2008 yılının son günlerinden bir gün fakülte panosunda asılı duran afişten radyo meddahı Muzo’nun gösteri için kampüse geleceğini öğrendim.
Çok fazla televizyon izlemeyi sevmeyen biri olarak, çocukluğumdan beri daha çok radyo dinlemişimdir. Bu yüzden esprilerine, hazır cevaplığına, konuşkanlığına aşina ve hayran olduğum, radyoculuk adına sayılı isimlerden biri olan Muzo’yu göreceğime çok sevinmiştim.
Daha önce gösterilerine gitmeye pek vaktim uymamıştı, ama bu kez çok ufak yaştan beri hangi radyoya geçse takipçisi olduğum bu ismi görecektim işte.
Kendisine yakınlığımın bir sebebi de soydaşım oluşu, Çerkes oluşu idi. Her programında Çerkes kültürü ile ilgili bir öğeyi anlatır, yüceltirdi. Xabzemizden, yemeklerimizden, danslarımızdan, düğünlerimizden, yaşantımızdan, bize özel olan isimlerimizden ne yapar eder bir şekilde bahsederdi. Hatta bu durum dinleyiciyi öyle etkilemişti ki, telefon bağlantısıyla yayına katılan kimi dinleyiciler ismini sahte de olsa kendisine yakıştırdığı bir Çerkes ismi söylüyordu. Dinleyicideki bu durum özenti midir, sempati midir bilemem ama Muzo’nun başarısı övgüye layıktı. Çünkü bir çok ünlünün, bir çok yayıncının yapamadığı yürekli, vakur duruşu gururla sergilemekteydi. Üç saatlik programının yarım saatine yakın süreyi sanki hususi kültürünün aktarımına ayırıyordu.
Neyse, kampüsteki gösterisinin günü gelip çatmıştı. Ben de gösterinin yapılacağı konferans salonuna gittim. İnanın çok fazla hayranı bulunduğu için içerisi tıka basa doluydu. Bundan dolayı öğrenci arkadaşlar boş buldukları her yere, merdivenlere oturmak zorunda kalmıştı. İşte beklediğimiz gösteri başlamış ve dakikalar geçtikçe herkes kahkahaya boğulmuştu. Sonlara doğru soru-cevap kısmına gelince öndeki bir arkadaşın sorusu üzerine Muzo, Düzceli olduğunu, Çerkes bir aileden geldiğini söyledi.
Birkaç sorunun ardından gösteri sona erdi ve Muzo kulise geçti. Tabi yine peşinde hayran kitlesi vardı. Kulise girdiğimde soru yağmurunun sürdüğünü gördüm. Benim de soracak sorularım vardı. Bunları hemen sormalıydım, merhabalaşmanın ardından ona kendimi tanıttım. Çerkes olduğumu ve İstanbul Kafkas Kültür Derneği Gençlik Komisyonundan olduğumu söyledim. Duyduklarına sevindi. Sıra soruma gelmişti:
“Muzaffer abi, Vasfi Güsar ile bir yakınlığınız var mı? Komisyon olarak her yıl kendisi için anma gecesi düzenliyoruz.” Duyduklarına ve bu soruma sevindi. ‘Vasfi Güsar’ın aile büyüğü olduğunu, hatta evinin duvarında resminin bulunduğunu’ söyledi. Birlikte günün anısına bir fotoğraf çekildik. Ardından aklıma bir soru daha geldi.
“Acaba biz, yani gençlik komisyonu olarak sizi bir gecemize davet etsek gelir misiniz?” Muzo şöyle bir baktı ve “tabi ki neden olmasın” dedi ve ekledi; “Ama öncesinde radyonun sekreteriyle iletişime geçin, malum benim vaktim müsait olmayabilir”.
Bu sevindirici, manidar konuşmanın ardından vedalaştık. Hayranları yine peşindeydi. Herkes onunla bir poz için anı kolluyordu. Tabi artık benim cebimde bu güzel anı ve beraber çekildiğimiz bir fotoğraf vardı.
Hakan Çelik (NARTKO)
Manisa, 30 Temmuz’09
Sayı : 2009 09