3. Bölüm
Ayrılık Denemesi mi Yoksa Felakete Sürükleniş mi?
Kasım 2008 de Çerkesk’de tarihi, eski Sovyet deyimiyle olağanüstü bir toplantı yapıldı ve tarihte ilk defa Çerkes Sorunu ortaya atıldı. Adıgey, Kabartay-Balkar, Karaçay-Çerkes’in birleşmesi gündeme getirildi ama çok ilginçtir sonuç bildirgesine bu yazılmadı. Neden? “2008 deki elit ve maksimum katı bir toplantıydı” diyor İnal Gaşakov ve ekliyor; “Kabartay-Balkar ve Adıgey’den kardeşlerimiz agresif bir tutumla gelmişlerdi toplantıya ve toplantıyı da bozdular. ‘Bizim sorunlarımız var, biz artık bu şekilde yaşayamayız cumhuriyette’ diyorduk ama onlar ‘Tek Çerkesya’ ve olimpiyat toprağında ‘Çerkeslerin Soykırımı’ söylemlerini getirdiler. Gelen Adığelere söyledim; ‘Arkadaşlar siz Adıgey’de sadece %24 nüfusa sahip olduğunuz halde Rusları bile parlamentoya sokmuyorsunuz. Siz iyi yaşıyorsanız yaşayın ama bizim kendimize göre sorunlarımız var’ dedim. Kimse beni dinlemedi ve toplantı ‘Sürgün, Çerkeslerin birleşmesi’ söylemleriyle Moskova’ya karşı şüphe uyandırdı.”
Adığe Hase başkanı Muhammet Çerkesov</strong>; “Bize toplantıda ‘biz size her şeyi yapalım ama sakın Anayasaya dokunmayın’ dediler, biz de o yüzden Moskova’yı dinleyip sonuç bildirgesini yumuşattık. Ama artık daha fazla güvenimiz kalmadı ve temmuz toplantısında bildirgemizi sertleştirdik ve ayrı otonomi istedik. Ne yani, biz kendi kaderimizi tayin edemeyecek miyiz? Biz bunun için mücadele edeceğiz. Siz bu yaranın tedavi edilmeden, bir ilaç kullanmadan kendi kendine kapanacağını mı düşünüyorsunuz” diyor. Ben de onu; “Belki de bu yara iyileşirdi ama birileri bu yarayı eğer deşmeseydi. Ama 20 yıldır iyileşmedi ve azınlıkla çoğunluğu yenmeniz çok zor” diyerek uyarıyorum.
Karaçay siyasi analist ve gazeteci Boris Urusov ise olayı şöyle değerlendirdi; “Haziran toplantısı topluma karşı bir şantaj ve zorlamaydı. Nedeni ise daha önce bizim Parlamentoya söz verdikleri halde zengin Çerkes iş adamı Viçislav Derev’i almamalarıydı. Derev ailesi Çerkes hareketi Adığe Hase’nin tamamını finanse ve kontrol etmekte. Tüm milliyetçilik sorunlarını yerli elitler ortaya atıyor. KÇC nin bölünmesi entelektüeller arasında tartışılıyor ama halka soran yok!”
Karaçay milletvekili Abdullah Tokov bu konuda şöyle diyor; “Toplantıya Maykop’tan ve Nalçik’ten gençler gelmişti. Bunların çoğunun birkaç kez, Abhazya sınırına kadar Büyük Çerkesya idealinin ateşlendiği yere, Çerkes Diyasporasının yaşadığı Amerika’ya gidip geldikleri hallerinden anlaşılıyordu. 2008 toplantısında Çerkesler direkt olarak ‘Biz neden savaştan korkalım ki, Abhazya savaştı ve bağımsızlığını böyle kazanabildi. Bizim neyimiz eksik, biz daha çok ve daha güçlüyüz!’ Abhazya örneği Çerkesleri epey yüreklendirdi.”
