ÇERKES SÜRGÜNÜ

0
581

21 Mayıs 1864- 21 Mayıs 2014
“150. yılında bir ulusun travması”

ÇERKES SÜRGÜNÜ

Çetaw Nart

21 Mayıs 1864- 21 Mayıs 2014 “150. yılında bir ulusun travması”

Dünya tarihi, insanoğlunun sahneye çıktığından beri savaşlar, sürgünler, soykırımlarla adeta iç içedir.

Bu utançlar, tarihimizde kara hem de kapkara sayfalardır Bu utanç verici kara sayfalardan biri Çerkes Sürgünüdür. Rus Çarlığının, 14. yüzyıldan beri Karadeniz ve sıcak denizlere açılma, dünya çapında bir imparatorluğa dönüşme ülküsünün kaçınılmaz sonucudur.

Kuzey Kafkasya halkları, Rus çarlığının acımasız savaş yöntemlerinden kaçamadı. Kolonizasyon ve sürgünden Adige, Abaza, Wubıh halklarının tamamı; Waynah, Oset, Karaçay halklarının bir kısmı ve Dağıstan halkları da kısmen zarar gördü.

Kafkasya’da ilk insan yerleşimleri ikinci buzul çağında başladı (IO 500 bin -200 bin arası). Bu süreçten itibaren göçler ve akınlarla zenginleşti, değişti. Kuzey Kafkasya halkları, önemli kültürler oluşturdu veya bu kültürlerin içinde yer aldı. • Belorençenski Kültürü •

Maykop Kültürü •

Dolmen Kültürü •

Koban Kültürü •

Kuban Kültürü •

Kurgan kültürü

Sanılanın aksine ne Çerkesler ne de diğer Kafkas Halkları Türk asıllı ve göçebeydiler. Otokton ve yerleşiktiler. Yarı medeni ve barbar da değillerdi.

İskit, Sarmat, Alan, Hun, Moğol, Bolgar istilalarıyla çalkalandı bu topraklar. Bu istilaların hepsi Kafkas halklarının etno-genetiğini, kültürünü etkiledi. Hattilerin ve Kaskların akrabasıydı bu halklar.

Sind, Bosfor, Abasgi devletleri kuruldu. Roma İmparatorluğun vasallığıyla tanıştı Egrisi, Kolhida ve Abhaz prenslikleri.

İstanbul’un fethiyle birlikte Osmanlı, Kafkasya’da egemenlik kurmak istedi. Fakat birkaç yerel lokasyon dışında “Padişah’ın Mülkü” ifadesinin dışında gerçek bir devlet-i aliyye otoritesi yoktu. Çerkesler, gene klansal düzenleri içinde yarı–feodal bir yaşam sürüyordu. Prensler ve asiller, halk üzerinde egemenlik kurma ve imtiyazlarını koruma çabası içindeydi.

Çerkesler, ekonomik, siyasi ve kültürel gelişimlerini sekteye uğratan bu ivmelerden dolayı “fakr-u zaruret” içinde kalmışlardı. Kültürlerini geliştirmek şöyle dursun bir devlet otoritesi kuramamışlardı. Ninnilerde bile sıkıntı yaşayan aileler çocuklarının İstanbul’da haremlerde ve enderunda kurtuluşa ereceklerini uman niyetlere yer verir olmuştu.

Moğolların bakiyesi olan Kırım Tatarları, Çerkes aşiretlerini kontrol etmeye, Kuban ve Kabardey üzerinde egemenlik sağlamaya çalışıyorlar; Çerkesya’yı bir köle sahası olarak adlandırıyorlardı. En büyük tehlike onlardı.

16. yy. ortasından 18.yy. son çeyreğine kadar birçok kereler Çerkesya’ya saldırmışlardı: 1553-57 arası her yıl, 1569-1774 arasında 58 kez.

Bir nev’i Rus Çarlığına hizmet eden bu eylemler Çerkesler için insan kaybına neden olmakta ve ekonomik zararlar vermekteydi. Sonuç olarak Çerkesler Rus güçlerinin karşısında kaçınılmaz olanla karşı karşıya kaldı.

