Yalnızlığın Yanlışlığı

0
706

“Tarih tekerrürden ibarettir” derler. Doğru, ders almasını bilmeyenler için tarih tekerrürden ibarettir. Tarihten ders almasını bilmeyenler aynı hataları tekrarlayıp, aynı felaketleri yaşarlar.
Büyük acı ve trajedilerle dolu Çerkes tarihinden alınabilecek çok dersler vardır. Şüphesiz en büyük ders, en büyük trajediden, Büyük Çerkes Sürgünü’nden alınabilir. Çerkesler yüzyıllar boyu yurtları ve özgürlüklerini işgalcilere karşı savunmuş, en kötü durumlarda Kafkas Dağlarına sığınarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Son olarak Çarlık Rusyası’nın yayılmacılığına karşı yüz yıldan fazla direnmiş, fakat sistemli ve sürekli bir şekilde uygulanan kolonyalist politikalara yenik düşüp yurtlarından kitlesel olarak sürgün edilmişlerdir. Hepimizin çok iyi bildiği bu insanlık trajedisinin en önemli dersi, birlik olunmadığı zaman güçlü olunamayacağı gerçeğidir. 19. yüzyılda Çerkeslerin birlik olması belki nesnel olarak mümkün değildi, fakat savaşın son yıllarında direnişe devam edebilen kabilelerin örgütlülüğü bile birlikteliğin ve ortak tutumun yaşamsal önemini göstermiştir.
İşte bu ders 1992-93’de tarihin tekerrür etmesini engellemiştir. Abhaz halkı, gerek Kuzey Kafkasya’daki, gerekse diasporadaki kardeşlerinin de desteği ile Gürcistan’ın şoven yöneticilerinin başlattığı soykırımdan korunabilmiştir. Saldırganların “15 bin gencini öldürürsek bütün Abhaz halkının genetik varlığını yok ederiz” diyerek Abhazya’ya girmesinden sadece bir gün sonra gönüllüler Abhazya’nın yardımına koşmuş, Kuzey Kafkasya’da düzenlenen kitlesel etkinlikler Rusya’nın Abhazya’ya karşı tutumunu değiştirmeye zorlamıştır. Bu dayanışma ve birlik sonucu Abhazya artık bağımsız bir ülkedir.
Zarf …
Kuzey Kafkasya halklarının adlandırılmasına ilişkin bir tartışma son bir kaç yıldır devam ediyor. Kavramlar tarihsel ve toplumsal bağlamından kopartılarak “Çerkes”in kim olduğu yeniden tanımlanmaya çalışılıyor. İşin ilginç yanı, bu tartışma Çerkeslerin kendilerini nasıl tanımladığı üzerinden değil, diğer dillerde Çerkeslerin nasıl tanımlandığı üzerinden yapılıyor.
Kuzey-batı Kafkasya halkları için diğer dillerde en yaygın olarak kullanılan terim, “Çerkes”. Farklı dillerde veya tarihsel dönemlerde Şerkas, Tarkasiey, Circassian gibi farklı şekillerde söylenmiş/yazılmış bu kelimenin kökeni kesin olarak saptanabilmiş değil. Tarihçiler bu terimin kökeninin Latin, Fars veya Türkçe olabileceğini söylüyorlar. Bu terim en erken 13. yüzyılda kullanılmış. İngilizce ilk yazılı kullanımı ise çok daha sonra, 1555 yılında.
Ermeni tarihçi Arsen Avagyan’ın Çerkesler isimli kitabında kapsamlı olarak anlatıldığı gibi, “Çerkes” terimi seyyahlar ve eski tarihçiler tarafından çok farklı anlamlarda, kimi zaman bazı Adığe kabileleri için, kimi zaman tüm Adığeler için, çoğu kez de Kuzey-batı Kafkasya’nın ve hatta Kuzey Kafkasya’nın (kimi kapsadığı açık bir şekilde tanımlanmadan) tüm yerli halkları için kullanılmış. Çerkes teriminin kullanımında belirsizlik ve karmaşa olması aslında çok doğal, çünkü yazılı kültürün olmadığı Kuzey Kafkasya ve halkları 19. yüzyıl sonlarına kadar kapsamlı olarak tanınmamış, bilinmemiş. Öyle ki, 19. yüzyılda Çerkesler üzerine en önemli çalışmaları yapan Kafkasya uzmanlarından Adolf Berje bile 1858’de yayımladığı Kafkasyalı Dağlı Kavimlerin Kısa Tasviri kitabında, Kafkasya’nın kendileri için terra incognita (“bilinmeyen ülke”) olduğunu söylemekte. Doğal olarak, bilinmeyen halkların net bir şekilde tanımlanması da mümkün değil.
