Türkiye’de Durum

0
455
Hapi Cevdet Yıldız

12 Eylül 2010 Anayasa değişikliği oylamasından ve Erdoğan’ın % 58 gibi bir başarıyı yakalamasından sonra, 17 Ekim’de HSYK (Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu) seçimleri yapıldı. Ulusalcı adaylar kaybettiler. Ülke, bir nebze de olsa nefes alacağa benziyor. Çünkü demokrasinin tepesinde Demokles’in Kılıcı gibi asılı duran asker ve hakim vesayeti (baskısı) azaltılmış olacak.
Ancak, bu başarı daha başka başarılarla sürdürüldüğünde asıl anlamını kazanır. Erdoğan, alacağını aldıktan sonra ipe un sermiş olmakla eleştiriliyor. Erdoğan, geçmişte birçok hata yaptı, ama olayların zorlamasıyla hatadan dönmesini de bildi.
Erdoğan 2007 yılı genel seçimlerinde % 47 oy almış, bunu izleyen cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi içerikli 2007 anayasa değişikliği referandumunda da desteği % 70’e doğru tırmandırmıştı. Ancak Ak Parti büyüklük kompleksine kapılıp reformları savsaklamaya, şoven ve tutucu davranmaya, Kürtleri ve ilericileri hedef almaya başlayınca, hızla gerilemeye başlamış, 2009 yılı yerel seçimlerinde de oy oranı % 39’un altına düşmüştü. Sanırım 2009 başında Kürtçe TRT-6/Şeş’i açarak Doğu ve Güneydoğu’daki büyük çaplı çöküntüyü durdurmuştu. Kürt partisi DTP ise, belediye başkanı sayısını 50’den 99’a çıkarmıştı.
Bu gerilemeden DTP’yi sorumlu tutup kızan Erdoğan zikzaklar çizmiş, bundan cesaret alan ulusalcı/ırkçı güçler harekete geçmiş, Anayasa Mahkemesi de fırsat bu fırsat diyerek DTP’yi kapatmış, sıra Ak Parti’nin defterini dürmeye gelmişti. Sonunda Ak Parti, kendine ve demokrasiye yönelik tehlikeyi sezerek, zorlu bir maratonu ve CHP’nin gerici muhalefetini aşarak anayasa değişikliğini Meclis’ten geçirmeyi, Anayasa Mahkemesi tarafından budanmış biçimiyle de olsa, değişikliği 12 eylülde referanduma sunmayı ve % 58 gibi bir sonuç almayı başarmıştır. Bu sonuç halkın değişimden ve demokrasiden yana olduğunu gösteriyor.
Bu başarıda aydın kesimin desteği önemli olmuştur. Bu destek olmasaydı sonuç ne olurdu, bilemeyiz. Sadece o oranda destek bulamayacağını söyleyebiliriz.
Eylemsizlik Durumu Devam Edecek mi?
Irkçı/militarist çevre, ulusalcılar, hala Türk olmayanlara eşitlik tanınmasını istemiyor. Onların bildiği eşitlik, herkesin aşağılanmaya razı olması ve kendi faşist ideolojilerine göre biçim almasıdır. Asker ve yargı desteği hep onların arkasındaydı. Ancak halk çoğunluğu farklı düşünüyor. Halk, PKK ile olan sorunların barışçı yollarla çözülmesini, Kürtlere ve diğer topluluklara (Aleviler, Süryani, Yezidi, Çerkes, Laz, vb.) eşit haklar tanınmasını, dökülen kanın durdurulmasını istiyor. Bu bağlamda çalışmalar sürüyor.
Ancak askerden yapılan operasyonlar ve PKK’nın da karşılık vermesi durumları yaşanıyor. PKK demokratik kamuoyunun çağrılarına uyarak eylemsizlik kararı almış bulunuyor. Ancak hükümet gözle görülür bir iyileştirmeden de kaçınıyor. Taş atan çocuklar ve 1800 KCK’lı Kürt, birçok belediye başkanı aylardır içeride. Bu da bir sorun.
