Önce entelektüel dünyanın biz Çerkesleri pek tanımadığını keşfettik. Tanıyanlar ise ‘derin devletin sadık kulları’ mealinde duyum aldıklarını söylüyorlardı. Hürriyet Gazetesinden Gülden Aydın; “Çerkes deyince ben ‘MİTEmniyet- Asker’ kavramlarıyla haşır neşir bir cemaat anlıyordum” dedi
Çerkes Hakları İnisiyatif iDerbent’te geçtiğimiz hafta sonu bir çalıştay düzenledi. Türkiye’nin önde gelen entelektüellerini ve gazetecileri topladı ve onlara Çerkes Meselesini tartıştırmaya çalıştı. Sunum yapanlar arasında Allahtan Çerkes dört genç akademisyen de vardı. Allahtan vardı diyorum yoksa çalıştay genel bir insan hakları ve yeni anayasa tartışmasına dönüşecekti. Benim şahsen o tartışmalara hiçbir itirazım olamaz elbet ama ÇHİ’nin amacı o değildi.
Önce entelektüel dünyanın biz Çerkesleri pek tanımadığını keşfettik. Tanıyanlar ise ‘derin devletin sadık kulları’ mealinde duyum aldıklarını söylüyorlardı. Hürriyet Gazetesinden Gülden Aydın; Çerkes deyince ben ‘MİT-Emniyet-Asker’ kavramlarıyla haşır neşir bir cemaat anlıyordum dedi. Ama 1864 sürgününü öğrenmişlerdi bir yerden. Muhtemelen Fuat Uğur, otobüste anlattı bunları.
Bu acıklı bir durum ama esas suçlusu bizleriz.
İşin garibi, konuya en hassas yaklaşanlar Kürtler ve yine Kürt coğrafyasından Sırrı Süreyya Önder’di. Orhan Miroğlu güzel konuşmalar yaptı, İHD Akademi üyesi Av. Selahattin Esmer ise ‘Azınlık’ hakları kavramının pek öyle imrenilecek bir şey olmadığını uzun uzun bilimsel verilerle ortaya koymaya çalıştı. Çerkeslere tavsiye etmedi, gözünüzü daha yukarıya, eşitliğe dikin demeye getirdi.
Çerkes kökenli araştırmacı Sadık Bilge, Osmanlı askeri bürokrasisinden başlayıp Recep Peker’e kadar üst düzey Çerkes yöneticilerini hepimizi şaşırtacak biçimde tek tek saydı, bir de asimilasyon konusunda Çerkeslere özel bir baskı olmadığını ekledi. Buna ilk itiraz eden ise bir ‘Laz’ oldu, tartışma patladı. Güzeldi yani. Diğer yandan bu düzeni kuranlar arasında ciddi ağırlığımız olduğunu iddia edip durduğumuzdan, Emre Aköz’den ‘Asimilasyonu sen yapmışsın o zaman’ serzenişi yükseldi. Haklıydı. Demek ki Mustafa Kemal’in Çerkes olan yakın çalışma arkadaşlarıyla övünüp durmamızın bir gereği yok.
YTÜ öğretim üyesi Dr. Setena yNil Doğan’ın sunumunu dinlerken işte dedim; bizim Bejan Matur bu. Herkesin gözü nemlenmişti. Oturumun başkanı Doğu Ergil; “Setenay’ı dinledikten sonra -Kim demiş bilimde duygu yoktur diye düşündüm ve içtenlikle kutluyorum kendisini” dedi.
Şair Bejan Matur Erbil’de yapılan bir Abant Grubu toplantısında, Hasan Cemal’den Cengiz Çandar’a Oral Çalışlardan Etyen Mahçupyan’a kadar herkesi gözyaşı içinde bırakmıştı. Beni de televizyon karşısında tabi. Kürtlerin hikâyesini anlatmıştı bir çocuk-bir genç kız- bir şair olarak. İsmini duyardım da, bu kadar yakıcı olduğunu bilmezdim. Setenay da öyle anlattı işte.
Akşam Gülcan’ın konseri vardı, ilk defa canlı dinledim. Muhteşemdi. Bir başka yıldız ise Rojin.