18. ve 19. yüzyılda Çerkesler ve Kafkasya, Rusya ve Avrupa’nın ilgisini giderek daha fazla çekmiş, seyyahların ve Puşkin, Lermentov, Byron gibi şairlerin de katkılarıyla egzotik, vahşi ve saf güzelliğin simgesi haline gelen bir “Çerkes imgesi” oluşturulmuştur. Beyaz ırka “Kafkas” ırkı denilmesi Avrupa’da ve hatta Kuzey Amerika’da yaygınlaşan bu Çerkes imgesinin sonucudur. Tahmin edilebileceği gibi bu dönemde “Çerkes” terimi, genellikle belirli bir kabile veya halkı değil, muğlak bir “Kafkas Dağlısı”nı tanımlamış. Bu nedenle, Kuzey Kafkasya’nın yerli halkları için “dağlı” terimi de yaygın olarak kullanılmaya başlanmış.
Çerkes teriminin sadece Adığe halkını içerecek şekilde kullanılması, 19. yy sonlarından itibaren Rus ve Batılı tarihçilerin ve dilbilimcilerin çalışmaları sonucu olmuştur. Dilbilimcilerin çalışmaları ile Kafkas dilleri ayrı bir dil ailesi olarak ele alınmış ve Kafkas dilleri sınıflanmaya başlanmıştır. Bu sınıflama ile birlikte, Kafkas halkları da daha net bir şekilde tanımlanmış, Adığe dili için Rusça Cherkess ve İngilizce Circassian terimlerinin kullanılması yaygınlaşmıştır. Kafkas dilleri uzmanı Rieks Smeets, “Çerkes [Circassian] terimi çeşitli anlamlarda kullanılmaktadır; en az belirsiz olan anlam, dilbilimsel olanıdır: Çerkesler, ana dili -veya, günümüzde, ikinci dili- Çerkesce olan gruplara mensup insanlardır” derken bu gerçeği dile getirmektedir. Bu evrim sonucu günümüzde Rusça (˜ÂÍÂÒ) ve İngilizce (Circassian) “Çerkes” terimi, genellikle Adığeler için kullanılmaktadır.
Türkçede de Çerkes teriminin kullanımı tarih içerisinde bir evrim geçirmiştir. 19. yy ortalarına kadar “Çerkes” terimi, bazen sadece Adığeler, bazen sadece Kuzey-batı Kafkasya halkları (Adığe-Abaza-Wubıh), bazen de tüm Kuzey Kafkas halkları için kullanılmıştır. Çerkes Sürgünü’nden sonra Osmanlı topraklarına Adığelerin ve Abazaların kitlesel olarak, Oset, Çeçen ve Dağıstan halklarının da daha küçük ölçeklerde yerleştirilmesi sonucu, benzer/ortak kültürel özelliklere sahip olan, sürgün, muhaceret ve kültürel yok oluş süreçlerinde aynı potada birleşen bu toplumların hepsine “Çerkes” denilmeye başlanmıştır. Ve bu kullanım günümüze kadar devam etmiştir.
Her toplumun, halkın, ulusun, kendi dilinde, kendisini tanımlamak için kullandığı bir terim vardır. Toplumlar genel olarak bu isimleri önemserler, başka dillerdeki tanımlamalarla ilgilenmezler. Örneğin Türkçe, İngilizlere “İngiliz” denilir. Türk Dil Kurumu’na göre bu kelime Türkçeye İtalyancadan (inglese) geçmiştir. Türkçede İngiliz terimi genellikle Britanya adasında yaşayan tüm insanlar için (“British”in karşılığı olarak) kullanılır, fakat kelimenin aslı bu adada yaşayan halklardan sadece birini tanımlamaktadır (“English”; diğerleri Galler ve İskoçlar). Bir başka deyişle, Türkçe’de “British” ve “English” arasında net bir ayrım yoktur, fakat herhalde hiç bir İngilizin aklına “Türkler niye hepimize İngiliz diyor” diye tasa etmek gelmez.