Kafkas-Rus savaşlarını iki dönemde incelemek mümkündür:

I. Devre: 968-1230

Bu dönem Rusların rakiplerini tartma dönemidir. Yapılan çatışmaları, Çerkesler üstün binicilik ve savaşçılık meziyetleriyle büyük ölçüde kazanmıştır. Ancak, taktikleri, ekipmanları konusunda Ruslar bilgi toplamıştır.

II. Devre: 1567-1864

Kafkasyalıların yenilgisiyle sonuçlanmıştır. Savaşın son 100 yılı bazı tarihçiler tarafından “Rus-Çerkes Savaşı” olarak adlandırılır. Çünkü bu son dönemde, savaş sadece Adige-Abaza-Wubıhlar ve Ruslar arasında geçmiştir. Savaşın bölgesel başlama ve bitiş tarihleri, ideolojik sebepler diğer halklardan tamamen ayrı olmasının kanıtıdır.

Savaşın tarafları

*Kafkasyalılar

1. Abazalar

2. Osetler

3. Çeçenler

4. Lezgiler

5. Kumuklar

6. Adigeler

7. Wubıhlar

8. İnguşlar

9. Karaçaylar

10. Balkarlar

11. Nogaylar

*Rus Çarlığı

*Osmanlı İmparatorluğu

Diğerleri

1. İngiltere

2. Fransa

3. Azeriler

4. Ermeniler

5. Gürcüler

6. İranlılar

7. Kırımlılar

8. Kazaklar

9. Kalmuklar

Savaşın Nedenleri

Kafkasyalılar açısından

Bağımsız yaşamın korunması

o Vatanın korunması

o Hıristiyan yayılmacılığına karşı koyma

o Sosyal düzenin korunması

o Mülkiyetin korunması

o Ekonomik çıkarlar

o Haksız yönetime karşı koyma

o Dış tahrik ve teşvikler Ruslar açısından

o Sıcak denizlere inme çabası

o Karadeniz havzasını Rus etki alanında tutulması

o Osmanlılarla rekabet

o Topakların genişletilmesi

o Kolonyalist politikalar

o 1825-1860 yılları arasında çarlıkta gerçekleşen toplumsal olaylar Osmanlılar açısından

o Rus yayılmacılığını önleme

o Rusya ile rekabet o Karadeniz ve Boğazlardaki Rus tehdidini azaltma ve yok etme

o Kafkas Halklarıyla olan yakınlık o İslam dininin Kafkasya’ya yerleştirilmesi

o Batıdan gelen teşvikler Diğerleri açısından

o Uluslararası ticari ve askeri rekabet

o Kaynakların korunması

o Rusya’nın yayılmacılığının engellenmesi

o Ulusal çıkarlar

Savaşın asli tarafları olan Ruslar ve Kafkasyalılar arasında ekonomik, askeri ve kaynak açısından ciddi farklar vardı. Kafkasyalıların merkezi bir birlik sağlayamaması, Rusları küçük görmeleri aleyhte bir zaaf oluşturmuştur.

Rusların sınırsız kaynaklarının yanı sıra böl ve yönet politikaları, ki özellikle beyleri kayırmaları ve yer yer feodal düzene isyan edenleri el altında destekleyerek toplumsal çekişmeleri körüklenmesi, bazı feodallerin arasındaki çekişmelere müdahil olmaları, vahşi savaş yöntemleri ve oluşturdukları psikolojik baskı onları zafere götürmüştür.

Savaşın sonunda 800 bin ile 1,5 milyon arasında Kafkasyalı nüfusu binlerce yıllık topraklarından sürgün edilmiştir. Çarlık Rusyası coğrafyalarının bütününe egemen olmuştur.

Ermeni ve Gürcüler, üzerlerindeki Osmanlı ve İran baskısından bir nebze olsun kurtulmuşlardır.

Lakin bu savaşın gizli muzafferi Osmanlı olmuştur. Kafkas Rus savaşları sonunda, Ruslarla sınırdaş olma sıkıntısına dahil olmakla beraber, hazır bir askeri güce sahip olmuşlardır. Nüfusa katılan %10’luk tutuculuk seviyesinde bağlı bir halkı Rumeli’de, Anadolu’da, Ortadoğu’da iskan ederek Hıristiyan ve Müslüman nüfus arasında tampon oluşturmuşlardır. Kafkas göçleriyle Anadolu’nun İslamlaşması hızlanmıştır. Uzunyayla iskanları ile göçebe Avşarları, toprağa yerleşmeye ikna etmişlerdir; Güney Marmara’ya yerleştirdikleri nüfus ile sarayın güvenliğini sağlamışlardır. Daha da acısı, köle pazarlarında Çerkesler haraç mezat satılmıştır.

