Değerlendirmeyi katılımcılar çerçevesinde yaptığımı hemen ekleyeyim.
Ortak akıl toplantısı sonrası yapılan değerlendirmelere bakınca; bir kesim çevrede toptancı anlayışın sürdüğü hemen görünüyor. Gerekçeler sıralanıyor ve katılımcılara hakaretamiz yaklaşımlarla üstten bakarak dersler veriliyor önce, sonra da toplumun dışına atılıveriyor.
Sadece bu toplantıya ait değildir bu yaklaşım. Uzun zaman oldu ki bizden olmayan ve bizim gibi davranmayanlara, bizi onaylamayanlara tavrımız budur. Toplumsal sorunları farklı bir tavırla / üslupla değerlendirmek ve tartışmak yani diyalog yerine, ısrarla karşıtı oluşturmak üzerine kurulu yaklaşım, giderek her kesimimizin politikası haline geliyor. Kendimizce söyleyecek yeni şeyler buluncaya, yeni heyecanlar yaratıncaya kadar belli ki devam edecek bu durum. Bu arada zaman ıskalanacak habire. Hem her şeyin ilacı olan, hem de avuçlarımızın arasından kayıp gittikçe bizle dalga geçen zaman.
Ortak Akıl toplantısının Sonuç Bildirisi üzerinden de tartışmalar yaşandı. Evet, katılımcılara dönüş olmadan bir bildiri yayınlandı. Gecikme göze alınıp katılımcılara dönüşler yapılsa ya da deklare edilen yazıda bunun yapılmadığı çok daha net ifade edilse idi, daha şık olurdu diye düşünüyorum. ‘Ortak Akıl Toplantısı’nda (katılımcıların düşünce ve ifade nüansları saklı olmak kaydıyla), mutabakat sağlanan tespit, düşünce ve öneriler özetle şöyledir.’ sunumu, ‘nüanslar dışında bir mutabakat’ izlenimi veriyor ki, bu tartışma götürür. Deklare ediliş yöntemi ve yazının içeriği; organizasyonu gerçekleştiren Kaf-Fed’in, katılımcıların konuşmalarından bir ortalama çıkarmaya çalışırken aynı zamanda mevcut Kaf-Fed çerçevesine uygun olanı yansıtmak, katılımcılara bunu onaylatmak kaygısı da taşımıştır izlenimi veriyor. Bu aynı zamanda örgütlülük ve siyasallaşma bazında yeni, değişik, ilerletici bir şeyin çıkmaması da demektir. Bana göre sıkıntının bir bölümü de buradan kaynaklanmaktadır. Yani; ‘Kaf-Fed Türkiye diyasporasının tek örgütüdür, mevcut durum gereği siyasallaşarak yoluna devam edecektir’ gibi bir çıkarsama üzerinden ortak akıl toplantısı kurgulanmış izlenimi uyandırıyor bende.
İlk dört oturumda konuşulanlar, değerlendirmeler; eleştiri yapılabilecek konu başlıkları olsa da sorunlarımızdır sonuçta. Bireysel ya da örgütsel bazda, kendi içimizde çözdüğümüzü düşünsek ve üzerinde konuşmayı-tartışmayı gereksiz görsek de bir şekilde tartışma konusudur hala. Bunların üzerinden geçtikten sonra, örgütlülük ve siyasallaşma gündeminde; mevcut yapısı ile –gerekçeler ayrıca dikkate alınır tabi ki- yapılması gerekenin gerisinde olduğu için toplumu tam olarak kucaklayamayan Kaf-Fed’in yeni bir açılımından söz etmek gerekirdi. Toplantıda doğal olarak dernekler özelinde ve yöre bazında sıkıntılar da dile getirildi. Doğaldır, her şey yolunda gitmiyor. Mevcut yapının nasıl daha iyiye taşınacağının değerlendirilmesi gereği not edilerek ve bu durum örgüt içi tartışmaya bırakılarak, toplumun en geniş kesimini kucaklayacak bir siyasi platformun gerektiği konuşulabilirdi. 4. oturumun sonlarına doğru Kaf-Fed’in siyasallaşmasının kurgulandığı, ya da beklentinin bu doğrultuda olduğu anlaşıldı. Kendi adıma 5. otumda bu nedenle söz almadım.