Başka dillerdeki adlandırmayı tasa etmek konusunda bir istisna Türkiye’de yaşanmıştır. Türkiye’de bazı kişiler ve hükümetler, Türkiye’ye İngilizce Turkey denmesinden, “turkey”in aynı zamanda hindi anlamına gelmesinden dolayı rahatsız olmuş, İngilizce “Turkey” yerine “Türkiye” kelimesinin kullanılmasını istemiş, bu konuda kampanyalar düzenlemiş, hatta üzerinde “Turkey” yazan mektupların Türkiye’de dağıtılmamasını talep etmişlerdir. Bütün bu çalışmaların sonucu ortada…
Bu konuda ikinci istisna yine Türkiye’de yaşanıyor. Bazı arkadaşlarımız Türkçedeki “Çerkes” kelimesinin sadece Adığeleri kapsayacak şekilde kullanılmasını istiyorlar. “Çerkes” kavramının sahip olduğu siyasal içerik boşaltılıyor, Çerkeslerin hiç bir demokratik talebi telaffuz dahi edilmiyor ve tüm sorun dernek tabelası haline indirgeniyor. Hatta, Çerkes kültürünün en önemli unsurları, örneğin Çerkeslere yüzyıllardır kucak açan dağların ve ülkenin ismi (Kafkasya) ve Çerkes kültürünün en önemli ve özgün unsurlarından biri olan mitoloji (Nart) gibi ulusal-kültürel unsurlar, “Çerkes” kelimesine yer açmak için küçümseniyor, göz ardı ediliyor. Adığelerin kendilerini nasıl tanımladığı değil (ki doğal olarak bu konuda hiç bir belirsizlik yok), Türkçede Adığelerin nasıl tanımlandığı, Adığelerin uluslaşmasının en önemli koşulu olarak görülüyor. Herhalde bu post-modern bir uluslaşma süreci…
Bu adlandırma sorununun, gündemdeki konular açısından çok önemli olmadığını düşünüyorum, çünkü önemli olan zarf değil, mazruftur.
… ve mazruf
Adlandırma konusundaki tartışmaların özü, kime Çerkes denildiği değil, kimlerin ortak sorunları olduğu ve ortak örgütlenmesi gerektiği konusudur. Konuya KAFFED özelinde bakarsak, sorun KAFFED’in kimin sesi/sözcüsü olacağıdır. Diasporada kurulmuş bir yapı olarak KAFFED sadece Adığelerin (veya Abazaların) sesi/sözcüsü olacaksa adlandırma sorunu zaten ortadan kalkar, adını Adığe Dernekleri Federasyonu veya Abaza Dernekleri Federasyonu yapar, konu biter. Şayet KAFFED, Türkiye’de yaşayan Adığelerin, Abazaların ve diğer Kuzey Kafkasyalıların sesi/sözcüsü olacaksa, adlandırma konusu ancak bu durumda gündeme gelir, fakat bu durumda da adlandırma sadece bir teferruattır. Türkiye’de yaşayan tüm bu insanlara, şimdiye kadar kullanıldığı gibi, Çerkes diasporası da denilebilir, Kuzey Kafkasya diasporası da, Nart da, dağlı da, Adığe-Abaza da, Çerkes-Abaza da… İnsanlar birlikte örgütlenmek istediği zaman ortak bir ismi her zaman bulacaklardır.
Bu nedenle sorulması gereken temel soru, “Türkiye’de Adığeler, Abazalar, Wubıhlar ve diğer Kuzey Kafkasyalılar ortak örgütlenmeli mi?” sorusudur. Bu sorunun yanıtı bence açık; evet, ortak örgütlenmeli.
Çerkeslerin sürgünden günümüze kadar muhaceretteki en yaygın örgütlenme biçimi dernekler düzeyinde olmuştur. Bu derneklerin bir araya federasyon çatısı altında toplanması ise, tüm engellemelere karşın, 1990’lardan sonra başarılmıştır. Bu derneklerin iki temel işlevi olmuştur. İlk olarak, dernekler kültürün yeniden-üretilmesini, yani sürekliliğini sağlamaya çalışmaktadır. Kültür ve dil ancak insan ilişkilerinde var olur. Dernekler de hem kültürün yeniden-üretimi için insanların bir araya geldiği, hem de belirli kültürel unsurların (halk oyunları, müzik, el sanatları, dil, vb) öğretildiği/aktarıldığı bir ortam sağlamaktadır. Bu derneklerin kültürel işlevidir. Kültürün korunması ve geliştirilmesi doğal olarak sadece bu etkinlikler ile sağlanamaz. Özellikle dilin öğrenilmesi/ kullanılması başta olmak üzere kültürel hakların güvence altına alınması, anayurt ile ilişkilerin geliştirilmesi ve dönüş hakkı gibi siyasal hakların tanınması derneklerin siyasal işlevleri arasındadır. Kültürel ve özellikle siyasal taleplere ilişkin etkinliklerin bir elden yürütülmesi, hem taleplerin daha güçlü bir şekilde dile getirilmesini sağlayacak, hem de etkinliklerin eşgüdüm içerisinde daha etkili olmasına katkıda bulunacaktır. Derneklerin bir üst çatı (federasyon) kurması bu nedenlerle gereklidir.
