Başkanı Balkız Öztürk Hoca derslerin dünü-bugünü hakkındaki sorularımı cevapladı, Kafkas dilleriyle geçen 13 yılın dilbilim bölümündeki yansımalarını anlattı.

Aşağıda okuyacağınız söyleşi serinin ikinci bölümü. İlk bölüm Jineps’in ağustos sayısında yayımlanmıştı, okumamış olanlar seriye Sumru Özsoy’la gerçekleştirdiğimiz bu bölümden başlayabilir. Serinin ikinci bölümünde, Boğaziçi Üniversitesi’nde 2011 yılından bu yana Lazca derslerini veren İsmail Avcı Bucaklişi’nin tecrübelerini okuyacaksınız. Bu söyleşiyi 22/05/24 tarihinde, CAU101 (Lazcaya Giriş) dersinin finalinden önce, okulumuzun Eğitim Fakültesi’nde bulabildiğimiz boş bir sınıfta yaptık. İyi okumalar ve bir sonraki bölümde görüşmek üzere…


-Boğaziçi Üniversitesi’nde Lazca dersleri vermeden önce dille ilgili, dil eğitimiyle ilgili herhangi bir çalışmanız, tecrübeniz var mıydı?

-Lazca öğretimi üzerine profesyonel bir deneyimim yoktu, çünkü o dönemde ikinci dil olarak Lazcanın öğretimi üzerine herhangi bir yapılandırılmış çalışmaya rastlamak mümkün değildi. 1998 yılında, İstanbul Beyoğlu’nda bulunan Özgür Üniversite’de ilk Lazca dersini verdim. Tam tarihini hatırlamakta zorlanıyorum, ancak 1998 ya da 1999 yılı olabilir. Buradaki dersler iki yıl kadar devam etti. Sonrasında, sivil toplum kuruluşlarında Lazca kursları düzenlemeye başladım ve Lazca eğitim materyallerinin geliştirilmesi üzerinde çalıştım. Burada kolektif bir çabadan çok bireysel bir girişim söz konusuydu.

İngilizce hazırlık eğitimi almış olmam ve İngilizce öğretim materyalleriyle tanışmam, Lazca için bir temel oluşturdu. Piyasada kullanılan İngilizce öğretim materyallerini inceledim ve bu kaynaklardan esinlenerek Lazcanın farklı seviyeleri (A1, A2, B1, B2) için eğitim materyalleri geliştirdim. 2011 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nde Lazca dersleri vermeye başladığımda, bu materyalleri daha da sistematik bir hale getirme fırsatım oldu. Öncesinde de sivil toplum kuruluşları bünyesinde dönemsel olarak düzenlediğimiz Lazca derslerinde kullandığımız materyalleri bir temel olarak aldım.

 

-Nerelerde ders veriyordunuz?

-Sivil toplum örgütleri işte, mesela Lazika Yayın Kolektifi bünyesinde vesaire. Bazen kafelerde…

 

-Peki Boğaziçi Üniversitesi’yle yollarınız ne zaman ve nasıl kesişti? Ne zaman üniversitede Lazca dersleri vermeye başladınız?

Boğaziçi Üniversitesi ile ilk temasım 2000 yılında gerçekleşti. O dönemde, İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde1 yüksek lisans yapan Tanju Gürpınar, tezini Lazca üzerine yazmak istedi ve bir yıl önce yayınladığım Lazca sözlük nedeniyle beni bilgilendirici (informant)2 olarak buldu. Bu süreçte kendisine destek oldum. Bu, hem Boğaziçi’nde hem de Türkiye genelinde Lazca üzerine yapılan ilk yüksek lisans tez çalışmasıydı.

2008 yılında ise Balkız Öztürk Hoca’nın öğrencisi Betül Emgin, yüksek lisans tezini yine Lazca üzerine yapmak istedi. Sanıyorum ki Tanju Gürpınar’ın çalışmasından haberdarlardı, bu nedenle bana ulaştılar ve o projede de bilgilendirici olarak yer aldım. Sonrasında 2010 yılında, yüksek lisans programında Lazca üzerine bir ders açıldı ve yine bu derste öğrencilerin ve öğretim üyelerinin sorularına cevap veren bilgilendirici olarak görev aldım. Bu süreçte, üniversitede Lazca üzerine bir ders açılabilir mi fikri ortaya atıldı.