Savaş sırasında ve savaş sonrası bazı ifadeler son derece dikkat çekicidir: “Biz ne Rusya’nın ne Osmanlı’nın ne de bir başkasının gölgesinde yaşamak istiyoruz. Can verene kadar kendi vatanımızı koruyacağız.” (1769 Rus generali Fransız kökenli de Medem’in Kabardey Prenslerine gönderdiği elçinin aldığı yanıt. Bu savaşta Kalmuklar 20 bin süvariyle Ruslara destek vermiştir.)

“Bak! Velyaminov geliyor”. Adigelerin çocuklarını korkutmak için kullandıkları bu söz, psikolojik olarak içinde bulundukları ruh halini anlatmaktadır.

KONSOLOS DICKSON’dan KONT RUSSELL’a – (Sohumkale, 17 Mart 1864):

“Bir Rus birliği, Subeş Nehri kıyısındaki Tubey köyünü zaptetmiştir. 100 Abazanın yaşadığı köy ahalisi teslim olmalarına rağmen, Rus birliklerince katledilmişlerdir. Kurbanların arasında hamileliği ilerlemiş iki kadın ve beş çocuk vardır. Söz konusu birlik, Kont Evdemikof’un ordusuna bağlı olup, Pşiş vadisine ilerlediği bildirilmişti.”

KARL MARX: “Ey Dünya, ey insanlık! Bağımsızlığın anlamını Kafkas dağlarından öğrenin! Özgür yaşamak isteyenlerin nelere muktedir olduğunu görün. Uluslar onlardan ders alsın!”

PRENS BARYATİNSKİ (ÇAR NAİBİ): ”Karadenizin kıyılarını bir Rus denizi ve toprağı haline getirmek için dağlıları kıyıdan temizlemek zorundaydık. Dağlı Çerkeslere ulaşabilmemize engel olan Kuban ötesi halkların da tümüyle yerlerinden kaldırılması gerekiyordu.”

KAFKASYA ORDULARI KURMAY BAŞKANI MİLYUTİN: “…Dağlıları, zorla ve bizim istediğimiz yerlere göndermeliyiz. Gerekiyorsa Don yöresine sürmeliyiz. Bizim esas gayemiz Kafkas Dağlarının eteklerindeki bölgelere Rusları yerleştirmektir. Ancak bunu şimdiden dağlılara hissettirmeyelim…”

RUS TARİHÇİ Y.D. FELİSİN: “Bu, gerçek ve acımasız bir savaştı. Yüzlerce Çerkes köyü ateşe verildi. Ekin ve bahçelerini imha için atlara çiğnettik, sonuçta bir harabeye dönüştü.”

LEV TOLSTOY (ÜNLÜ RUS EDEBİYATÇI): “Köylere gece karanlığında dalıvermek adet haline gelmişti. Gecenin kara örtüsü altında Rus askerlerinin ikişer üçer evlere dalmasını izleyen dehşet sahneleri öylesine korkunçtu ki, hiçbir rapor görevlisi olanları aktarmaya cesaret edemezdi…”

MUHALİFLERDEN N.N. RAYEVSKİ: “Bizim Kafkasya’da yaptıklarımız, İspanyolların Amerika topraklarında yürüttükleri savaşların olumsuzluklarının aynısıydı. Dilerim ki, Yüce Tanrı Rus tarihinde kan izlerini bırakmasın.”

