Hititler ve Adıgeler Üzerine Bir İnceleme

0
534

I. Bölüm

Hititler olarak adlandırdığımız insanların Anadolu’ya nereden geldiklerini henüz net olarak bilemiyoruz. Yine de bu alanda pek çok araştırmacı, Hititler’in Anadolu’ya Karadeniz’in kuzeyinden geldikleri konusunda hem fikirdirler. MÖ. 3. binlerde Anadolu’da önemli değişiklere yol açan pek çok uygarlığın doğmasına ve gelişmesine ön ayak olan Hititler’le ilgili Alacahöyük kazılarında elde edilen buluntular ve o dönemdeki mezar kültürü ile Kuzey Kafkasya’daki Kuban Kurganları arasında şaşırtıcı derecede benzerlikler ve bir bağ ilişkisi net olarak görülmektedir. Bu ilişki iki değişik coğrafyada da örtüşmektedir. Bu örtüşme Hititler’in Kuzey Kafkasya kökenli oldukları fikrini pekiştirmektedir.

Genel olarak Kuzey Kafkasya bölgesi diye adlandırdığımız coğrafyada, bugünkü Adığey Cumhuriyeti’nin başkenti Maykop ve Kuban kent Kurganlarının MÖ. 3. bin ortalarına ait arkeolojik buluntularının incelenmesiyle, orada bakır işleyen çiftçi topluluklarının izlerine rastlanılmaktadır. Kuzey Kafkasya’nın sürekli yerleşim birimlerinde; bakırı işleyebilen ve tahıl hasat eden ve öğüten, hayvancılık ve avcılık yapan, at evcilleştiren toplulukların yaşadıkları ve “bazı köylerde sazlarla örtülü, kütüklerle yapılmış sekizgen şeklinde evlerde yaşayan çiftçilerin varlıkları kanıtlanmıştır. Kesin tarih belirlenmese de bu uygarlık komplekslerinin başlangıcının” (1) çok eskilere dayandığını görmekteyiz. Burada dikkat çekici olan sekizgen şeklindeki bu yapı tarzı, Anadolu’da Alacahöyük, Kültepe, Hacılar gibi yerleşim birimlerindeki Hititler’e ait yapı tarzı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Mezopotamya’da bu yapı tarzı özellikleri Urfa, Harran gibi bölgelerde altıgen biçiminde karşımıza çıkmaktadır. Kuzey Kafkasya’daki bu yapı tarzı MÖ. 3. binin ortalarında Dızığ, Pısı, Sind ve Meotlar’a ait yapı tarzıydı. Maykop’ta bu yapıların ve mezar höyüklerin kendine göre ayrıntıları bilinmektedir. Maykop mezarları, tek tek mezarlar halinde yüksek bir tepenin altındadır. Genel anlamıyla ait oldukları uygarlığın belirgin özelliklerini taşımaktadırlar. Bu, Kuzey Kafkasya Kurgan uygarlığıdır. Kurganların yapılışı ve inanç tasarımları içerisinde, kazılarda bulunan kemikler ve ölü gömülürken yanına konulan araç gereçler, sığır ve koyun yünleri bu kültürün özelliklerini göstermektedir.