İlk aşamada, Boğaziçi Üniversitesi’nin halka açık bir biriminde Lazca dersi verilmesi düşünüldü. Ancak bu birim bunu kabul etmeyince, bu fikir bölüm dersi olarak şekillendi. O dönemin değerli hocaları Prof. Dr. Eser Erguvanlı Taylan, Prof. Dr. Sumru Özsoy ve Doç. Dr. Balkız Öztürk’ün girişimleriyle 2011 yılının eylül ayında Boğaziçi Üniversitesi’nde Lazca dersleri vermeye başladım.

 

-Ders içeriğini nasıl hazırladınız? Mevcutta elinizde bulunan bir ders içeriği mi vardı yoksa bu dersler açılacağı için yeniden bir içerik hazırlama yoluna gittiniz mi?

-Dersler için yeniden bir içerik hazırlama sürecine girdim, ancak 2011 yılına kadar Lazcanın nasıl öğretilebileceği üzerine ciddi bir birikimim ve incelemem vardı. Yurtdışına, özellikle Londra gibi yerlere gittiğimde, öncelikli olarak İngilizce öğretim materyallerini inceliyordum. Türkiye’de konuşulan, Kürtçe, Zazaca, Çerkesçe gibi dillerin öğretimi için neler yapıldığına baktım. Bu materyallerin yapılarına ve yöntemlerine odaklanarak benzer bir yaklaşımı Lazcaya nasıl uyarlayabileceğimi araştırıyordum. Türkiye’de ortaokul ve lise seviyesinde kullanılan İngilizce ders kitaplarını da inceledim. Tüm bu kaynakları inceleyerek bir dil öğretim programının nasıl yapılandırılabileceğine dair genel bir çerçeve oluşturdum.

Tabii ki üniversite ortamında sistematik bir dil eğitimi vermek daha farklı bir süreç. Uygulama aşamasında da çok şey öğrendim. Özellikle 2015-2016 yıllarına kadar ders içeriklerim büyük ölçüde deneyseldi. Zira Türkiye’de üniversite düzeyinde Lazca eğitimi veren tek ders olması, bu süreci kaçınılmaz olarak deneysel bir yapıya büründürdü. Lazca üzerine tarihsel olarak gelişmiş bir akademik tartışma, yazışma veya yüz yıllık bir öğretim tecrübesi olmadığı için, kendi deneyimlerim üzerinden ilerleyerek bu süreci yönlendirdim ve yapılandırdım.

 

-Bu ders materyallerini hazırlarken dilbilim bölümündeki hocalarla ortak bir çalışmanız oldu mu?

-Zaman zaman danıştığım hocalar oldu. Dilbilimsel formasyon, eğitim materyali geliştirme açısından doğrudan odaklanılan bir alan olmadığı için, dil eğitimi konusunda çok spesifik bir yönlendirme almak mümkün değildi. Ancak yine de o dönemde özellikle Balkız Öztürk Hocamızla fikir alışverişinde bulunuyordum.

Ne var ki, Lazca eğitiminde daha önce uygulanmış bir model olmadığı için kimsenin net bir şekilde “bu yöntem en doğrusu” ya da “şu yöntemi kullanmalısınız” gibi kesin önerilerde bulunması mümkün değildi. Ancak süreç boyunca büyük bir destek gördüğümü belirtmem gerekir.

 

-Hazırlanan ders içeriğine, müfredatına göre şu anda üniversitede kaç tane Lazca dersi açılabilir durumda? Yani kur şeklinde…

-Şu ana kadar altı farklı seviyede (kur) Lazca dersi açtık. Bu kurlar, A1’den B2 seviyesine kadar geniş bir dil öğretim yelpazesini kapsıyor. Her kur, Lazcayı farklı seviyelerde öğrenmek isteyen öğrenciler için tasarlanmış olup, dilin temellerinden ileri düzeye kadar sistematik bir ilerleme sunmaktadır. Ders içerikleri ve müfredat, öğrencilere dil bilgisi, kelime bilgisi ve iletişim becerileri kazandırmayı hedeflemektedir.