Çerkes otonomisinin bir blöf olduğundan emin İnal Gaşakov<span>;“Bizim, Çerkeslerin ne söylediğinin dinlemesi için kesinlikle bir şey yapmamız gerekiyordu. Ben durdurmak istedim, otonomi istenmemesi gerektiğini savundum ve bir numaralı düşman oldum. Şimdi kimse konuşmuyor benimle. Evet, oyunun kurallarını anlıyorum ama eğer Çerkesler otonomi alırlarsa tüm Kafkasya’da bir reaksiyon başlayacak. Ama diğer taraftan da birilerinin bizi duyması için artık daha çok bekleyemeyiz.” diyor…
Çerkesler Ne İstiyor?
Mümkün değil. Adıgey’den Dünya Çerkes Kongresi genel başkan yardımcısı Zaur Ceykojev bana haritada Birleşik Çerkesya’yı çiziyor: Karadeniz’in tüm kıyılarını içine alacak şekilde, Krasnodar eyaletinin en iyi yarısı, Adıgey, Karaçay-Çerkes’in yarısı, Kabartay-Balkar’ın yarısı, Stavropol eyaletinin içinde turistik bölgeler olan Esentuk, Minvod, Pyatigorsk, Kislovodsk olmak üzere en önemli kısmı. Fikir olarak da Büyük Çerkesya denize açılmalıdır ve kardeş Abhazya’ya sınır olmalıdır.“Bu bizim tarihi sınırlarımız ve Birleşmiş Milletler 2007 Yerli Halklar Bildirgesi kararı gereği Rusya buraları geri vermek zorundadır” diyor ve “Gerçi bunu Rusya kabul etmedi ama bu işi değiştirmiyor” diye ekliyor Zaur. “Beni radikallikle suçlamaya kalkmayın, biz Rusya’nın bir parçası olmaya razıyız”diyor.
Ben bu aradasoruyorum;“Peki bu bölgede kalıp yaşamını sürdüren halklarla ne yapacağız?”. “Yaşamlarına devam etsinler, onlara dokunan yok ki!” diyor. “Ya Peki bu büyük Çerkesya ile yaşamak istemiyorlarsa?”diye tekrar soruyorum, “Olabilir, ama buranın kökleri geçmişe dayanan halkı bizleriz.” diyor. “Ama bunun için bile sizin hak ettiğiniz tüm bölgelerde bir referandum gerekir ve referandumun ne olduğunu biliyorsunuz, bunun için de kazanamazsınız.” diyorum. Cevaben ise; “Referandum meferandum bilmeyiz, bize 3 cumhuriyet lazım değil, biz bir arada yaşamak istiyoruz ve Rusya da bu sorunumuzu halletmek zorunda.” diyor.
“Tamam, imkansız olanı varsaysak.” diyorum ben, “Diyelim ki dört bölgeyle de Büyük Çerkesya için anlaşıldığını ve Çerkeslerin lehine Anayasada da gerekli düzenlemenin yapıldığını varsayalım. Peki bu yeni ve güçlü bölgenin kendi oyununu başlatmak yerine Rusya’ya sadık kalacağının garantisi nedir?”
“Biz minnettar bir halkız.” diyor. Hemen; “Ama siz şimdiden yanlış yapıyorsunuz. Düşmanımız olan Gürcistan’a başvurup Çerkes Soykırımını kabul etmesini istediniz. Soçi Olimpiyatlarını boykot ediyorsunuz.” diyorum.
“Bizim de kendimize göre milli çıkarlarımız var. Ayrıca biz Gürcistan’a bizim bağımsızlığımızı tanısın diye başvurmadık. Soykırımı kabul etsin diye başvurduk.” diyor.