Y. ABRAMOV (KAFKAS DAĞLILARI KİTABINDA): “Dağlıların başına gelenleri anlatmaya sözcüklerin gücü yetmez. Binlercesi yollarda, binlercesi açlık ve sefaletten öldüler. Kıyılar ölü ve ölmek üzere olan insan doluydu. Annesinin soğumuş cesedinde süt arayan yavrular, donup öldüğü halde çocuğunu kucağından bırakmayan analar ve sırf ısınmak için sıkışarak yattıkları yerde birlikte donarak ölen gruplar, Karadeniz sahilinde olağan manzaralardı…”

DEKABRİST LORER: “Zass, karargahının yakınında, özel olarak yapılmış küçük bir tepenin üzerine, mızraklara geçirilmiş, sakalları rüzgarda uçuşan Çerkes kafaları dizmişti. Bu iğrenç tabloyu seyretmek üzüntü vericiydi… Bir gün Zass, davetlisi bir hanımın ricası üzerine düşman kafalarını kaldırmayı kabul etti. Generalin çalışma odasına girdiğimizde dayanılmaz, iğrenç bir kokuyla sarsıldım. Zass gülerek, yatağın altında kafaların konduğu sandıkların bulunduğunu söyleyerek şaşkınlığımızı giderdi ve camlaşmış gözleriyle korkunç şekilde bize bakan birkaç kafanın bulunduğu kocaman bir sandığı çekip çıkardı.

‘Onları neden burada tutuyorsunuz?’ diye sordum. ‘Onları kaynatıyorum, temizliyorum ve anatomi çalışmaları için Berlin’deki profesör dostlarıma gönderiyorum’ diye karşılık verdi. (Rus-Kazak kadınları Çerkeslerle yapılan savaşlardan sonra savaş alanında dolaşarak Alman asıllı General Zass’ın iyi para ödediği Çerkes kafalarını kesiyorlardı.)

FRANSIZ GAZETECİ A. FONVİLL: “Gemicilerin gözü doymuyordu. 50-60 kişilik gemiye 200-300 kişi alıyorlardı. Biraz su ve ekmekle yola çıkmışlardı. 5-6 günü aşınca bunlar tükeniyor ve açlıktan salgın hastalıklara yakalanıyorlar, yolda ölüyorlar ve onlar da denize atılıyorlardı. 600 kişiyle yola çıkan gemiden ancak 370 kişi sağ çıkabilmişti.” POLONYALI

ALBAY TEOPHİL LAPİNSKY: “Göçmenlerin sorunu felakete dönüşüyor. Açlık ve hastalık had safhada. Trabzon’ a gelen 100 bin kişi 70 bin kişiye indi. Samsun’a 70 bin kişi indi. Günlük ölü sayısı 500 kişidir. Trabzon’da bu sayı 400 kişidir. Gerede Kampı’nda 300 kişi, Akçakale ve Sarıdere’de günlük ölüm 120-150 kişi arasındadır. İtalyan Dr. Barozzi’ nin raporlarında şu ibareler dikkat çekicidir; ‘İnsanlar, uzun süre bitkiler, bitki kökleri ve ekmek kırıntılarıyla hayatta kalmaya çalışıyorlar’.”

RUS ARAŞTIRMACI A.P. BERGE: “Novorosisk koyunda 17 bin kadar dağlının toplandığı kıyıda gördüklerimi unutamam. Onların bu durumunu görenler dayanamaz, çökerdi. Kışın soğuğunda, karda evsiz, yiyeceksiz ve doğru dürüst giyeceksiz bu insanlar tifo, tifüs ve çiçek hastalığının pençesindeydiler. Anasız kalmış çocuklar ölmüş annelerinin göğsünde süt arıyorlardı… Rus tarihinin yüz karası olan bu acılı sayfa Adige tarihi açısından büyük zararlara yol açtı. Sürgün, sosyal, ekonomik ve kültürel gelişmelerinin tarihini ve politik bir birlik olma sürecini uzun yıllar kesintiye uğrattı.”

PİNSON: “Karadeniz sahilinde Çerkeslerin ölüm oranı yüzde 50’ye yakındır. Sadece Trabzon’da 53 bin kişi öldü. Savaş artığı ‘yüzen mezarlar’ olan gemilerden kaç tanesinin battığı bilinmiyor. Kafkasya’dan Balkanlar’a sürülen aile sayısı 70 bindir. Edirne 6 bin; Silistre-Vidin 13 bin; Niş-Sofya 12 bin; Dobruca–Kosova–Priştina-Svista 42 bin ailedir. Yaklaşık 350 bin kişi. Ölüm oranı daha az ve yüzde 15-20 dolaylarındadır…”

PUŞKİN (ÜNLÜ RUS EDEBİYATÇI): “Çerkesler bizden nefret ediyor. Çünkü onları özgür yaylalarından attık, köylerini yaktık ve kabileleri toptan yok ettik.”