Kaf-Fed’in de içinde yer alacağı, hatta 60 derneği temsil eden bir örgüt olarak ötekileştirmeyen yaklaşımı ile, çatı anlamında geniş bir siyasi platformun oluşturulması önerisinin direk içerden yapıldığı, yeniden toparlayıcı bir çıkış güzel olurdu. Bu anlamda bir siyasi platform tabanda bir etki yaratırdı. ‘Taban ya da kitle duyarsız’ gibi gerekçelerle geçiştirilemeyecek kimlik bilinci adına olumlu etki, tabandan yukarıya destek ve yeni açılımlar için umut oluştururdu. Düğünlerde silah yasağı getiren, Habze (Xabze) uygulaması ile toplanan Hase (Xase) kararı örneği, aşağıdan-yukarıya örgütlenmenin önü açılabilirdi.
Kaf-Fed’in mevcut yapısı ile sorunsuz bir örgüt olmadığını biliyoruz. Sınırlı insan-emek gücü, sınırlı maddi kaynaklar söz konusu. (Bu durumun sadece Kaf-Fed için geçerli olmadığını yazmaya gerek var mıydı bilemedim). Kaf-Fed’in zaman-zaman kültürel-demokratik talepler çerçevesinde siyasi çıkışlarının olduğunu da biliyoruz. Yani siyasal yanı olmayan bir kurumdan söz etmiyoruz aslında. Mevcut yapısı ile, adı meclis – komisyon her ne olursa bir birim oluşturarak bu yapıya yeni sorumluluklar yüklemek, üstelik siyasallaşma adına, doğru mudur? Neden böyle kurgulanıyor? Bunun kurgulanması için böyle bir toplantıya gerek var mıydı?
Burada beni endişelendiren; ‘tek örgüt var, ne olacaksa ve ne yapılacaksa o olacak ve o yapacak’ gibi bir sonuç. Bu durum diğer federasyonları, federasyon üyesi olmayan dernekleri, sivil inisiyatifleri, vd. yok sayıyor. Aynı zamanda önerdiğim ve gerekliliğine inandığım siyasi platform anlayışının önünü de tıkayabilecek, ‘toplantı yapıldı, karar alındı’ yaklaşımının söz konusu olabileceği tehlikeli bir sonuçtur. Ve devamı gelecek denilen Ortak Akıl toplantılarının bir ikincisini de tehlikeye düşüren bir sonuçtur. (Yanlış anlaşılmalar olmaması için; bir önceki sayımızdaki ‘Kurumlarımız ve Jıneps’ yazısının hatırlanmasını / okunmasını dilerim.)
Her birim, her birey kendi küçük –ya da büyük- kalesini korumaya devam etsin. Ama herkesi oraya beklemesin. Her birim kendi kalesinde kendini ifade ederken bir de sınırlı konularda / tanımlanmış projelerde de olsa, ortaklaşa hareket edilecek başka bir kale daha inşa edelim. En geniş kesimin katılacağı bir siyasi platform olsun bu. Ayrımsız her kesimin.
Tabi ki belirlenmiş ilkeler çerçevesinde. Örneğin seçimler, örneğin Anayasa, örneğin Abhazya ve Güney Osetya’nın tanınması, örneğin çifte vatandaşlık, vd. Hiçbirinde olmazsa olmazım yok, olmamalı da.
Anlatmak istediğim aslında aynı şeyleri söyleyenlerin söylediklerini yapmak, yaşama geçirmek konusunda ortak iradeyi göstermesidir.
Sayı: 2011 01