Alacahöyük’teki 3. bin yılın Kral mezarları ve bu mezarların mimarisi hatta Mikenyalı çukur mezarlarla, Maykop Kurganlarının benzer ilişkisini görmekteyiz. Kuzey Kafkasya’da ölüler, tahtadan -istisnai olarak taştan- mezar odalarına konulmaktaydı. Maykop’taki mezarlarda; bakır, altın ve gümüşten oluşan çok sayıda araç gereç ve turkuvazlar, karneoller ve süslü dokumalar; tahtadan arabalar ve diğer modellerde ölünün bulunduğu çukurlara gömülmüş Mezar Tepesi oluşturulmuş ve Mezar Tepesinin altında bir oda mezara dönüştürülmüştür.
Kuban Mezar höyükleri ile Alacahöyük, Hacılar, Kültepe mezar höyüklerinin benzer ilişkilerinin bu kısa açıklamasından sonra Stuart Piggott’un şu tanımlaması çok ilginçtir: “Burada benim için kanıt değeri taşıyan Karpatlar ve Kafkaslar arasında Hint-Avrupalıların yerleşim alanları için kanıtların uyuşması ve bir halka özgü olan bu arkeolojik buluntuların uyuşması malzeme kültürleri ve zamansal durumlarının bu bölgenin kuzeyinde ve batısında uzanan Avrupa’ya baktığımızda 3. bin yılın son yüzyıllarında daha başka ilişkilere de rastlamaktayız..” Piggott’un sözünü ettiği zamansal ilişki çarpıcı bir açıklamadır. MÖ. 3. bin yıllarda Kuzey Kafkasya’da yaşayanların büyük çoğunluğu farklı yönlere dağıldılar. Bir büyük göç başlattılar. Bunların konuştukları diller de bu dağılmalarla bir çok türeve bölünmüş oldu. Bazı klanların dilleri Cilalı Taş Çağı Kurgan Kültürüyle özdeş olarak kaldı. Bu kültüre adını veren Kurganlarda çanak, çömlek, at gemleri ve tekerlekli araba parçaları bulunmuştur. Bir tür kabile şefliği ya da Krallık yönetiminde örgütlendiklerini ve soylarının kabile içerisinde erkek yanından geldiğini, evlendiklerinde ise kadınların artık erkek klanların soylarına gittikleri bu ikinci evreye ulaşmışlardı.

Kuzey Kafkasya; kavim ve kabilelerin doğudan batıya, batıdan doğuya geçişlerini sağlayan göç yolları üzerindeydi. Tarihin her döneminde çeşitli sebeplerle yer hareketlilikleri olmuştu. Bu yerleşim birimlerinden göç edenler çok geniş bir coğrafyaya yayılmışlardı. Gittikleri yeni coğrafyalara da kendi kültürlerini ve ölü gömme biçimlerini götürmüşlerdi. Bu dağılmalarla meydana gelen o döneme ait bir Tümsek Mezar höyükte “çok yakınlarda, Doğu Romanya’da, radyo karbon tarihi olarak MÖ. 2580 civarındaki tarihe özgü toprak mezar ya da bozkır tipi mezarları bulunmuştur.” (2) Bu tarihlerde tıpkı Maykop Tipi Tepe Mezar ve çağdaşı Alacahöyük, Çatalhöyük mezarlarında çıkan eşyaların benzeri nesnelerle karşılaşılmıştır. Bakırı işleyebilen eski uygarlıkların bunlarla sınırlı da olsa ilişkileri vardır. Bu benzerlikler “özellikle çekiç başlıklı elbise ve saç tokalarının tipleri” (3) ile açıklanmaktadır. Aslında Kuzey Kafkasya’da bakır ve gümüşü işleyen; koşum takımları, iğne, kemer, toka, boncuk gibi mezar eşya buluntularının karakteristik özellikler taşıdığını bilmekteyiz. Bütün bunlar Karadeniz üzerinden Anadolu’ya gelip yerleşen Hitit dönemi yerleşim birimleri arasında oluşan bir ticari ilişkinin de kanıtlarıdır.