P.P. SIRBISTAN, Belgrad 5 Mart 1865, St. Petersburgskiye Vedemosti, 16 Mart 1865, No.67, s.3: “Siz Kafkasya’yı fethettiniz, Kafkasya da bizi fethediyor. İşte bu mektupta bahsetmek istediğim konu bu. Siz Ruslar, Çerkesleri kendilerine yurt aramak için dört bir tarafa dağıtırken, ister istemez Güney Slavlarının dört yüz yıldan fazla sırtından taşıdığı yükü de arttırmış olduğunuzu hiç düşündünüz mü? Kuşkusuz, hayır… Bu arada Çerkesler cesur, gururlu, vahşi ve zaptedilemez bir halk. Biz ise; Güney Slavları ezik, köle ruhlu, manevi gücünü kaybetmiş bir halkız..”

Rumeli’deki Çerkesler ve unutulanlar: Kosova Çerkesleri

1864 Temmuzunda hükümet, Trabzon valisine artık göçmen göndermemesini belirtti. Ancak, Trabzon valisi de maddi ve yönetsel gücünün kalmadığını iletti. Hükümet, göçmenleri Köstence, Varna ve Burgaz’a yönlendirdi. Artık Osmanlı hükümeti için yeni bir iskan planı doğmuştu: Çerkesleri, Balkanlardaki Hıristiyan nüfusla Müslüman nüfus arasına yerleştirerek dengeyi sağlayacaktı. Köstence bir dağıtım merkezi oldu, ek demiryolu seferleri düzenlendi ama haziran ayı ortalarında 35 bin Çerkes birikti. Sefalet had safhadaydı. Bulaşıcı hastalıklar yaygınlaştı. Varna ve Burgaz’da da durum aynıydı.

1863 yılının sonlarına doğru göçmenlerin artışı ve durumlarının kötüye gitmesi sebebiyle göçmenlerin aleyhine girişimler başladı. Bu durum göçmenlerin kabulünü daha da zorlaştırıyordu. Doktor, ilaç sıkıntısı vardı. Temizlik olanağı neredeyse hiç yoktu.

Nihayetinde 1864 Haziran sonunda dalga dalga gelen göçmenlere ve şartların zorluğuna rağmen önce Lom’a, 6000 kişi oradan da Niş’e gönderildi. Kalanlar zaman içinde Vidin, Silistr ve Ziştov’a yönlendirildi. Bulgar ve Sırp toprakları boyunca özellikle de Kosova’ya Çerkesler yerleştirilmeye başlandı. 40 binden fazla Çerkesin yerleştikleri köyler şunlardır:

1. Priştine

2. Miloşeva

3. Mazgit

4. Bobin Most

5. Yukarı Dobreva

6. Pomazatin

7. Büyük Slatino

8. Büyük Belaçevatz

9. Ayvalı

10. Kosova Ovası

11. Vuçitırın

12. Dumnıtza

13. Stranovça

14. Bivolyak

15. Mitroviç

16. Sipol

17. Suvidol

18. Çiçevitsa

19. Trepçe’de 2 köy

20. Poduyeva

21. Çerkezköy (Letontze yakınları)

22. Keçibeg

23. Dumoş

24. Sibovça

25. Liplan (birkaç hane)

26. Grançka 27. Magura

28. Vreolo 29. Dobranya

30. Ruytzi 31. Slovinya

32. Macir Babuş

33. Küçük Ribare

34. Vraçeva

35. M.Prelez

36. Godança

37. Sazlı

38. Poyatişte

39. Vitina

40. Grabeş

41. Çerkes Sadovina

42. Slakovçe

43. Pojaran

44. Prizren

45. İpek

46. Gilan

47. Aşağı Livoç

48. Ferizovik

49. Büyükdere

Bu yerleşimlerden kimi Çerkesler tarafından kurulmuştu. 1780-1800 arasında da Kırım, Kaza ve Özi’den göçenlerin sayısı da 300-500 bin dolaylarındaydı. Kemal Karpat’ın Osmanlı Nüfusu adlı eserinde 1859-1879 arasında çoğu Çerkes olarak 2 milyon Kafkasyalı Osmanlı’ya sürülmüştü, bunların 400-600 bin’i Balkanlara, Kosova dışında, Bulgaristan, Makedonya’ya yerleştirilmişti.