BoĞaziçi Üniversitesi’nde 19/11/2014 tarihli Lazca dersinden bir fotoğraf (LING484 – Lazur II)

-Üç senelik bir program mı oluyor?

-Evet, üç senelik bir program oluşturduk. Altı farklı kur açtık ancak burada önemli bir nokta, derslere daha önce katılan ve Lazca bilgisi olan öğrencilerin sayısının fazla olmasıydı. Bu öğrencilerle birlikte daha ileri seviyelere geçerek çeviri çalışmaları yapmaya başladık. Hatta bu çalışmalardan bazılarını yayınlama fırsatımız da oldu.

 

-Bu derslerin tamamını alan bir öğrencinin Lazca bilgisi hangi seviyede olur?

-Altı seviyeyi tamamlayan bir öğrencinin Lazca bilgisi B2 seviyesinde olur. Bu seviyeye ulaşan bir öğrenci, Lazcayı konuşabilir ve anlayabilir. Ancak her dilin olduğu gibi Lazcanın da bütün detaylarını tam anlamıyla kavramak ve konuşmak oldukça zordur. Anadile yakın bir yeterlilik elde etmek, özellikle günümüz koşullarında, Laz toplumunda büyümüş olsanız bile medya ve diğer dış etkilerin baskınlığı nedeniyle mümkün olmayabilir. Bu da, doğal bir Lazca dil ediniminin tam anlamıyla gerçekleşmemesine yol açar.

 

-Verilen bütün dersleri alan öğrencileriniz oldu mu?

-Evet, tüm seviyeleri tamamlayan öğrencilerim oldu. Bunlardan bazıları beni şaşırtacak kadar Lazca bilgilerini geliştirebildiler. Bazı öğrencilerim Lazca üzerine doktora çalışmalarına devam ettiler. Aralarından biri ise Lazca bilgisiyle yetişkinlere Lazca öğretimi ve program geliştirme alanında çalışmalar yaptı. Bu arkadaşımız, Laz Enstitüsü’nün yürüttüğü Lazca derslerinde halen öğretmenlik yapıyor.

 

-Şimdiye kadar verdiğiniz derslerde çoğunlukta öğrenciler dilbilim öğrencileri miydi, yoksa farklı bölümlerden miydi?

-Çoğunlukla dilbilim bölümü öğrencileri değildi, ancak dil ile ilgili bölümlerden öğrenciler daha fazla ilgi gösterdi. İngiliz Dili ve Edebiyatı, Türk Dili ve Edebiyatı, Çevirmenlik gibi bölümlerden sıkça öğrenciler katılıyor. Bunun yanı sıra zaman zaman Sosyoloji, Felsefe, Mühendislik ve Kimya bölümlerinden de öğrenciler derslerimize katıldı. Bu çeşitlilik biraz da öğrencilerin kendi aralarında yaptıkları tanıtımlarla ilgili.

 

-Dersleri alan Laz öğrencileriniz oluyor mu?

-Evet, dersleri alan Laz öğrencilerim de oluyor. Ancak bu, Türkiye’deki Laz nüfusuna paralel olarak oldukça düşük bir oran. Derslerimde genelde 1-2 Laz öğrenci bulunuyor. Geçmişte Lazca bilen öğrencilerle karşılaşabiliyordum, ancak artık Lazca bilen öğrenciler neredeyse hiç kalmadı. Yeni gelen öğrenciler genellikle Lazca bilmeyenler oluyor.

 

-Ben de tam onu soracaktım, bir sonraki sorum oydu. Bu öğrencilerin dil durumları nasıldı? Konuşabiliyorlar mıydı, konuşamasalar da anlayabiliyorlar mıydı?

-İlk gelen öğrenciler Lazca biliyorlardı. Sanırım bu, dönemin koşullarıyla ilgiliydi; 2011’de derslere katılan bu öğrenciler, 1990’larda doğanlardı ve Lazcayı konuşabiliyorlardı. Hatta bu gençlerin bir kısmı, bugün Laz Enstitüsü’nde yönetimde yer alıyor, Lazca dersleri veriyor ve içerik hazırlıyor. Yetişkin bireyler haline geldiler. Ancak günümüzde, akıcı Lazca konuşabilen genç sayısı ne yazık ki oldukça azalmış durumda. Doğu Karadeniz’de büyüyenler bu konuda biraz daha şanslı.