PKK önderi Abdullah Öcalan’ın ve adamı Kandil’deki Murat Karayılan’ın demeçleri de ortada. Ekim sonunda eylemsizliğe son verilebileceği uyarıları geliyor. PKK eylemlerinin yeniden başlaması demek, Türkiye’nin huzurunun altüst olması, ekonominin gerilemesi, turistlerin kaçması, işsizliğin artması demek olacaktır. Operasyon ve eylemlerle çözüm olmaz.
Sorunlar bütün bir dünyada artık silahla çözülmüyor. Şiddet dönemi kapanmıştır. Irak’ta, Afganistan’da işe yaramadı. 1864’te Rusya Çerkesya’yı silahlı abluka altına alarak, dünyadan gizleyerek/tecrit ederek ve Osmanlı ile işbirliği kurarak insansızlaştırmıştı. Hala bunun sancıları yaşanıyor. 1915’lerde İttihatçı/ırkçı şefler de Ermenileri Anadolu’dan temizlemişlerdi. Bu temizlik, Türk halkına bir yarar getirdi mi? Daha sonraki Yahudi ve diğer kıyımlar, Kürt, Bosna ve Hırvat kıyımları da bilinen şeyler…
Atatürk ve İnönü döneminin, 1930’ların koşulları yok artık. Katliam yapılamaz, yapılsa da uzun süre gizlenemez. Rus hala gizlemeye çalışıyor. Mağrur Sırp liderler Slobodan Miloseviç ve Radovan Karadzic’in akıbetleri ortada. İnsan avcıları da sonunda avlanır. Kenan Evren’in perişan hali de ortada.
Bütün bunlardan ders alınmalı ve olmayacak dualar peşinde koşulmamalıdır.
Çerkesçe Kurslar Başlayacak mı?
Derneklerimizde gelişmeler var, miadı dolmuş Kafkas sözcükleri atılarak, yerine Çerkes sözcüğü alınıyor, ancak Adığe sözcüğü de kullanılmalı. Biz Adığe olan bir halkız. Başkalarının bize Çerkes demesi Adığe olduğumuzu değiştirmez.
Bursa derneğimiz de Çerkes adını aldı, kutlarız. Ancak adına Adığe’yi de eklese daha yerinde olmaz mı?
Derneklerimizde birkaç yıldan beri Çerkesçe’yi öğretme içerikli özel kurslar veriliyor. Buna bir resmiyet kazandırmak gerekir. Aksi takdirde Çerkesçe ölecek. Sadece Çerkesçe değil, Lazca, Abazaca, Pontus Rumcası, Gürcüce, Hemşince ve Pomakça, Trakya’da konuşulan diller (Roman, Bulgar, vb.) gibi bir sürü dil de ölecek. Vıbıh dili öldü, bir kültür bir daha dirilmemecesine mezara kondu. Diğerleri de sırada. Ulusalcılar zil takıp oynasınlar. Ülkeyi bir ölü diller mezarlığına çevirmek üzereler. Peki bu dil ve kültür soykırımı yoluyla Türkiye ne kazandı?
Madde bağımlılığı ilkokul sıralarına indi. Manevi ve kültürel değerleri itelemenin, şovenizmin bir sonucudur bu.
Irk dönemi kapandı artık, birçokları bunun farkında bile değil, günümüz çoklu yönetim ve farklılıkların birlikteliği günü. Bu değerler yaşatılabilirse, bu bir zenginlik olur. Tabi faşist böyle şeylerden hiç anlamaz.
Samsun ve Kayseri üniversitelerinde Çerkesçe kürsüleri açılacaktı, YÖK’ten de direktif gönderilmiş, yazı yazılmıştı oralara, ne oldu? Halk Eğitim Merkezlerinin desteğiyle Çerkesçe’yi öğretme kursları öngörülmüştü. Bunlar da ne oldular?..
Not: daha geniş bir yazıdan bu bölüm alınmıştır. Jıneps YK

Sayı : 2010 10

Yayınlanma Tarihi: 2010-10-01 00:00:00