Kuzey Kafkasya Sülale Adları ve Damgaları –X. Bölüm

0
7081

Damgalar, Kafkas halkları arasındaki kan bağının ve tarihsel süreç içerisindeki etkileşimin, kimi durumlarda da aynı kökten gelen kardeşler olduklarının güzel bir ispatıdır. Örneğin Adigelerin içerisinde kökeni Abazalara, Balkarlar, Nogaylara, Çeçenlere, Osetlere hatta Gürcülere dayanan aile isim ve damgaları olduğu gibi, yine bu halkların içerisinde de kökeni Adigelere dayanan aile isim ve damgaları mevcuttur. Kafkas halklarının, aile damgaları gibi titizlikle muhafaza ettikleri bir başka şey ise sülale isimleridir. K’etık’ue, Abey, Anzor, Dohuşık’ue ve benzeri birçok sülale isimleri Adigelerde, Osetlerde, Çeçenlerde mevcut ortak isimlerdendir. Bu sülaleler aynı kökene mi dayanmaktadır, aynı atadan mı gelmektedirler sorusu, cevaplanması oldukça zor bir soru olmakla birlikte bunun yanıtı, aile damgaları ve halk söylencelerinde yatmaktadır.

Birkaç yüz yıl öncesinde dağları aşarak gelen Abaza (Aşuwa-Aşkharıwa) ailelerin Adigeler arasına yerleşerek, zamanla içerisinde yaşadıkları toplumla kaynaşmış olmaları nedeni ile bu tür benzerliklere en çok Adigeler ve Abazalar arasında rastlanmaktadır. Bu, tarih araştırmacılarının da kabul ettiği kesin bir bilgidir. Damgaların ilk çıkışı, tarihçilere göre, Lhakuelheş’ler (Adige boylarında bir üst sınıf) arasında olmuştur.

Başlangıçta sülale damgasına sahip olmak ve kullanmak sadece bu sınıfa ait bir haktı. Fakat daha sonraları bu kural uygulanmaz olmuş hatta bazı Lhakuelheşlerin damgalarını çevrelerindeki, onlara tabi aileler de kullanır hale gelmişlerdir. Eski Adigelerde çok büyük önemi olan sülale damgaları en çok da atların damgalanmasında kullanılırdı.

Tarihi belgeler Adige komutanların, flamalarında sülale damgalarını kullandıklarını gösterir. Bir sefere çıkılacağı zaman o birliğin komutanı, ait olduğu sülalenin damgasını taşıyan flama kullanmak zorundadır. Kafkas savaşlarını yaşayanların bu konuda anlattıklarına göre: Cepheye gidecek birlikler toplanırlarken gelenlerden her grup kendi köylerinin pşı’sının (veya thamadesinin veya birliğin başındaki komutanın) sülalesine ait flama taşımaları zorunluluğu bulunurdu. Şehit olan savaşçının mezarı başına (khaşhades olarak adlandırılan) ait olduğu grubun flaması dikilirdi.

Bu gelenek bize kadar ulaşmamıştır, bize ulaşan gelenek, mezar başına taş dikilmesi şeklindedir, fakat mezar taşları üzerine sülale damgalarının işlenmesi geleneği bugüne kadar devam edegelmiştir. Yazara göre bu davranış, eski khaşhades geleneğinin devamıdır. Adige damgaları daha önce belirttiğimiz gibi hayatın pek çok alanında kullanılırlarmış. Örneğin düğünlerde, topluca çıkılan hasatlara giderken ve dönerken, gelin giden bir genç kız baba evine ilk geldiğinde, karşılanışında, atlı oyunlarda ve yarışmalarda sülale damgalarını taşıyan flamalar kullanılırmış.

Hımsad’ın ağıtında şöyle bir söz yer alır : “Felaketin kara bayrağı Mertaze’lerde asılıyor” Tarihi bilmeyenler için bu söz hiçbir anlam ifade etmeyebilir belki. Eski dönemlerde verem, tifo ve kolera benzeri hastalıklardan can veren ailelerin damına siyah bayrak dikilirmiş. Adigeler 18.yüzyılı, bu kara bayrakları pek çok ailede, pek çok kez kullanmak zorunda kalarak bitirmişlerdir maalesef.

Ulaştığımız bilgi ve belgelere göre Adige damgalarının pek çoğunun geçmişi Adige tarihinden de daha eskilere dayanmaktadır. Bu belgeler göstermektedir ki Adige, Abaza, Balkar, Çeçen, Oset damgalarının pekçoğu Sindlere, Meotlara, Sarmatlara ve Alanlara kadar uzanmaktadır. Bu da bize Kafkas halklarının tarihsel ve kültürel kökeninin bu halklara dayandığını göstermektedir.

Geçmişe ve köklerimize doğru böylesi bir önemli köprü görevi görmesi, Adige damgalarının bilinmesini, araştırılmasını ve gün yüzüne çıkartılıp öğrenilmesini bizim için zorunlu kılmaktadır.

