Bilim İnsanının Gözüyle I. Bölüm

0
448

Bilim İnsanının Gözüyle 

“Doğruluk dostluktan daha değerlidir”  

Adigece’nin temel sorunları  

Ortaçağ’da Adigeler 

Konuyu en eski zamanlardan başlatmış olmamızın elbette bir nedeni vardır. Günümüz Adigelerinin bazıları Sovyet yönetiminin Adigeleri bölmüş olduğunu ve bu bölünme sonucu, aslında tek bir dil olan Adigece’nin de bölündüğünü, aynı ulustan olan kişilerin sonunda birbirleriyle anlaşamaz durumlara düştüklerini söylüyorlar. Adigelerin tarihsel yazılara göre bilindikleri zaman, MS IX. yy. olmalı, o dönemde yaşayan İbn Haluin (Ибн-халуин), yazılarında “Çerkesler herkesten daha güçlüdür” diyor. Ondan önce, V-VI. yüzyıllarda yaşamış olan Prokopiy Kesariyski’nin yazılarında Meotidya’da (Меотид) Zih, Sagid ve Abashlar (Абасххэр) yaşıyor” deniyor. Yani V-VI. yüzyıllarda Abashlar (“Abazalar” ya da “Abhazlar”) öteki Hat (Adige) toplulukları içinde henüz belirmeye başlаmışlardı. Mesudi’nin yazılarında (MS 943 yılı, X. yy.), bildiğimiz kadarıyla ilk kez “Adige” (“Адыгэ”) sözcüğünün kullanıldığını görüyoruz. Mesudi şöyle yazmıştı: “O ırmak boyunda (adını söylemiyor, ama Kuban Irmağı olmalı) Ademfiyeler (‘адемдхат’ ya da ‘адемхэр’/Ademler) oturuyor, balıkçılıkla geçiniyorlar, başlarında kral ya da başkanları bulunmuyor…” 

Kabardey, Besleney gibi Adige topluluklarının tarihte belirişi XI-XII. yüzyıllara rastlıyor. Wubıhların ayrı bir halk olarak belirişi durumu ise aydınlatılamamıştır. Diğer Adige toplulukları; Abzegh, Bjedugh, Jane, K’emguy, Mehoş, Natuhay/нэтыхъуай, Shapsugh ve diğerlerinin beliriş tarihleri de aydınlatılamamıştır. Bunların hepsini tek bir ulus/halk ve tek bir dili konuşan insanlar olarak ele alamayız. Günümüzde bile her bir topluluğun konuştuğu dil (diyalekt/ağız/жэры1уабз), hala her bir topluluğun kendi ulusal dilidir: Kabardeyce, Besleneyce, Abazaca,  Abhazca, Wubıhca, Abzeghce, Bjedughca, K’emguyce, Shapsughca ve diğerleri. Abaza, Abhaz ve Wubıh dilleri dışındakiler Adigece adı altında tanınıyorlardı, şimdi de öyledir. 

 

Adige geleneği/xabzesi ve dil 

Yukarıdaki ilk sırada yer alan bu üç halk da -Abaza, Abhaz, Wubıh- içlerinde olmak üzere, Adigelerin hepsinin geleneği/xabzesi (h’abze/хабзэ) birbirine benziyor denebilir, türedikleri Hat kavmi geleneği de bu öbeğe girer. Adigelik/Adige geleneği (Адыгагъэ, адыгэ хабзэ) ile Abhaz geleneği/xabzesi (Apsuara), günümüze değin benzerliklerini korumuşlardır, ayrıldıkları noktalar önemsizdir, sözünü etmeye bile değmez. Güney (к1эхэ; ыхэрэ) Adigeleri ile kuzey (ыпшъэрэ) Adigelerinin (Kabardey ve Besleneyler) geleneği farksızdır denebilir. Gelenek/Xabze üzerinde biraz fazla durmam, geleneğin ulus açısından taşıdığı önemi/değeri vurgulamayı istemem nedeniyledir. Dil ulusun ruhu (pse/псэ) ise, gelenek de ulusun aklı ve değer yargısıdır (Бзэр лъэпкъым ыпсэмэ, хабзэр лъэпкъым иакъыл, ыуас). Dil ile aklı ayıramayız, o zaman ortada doğru bir ulus (лъэпкъ тэрэз) kalmaz. Adigeler dilin karşılığı olarak “söz” (“гущы1/guşı’” ya da “псалъ/psatl”) derler. Burada “gu” (kalp) ile “pse” nin (ruh) nerede bulunduğu, “ruhun/pse’nin” neyin içinde yer almış oluğu vurgulanıyor. Kalbin ve ruhun bir araya geldiği yer, gelenek ve görenekler (шэнхабзэхэр/”адыгагъэр”/Adigelik) ile akıldır. 