Burada internette dolaşan Adıgey Çerkes Kongresinin Gürcistan hükümetine yaptığı çağrıdan alıntı yapmak isterim:
“18 yıl önce Gürcistan-Abhazya Savaşı (1992-1993) sırasında bizler karşı cephelerde bulunuyorduk. Kafkasyalılar olarak provokatörlerin çalışmaları ile her iki taraftan da kayıplar verildi. Sonuç olarak kazanan ne Gürcistan nede Çerkesler oldu. Kazananın Rusya olduğu ortaya çıktı. Gelin bu yaşananları kendimize bir ders olarak alalım ve beraber ‘parçala ve yönet’ politikasını bozalım ve kendi kendimizi yönetelim, ama yönetilenler tarafında olmayalım.”
Bu dizelere, bilinçli yazarlarca seçildiği belli olan bu mesaja bakıldığında Büyük Çerkesya’nın Rusya’ya bağlı olacağına dair umutlar oldukça azalıyor.
Ayrıca bu ayrı tek bölge olayı sorunun tabi ki çiçek kısmı, sorunun meyve kısmı ise; “1 milyon Çerkesin anavatanlarından sürgün edilmesinin de bedelini Rusya ödeyecek. Esas önemlisi ise %90 ı sürgünde yaşayan halkımızın rehabilitasyonunu da Rusya yapacak.” diyor Zaur Ceykojev ve ekliyor; “Rusya bu hatanın bedeli olarak ve SSCB ve İmparatorluğun mirasçısı olarak dışarıda yaşayan halkımızın anavatanlarına dönmelerinin olanaklarını da hazırlamak zorunda!”. “Ama Rusya Kafkas savaşlarını bir hata olarak görmüyor” diyerek karşı çıkmak istiyorum ve ekliyorum;
“Siz ciddi olarak artık 160 yıldır Türkiye ve Ürdün gibi ülkelerde yaşamış, bize yabancı bir anlayışa sahip insanların geri dönüşünü Rusya’nın üzerine alabileceğini mi düşünüyorsunuz? Mesela ben vergi ödeyen birisi olarak bu izni vermem, çünkü onlar Rusça bile konuşmuyor.”
“Onlar Çerkesçe konuşuyorlar ya, bu yeter. Çerkesler soykırıma uğratıldı, bir suç işlendi, bu suçun bedelinin ödenmesi gerekir.” diyor Zaur. “Ama Rusya bu soykırımı kabul etmiyor ve hiçbir ülke de kabul etmiyor, hatta Gürcistan bile riske edemedi.” diyorum. Yanıtlıyor;
“Henüz daha erken. Biz bunun için Avrupa Parlamentosuna başvurduk. Eğer orada kabul edilirse sizinle artık daha farklı konuşmaya başlayacağız.”
Tanınmış Çerkes politikacısı Kabartay-Balkar Adığe Hase Temsilcisi İbrahim Yağan ise Zaur Ceykojev’e göre daha cesur, ancak daha pragmatik birisi. O da Çerkeslerin sürgüne uğradığını tekrarlıyor ve “Neden biz etnik bölgemizde azınlıkta kaldık? Çünkü nüfusumuzun çoğalması için uygun şartlar sağlanmadı.” diyor.
“Eğer nüfusun çoğalmasının uygun yaşam şartlarına bağlı olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, öyle olsaydı Pakistan ve Afganistan’a bakın, hiçbir olanakları olmadığı halde her ailede yedi sekiz çocuk. Ya da neredeyse sokakta doğuran Çingenelere bakın. Nüfus, içinde bulunduğu demografik şartların tam aksi istikametinde çoğalıyor, yaşam konforunun çoğaldığı yerlerde nüfus azalıyor, yaşam kalitesinin azaldığı yerlerde ise çoğalıyor.” diye hatırlatmada bulunuyorum.
“Öyle olsun, ama dünyada zaten az olan bir kuş kayboluyorsa onun çevresine özel önlemler alınarak yaşaması sağlanır, burada ise bir halktan bahsediyoruz, bu halkın yok olmaması için kimse bir şey yapıyor mu?” diye yanıt veriyor. Soruya verilen yanıtı tuhaf karşılıyorum, omuzlarımı silkerek ekliyorum; “Bizim Ruslar’da doğum oranı az, ancak ben hiçbir Rus’un üremek için uygun şartlar verin diye bağırdığını duymadım, sadece onların değil bu bölgede yaşayan diğer az sayıdaki milletlerden de duymadım. Aynı sorun herkeste var. Neden Rusya bu uygun şartları sadece Adığelere sağlasın ki, diğer milletler de varken?”