Bu iki işlev açısından değerlendirildiğinde, Türkiye’deki Kuzey Kafkasyalıların ortak örgütlenmesinin herkesin yararına olacağı açıktır. Çünkü tüm Kuzey Kafkasyalılar gündelik pratikte benzer kültürel değerleri ve davranış biçimlerini paylaşmakta, bu nedenle aynı dernek çatısında bir araya geldiklerinde herhangi bir yabancılık çekmemektedir. Ayrıca, özellikle diasporadaki nüfusları anayurttan daha fazla olan Adığe, Abaza ve Wubıhlar açısından, sorunlar, çözüm yolları ve talepler aynıdır. İşte bu nedenlerledir ki, muhaceret tarihindeki en önemli örgütlenmelerden biri olan Çerkes Teavün Cemiyeti’nden günümüze tüm bu toplumlar ortak bir isim altında ve bir arada örgütlenmeyi tercih etmişlerdir. Diasporada dağınık bir yerleşim sergileyen ve var oldukları bölgelerde iç içe yaşayan Kuzey Kafkasyalıların ortak örgütlenmesinden ve (ne olursa olsun) ortak bir isimle anılmasından daha doğal ne olabilir?
Tarihin bize acımasız bir şekilde öğrettiği bu yalın gerçeğe rağmen, aslında aynı siyaseti izleyen, bir madalyonun iki yüzünü oluşturan bazı Abaza ve Adığeler, birbirlerini bahane ederek, “artık beraber olamayız” diye sesleniyor. “Anayurttaki gerçeklere, Kafkasya’daki yapılanmalara bakın! Kafkasya’da olduğu gibi artık Abhazlar (Abazalar? Apsualar?) ve Çerkesler (Adığeler?) ayrı örgütlenmeli, bu uluslaşmamız için zorunlu” diyorlar. Diasporadaki kültürel erozyon ve yok oluş gerçeği görünmezden gelinip, diasporada darmadağınık yaşayan Abazaların ve Adığelerin “kendi” kültür derneklerine sığınarak uluslaşacakları düşünülüyor. Abhazya ve Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerinin çıkarlarının farklı olduğu, Abhazya’nın Rusya yanında, Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerinin de Rusya’ya karşı tavır alması gerektiği iddia ediliyor. Kafkasya’ya içeriden, Kafkas halklarının gözüyle değil, dışarıdan, Kafkas halklarını piyon olarak görenlerin gözüyle bakan bu yaklaşım, tüm Kafkas halklarının ortak çıkarının bölgede barış ve istikrarın tesis edilmesi olduğunu inkâr edip, Kafkas halklarını çatışma ve savaşların bir aracı olarak görüyor. Kafkasya’da Abhaz, Adığe ve diğer halkların çıkarları hiç bir zaman çelişik değildir, tüm bu halkların ortak çıkarı, içinde yaşadıkları bölgede demokrasi, huzur ve refahın gelişimidir. Kafkasya’yı büyük satranç tahtasının bir parçası olarak görenler ise, 19. yüzyılda olduğu gibi günümüzde de Kafkasya’da çatışma ve savaşların sürdürülmesini isteyecekler, bu amaçla da Kafkasya’nın halklarını birbirlerine düşürmek için her yolu deneyeceklerdir.
İşte bu nedenle Gürcistan, Abaza-Adığe ve anayurt-diaspora arasındaki işbirliğini bozmak için tüm gücüyle çalışmaktadır. Gürcistan’ın şoven yöneticileri de tarihten kendilerine göre ders almaktadır. Gürcistan, “işgal altındaki bölgelere ilişkin” yeni stratejisinde açıkça ilan ettiği gibi bir taşla iki kuşu vurmak, Abaza-Adığe birlikteliğini engelleyerek hem Abhazya’yı yalnızlaştırmak, hem de Kuzey Kafkasya’da Adığeler üzerinden yeni bir çatışma ve savaş ortamı yaratarak Rusya’yı zorlamak istemektedir. Gürcistan’ın ABD’deki akıl hocaları da bu konuda aktif olarak çalışmakta, Adığeler için yeni gündemler yaratarak Abaza-Adığe birlikteliğini dinamitlemeye çalışmaktadır. Başarılı olduğu taktirde bu sürecin Abhazya’nın zararına olduğu açık, tarihten dersler alanlar için Adığelere getireceği yıkım da ortada.