Buradan hareketle, dile fazlaca bir anlam/işlev yüklersen geleneği zorlamış, geleneği daha üstte tutarsan dildeki güzelliği (tadı), bir başka dile aktarman güçleşmiş olur. Ancak Adige geleneğinden daha fazla etkilenmiş olduğumu ve onlara daha fazla bir anlam/önem yüklemek istediğimi de belirtmek isterim. Kanına, ruhuna Adige geleneği girmiş olan biri, Adigece’yi öğrenmek için hiçbir zorluktan kaçınmaz. Adige geleneği ile yetişmiş ve donanımlı olan bir kişi, konuşmasa bile davranışından bir Adige, eğitimli ve donanımlı bir kişi olduğu hemen anlaşılabilirancak Adigece konuşan bir kişide Adigelik ruhu, Adige gelenek ve terbiyesi yoksa, onun için bir Adige’dir diyemeyiz. Kişi dil ile geleneği birlikte içselleştirmişse, işte ondan daha mükemmel, ondan daha güzel ve ondan daha iyi olan birini aramaya gerek de kalmaz. Buradan hareketle ve kesin bir inançla şunu söyleyebiliriz: Adigelik/xabze ulusu eğitiyor, dil de ulus bireylerinin iletişimine aracı oluyor (зэрещхых). 

 

Anadili konusu 

Dil için anadili (nıdetlfıbz/ныдэлъфыбз) deyimini kullanıyoruz, ama soruna daha gerçekçi eğildiğimizde dil ile geleneğin anadan gelme şeyler olmadığını, bunların bebeğe verilen eğitim ve öğretimden kaynaklandığını da anlıyoruz. Doğrudur, düşünceme göre kanın (лъы) da bir anlamı olmadığını söyleyemeyiz. “Tlepk”/ulus (“лъэпкъ”/ulus/kan birliğinden gelme) sözcüğü de oradan kaynaklanıyor. İnsanın yaşamsal gücü, taşıdığı kana bağlıdır, ancak hangi kanı taşıyor olursa olsun, en önemli olan etken kişiye kazandırılmış olan eğitimdir. 

  

Diller biraz farklılaşmış olsalar da, Adigeliğini sürdüren, Adige geleneği ile donanmış olan bir kişi Adigece’yi de terk etmez, yüzyıllar boyunca atalarımızın geliştirerek bugünlere getirmiş olduğu, ilginç yönleriyle çok zengin bir dil olan Adigece’yi öyle biri terk etmez, kişinin içindeki Adigelik ruhu terk etmeyi kabullenemez, çünkü kalp ile akıl o noktada bütünleşecektir. Bireyi olduğun ulusunun yüzyıllardan bu yana yaşatarak bugünlere getirmiş olduğu dili ilgiyle karşılamak ve onu geliştirmek bir görev olarak algılanmalıdır. Bunu anlamayı hiçbir gerekçe önlememeli. 