 

-Laz öğrencilerinizin dil öğrenim süreciyle Laz olmayan öğrencilerinizin dil öğrenim süreci arasında bir fark gözlemlediniz mi?

-Elbette, Laz öğrencilerin dile az da olsa bir aşinalıkları oluyor ve bu, öğrenme süreçlerini kolaylaştırabiliyor. Ancak üniversiteye gelene kadar bu gençler Lazca dersi gibi bir şeyle ilk kez karşılaştıkları için bu durum onlar için yeni bir deneyim oluyor. Diğer taraftan, dil ve kültür konularına özellikle ilgisi olan Laz olmayan öğrenciler de belli bir düzeye kadar Lazcayı öğrenebiliyorlar.

 

-Dersleri alan Laz olmayan öğrencilerinizin Lazcayla ilgili yorumları nasıldı, yani dilin kolaylığı-zorluğu, ses yapısı vesaire?

-2011’den bu yana derslere olan ilgi ve katılım açısından öğrencilerin Lazca derslerini benimsediğini söylemek mümkün. Her dönem ortalama 25 öğrenci derse kayıt yaptırıyor ve çoğunluğu derse düzenli olarak devam ediyor. Bu süreçte hep olumlu geri dönüşler aldım. Hatta bazı öğrenciler Lazca ile ilgili çalışmalara gönüllü olarak destek verdiler. Bu dersler sadece dil öğrenme süreci değil, aynı zamanda öğrenciler Laz kültürü hakkında da bilgi sahibi oluyorlar. Ayrıca Lazcanın tehlike altında bir dil olduğunu öğrenip bu konuda empati geliştiriyorlar.

Tabii ki gramer konusunda zorlanan öğrencilerimiz de oluyor, ancak genel olarak Lazcanın ses yapısı ve diğer özellikleri öğrencilere ilginç geliyor.

 

-Lazcayı dilbilim öğrencilerine öğretmekle dilbilimle alakası olmayan öğrencilere öğretmek arasında bir fark var mı?

-Evet, terminolojiyi anlama noktasında bazı farklar oluyor. Dilbilim öğrencileri, bu konuda eğitim aldıkları için bazı kavramları ve yapıları daha kolay anlıyorlar. Akademik bir gelecek tasavvuru olanlar daha ilgili oluyorlar. Sonuçta her şey öğrencinin ilgi düzeyine bağlı.

 

-Dilbilim okuyan öğrencilere Lazca öğretmenin size bir katkısı oldu mu ders süreçlerinde?

-Dilbilim öğrencilerine Lazca öğretmek, ders sürecinde bana bazı açılardan katkı sağladı. Özellikle dil yapısı, terminoloji ve dil analizi konularında onların hazır bulunuşlukları, bazı kavramları daha derinlemesine açıklama fırsatı tanıdı. Ancak sadece dilbilim öğrencisi olmaları değil, kişisel ilgileri ve motivasyonları daha belirleyici bir etken oldu. İlgisi yüksek öğrenciler, özellikle dilin yapısal ve kültürel boyutlarına yönelik sorularıyla dersin zenginleşmesine katkıda bulundular. Bu etkileşimler, hem benim öğretim tarzımı geliştirdi hem de öğrencilerin dil öğrenme sürecine daha fazla derinlik kattı.

 

-Artık 10 yılı aşkın bir süre oldu, ders verdiğiniz yıllar içerisinde Lazcayı akademik düzeyde çalışacak öğrenciler yetişti mi? Çalışan öğrenciler ya da…

-Evet, Lazcayı akademik düzeyde çalışan öğrenciler yetişti. Yüksek lisans yapanlar oldu. Doktora yapıp halen üniversitelerin dilbilim bölümlerinde hocalık yapanlar var. Ama ne yazık ki bu sayı çok çok fazla değil.