İşin ilginç yanı, ABD ve Gürcistan’daki soğuk savaş yanlısı şoven siyasetçilerin bu politikası, Rusya’daki soğuk savaş yanlısı ve federalizm düşmanı siyasetçilerin politikası ile çakışıyor. Onlar da Abaza-Adığe birlikteliğinin parçalanmasını, Kuzey Kafkasya’daki halklar ve cumhuriyetler arasındaki ilişkilerin zayıflamasını istiyorlar. Çünkü onlar da çok iyi biliyorlar ki Rusya Federasyonu’ndaki cumhuriyetlerin yalnızlaşması ve ortak hareket edememesi, cumhuriyetlerin fesh edilmesi ve demokratik hakların ortadan kaldırılmasını kolaylaştıracaktır.
Hiç şüpheniz olmasın, bugün “Anayurttaki gerçeklere, Kafkasya’daki yapılanmalara bakın! Abazalar ve Adığeler uluslaşmak için diasporada ayrı örgütlenmelidir” diyenler, çok yakında aynı mantıkla Adığey Cumhuriyeti’ni de yalnızlaştırmaya çalışacaklar. Ayrılıklar için bahane bulma konusunda sonsuz bir yaratıcılığa sahip kişiler çıkacaklar, yine, “Anayurttaki gerçeklere, Kafkasya’daki yapılanmalara bakın! Adığey ve Kabardey iki ayrı cumhuriyet. Kabardeylerin hiç bir sorunu yok, onlar kendi cumhuriyetlerinde zaten çoğunluk. Biz sadece Adığey’e bakalım, bunun için diasporada öz Adığe örgütlerini kuralım” diyecekler. Bu da gerçekleşirse, Krasnodar Eyaleti içerisinde yer alan 450,000 nüfuslu Adığey Cumhuriyeti’nde yaşayan 120,000 Adığenin geleceği ne olacak? Bu soruyu yanıtlamak için tarihe bakmaya bile gerek yok sanırım.
Bugün diasporadaki Kuzey Kafkasyalıların, özellikle Adığe, Abaza ve Wubıhların öncelikli hedefi, ortak sorunlarına ortak çözüm bulmak için ortak örgütlülüklerini güçlendirmek olmalı. Bu, hem kültürlerini korumak ve yaşatmak için, hem yaşadıkları ülkelerde demokrasi ve insan haklarının gelişmesine katkıda bulunmak için, hem de anayurtları ile bütünleşmek için zorunludur. Bütün bir muhaceret tarihinin kanıtladığı gibi böylesi bir örgütlülüğün nesnel ve öznel koşulları mevcuttur.
Anayurtta yaşayan Kuzey Kafkasyalıların öncelikli hedefi, kendi aralarındaki birlikteliği ve işbirliğini güçlendirmek, Kafkasya dışındaki diğer cumhuriyetlerin halkları ile güç birliğine gitmek ve Rusya’daki demokrat kesimlerle dayanışma içinde demokrasi ve federalizmi güçlendirmek olmalıdır. Ancak bu şekilde Kafkas halkları tarihte nesne değil özne olarak yer alabilir, başkalarının çıkarları için ölmek yerine, kendi ülkelerinde yaşamlarını sürdürebilirler.
Sonuç olarak, diasporada iç içe yaşayan, kültürel pratikleri aynı olan, sorunları ve talepleri ortak olan Kuzey Kafkasyalılar, bu sorunlarına çözüm yolları bulabilmek için ortak örgütlerde bir araya gelmekte, kendi yollarında hep beraber, omuz omuza yürümektedirler. Önemli olan bu somut gerçektir, bu gerçeği tanımlamak için kullanılacak herhangi bir sözcük, gerçeği değiştirmeyecektir. (http://www.kafkasfederasyonu.org/dokuman/kose_yazi_e_taymaz.htm)

Sayı : 2010 11

Yayınlanma Tarihi: 2010-12-01 00:00:00