Çerkes evleri

0
610

Balık suda yaşar, suyun değerini bilmezmiş, bizler de elimizdeki birçok şeyin değerini kaybettikten sonra anladığımız gibi yeni evlerimizi inşa ederken eskiden kullandığımız evlerin şeklini, yapısını özelliklerini hiç göz önünde bulundurmadan, özelliklerini bilmeden farklı şekillerde yapıyoruz. Yüzyıllar boyu insanlar herşeyde olduğu gibi evlerini tecrübe ve kullanışlılığa göre yaparak geliştirmişler ve bugünkü şekillerini vermişler. Şimdilerde insanlar nasıl organik ürünler vs gibi her şeyin aslına, katkısızına, doğalına dönüşün içerisindeyseler, binalar konusunda da önümüzdeki yıllarda eski evlerden eser kalmayınca -ki bu çok yakın gibi görünüyor- bu evlerin değerini anlayarak eskiyi aramaya başlayacaklar.

Gelin hep beraber köydeki evlerin dikkat çekmeyen özelliklerinden birkaçına bir bakalım. Evlerin birçoğu birbirinin aynıdır, neredeyse birbirinin kopyası gibidir. Birkaç tane iki katlı ev bulunmakla birlikte çoğu “Kıble evi” dediğimiz evlerden oluşur. Ev düzeni olarak köyde 6/7 çeşit ev vardır. Fakat bunların çoğunun temelde kıble evi diye adlandırılması, evin ön yüzünün kıbleye bakması sebebiyledir. Bunun en önemli sebebi ise kuzey rüzgarlarına karşı binanın sırtının dönük olmasıdır.

Bir de avluda eskiden evden ayrı olarak “Haçeş” (Haçe, bildiğiniz gibi Adıgecede misafir demektir. Haçeş de misafirin kaldığı yer olarak nitelendirilebilir) denen bölümler olur, buralar genelde eve gelen misafirlerin ağırlanması için kullanılırdı. Peki neden böyle bir şeye gerek duyulmuştu, evde yer mi yoktu da şimdilerin duş teknelerini andıran hamam bölümünün de içinde bulunduğu, evden ayrı bir yerde bir göz odaya gerek duyuldu? Bunun sebebini kısaca şöyle izah edebiliriz; ev sakinleri sabah erken kalkar, kahvaltı hazırlığı, çocuk bakımı, günlük işler gibi şeylerle uğraşırlarken, misafirin tüm bu olumsuzluklardan etkilenmeden dinlenmesinin sağlanmasıydı.

Dikkatinizi çekmiştir. Köydeki evlerin neredeyse tamamında misafir odaları, eve yüzünüzü döndüğünüzde sağ karşı köşededir. Ortada oturma odası, sağ önde küçük oda, sol tarafta da mutfak, fırın yani hakû bulunur. Bu yerleşim şeklinin neden böyle olduğunu hiç düşündünüz mü?

Beraber bir düşünelim. Mutfak, misafir odasına en uzak pozisyondadır. Genelde rüzgarın kuzeyden geldiğini varsayarsak, mutfaktaki kokuların misafir odasına doğru gitmesi engellenmiş olur, yani başta misafir odasında olanlar olmak üzere tüm evde bulunanlar mutfakta çıkabilecek seslerden en az derecede etkilenirler. Ayrıca her odada el, yüz yıkamak için bir yer bulunur, yanında da bir kubğân (ibrik) dururdu. Bu da temizliğe ne kadar önem verildiğinin bir göstergesi sayılabilir.

Evlerde bulunan şimdiki adıyla şöminelerde iste et, peynir kurutulur, şimdi buzdolaplarında saklamaya çalıştığımız fakat kısa sürede bozulan bazı yiyecekler, mutfağın arkasında bulunan küçük bir kapısının ve penceresinin bulunduğu, güneş ışığının girmediği kilerde çok daha uzun süreler saklanırdı. Aramızdan hatırlayanlar olacaktır. Evin içinde eğilinerek geçilen küçük bir kapı olur, oradan mutfağa ve kilere ulaşılırdı.

Ön tarafta, çeope, (hayat-hol) denen önü açık bölüm olur odadan odaya buraya çıkılarak geçilirdi. Yani bir odadan bir odaya geçmek için açık havaya çıkmanız gerekirdi. –Bilim insanları yarın öbür gün, gün içerisinde insanın dışarıdaki havayla zaman zaman temas etmesi çok faydalıdır derlerse hiç şaşırmayın- Buralar da pedavra denen tahtalar ile yarıya kadar kapatılmış durumdaydı, ama şimdi çoğu kişi pedavraları kaldırıp duvar ile kapatarak çeope’yi evin içine dahil etmişlerdir. Daha sonra da ayakkabıların çıkarıldığı, çıkma denen bir bölüm daha ilave edilerek evler şimdiki halini almıştır. Sıfırdan yeni yapılan evler ise tamamen farklı inşa edilmekte.

Evlerin bahçelerine bakıldığında meyve ağaçlarını görürüz. İlk göze çarpanlar, evin hemen önünde üzüm asması, dut, erik, incir, muşmula, ayva, elma, ceviz, bardacık eriği, nar gibi meyve ağaçlarından bir veya birkaçı mutlaka yer alır, çoluk çocuğun mevsiminde meyve yemesi sağlanırdı.

Avluda, harmanda alınan mahsülün depolandığı, rutubetten korumak için toprağa temas etmeyecek şekilde taşların üzerine oturtularak inşa edilmiş hambar da bulunur, içindeki bölmelerde buğday, arpa, yulaf, mısır gibi tahıllar depolanırdı.

Bu yazı ile dikkatinizi kaybettiğimiz şeylerden birine çekmek istedim sadece.

Nurettin Akçal