Asıl Ben Kimim?

0
464

Türkiyeli bir Abaza’yım. Yirmi yıldır Londra’da yaşıyorum. En büyük hayalim Abhazya’da ellerimle bir ev yapmak, sonrasında Abazaca’yı iyice öğrenmek. Burası fena değil. Dünyada önemli olan ya da öyle sanılan herkes, buradan geçerken durup bilgi ve yeteneklerini sergiliyor. Yani dünyanın suni merkezinde suni heyecanlar bulmak mümkün. Ama dünyanın kanını eme eme şişmanlayan bir yarasanın sırtındaki yolculuk olsa olsa ilginç olur. Bana gerekli olan Kafkas Dağları, Kartalları. 

Aslında Türkiye’deki Kuzey Kafkasyalılar’la benzeşiyor durumum; onlar da yarı mülteci, yarı misafir, ama anavatana dönmek gerçekçi değil. Başını alıp gitmek maddi ve manevi açıdan külfetli. Ve herşeye rağmen olduğu yeri benimsemek durumunda insan. Nereye kaçarsan kaç aslolan yaşamın kendisi. 

“Biz” kimiz? 

Biz Kuzey Kafkasya’da yetişen ve oranın etkisini, büyüsünü bizzat yaşayan büyük dedelerimizin torunlarıyız. Onların kişiliklerini oluşturan gelenek ve doğa, sürgünlere dayanıklı. Özünü kaybetmeden adapte olabilmeyi öngören bir yaşam tarzinı diasporada da sürdürebilmişler. Biz Kafkas kollektif belleğine, yani çevremizin beynimize bin yıllardır yazdığı tarihe severek başvuran, yaşantısını ona göre ayarlayan sürgün bir grubuz. Yanılmıyorsam aşağı-yukarı aynı şey anavatanımızda da görülüyor, orada bile sürgün koşulları altında yaşadığımızı düşünüyorum. Zorla savaştırılıyoruz, geçerli dil Rusça, gelenekler yaşamın bir kısmını oluşturuyor, Adıgelik, Abazalık, vb. yaşam pratiğinde ön plana fazla çıkmıyor, hatta bazıları için sadece mitolojik kalıntılar zinciri. Ama onlar da dayanıklı, elden bırakmıyorlar özlerini. 

Kendimize ne dediğimiz Kuzey Kafkasya Federasyonu ve gittikçe bölgenin özgücünü açığa çıkaran birlikteliklerin yolunda olduğumuz takdirde önemli değil. Bunun altında ya da üstünde, ya da kenarında, Adige, Abaza, Çeçen, İron, Karaçay kimliği var diyenler haklıdır. Benim için en üst kimlik Samanyolu kimliğidir, mesela. Varolandan daha etkin bir birlik için ‘Kuzey Kafkas’, hem coğrafi, hem de siyasi bir kimlik olması açısından uygun. Bağımsızlık temelinde Güney Kafkasya’dan farklılığımıza, Kafkasya’nın kuzeyindeki diğer halklarla da tarihsel birliğimize işaret eden, kısa ve öz bir ifade ‘Kuzey Kafkas’ . 

“Ben” kimim? 

Bir toplum için biz kimiz sorusunu cevaplamak şart. Bir topluluk olarak yaşıyoruz. Topluluk olarak sorunlarla karşılaşıyoruz. Ya bireyler? Londralılar ben o gün ne olmaya karar verdiysem öyle kabul ediyor, umurlarında değil. Türk toplumu “Ne mutlu Türküm desene!” diyor. Kürtler, “Ne mutlu, devletin var, git çalışsana Abhazya’da” diyor. Abaza toplumu çoğunlukla, “Geç kaldık”, ya da “Niye habar vermedin?” diyor. Abhazyalılar “Niye gelmiyorsunuz?” diyor, ama nereye, nasıl gidiyoruz söylemiyorlar. (Onlara haksızlık ediyorum. Aslında tarif ediyorlar; nereye, nasıl gidileceğini ama yine de: Nereye, nasıl gidiyoruz?) Toplumlar sürekli sorunlarla karşılaşıyor olabilir ama Londra’da tüm toplulukların sorunları iç içe. 

