21 Mayıs 2025: Çerkes Sürgünü’nün 161. yılında onur ve diriliş
21 Mayıs 1864 Çerkes Sürgünü ve Soykırımı’nın üzerinden tam 161 yıl geçti. Bu acı dolu sürecin her anında, sürgün yollarında geçen zamanda dahi vatan savunmasını anayurdunda sürdüren ve evveliyatında tüm geçmişlerini, onurlarını, vatanlarını, namuslarını, ailelerini ve ülkelerini korumak uğruna hayatını feda eden tüm geçmişlerimizin ruhlarını rahmetle, minnetle ve şükranla anıyorum. Kafkasya’nın aziz evlatları, nerede yaşarlarsa yaşasınlar, kiminle birlikte olurlarsa olsunlar, sürekli onurlarını korumayı, insanca yaşamayı hayatlarının tüm safhalarına yaymışlardır. 2025 yılının bu anma gününü, geçtiğimiz yıllara nazaran daha yaygın, daha etkili, daha dikkat çekici ve oldukça onurlu bir şekilde idrak ettiğimizi görmek umut vericidir. Emeği geçen, hizmet veren, yazan, çizen, düşünen ve yürüyen herkese canı gönülden teşekkürlerimi iletiyorum.
Bir Çerkes atasözü: “Psem yipe name /Псэм ипэ напэ,” yani “Candan önce Onur gelir,” der. Çerkesler tarih boyunca hiçbir ülkenin topraklarına yağma, işgal veya başka bir amaçla saldırmamış, hiçbir toplumu yok etme amaçlı toplu saldırılar gerçekleştirmemişlerdir. Ancak hiçbir zaman da savaştan başlarını kurtaramamışlardır. Ne var ki, bu savaşlar hep vatanlarını, ülkelerini, insanlarını, ailelerini, inançlarını ve onurlarını korumaya yönelik savunma savaşları şeklinde olmuştur. Bu süreç içerisinde Çerkes insanının sergilediği onurlu duruşa, mızrakların ucundaki okların şeklinden, kılıçların sadece cephede ölüm kusan zalimlere karşı kullanılması, savaş toplarının nerede ve nasıl kullanılıp kullanılmayacağına, sivil hayatın, hanelerin, masum insanların ve yerleşim birimlerin yakılamayacağına kadar her safhadaki tutumlarının son derece onurlu, insani ve evrensel bir nitelik taşıdığına şahit oluyoruz. Onurun olmadığı bir dünyada insan hayatının yok sayılacağını çok iyi bilen Çerkesler, bütün yaşamları boyunca düşmanının onurunu dahi önemsemiş, savaşlarda bile kendisine karşı savaşanların cenazelerinin kaldırılmasına izin vermişlerdir. Ailelere, hanelere ve yerleşim yerlerine tecavüzlere izin verilmemiştir. Ancak düşmanlıkla gelen insanlara da sürekli olarak canları pahasına karşı durmasını bilmişlerdir. Sarmatlardan İskitlere, Hunlardan Avarlara, Moğollardan Çarlık ordularına kadar tüm saldırılara karşı aynı dirayetli duruşu sergilemişlerdir. Çünkü onur, insanın kimliğidir; insanın hayatı, kişiliği ve iç dünyasının dışavurumudur. Beşikten mezara kadar hayatın her dilimini onurlu, şahsiyetli, sakin ama mağrur, cesur ve toplumsal insani kurallara bağlamışlardır. Korkmayı ayıp saydıkları gibi sadece kendi kültürüne sahip olanları değil, insanca davranan herkesi savaşta dahi bir haysiyetin, bir onurun ve bir sonun olması gerektiğini unutmamışlardır.
Çerkesya: Bir kadim medeniyetin beşiği
Ne var ki, ardı arkası kesilmez yağmacı toplumlarının hedefi haline gelmiş, beşeriyetin ilk yerleşik topraklarında var olmanın ağır bedellerini de ödemişlerdir. Çerkesler sadece Çerkesyalıdır. Var oldukları dünya sahnesine çıktıkları tarihten itibaren hayatlarını sürdürdükleri bugünkü Karadeniz ile Hazar Denizi arasındaki mümbit topraklardadır Çerkesya. Çerkesler sadece Çerkesyalıdır, ancak dünyanın farklı coğrafyalarında, dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşarlar. En az 6 bin yıl öncesinden Anadolu topraklarına ayak basmışlar, Anadolu’da yaşamışlar ve çeşitli medeniyetlerin mimarları olmuşlardır. Mezopotamya’da, Mısır’da, Filistin topraklarında izler bırakmışlardır. Günümüze geldiğinde ise farklı coğrafyalarda 40’ın üzerinde ülkede yaşamaktadırlar. Örneğin Türkiye’nin Samsun, Sinop, Çorum, Tokat, Sivas, Kayseri, Maraş, Ankara, Düzce, Sakarya, İzmit, Bursa, Balıkesir, Çanakkale, İzmir, Aydın, Tekirdağ gibi çeşitli yerlerinde ve Suriye’de, Ürdün, İran, Irak, Libya’da, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde yaşamaktadırlar. Ancak onlar buralı değildirler. Onlar Nuh’un gemisinin Taman Yarımadası’ndan Karadeniz topraklarına insanlarını bıraktığı günden itibaren Çerkesyalıdırlar, yani XEKU’deler. Orada hep var oldular ve oradan kopmadılar. Bir sebep ayrılanlar oldu elbet. Ayrılıp dönemeyenler oldu. Onlar hep XEKU hasretiyle ömür tükettiler. Çünkü insan XEKU’yu görmeyiversin bir daha atamaz yüreğinden. Çerkeslerin bilincinde Çerkesya ve halkı bir bütündür, ayrılamaz, parçalanamaz bir bütündür. Bunun bilincinde olan insanlar gittikleri yerlerde kendi kültürlerini ellerinden geldiği kadar yaşatmaya çalışmışlardır. Bunda da oldukça başarılı olmuşlardır.