Ortak karakteristik özellikleri olan bu gurupların Kuzey Kafkasya’da Maykop’tan Anadolu’ya Alacahöyük ve Ege üzerinden Yunanistan’a kadar genişleyen ve bakırı işleyen gurupların karşılıklı ticaret yaptıkları anlamına da gelmektedir. Bu durumda; MÖ. 3. bin yılda Hattuşşa’daki Hititler’in çağdaşı olan aynı kültürün öncüleri Kuzey Kafkasya’da yerleşik olarak yaşayan boylardı. Bunlar Kuzey Kafkasya’daki Maykop yerleşik boylarının uzun yüz yıllara ve çok geniş bir coğrafyaya göçler yoluyla yayılmış halk hareketliliklerinin etkiledikleri alanlardı. Bu geniş coğrafyaya yayılan halklar içerisinde, kültürler bir birlerinden etkilenmiş ve insanların birbirleriyle olan ilişkileri, inançları, tanrıları, tanrıçaları; işledikleri araç-gereçlerde de değişiklikler baş göstermişti. Kuzey Kafkasya’daki Maykop Tümsek Tepe Mezar Kurganları ile Anadolu’daki Alacahöyük kültürü arasındaki ilişki uzak bölgelere yayılmış bir ortak kültür özelliğine büründürülmüştür. Bütün bu ilişkiler ve kültürel etki Maykop’tan çıkarak çok uzak alanlara yayılmıştır.

Hem Anadolu’da Alacahöyük, hem de Kuzey Kafkasya’daki Maykop Tümsek Tepe Mezarlarında bakır ve gümüş dışında altın işçiliğinin de muazzam derecede usta örnekleri ortaktır. Maykop Tümsek Tepe Mezarlarda açığa çıkartılan 3. bin yılın ortalarına rastlayan ve mükemmel görünümü ile usta işçiliği olan gümüş ve altından yapılma, çekiçle dövülmüş çeşitli aslan ve boğa minyatürleriyle süslenmiş Kanatlı At görünümündeki Kupa çok önemlidir.

Bu buluntularda elde edilen eşyaların karakteristik özellikleri ve zamansal bakımdan tarihsel dönemi Alacahöyük kazılarından elde edilen mezar nesnelerinin üzerlerindeki hayvan betimlemelerine benzemekte ve zamansallık olarak da aynı sürece denk düşmektedir. Maykop mezar nesnelerinin üzerlerindeki madeni dövmeler ve kültürel semboller ile Alacahöyük mezar nesneleri madeni dövmelerinde ortak özellikler pek çoktur.

Ston Lloyd ve James Mellaart’ın Alacahöyük kazılarında elde ettiği buluntuların üzerindeki hayvan figürleri daire şeklinde evrensel semboller, kralların ve eşlerinin mezarlara gömülmelerinde kullanılan eşyaların, arabalardaki okların üstlerindeki başlıklarda: “çerçevede iki tane büyük hayvan figürü var. Biri kafası ve kuvvetli boynuzları gümüşten olan 52 cm. yüksekliğinde, vücudu ustalıklı şekilde gümüşten çift halkalarla süslenmiş bronz bir geyik, diğeri ise 37 cm. yükseklikte bronz boğaydı.; boynu ve sırtı gümüşle kaplanmış ve uyluk mafsalların da aynı şekilde yerleştirilmiş gümüşten ortak merkezli halkalar vardı. “ (4) 

Alacahöyük tapınma törenleriyle Kral ya da yakınlarının sembol figürleri ile Maykop Tümsek Tepe Mezarlarda çıkartılan Gümüş Kupa görünümündeki Kanatlı At motifleri Nart mitolojilerindeki tapınırlar arasındaydı.

Maykop ve Kuban Kurganları ve Tümsek Tepe Mezarlardan elde edilen buluntular gösteriyor ki tarihsel dönem olarak Adığeler’in kültürlerinin doruk noktaya ulaştığı süreç MÖ. 3. bin yılların uygarlıkları, Anadolu’daki Alacahöyük ve Çatalhöyük düzeyinde idi. 3. bin yıllarda ormanlık alanlarla kaplı coğrafyada bu uygarlık, bölgede uzun yıllar güçlü krallıklarla yaşamış ve mirasını ardıllarına devretmiştir. Bu uzun süreçler Kuzey Kafkasya’da Sindika Krallığı ve ardılları gibi yerel uygarlıklar ortaya çıkartmıştır. Maykop ve Alacahöyük arasındaki bu süreç Kuzey Kafkasya’daki halk dinamiği ve Anadolu uygarlığının arasındaki insan ilişkileri sürekli değişikliklere uğramaktaydı.

