Kürtlere değil, Bulgaristan’daki Türklere benziyor

0
916
Irkçı çevrelerin, “ihanet” çığlıkları atarak “Kürtlerden sonra sıra Çerkeslere geldi” diye sürdürdükleri ucuz propagandanın Türkiye kamuoyu üzerinde artık ciddi bir etkisi yok. Çok şükür ki, “Türkiye Türklerindir”, “ Türkçe konuş vatandaş” nidaları ile pohpohlanan gericiliğe artık kimseler pabuç bırakmıyor.
Türkiye son birkaç yılda hızlı bir değişim içinde. Kamuoyunun büyük çoğunluğu bu ülkede farklı etnik kimliklerin yaşadığını, onların anadilde eğitim, anadilde yayın hakları olduğu gerçeğini kabul ediyor. Küçük bir gerici çevreyi bir yana bırakırsak TRT Şeş 24 saat yayına başladığında bölücülük, ihanet yakıştırmalarına kulak asmadı. Hatta çok geniş bir kesim, Kürt sorunun çözümüne yardımcı olacaksa bölgesel özerkliğin de tartışılması gerektiğini dile getiriyor.
Çerkeslerin Türkiye’de ulusal kimliklerini sürdürebilecekleri haklar talep etmesi kadar doğal ve meşru bir şey de yok.
Bir ağaç yetiştirmek istiyorsanız, onun doğal yaşam koşullarını gözetmeniz gerektiğini bilirsiniz. Aksi halde ektiğiniz fidan kök salmaz. Gün be gün solup gider. İnsanın doğal yaşam koşulları ise onun, dili, yaşama kültürü ve vatanı ile birlikte vardır. Tüm bu koşulları ortadan kaldırmak, hatta sera etkisi yaratacak yapay iyileştirmeleri bile çok görmek, insana yapılabilecek en büyük zulümdür. Bunu yapanların niyeti tıpkı uygun ortam bulamayan ağaçlar gibi solup gitmemizi istiyor olmakla açıklanabilir.
Türkler, Kürtler, Çerkesler, Araplar, Lazlar, bu ülkeyi omuz omuza mücadele ederek kurdu. Kendi ellerimizle kurduğumuz, vergisini ödediğimiz, sınırlarında nöbet tuttuğumuz bu ülkenin tek bir okulunda Çerkesçe eğitim verilmiyor olması kabul edilebilir mi?
Peki, yüzlerce televizyon, radyo kanalı 24 saat kesintisiz Türkçe yayın yaparken, Çerkesçe yayın yapan tek bir televizyonun olmaması nasıl açıklanabilir?
Bu koşullara isyan etmemek mümkün mü?
Kimse Çerkeslerin bu haklı taleplerini “bölücülük”, “ ihanet” kuru gürültüsü ile boğmaya yeltenmemeli. Asıl ihanet, asıl bölücülük bunca yıldır, ulusal haklarımızın inkâr edilmesidir. Bazı çevreler, yıldırmak, mücadeleye yönelenlerin üzerinde moda tabirle mahalle baskısı kurmak için Çerkeslere “Kürtler gibi” yaftası vurmaya gayret ediyor. Eğer art niyetli olmasalardı, ulusal hakları için mücadele eden Çerkesleri, Bulgaristan, Yunanistan ve Çin’de yaşayan Türklerin mücadelelerine benzetmeleri gerekirdi. Çünkü hak arama mücadelesine soyunan Çerkeslerin izlediği yol, silahlı ve şiddete dayalı bir çizgi izleyen Kürt hareketinden çok Bulgaristan’da yaşayan Türklerin mücadelesine benziyor. Yani, Çerkeslerin mücadelesi meşru ve demokratik bir zeminde gelişiyor. Her zaman için de böyle bir zemindeydi. Çerkeslerin mitingler, gösteriler düzenlemesi demokratik meşruiyeti gölgeleyen bir şey olmadığı gibi, onun doğal bir sonucudur.
Türkiye’de yaşayan azınlıklara cumhuriyet tarihi boyunca yabani ot muamelesi yapılarak, köklerinden sökülüp atılmak istendi. Son birkaç yıldır Türkiye’de ve dünyada yaşanan gelişmeler her ne kadar Türk hükümetinin artık eski baskıcı politikaları sürdürmeyeceğine işaret etse de şunu unutmamak gerekir ki, baskı ve yıldırma politikaları ile karşılaşacak olma ihtimali haklarımızdan vazgeçeceğimiz anlamını taşımıyor.

Sayı: 2011 03