 

-Peki, şu ana kadar birikmiş olan materyaller Lazcayı hiç bilmeyen birine öğretmek için yeterli mi?

-Tam anlamıyla yeterli olmasa da, elimizdeki materyallerle Lazcayı hiç bilmeyen birini B1-B2 seviyesine kadar getirmek mümkün. Daha fazla materyal geliştirme potansiyelimiz de var. Bu konuda çalışmalarımıza devam ediyoruz.

 

-Bu süreçte tabii Laz Enstitüsü olarak hazırladığınız materyallerin de etkisi var değil mi?

-Evet, Laz Enstitüsü olarak hazırladığımız materyallerin bu süreçte büyük bir etkisi oldu. Milli Eğitim Bakanlığı için hazırladığımız dört ayrı kitabın yanı sıra, kendi inisiyatifimizle geliştirdiğimiz bir kitap daha var. Toplamda bin sayfayı aşan bir eğitim materyali oluşturduk. Bu materyaller, sadece dil öğretimi için değil, aynı zamanda Laz kültürünü de aktarmak açısından çok önemli. Böyle kapsamlı bir içerikten, Lazcayı hiç bilmeyen birinin bile temel seviyeden ileri seviyeye kadar dil öğreniminde önemli mesafeler kat edebileceğini düşünüyorum.

 

-Röportajın konusundan bağımsız olarak soruyorum, bu açıdan Lazcanın öğretimiyle ilgili olan süreci “Laz Enstitüsü öncesi ve sonrası” olarak ikiye ayırmak mümkün mü sizce?

-Kesinlikle ayırmak mümkün. Laz Enstitüsü’nden sonra süreç tam anlamıyla sistemleşti. Boğaziçi’nde başlayan çalışmamız ve Milli Eğitim Bakanlığı’na yaptığımız projeler bu sistemi kurmamızı sağladı. Şu anda Laz Enstitüsü’nde yılda iki dönem online Lazca dersleri veriliyor ve her dönemde 500-600 kişi başvuruyor, 10-15 sınıf açıyoruz. Eskiden tek öğretmen varken, şimdi 15 öğretmenimiz var ve bu öğretmenler artık oldukça tecrübeli.

Milli Eğitim Bakanlığı ile bir protokol imzalayarak Lazca eğitici eğitimi yaptık. Sadece öğrencilere Lazca öğretmek için değil aynı zamanda Lazca öğretme yöntemleri üzerinde de çalışıyoruz ve Lazca eğitim verecek öğretmenler yetiştiriyoruz.

Laz Enstitüsü olarak hedefimiz Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği halinde Lazca öğretmen sayısını daha da artırmak. Çünkü Lazca öğretmenlerine ihtiyacımız var zira öğrenmek isteyen çok insan var.

 

-Sene başında başvuran 500 kişinin tamamı Laz değil, değil mi?

-Hayır, çoğunluğu Laz olsa da Laz olmayan birçok insan da var. Hatta derslerde yabancı isimlerle sıkça karşılaşıyorum. Türkiye’de genel olarak Lazcaya yönelik bir sempati ve ilgi var. Bunun nedenlerini tam olarak bilemesem de Kâzım Koyuncu’nun etkisi ve Lazların Türkiye’deki bilinirliği önemli etkenler olabilir. Lazlar ve Lazca genel olarak Türkiye’de merak edilen bir konu ve bu alanda sistemli eğitim veren tek yer Laz Enstitüsü.

 

-Derslerden ayrı olarak, yolunuz Boğaziçi Üniversitesi Dilbilim bölümüyle kesiştiğinden beri hocalarla birlikte Lazcayla ilgili herhangi bir akademik çalışma gerçekleştirdiniz mi? Ya da çalışmalara kaynaklık ettiniz mi?

-Özellikle Balkız Hoca’nın yürüttüğü birçok projeye destek oldum ve onların çalışmalarına katıldım. 2010 yılında verilen yüksek lisans dersinden bir gramer kitabı çıktı. Ayrıca bu süreçte birçok makale ve akademik çalışma da yayınlandı.

 

-Son soru, dersleri vermeden önceki İsmail’le bugünkü İsmail arasında bir fark var mı? Dil öğretimiyle ilgili ne tecrübeler edindiniz?

