Anti demokratik yasa girişimi endişe yaratıyor
Yeni Türk Ceza Kanunu’na, gerek sonradan ilave edilen maddeleriyle, gerek bir yılı aşkın süredir uygulamalarıyla TCK’nın içine ilk bakışta pek fark edilmeyecek şekilde ustaca yerleştirilmiş dinamit lokumları şimdi birer birer patlıyor. Yazarlar, gazeteciler, yayıncılar, sanatçılar, sendikacılar, profesörler, muhalif politikacılar gene mahkeme salonların dolduruyorlar, bundan sonra da doldurmaya devam edecek gibi görünüyor.
Tabii TCK hazırlanırken şimdi çıkarılması planlanan Terörle Mücadele Kanunu’na atıfta bulunan ve bütün hak ve özgürlükleri zapturapt altına alan hükümlerinde zemini oluşturuldu. TCK’da var olan bütün hükümler uygulamada TMK’da yer alacak hükümlerle yanıtını bulacak şekilde hazırlanıyor. TMK’da yer alan antidemokratik hükümler kabul görmezken birde 6. madde tartışması CHP Genel Başkanı Deniz Baykal tarafından ortaya atıldı. Kimi çevreler tarafından bu yanıltmaca olarak değerlendirilse de, bunun siyasal bir zemin olduğu çok açıktır. Çünkü ABD Dışişleri Bakanı C. Rice Türkiye’ye geldikten sonra böylesi bir tartışmanın başlaması oldukça dikkat çekicidir. Türkiye’de Kürt sorununun çözümünü talep eden kesim ile savaşçı kanadının çatışması öyle görünüyor ki ABD tarafından maniple edildi. Türkiye halen sorunun çözümü konusunda ayak direterek, TMK’ya anti demokratik hükümler getirerek hak ve özgürlükleri Kürt sorununu bahane ederek ortadan kaldırmayı planlıyor. Türkiye’de gerginlik siyasetinin yasalara yansıması da TMK’da yansımasını buluyor. Bu nedenle 6. madde gündeme getirildi ve korkulu rüya olarak ortaya atıldı.
Tasarının 6. maddesi ile örgüt üye ve yöneticilerinin yaşamları, düşünceleri hakkında haber yapma veya karikatür dahi çizme “örgüt yönetici ve üyelerini hoş gösterme” suç sayılabilecek ve hapis cezası ile gazeteciler karikatüristler, basın mensupları cezalandırılabilecektir.
Tasarının 7. maddesinde; terör örgütünün meşru amaçlar için çalıştığı yönünde kanaat oluşturmaya yönelik faaliyet gösterenlere örgüte üye olup olmadığına bakılmaksızın hapis cezası verilebilecektir. Bu madde ile DÜŞÜNCEYE EVET AMA İFADEYE HAYIR denmektedir.
Tasarının 8. maddesi ile, örgütün faaliyetlerinde kullanılmak üzere fon sağlayanlar, eğer bir tüzel kişiliğin (dernek, gazete, parti…vs) hukuken veya fiilen yöneticisi, sorumlusu veya denetmeni ise o kurum da kapatılabilecek ve kişi de hapisle cezalandırılabilecektir. Burada suç ve cezada bireysellik ilkesi ihlal edilmekte, kişi değil, bütün kurum ve üyeleri cezalandırılmaktadır.
Şüphelinin gözaltındayken yakınlarına haber verme hakkı, Cumhuriyet Savcısının emriyle kısıtlanabilecektir. Bu madde eşitlik hakkına, masumiyet karinesine ve kişi güvenliğini tehdit eden hatta ortadan kaldıran bir düzenleme olup gözaltında kayıpları hatırlatmaktadır. Savunma hakkı tasarının 10. maddesi ile ortadan kaldırılmaktadır. Şüpheli, gözaltındayken, C.Savcısının emriyle avukatla görüşme hakkından yoksun bırakılmaktadır. Yine aynı madde ile şüphelinin gözaltındayken sadece bir avukatın hukuki yardımından yaralanabileceği öngörülmektedir. Oysa CMK’da soruşturma aşamasında şüpheli kendini daha fazla avukatla savunabilmektedir. Bu madde eşitlik hakkını ortadan kaldırmakta ve anayasanın 10. maddesine aykırı bir maddedir.
Yine tasarının 15. maddesiyle, adam öldürmekten, köy boşaltmaktan, işkenceden yargılanan terörle mücadele görevlileri, adli kontrol sistemi ile, tutuklanması gerekse bile, tutuksuz yargılanabilecektir. Bu madde Diyarbakır’da öldürülen çocukların ve Uğur Kaymaz’ın katil zanlılarının cesaretlendirilmesine yönelik bir düzenleme olacaktır.
Peki bugüne nasıl geldik?
Meclis Başkanı ‘gizli anayasa’ denilen MGSB (Milli Güvenlik Siyaset Belgesi) bizim dışımızda kotarılıyor, bu ülke kırmızı Anayasayla yöneltiliyor diye şikayet ediyor. Meclis başkanı Arınç, 23 Nisan konuşmasında: “… ‘gizli anayasa’ diye kabul edilemez bir tanımlamayla anılan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nin hazırlanmasında, Meclisimiz tamamen devre dışıdır. Bu kavramlar, gizli, anti-demokratik bir yönetimin iktidarda olduğunu ima eder. İç Güvenlik Stratejisi Belgesi’nin çete kurmakla suçlanan kişilerin arşivinden çıkması devlet ciddiyetiyle bağdaşmamaktadır” diyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Bülent Arınç’ın 23 Nisan konuşmasından da anlaşılacağı gibi, TBMM’nin işlevsiz, içi boş bir kabuk olduğunun itirafı ve bu ülkede asıl yönetimin hükümetin elinde olmadığının bir göstergesi değil midir? Ve bu süreçte meclisin ve hükümetin aslında bu yasayı istemediği ama asker ve emniyet baskısıyla yapmak zorunda kaldığı ortadadır.
Terörle Mücadele Yasası’nın görüşüleceği ve Şemdinli davasının görüleceği zamana yakın bir dönemde Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la görüşmesinin ardından meydana gelen baş döndürücü gelişmeler adeta bir darbe niteliği taşıyor. Son günlerde bir şeyler hızla değişiyor. Demokratik reformlar adeta durdurulurken, geriye gidişin de ilk sinyalleri gelmeye başladı. Bu gidiş hayırlı bir gidiş değildir. Burada demokratik kamuoyuna düşen en önemli görev, devletin anti demokratik baskısının, sivil yaşama direkt olarak yansımasına neden olabilecek yeni Terörle Mücadele Yasası’nı engelleyecek demokratik bir mücadele tarzı geliştirmektir. Eski Terörle Mücadele Yasası’nın açtığı yaralar kapanmadan, yeni bir baskı dalgasının gelmesine yol açacak bu tasarıya karşı demokratik bir tepki dalgası örgütlenmelidir.
Veysi Altay
Sayı : 2006 06