Yağan; “Nüfusunun çoğalması için gerekli şartların sağlanması için mücadele etmek her halkın en kutsal hakkı, biz de bunun için mücadele ediyoruz. Ben sürekli soykırım pankartının kalkmasına karşıyım. Kafkasya 101 yıl savaştı Rusya’ya karşı ve bu direnişte bir çok halk kayba uğradı, ben bu mücadeleden gurur duyuyorum. Ancak olimpiyatlar bizim Rusya’dan sürgün edildiğimizi gündeme taşıyabilmemiz için iyi bir olanak.” diyor.
“Ve siz de hakikaten zengin ve başarılı Çerkeslerin Türkiye ve Ürdün’den kalkıp ta sürekli rahatsızlık yaşayan Kafkasya’ya döneceğini mi sanıyorsunuz? Sadece hiçbir işe yaramaz insanlar gelecek” diyorum. “Hayır, bu tip kimseleri biz de istemiyoruz.” diyor.
“Ya peki 4-5 neslinin mezarlarını yaşadıkları yerleri bırakıp efsanevi anavatanlarına dönecek kişileri nasıl isimlendiriyorsunuz? Abhazya’yı hatırlayın, diyasporadakilerin dönmeleri için bir sürü programlar hazırladı, gelenler tek-tük, hatta geleceklere ev ve toprak da verdiler” diyorum.
Kimler Çerkeslerin Yaralarını Kaşıyor?
Kafkasya’da insanlar, Moskova’dan gelen herkese, kendine göre haklı, kızgın ve kırılmış olarak karışık bir sürü sorun için gidiyor.
“Daha ne kadar filozof sabrı gerekiyor bu yerel entrikaların bitmesi için” diyerek ve samimi olarak dert yanıyorum Karaçay gazeteci Boris Urusov’a.
Sovyetler bir imparatorluktu, sorunları bir şekilde de olsa hallediyordu ve kimse de şikayet etmiyordu. Kafkasya Rusya’nın imparatorluk olarak kalmasını istiyor ama Rusya istemiyor, yorulmuş ve sadece bir devlet olarak kalmak istiyor. İmparatorluk topluma milletler üstü ve ulusal, etnik ve dini imkanlar veriyor. İmparatorluk azınlık olan milletlere küçük ulusal devletler kurduklarında alamayacakları olanakları sunuyor aynı zamanda da bir çoğunu mahrum bırakıyor. İmparatorluk eğer güçlü bir merkezden yönetiliyor ve milliyetçilik sorununda bir denge kurabiliyorsa başarılıdır. SSCB bunu yapabildi ama Rusya henüz yapamadı. Kafkasya Rusya’nın sınırları içinde olan bir bölge ve burası Rusya’nın demografik rezervidir. Kafkasyasız Rusya imparatorluk değildir. Ya çatışmalar ve savaşlar? Tabi ki bunlar insanların, milletlerin olduğu her yerde olduğu gibi olağan şeylerdir. Avrupalılar tek Avrupa’yı oluşturabilmek için az mı kan döktüler! Bunların ışığında Çerkes sorununa bakarsak eğer, bu proje bir Amerikan-Gürcü projesidir. Gürcistan’da düzenlenen Çerkes soykırımının tanınması denemesi Abhaz ve Çerkeslerin arasını bozma girişimiydi ve bunu kendi forumlarında açıkça yazıyorlar. Nitekim Çeçen-Adığe dayanışması ile Abhazya savaşı kazanabilmişti, bunun için Gürcüler intikam peşinde!