Fakat 15 yıl sonra 93 harbiyle birlikte Balkanlara iskan edilen Çerkesler bu sefer sürgünle değil, göçle tanıştılar. Bir kısmı bertaraf olurken, bir kısmı yerlerinde azınlık bile oluşturmayacak bir sayıda kaldılar. Büyük kısmı ise; Güney Marmara (2) (Gönen, Bursa, Erdek, Manyas) ve Ortadoğu’ya (Beyrut üzerinden Ürdün, Suriye) ulaştı.

20. yüzyılda Kosova adlı eserinde Noel Malcolm, 2 sayfayı Çerkeslere ayırmıştı. Priştine ve Vuçitrin arasında bulunan Donja Stanovça ve Miloşevo köyünde 600-700 kadar mavi gözlü Çerkesin yaşadığı tahmin ediliyordu. Priştine’deki Çerkes mahallesi, Sırpların Kosova’ya baskısından nasibini almamış. Ancak sessizlik hüküm sürüyor. Anlaşıldığı üzere 600-700 kişi bile yok.

93 harbi ve mübadelesinin sonucunda 1990’lı yıllardaki Kosova’nın bağımsızlık hareketi başlarında Kosova’da “benim” diyebilecek üç Adige yerleşimi kalmıştı: Doni Stanovtse, Lipar ve Miloşevo. Buradaki Adigeler de, Sırp-Arnavut çekişmelerinden sonra Anavatana dönmüşler ve Maykop yakınlarındaki Mafehabl’e yerleşmişlerdi. 1 Ağustos 1998 yılında gruplar halinde anavatana getirilenlerin arasında; Jevu, Besleney, Gut’e, Thağuşe, Tuğuj ve Tseyler vardı.

Şimdiyse tüm Kosova’da 300-350 kadar (3) Çerkes kaldı. Onlar da Arnavut nüfusu ve kültürü içinde hızla eriyor.

Sonuç

Ne yazık ki ulusumuzun geçirdiği travma ve acılar bu kadarla kalmadı. Rusya’nın amansızca Çeçenya’ya saldırısı; Güney Osetya ve Abhazya’nın Gürcülerin şövenist saldırılarına maruz kalması tarihin “utanç” sayfalarında yerini aldı.

İşte bu ahval ve şeriat dahilinde biz Çerkeslerin var olmak için yapması gereken tüm çekişmeleri, anlaşmazlıkları bertaraf ederek yüzlerini birbirlerine dönmesi ve kültürümüzü geliştirmek ve yaşatmanın en büyük ideolojimiz haline gelmesi gerekmektedir. Güçlü bir toplum ancak nihai emellerine ulaşabilir.

“Çok şey istemiyoruz Rusya, yalnızca bir özür.”

 

Kaynaklar:

1. Adıge Xabze “Adige Etiği ve Etiketi”, Tuma Rahmi Tuna, 2009, İstanbul, As yayınları, sf. 86-91 (Sadeleştirilmiştir.)

2. Çerkes Kültürü Üzerine Etüd, Dumeniş Avledin, Kayseri Kafkas Derneği, 2004.

3. Çerkes Sürgünü (Gerçek, Tarihi ve Politik Nedenleriyle), N. Berzeg, Ankara, 1996

4. “Kosova’nın Kayıp Çerkesleri” – Atlas, Şubat 2008

5. Atlas Tarih Özel Sayı, 24/2013

6. Küçük Asya Seyahatnamesi, Yzb. Frederick Burnaby, Çeviri: Meral Gaspıralı, Sabah Kitapları 1998

7. Vatanından Uzaklara Çerkesler, Murat Papşu, Çivi Yazıları-Mjora serisi, İstanbul 2004

Çetaw Nart © Her hakkı mahfuzdur. İzinsiz, kısmen veya bütünüyle kullanılamaz.

 

Sayı :

Yayınlanma Tarihi: 2014-05-10 00:00:00