Şaka bir yana, tuhaf bir ahvalin sarhoşuyum. Üç ana kimlik olmak üzere yüzlerce kişi barındırıyorum bu kişilikte. Hepsinin beni ve çevremi geliştirmesi mümkün olabilir. Ben şahsen hiçbirini diğerine tercih etmek istemem. Ama asıl soru bu: “Ben” kimim? 

On iki yaşımda Londra’ya geldiğimde İngilizler’e Türküm, Türklere de Abazayım diyordum. Londra’nın sokak dili Jamaican Patois konuşmaya başladığımda “Londoner” olmuştum. On beş yıldır inatla her yerde, her zaman, her tanışmamda, her başvuru formunda, her fırsatta “Abkhaz”ım diyorum. Bunun karşılığında kim olduğumu, ne olduğumu, nasıl ve nerede yaşadığımı, neden büyük-büyük dedemden sonra az sayıda aile ferdimin Abhazya’yı görmüş olmasına rağmen Abazaca bilip, kültürümüze sahip çıktığımızı, çifte mülteciliğin nasıl mümkün olduğunu sürekli olarak birilerine anlatmak zorundayım. Genellikle zevk alıyorum. Bazen ‘ne karmaşık, ne zor bizim gibi küçük nüfuslu ülkelerden olanların işi’ dememe rağmen yine de anlatıyorum. İstisnasız her anlatışımda kendimle ilgili yeni bir şeyler keşfediyorum. Artı, karşımdaki de kendisini anlatırken  benim kadar detaylı bahsetmek zorunda hissediyor, kültürel bağlar kuruluyor. 

Katılıyorum; geçtiğimiz günlerin en önemli sorularından biri olan “Biz kimiz?” sorusu kesinlikle, önemle, acilen cevaplanmalıdır. Ama günün 24 saati geçerli olan asıl soru: “Ben kimim?”dir. İlla ki ben kimim sorusu bizi, “Biz kimiz?” sorusunun cevabına ulaştıracaktır demiyorum, hangi sıralama uyarsa o olsun. Asıl “Ben kimim?” sorusu bizi diasporada nasıl yaşayacağımız konusunda yönlendirecektir. Asıl “Ben kimim?” sorusu bize Türkiye’de de mülteci olduğumuzu gösterecektir. Kendimize uygun (ya da değil) bir kimlik bulup ona göre davranmak da zor, hatta takdir edilecek bir şey. Ama asıl hedefimiz kendimizi tanımlamak ve kimliğimizin yanısıra kişiliğimizi de geliştirmek olmalı. 

Benim aslında yöneltmek istediğim soru; bizim kimliğimizin öğeleri, yani Nart efsanelerini paylaşan, Kuzey Kafkasya kökenli gelenekler sistematik bir şekilde uygulansa, kişisel ve toplumsal sorunları çözmede, kişilik problemlerinde ne kadar etkili olur? 

Elli yıldır Avrupa’da yaşayıp Abhazya’nın nerede olduğundan habersiz Avrupalılar’a tahammül etmeyi de sorgulayacağız, “Ben kimim?” derken. Anne-babalarımızın dilini gıptayla, bazen de bize öğretmediler diye onlara kızarak dinlemek yerine “Öğrenebilir miyiz?”, “Kurs var mı?” diyeceğiz. Asıl “Ben kimim?” sorusuyla uğraşırken sosyal varlıklar olduğumuzu hatırlayıp yakınlarımızla, hatta uzaktan akrabalarımız Afrikalılar’la, Güney Amerikalılar’la, Ortadoğulular’la bir araya gelip yaşadığımız anda ne olup bitiyor bakacağız. “Ben kimim?” derken yüzeyselliğin dışında kadınlara saygılı olabiliyor muyuz, göreceğiz. Evet, lütfen “Dalım değil”, ya da “Başka bir platformun konusu”, ya da “Beni rahat bırak!” diyerek geçiştirmeden cevap verin: Asıl “Sen” kimsin? 

  

Sayı : 2006 05