Rojin oturumlardan birini modere etti gündüz ve Çerkes Dertleri ile ilgili bir tartışmayı yöneten ilk Kürt olarak tarihe geçti. Onunla da kalmadı, akşamda Gülcan’ın yanına sahneye çıkıp YİSTANBULAKO’yu seslendiren ilk Kürt sanatçı oldu. Olağanüstüydü ne yalan söyleyeyim. Yalnız Vug dansına kaldırma çabalarım sonuç vermedi. Cenk Avcı kendisini kapmış durumdaydı. Ver onu bana dedim, sen bilmezsin oynamayı. Niye bilmeyecekmişim dedi ne var ki Vug’da, yürrü. Ertesi sabah Günsel ablaya şikâyet etme girişiminde bulundum, aldırmadı. Uyanıktır dedi benim kocam, beni kapmasından belli. Böylece Rojin ile dans eden ilk Çerkes unvanını kaptırmış oldum.
Rojin? Çerkesler? Ne alaka demeyin. Master çalışmasını Çerkes kimliği üzerine yapmış Bilgi Üniversitesi’nde. Ya.
Abdurrahman Dilipak hoca iyi niyetli nasihatlerde bulundu bize, ajans kurun- bilgi biriktirin, okuma- yazmayı sökün, köy enstitülerini kapatın gibi. Olur dedik.
Pazar oturumu, Osman Can ve Ferhat Kentel’in ulaşmasıyla açıldı ve bir anayasa tartışmasına dönüştü. Yalnız tartışmalara geçilmeden önce Dr. Fuat Dündar’ın (Bilgi Üniversitesi) sunumundan bir şey daha öğrendik. Nüfus sayımlarında görevli memurun tespit ile görevli olduğu bir konu varmış. Ailede Türkçe (bir-iki kelime bile olsa) bilen birisi varsa aile Türk kabul ediliyor, Ailede bir-iki kelime bile Türkçe bilinmiyorsa eğer, Çerkes-Kürt vs. sayılıyor imiş. Böylece çerkes nüfusunun resmi sayımlarda 58.000 civarında neden süründüğünü anlamış olduk. Eyvallah Doktor.
Osman Can 1921 anayasasını 1876-1924-1960-1982 anayasaları ile kıyaslayan bir sunum yaptı. 21 anayasasını çok daha demokratik buluyor. 21’den 24 anayasasına nasıl geçilebildiği sorusuna cevap verdiği sırada Dr. Fuat Dündar’dan bir iyilik hareketi daha geldi Çerkeslere. Yeni bir bilgi notu gönderdi Osman Can’a ‘‘Çerkes Ethem1922 sonunda tasfiye edilmişti’’ diye. 1921 anayasasının esbabı mucizesi muhalefet. Üzerinde tarafların anlaşmaya varamadığı hiçbir madde anayasaya girmiyor ve sade bir anayasa çıkıyor ortaya. Milli mücadele Meclisin iradesinde ve idaresinde yapılıyor. Yalnız, muhalefet örgütlü değil ve dayandığı askeri güç (belki de tek güç) ise Ethem Bey. O tasfiye olunca 21 anayasası da tasfiye oluyor diye anladım ben.
Naom Chomsky, Yaser Arafat ile ilgili şöyle bir şey söylemişti.’Zavallı bir Arap milliyetçisi olmasına rağmen, omzunda kaleşnikof’u ve ağzında Marksist söylemlerle Amerikan kamuoyuna kendini sevdiremedi hiç. Oysa tek ulaşabileceği yer orasıydı çünkü Amerikan İktidarı zaten karşıdan yanaydı.’
Bu toplantının öğretici yanı buydu galiba. Türk Militarizmi içinde yer alan Çerkeslerle övünmeyi bir yana bırakmalıyız, eğer entelektüellere ulaşmayı istiyorsak. Ve sonunda halka ulaşmak istiyorsak tabi.
Lejenxase’yi düzenleyen ÇHİ yöneticilerine, büyük çabası için Fuat Uğur’a ve tüm katılımcılara minnetlerimi sunarım. CARI.
Sayı: 2012 03