“Kafkasya toplumsal yaşamda; yüzü aşkın milletin ve bir çok dini inancın bir arada yaşadığı ve önemlisi kendilerini kaybedip birbirlerine zarar vermeden yaşadıkları çok güzel bir deneyim.” diyor KÇC Cumhurbaşkanı yardımcısı Evgeni Kratov. “Yüzlerce yıldır birlikte yaşıyorlar. Başka imparatorluklarda da koloniler vardı ve onlar yıkıldı. Rusya’yı bunlardan ayıran şey, Kafkasya ve azınlıkta olan halklar koloni değil. Burada federal merkezin otoritesi her zaman yüksekti. Kafkas inanışında her zaman güçlü ele saygı gösterilir. Burada yönetimin otoritesi her zaman kanunlardan daha yukarıdaydı. Bu hem iyi değil, hem de kötü değil! Bu bir realite. Birileri buna aldırmayabilir ama para ve karar olarak Moskova’ya bağlılar sonuçta.
İşte size yaşananlardan bir örnek: Toplumsal örgüt kuruyorlar ve devletten bunun için para istiyorlar. Aynen 20 li yıllar gibi, genç cumhuriyetler ilk kuruldukları zamanlarda merkeze mektup yazıyorlardı; ‘Bize daha çok para gönderin ve özgürlük çalışmalarımıza da fazla karışmayın!’ Ama okur-yazarlık, dillerin ve edebiyatların gelişimi, kültürel değerlerin korunması, devlet olma deneyimi, ulusal entelektüellik, tüm bunları Kafkasya ‘Lanet Bolşevikler’ sayesinde kazandı. Sovyetler’in dağılmasından sonra insanlar dünyanın her tarafını gezdiler ve ancak Rusya Federasyonu çatısı altında kendi benlik ve özelliklerini koruyabileceklerini anladılar. Çerkesler Olimpiyatların arefesinde dışarıda da aynı kartı oynayacak ama içeride sadece cüzdanlarla kandırılmış insanlar onları destekleyecek.”
“Ben Çerkesim ama bana Büyük Çerkesya ismiyle süper muz cumhuriyeti lazım değil.” diyor Inal Gaşakov. “Ben Rusça konuşuyor ve düşünüyorum ve batılı gizli servislerin Kafkasya’daki olimpiyatları nasıl şişirdiklerini çok iyi biliyorum. Ve gene biliyorum ki Amerika’daki Çerkes organizasyonlarını Jamestown fonu finanse ediyor.”
“Ben iki yıl önce Amerika’daydım ve Kaliforniya’da Harvard konferansında bulundum.” diye anlatıyor İbrahim Yağan. “Gidip orada kendi hemşerilerimle de sohbet ettiğimde anladım ki bizi gene 150 yıl önceki gibi kullanmak istiyorlar! O zaman Rusya ile Türkiye arasında hesaplaşma vardı ve biz neredeyse tamamen yok oluyorduk, şimdi de Rusya ile Amerika arasında bir hesaplaşma devam ediyor. Kalan kısmımız belki de bu yüzden tamamen yok olacak. Orada bizim için hiç de iyi şeylerin olmadığını gördüm ve hemen geri döndüm. Şimdi de oraya Maykop’tan arkadaşlar gittiler ve onlara da aynı gömlek dikiliyor. Benim bu konuda hiçbir yanılgım yok ve bana göre Kafkasya bölgesi her zaman bir kalpak altında olacak. Eğer bu Rusya kalpağı olmazsa Türkiye ya da Amerikan Kalpağı olacak. Ancak ben Türkçe bilmiyorum, benim eğitimim ve anlayışım Rusça ve ümidim ulusumun Rusya çatısı altında gelişmesi. Ancak anladığım bir şey var ki o da Çerkes sorunu ile Rusya ilgilenmezse yakında başkaları ilgilenecek!” (http://kp.ru/daily/24550/726724/ ve http://www.kp.ru/daily/24551.4/727499/)
*Komsomolskaya Pravda özel muhabiri
Çeviri: Fatih Dinçer
Sayı : 2011 03