‘Adige Xabze’: İnsanlığa sunulan bir armağan
Bu vesileyle, 21 Mayıs 2025 tarihinde yapılan anma etkinliklerinde her şeye rağmen kimi lokal yerlerde daha etkin anma programları olduğu kanısındayım. Her şeyden önce insanlarımızın daha istekli, daha nazik, daha varoluşsal tavırlarının artarak devam etmesini umut verici olarak değerlendiriyorum.
İnsanlarımızın anayurdu görmesi, anayurttaki hemşerilerimizin de diasporadaki hemşerilerini daha sık görmelerini hep önemsemişimdir. Geçmişte bu konuya ne kadar ilgi gösterdiğimi bilenler bilir. İnsanlığın Çerkeslerden alacağı çok şeyler vardır. Özellikle son birkaç yılda bu eksikliğin devam ettiğini bu yıl da gözlemledim. Bunun mutlaka giderilmesi gerekmektedir.
Adige Xabze [Çerkes medeniyet algısı], insanlık tarihinin ilk önemli medeniyet algısıdır; medeniyet kavramıdır. Bu kadim medeniyetin birikimlerinden insanların ve günümüz dünyasının yararlanmaması düşünülemez. Çünkü tecrübelerin ancak yaşanarak oluştuğunu biliyoruz. Dolayısıyla Adige Xabze’nin yani, Çerkes duruşunun, Çerkes onurunun insanlığa sunduğu ve sunacağı çok şey vardır. Eğer biz bunları insanoğluna iletemez, tanıtamaz, dahası kendimiz bunu kendimiz içselleştirip yaşayamazsak, her türlü soykırımların tekrar edileceğinden emin olabilirsiniz. En kötüsü, 161 yıl sonra benzeri acıların dünyanın gözü önünde tekrarlanıyor olmasıdır.
Çerkes onurlu duruşunun ve Adige Xabze’sinin, gökleri delen füzelere, yeryüzünü titreten silahlanmalara ihtiyaç duymayacak kadar insani, yeryüzü insanlarını bir misafir olgusu içerisinde, yeryüzünü bir misafirhane [haç’eş] algısı içerisinde paylaşımcı, eşitlikçi bir dünya vaat ettiğini insanların bilmesi lazım. Adige Xabzesinin egemen olduğu toplumlarda insanlar evlerine dönüp rahatlıkla uyuyabilirler, rüyalarını kendi dillerinde, kendi inançlarında, kendi kültürlerinde rahatlıkla görebilirler. Emin mekânlar, emin şehirler, emin ülkeler kuramayan deli dünyamız ölüm makinalarıyla güvenlik sağlanamayacaktır, bugüne kadar da sağlanamamıştır.
Bir çağrı: Çerkes kültürünü keşfedin!
Yeryüzünün aziz evlatları, aziz kardeşlerim! Geliniz, Çerkesya kültürünü keşfediniz! Geliniz, ülkenizde yaşayan, komşularınız olan Çerkeslere kendilerini tanıtma fırsatı veriniz! Aşınmaya yüz tutmuş, yok olmaya doğru giden bir kültürün ayağa kalkmasına, bir hadisenin dirilişine, bir dilin anadil niteliğinde insanların hizmetine sunulmasına yardımcı olunuz!
Dininiz, mezhebiniz, ülkeniz, inancınız her ne olursa olsun, bu insanları anlayınız! Bu insanların yolunu açınız! Bu insanların yeniden kendilerini keşfetmesine ve kendilerini insanlığın onuruna katkı sunmasına yardımcı olunuz! Elbette ki bizler de etten kemikten insanlarız, bizlerin de hatalarımız, eksiklerimiz, fazlarımız olabilir. Bireysel kusurları değil, toplumsal faziletleri görmek gerekir.
Bu vesileyle, 21 Mayıs 2025 Çerkes Sürgünü ve Soykırımı anma programlarında emek veren tüm kardeşlerimi tebrik ediyorum. Ortalığı yakmadan, yıkmadan, ortalığı savaş alanına çevirmeden kendilerini ifade eden tüm kardeşlerimi tebrik ediyorum. Var olun, yaşayın, onurlu duruşunuzla kendinizi ifade etmeye devam edin. Tavrınız, tarihinize ve halkınıza gösterdiğiniz bir minnet borcudur. Var olduğunuz sürece sizlerin dilinizin, kültürünüzün ve ülkemizin bütünlüğü için çalışmakta olduğunuzu biliyorum. Bu, mutlaka artarak devam etmelidir. İnsanların gözü önünde, davaları uğruna canlarını vermiş sürgün ve soykırıma uğramış yeryüzünün mazlumlarını rahmet, minnet, şükranla anıyorum. Ruhları şad olsun.
Zi bze, zı xabze, zı xeku, zı lhepkh texhujı fe… Hepinizi Allah’a emanet ediyorum.
Not: Sürgün yollarındaki görsel Gemini aracılığıyla çizilmiştir.