-Kesinlikle çok büyük bir fark var. 2011’de ders vermeye başladığımda 41 yaşındaydım, şimdi 54 yaşındayım ve öğretmenlikte 29. yılımı dolduruyorum. Boğaziçi’nde 13 yıl, 26 dönem; İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde ise 9 yıl, 18 dönem Lazca dersleri verdim. Bu süreçte hem dil öğretimi hem de eksikler, yapılması gerekenler ve potansiyel olarak yapılabilecekler konusunda çok şey öğrendim.

Öğretmenlik dışında başka angajmanlarım da vardı ama şimdi bu alana daha fazla odaklanmaya karar verdim. Öğretme sürecinde kendi kendime çok şey öğrendim ve Balkız Hoca’nın projelerine dahil olarak da tecrübeler kazandım. Anadilim olan Lazcayı daha derinlemesine kavrama ve nasıl öğretileceği konusunda önemli tecrübeler edindim. Ayrıca Lazca eğitim materyalleri oluşturma konusunda belirli bir yetkinlik kazandık. Bu da büyük bir gelişim oldu elbette.

 

-Son sorum buydu hocam, sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?

-Eklemek istediğim tek şey, bu süreç boyunca Lazcanın sadece bir dil değil, aynı zamanda bir kültür ve kimlik taşıyıcısı olduğunun daha iyi anlaşıldığı. Öğrencilerime sadece dil öğretmiyorum, aynı zamanda bir dilin nasıl bir dünya görüşü ve tarihsel birikim içerdiğini de aktarmaya çalışıyorum. Lazcanın geleceği konusunda umutluyum ve bu alana gösterilen ilgi beni motive ediyor. Eğer daha fazla kişinin Lazcayı ve diğer yerel dilleri öğrenmesi ve yaşatması için çaba gösterdiğini görebilirsem, bu yolda daha büyük adımlar atmış olacağız.

Teşekkür ederim.

 

 1O tarihlerde Dilbilim Bölümü henüz bağımsız bir birim olarak kurulmamıştı, bu sebeple dilbilim eğitimi Batı Dilleri ve Edebiyatları (İngiliz Dili ve Edebiyatı) Bölümü altında veriliyordu.

 2Bilgilendirici/Denek: Araştırmacıya veri sağlayan kişi, dilbilimcinin belirli bir dil verisinin benimsenirliği konusunda yargılarına başvurduğu kişi. Dilbilim araştırmalarında anadili konuşuru ya da kimi zaman dilbilimcinin kendisi denek olabilir. Deneklerin konuşmaları kaydedilerek, kendilerine dil kullanımına ilişkin sorular yöneltilerek verilerin doğruluğu ve bütünlüğü sağlanmaya çalışılır.

Terim açıklamaları için başvurulan kaynak:

  • İmer, Kâmile, Ahmet Kocaman ve A. Sumru Özsoy. Dilbilim Sözlüğü. İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2019.

Yazarın Diğer Yazıları

Boğaziçi Üniversitesi’nde Kafkas dillerinin 13 yılı – 5. Bölüm

Boğaziçi Üniversitesi’nde 2011-2012 ders yılından beri Kafkas dilleri dersleri veriliyor. Dersler Batı Dilleri Edebiyatları Bölümü altında verilmeye başladı, ilk olarak LING480 koduyla Lazca ve...

Boğaziçi Üniversitesi’nde Kafkas dillerinin 13 yılı (4. Bölüm)

Boğaziçi Üniversitesi’nde 2011-2012 ders yılından beri Kafkas dilleri dersleri veriliyor. Dersler Batı Dilleri Edebiyatları Bölümü altında verilmeye başladı, ilk olarak LING480 koduyla Lazca ve...

Boğaziçi Üniversitesi’nde Kafkas dillerinin 13 yılı – 3. Bölüm

Boğaziçi Üniversitesi’nde 2011-2012 ders yılından beri Kafkas dilleri dersleri veriliyor. Dersler Batı Dilleri Edebiyatları Bölümü altında verilmeye başladı, ilk olarak LING480 koduyla Lazca ve...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img