Pek çok kimsenin çok dikkat etmediği bir diğer eser Şora Noghumoko’nun “Çerkes- Adige Tarihi” adlı eseridir. Bu değerli eseri 1974 yılında diasporanın literatürüne katan kişi, rahmetli GUSAR Vasfi’dir. Bu eserin 141. sayfasında bazı damgalar vardır. (Yenemıko,Yeguaş, Berzeg, Digune, Tuğuj, Jı, Yinal, Bzace, Zağaştoko v.d., toplam: 39 damga) Tek farkı, damgaların altında veya sayfanın dip notunda damgaların sahibi olan soylar belirtilmemiştir.

1892 yılında L’iap M.Mahir Efendi’nin Kafkas Kabilelerinin Alamat ve Umaralarının Bazı Hilkat ve Vakaları” adlı eseri Mısır’da basılmıştı. Çerkes Adige aile damgaları konusunu ilk kez ele alıp araştıran Hekun Baresbiy’dir. Bu kişi, asıl mesleği ziraat mühendisliği olmasına rağmen Adige damgaları konusuna özel bir ilgi göstermiş ve özel bir çaba sarf etmiştir. Bu konu ilk kez 1989 yılında ” Lenin Işığı” isimli gazetede Baresbiy’in “Adige At Damgaları” isimli yazısı ile gündeme gelmiştir. Bu yazı pek çok yönden ilginç ve önemli bilgiler içermektedir. Adige at türleri, bu türlerin isimleri ve bu türlere özel kullanılan damgalardan (42 tür damga) ilk kez bu yazıda bahsedilmektedir.

Eskiler, özellikle atlara vurulan damgayı çok önemserler ve üzerinde damga olan ata köpeklerin yaklaşmadığına inanırlar, atın dayanıklılığını üzerindeki damga ile ölçerlerdi. Eğer bir at yerinden kımıldamadan üzerine damga vurulmasına katlanamıyor ve huysuzlanıp kaçmağa çalışıyorsa, onun cins at olmadığına inanırlardı.

Atların damgalanması da belirli kuralla bağlı idi. Adigeler bu konuyu çok önemser, adeta bir merasim havasında yaparlardı bu işi. Mesela pşı’ların (prens) atlarında damga atın sol sağrısının üstüne, work’ların (soylu) atlarında ise atın sağ terkisine (sağrısına) vurulurdu. (Kaynak: Gukıemıh|u İbrahim ….Adige atı ile Adige erkeği –Oşhamahue dergisi no:4 -1995)

Gazeteci Daur Jehfar, (Çerkes Heku-27-1993) “Damgalarınızı Yeniden Öğrenin” isimli yazısında Adige aile damgalarından 116 tanesini yayınlamıştır. Yine burada da damgalardan bir kısmının hangi aileye, bölgeye, kabileye ait olduğu belirtilmediği için okuyan insanlarda şüphe uyandırmaktadır.

Fakat burada bir de doğru değerlendirme vardır ki (Ğuk’e, Jambeç, Hekun, Şıkue vb.) bazı aileler zamanla ayrılıp başka bölgelere yerleşmiş olmaları nedeni ile zaman zaman farklı damgalar kullanmaktadırlar ki burada bunlar tespit edilmiş ve belirtilmiştir

Adige damgalarının karşılaştırılması, tarihsel kökeni, yapısal farklılıkları gibi konuları ilk kez ele alan Profesör Vladimir Pojidaev’dir. 1948’de Nalçik’te basılan kitabında -Kabardey Çerkes damgaları ve Kafkas Sanatı- başlığı altında bu konuyu detayları ile ele almaktadır.

Diğer bazı önemli eserler: Han Girey- “Çerkesler”, Hağundoko M.- “Adigeler”-1985-Amman, Lavrov L.İ.- “Tarihsel ve Etnografik açıdan Kafkasya”-1978-Leningrad, Dr. Otger Wedekind-“At Damgaları”, Leonore Kosswig-“Anadolu’da damgalar”-1973, Besleney V.-“Küçük Kabarda”, Şalwa İnal-ipa-“Abhaz Antroponomisi”- 2002-Maykop, Yeni Kafkasya’nın muhtelif sayıları.

Damgalar, ilk ortaya çıktığı dönemden günümüze pek çok değişim göstererek gelmiştir. İlk ortaya çıkan damgalar, daha kaba işçilikli ve daha zor işaretler olmasına rağmen zamanla gelişerek günümüze ulaşmış, nerede ise bir sanat haline gelmiştir. Adige kilimlerinde, kadın giysilerinde, çeşitli mutfak eşyalarının üzerlerinde, atların koşumlarında, gemlerinde, üzengilerinde ve kadınların altın gümüş gibi süs eşyaları üzerinde çok güzel damgalar ve bunlara ait motifler görebilirsiniz.

Yazı dizimizin sonuna gelmiş bulunmaktayız. Yukarıdaki kronolojide vermiş olduğumuz eserler, aynı zamanda bu yazı dizisinin de temel kaynakçaları olmuştur. Damgalar ile ilgili çalışmamı kitaplaştırma aşamasında olduğumuzdan dolayı geçici bir süre aranızdan ayrılıyorum. Yeni bölüm ve yazılarla en kısa bir araya gelebilmek ümidiyle…

© Her hakkı mahfuzdur. İzinsiz tümü veya bir kısmı, alıntı dâhilinde de kullanılamaz.

Sayı: 2013 05