Bu sürece kadar sakin süren insan yaşamı ve ilişkileri birden bire fetih ve savaşlarla, zorbalık ve zulümlerle pek çok halk guruplarının yerleri yurtları işgal edilmiş, pek çok halk ve dilleri ve pek çok krallıkların yerinde toz duman esmeye başlamıştı. İnsanlık yeni savaş araçları geliştirmiş, yeni silahlar ve iki tekerlekli at koşulmuş arabalarla savaşlara katılmıştır. Bu savaşlar sonucunda çeşitli coğrafyadaki kabileler arası birleşmeler de doğmuş oldu. Kabile ve boylar bir araya gelerek etnik konsildasyonlarını pekiştirdi, yeni organizasyonlar oluşturuldu.

‘Anadolu’nun Tarih Öncesi ve Eski Tarihinin Ana Hatları’ adlı eserin yazarı olan Kurt Bittel’den aktaran Helmut Uhling; “Kuzey doğu ve Kuzey batıda bir yandan Kafkasya bölgesiyle, diğer yandan Güney doğu Balkanlarla çok büyük ölçülerde ilişkiler” Hititler’le benzerliklerin olduğunu açıklamaktadır. Hint-Avrupa kültürlerinin Anadolulu olduğunu savunan genel görüşün yanında asıl önemli olan Kuzey Kafkasya Maykop ve Karadeniz üzerinden Volga arasındaki kazılarda elde edilen buluntular ve Kuzey Kafkasya’daki yaşam ile Anadolu’daki Hitit yaşamının benzerlikleri ve örtüşen gelenekleridir. Asıl sorun bunların açıklanmasındadır.

Kuzey Kafkasya’daki iklim nedeniyle uzun süren bir kuraklık yaşandığı sanılmaktadır. Bu kuraklık Nart Mitolojilerince de dillendirilmektedir. Bölgede uzun süren bu kuraklıklar yüzünden ilk göçler de başlamıştı. MÖ. 3. bin yıllarda Kuzey Kafkasya’dan gelenlerle birlikte, Anadolu’da büyük kültürel değişimlerde başlamış oldu. Bu değişikliklerdeki en büyük pay Hititler’e aitti. Yeni dönüşümler Anadolu’yu ardından da bütün Ege’yi etkisi altına aldı. Hititler’in bu büyük dönüşüm ve değişimdeki izleri; tanrı-tanrıça inançlarında, kültürde, üretim ilişkilerinde görülmektedir.

“Asya ve Avrupa’nın büyük bölümlerinde eskiden tarımla uğraşanların kısa zamanda sürekli yerleşimler ve kentler” (5) oluşturanların dedeleri Karadeniz ve Kuzey Kafkasya’da yaşayan avcı ve toplayıcı halklardı. “Kafkaslar’ın karlı tepeleri, Karadeniz’in sahilleri ve Azak denizi arasında uzanan Kuban havzası Kurgan halklarının 3. bin yılın ortalarında, belki de daha önceleri terk edip doğuya doğru gittikleri çok yönlü verimli toprakları andırmaktadır. Cennet gibi bu çevrede Kurgan halkının bir kısmı yerleşmişti. Bunların bazı gurupları ise güneye ve batıya doğru” (6) dağılmışlardı. Maykop ve Kuban havzasının halkları bölgenin önemli kültürel ve ekonomik unsurları olarak bir yaşam sürdürmüşlerdi. Toprağa yerleşik yaşıyorlardı. Maykop ve Kuban havzası bir kültür merkezi olarak varlığını sürdüre geldi. Elde edilen buluntuların gösterdiği gibi bu havzanın halkları uzun bir tarihsel dönemi yaşamışlardı.

(Devam edecek)


1 Avrupa’nın Anası Anadolu. Helmut Uhling.
2 Age. H.Uhling.
3Age. H.Uhling.
4Age. H. Uhling.
5 Avrupa’nın Anası Anadolu. Helmut Uhling.
6 Age. H. Uhling.

 

Sayı : 2009 02