Hakaret etmeden de olur

0
1822

Sosyal medyanın kullanımı ile hakaretamiz söylemler yoğunlaştı. Klavye başında yazı yazmak biraz siper arkasından ateş etmeye benziyor. Hani savaşa dair üretilmiş fıkralardan biridir; bir savaşçı siper arkasından sadece silahı tuttuğu elini çıkarıp ateş ediyormuş, arkadaşı cephanenin sınırlı olduğunu, hedef gözeterek ateş etmesini söyleyince “şeytan görsün yüzlerini” demiş. Onun gibi.

Kişilerin karşı karşıya iken birbirlerinin gözlerinin içine bakarak söylemeyecekleri/söyleyemeyecekleri sözcükler, klavye başında iken parmakların ucundan kayıp gidiyor. Eleştiri yapılıyor sözde ama değil. İroni yapılıyor sorulsa ama değil. Sosyal medyayı kullanan hemen herkes hakaretamiz söylemler konusunda şikayetçi üstelik. Ama “ben de yaptım, yanlıştı” diyen yok. Hemen herkes bulunduğu yerden diğerine yükleniyor, “o hakaret etti” oluyor sonuçta. Hep başkası hatalı, başkası yanlış.

Çok basit halledilebilecek bir mesele aslında. Kendimize yönelik yazılmasını istemediğimizi başkasına yazmayacağız. Kendi kendimizi kontrol edeceğiz. Sözcükler binbir tane, içlerinden uygun olanları kullanarak cümleler kurabilir, ifade etmek istediğimizi yine edebiliriz. Hakaret etmeden de olur kısaca. Ölçüt kendimiziz işte.

Tartıştığımız konu Çerkes kimliği. Yaşaması, geleceğe taşınması, diğer kimliklerle eşitliği, tarihsel adaletsizliğin giderilmesi.. Konuyla ilgili düşüncelerimizi birbirimize aktarmaya, birbirimizi eleştirmeye (belirtmeye bile gerek yok ama hatırlatmalı; eleştiri, doktorun hastasına yaklaşımı gibi olmalı, doğru tanı ve doğru tedavi), daha nötr duran Çerkeslere kendi haklılığımızı anlatmaya çalışıyoruz. Konuya dair ne kadar derin bilgimiz olsa da yanılabiliriz, ondan öte doğru düşünce ve uygulama neden sadece bizimki olsun ki? Ayrıca daha nötr duran Çerkesin hakaretamiz söylemler karşısında tutumu ne oluyor? Deyim yerindeyse “onu/onları kazanıyor muyuz, kaybediyor muyuz?”.

Soru basit aslında; “derdimiz üzüm yemek mi, bağcıyı dövmek mi?” Çerkes kimliğinin geleceğini, birbirimize hakaret ederek daha iyi bir duruma getiremeyiz.

İnsani temelde olması gereken “birbirine saygı, saygı duyulmasa da saygı sınırları çerçevesinde kalmaya özen gösterme” olarak özetlenebilecek davranış, bizlere yakışandır. Abartılı bir örnekle, neredeyse tek bir “ayıp” sözcüğü ile toplumsal yaşamın birçok alanında insan ilişkilerini insanca belirlemiş olan Çerkesler, sosyal medya icadı sonucu, “tüfek icad oldu, mertlik bozuldu” dememeliler. Kimlik dezenformasyonu ve sonucunda yozlaşmasının bu tür sonuçları var ise, katlanmak durumunda değiliz.

Çerkes ve Türkiye kamuoyuna yönelik yazan ve söz söyleyenler, sorumluluk bilinci ile davranmak durumunda. Düşünce ve ifade özgürlüğünün bireysel sınırları da vardır ayrıca, o da başkasının özgürlük alanıdır ve kişisel hakaretler işte o özgürlük alnının ihlalidir.

Gazetemizin Ekim sayısındaki “Çağrı”, kişisel kontrolün yapılmadığı sosyal medya alanını da kapsamaktaydı ve özetle şöyleydi:

Çerçevesi belirlenecek, belki giderek çerçevesi genişletilecek sorunlara iç dinamiklerimizi işleterek çözüm üretebilir miyiz? Bunun için Sakarya-Düzce çevresi köylerde oluşturulan meclis örneği kentler, bölgeler bazında toplumun en geniş kesiminin uzlaşısı ile kurullar ve bir Türkiye diasporası kurulu oluşturulabilir mi?

Rahatsızlıklar ortaklaşmış ise en kolay sorun/sorunlardan başlanabilir. Örneğin, her tür ilişkide etik davranışın hakim kılınmasını sağlamak, sosyal medyada hakaretamiz söylemleri engellemek, kişiler arası sorunları çözmek hedeflenerek başlanabilir. Bunun için de bütün kurum, platform ve inisiyatiflerin uzlaşacağı isimler belirlenerek bir kurul oluşturulabilir.

Sorunlarımız pek çok, bir yerlerden başlayıp çözülmesi bizim ellerimizde. İç dinamiklerimizi harekete geçirecek adımları atarak başlayalım mı?”

Sosyal medyayı kullanan her oluşum, gerçekten hakaretamiz söylemlerden rahatsız ise bunu altını çizerek belirtse, kendi oluşumları içinde buna izin vermeyeceğini belirtse. Giderek ortaklaşılsa bu konuda ve hala uygulamayanlar deşifre edilse. Okuyucular bulundukları yerlerden seslerini yükseltip böyle sayfaları ve yazarları izlemeyeceklerini açıklasa..

Böyle bir uygulama ile tartışmanın olması gereken seyrini izlemesini sağlamak, kimlik için verilen uğraşılara da bir katkı sağlayacaktır üstelik.

Önceki İçerikBu demokrasi çok ileri gitti (!)
Sonraki İçerikSemerkov Kasım 2013
Yaşar Güven
1958’de, Düzce Köprübaşı Ömer Efendi Köyü’nde doğdu. 1980 yılında İTÜ Gemi İnşaat ve Deniz Bilimleri Fakültesi’nden mezun oldu. Üyesi olduğu Gemi Mühendisleri Odası’nın (GMO) 50. yıl ve İstanbul Kafkas Kültür Derneği’nin (İKKD) 60. yıl Andaç çalışmalarının editörlüğünü yaptı. Her iki kurumun yönetim kurullarında görev aldı. Kurucusu olduğu firmada iş yaşamı devam ediyor. 2005 yılı aralık ayında yayın hayatına başlayan Jıneps gazetesinin kurulduğu tarihten itibaren yayın kurulu üyesi.