 

Diaspora’da durum 

Türkiye ve diğer dış ülkelerde yaşayan Adige gençlerinin Adigece’yi unutmakta oldukları söyleniyor, buna çok üzülüyoruz. Peki o gençlerin kulağına dede ve ninelerinin, ana ve babalarının temiz Adigece konuşma sesleri hiç ulaşmamış mıdır? Gençlerin babalarının Adigece konuştukları için baskı ve cezalarla karşılaştıkları dönemler de yaşanmıştır, yine de onlar korkmamışlar ve Adigece konuşmayı sürdürmüşlerdi (2). Şimdilerde bildiğimiz kadarıyla o tür olumsuz uygulamaların (хэбзэ емык1ухэр) azaltıldığı söyleniyor, ama gençler Adigece bilmiyorlar ve öğrenmek de istemiyorlar. Sonuç olarak gençler, sadece dili değil, Adige geleneğini, Adigeliği de yitirmiş oluyorlar. Günümüzde Adigelerin bütün dünyada iletişim ve buluşma olanakları çoğaldı, teknoloji sayesinde Adigece’yi gün boyunca, gece ve gündüz duyma olanakları da arttı, ama bu olanaktan yararlanmıyorlar, yararlanmak için de bir çaba göstermiyorlar (3). Okumak ve yazmak isteyenler için kitap ve öğretmen sağlama olanaklarına kavuştuk. İşi devlet düzeyinde ele alsak bile, “durun” diyecek birileri çıkmaz diyebiliriz artık. Bakın, Adigece’yi yaşatmak için Ürdün’de düzenlenen uluslar arası konferansın düzenleyicileri arasında Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı ilgili bölümü de yer almıştı. 

Hangi yöne dönsek, Adigelerin artık oldukça umut verici olanakları var. Şimdiki gençler eskiden dede ve ninelerinin, ana ve babalarının yaşadıkları baskılar gibi uygulamalarla da karşılaşmıyorlar (4). Ortada büyük engeller değil, kişisel engeller vardır. Gençlerimizin ulusumuzu yaşatma isteklerinin olması, ulusun binlerce yıl boyunca yarattığı değerlere, kültürel mirasa sahip çıkması, bu mirası derleyip geliştirmesi gerekiyor. Kendimize gelmenin tam sırasıdır, içinde bir Adige onuru kalmış olan kişi, adam gibi adam olmalı ve bir Adige gibi davranmasını bilmelidir! Önemsemeyeceğimiz Adigelik ile Adigece, gözbebeklerimiz gibi tertemizdirler, atalarımız bu değerleri kanlarını seller gibi akıtarak bugünlere getirmişlerdir, bunlar bizlere atalarımızdan kalma bir namus borcu, bir onurlu mirastır. İnsanlık onurunu da içselleştirerek, ataların bize bıraktığı bu mirasa, bu vasiyete sahip çıkmalıyız. (Adige Mak, 12/13 Şubat 2009) 

*ĞIŞ Nuh: Dilbilimleri uzmanı, Prof.Dr., AC ve RF kıdemli bilim çalışanı, AMAN akademisyeni, ARİGİ (Adigey Sosyal Bilimler Araştırma Enstitüsü) Bölüm Başkanı. 

Dip notlar: 

(2) Türkiye’de Adigeler ve diğer küçük etnikler, kendi köylerinde dillerini 100 yılı aşkın bir süre boyunca (1970’lere değin) korumuş, kentlerde de dillerini konuşabilmişlerdir, belli bir süreç sonunda asimilasyon olayı başlamıştır. Olayda devletlerin asimilasyoncu politikaları belirleyici olmuştur. İsrail ve Yugoslavya’da asimilasyon politikaları uygulanmadığından Adige dili korunmuş, ırkçı/faşist rejimlerde ise asimilasyon olayı yaşanmıştır-HCY 

(3) 1992’de Maykop’ta bir Rus kızı, “Türkiye’den Adigece okutacak öğretmenler istenecek olursa, işte o zaman ben de Adigece öğrenir, gelir çocuklarınıza Adigece ders veririm” demişti bana. Yani dilin bir işlevi ve getirisi olmalı, içi doldurulmalıdır diye düşünüyorum. Sorun, söz ve öğütle değil, devlet uygulamalarıyla (politik yolla) çözülebilir. Her yerde bu böyledir-HCY. 

(4) Şimdilerde, eskiden olduğu gibi açık baskılar uygulanmıyor olsa bile, örtülü ve sinsi politika ve baskıların sürdürülmediğini de kimse iddia edemez-HCY 

  

  

Sayı : 2009 08