Kırmızı Çizgiler

0
2387

Bardağın dolu tarafına bakıp sevinmeli miyim yoksa boş tarafına bakıp hayıflanmalı mıyım bilemiyorum. Bilemiyorum dediğime bakmayın. Aslında tecahül-i arif yapıyorum apaçık. 21 Mayıs’taki bu darmadağınık hale ne düşündüğüm aşikar. Bilenler gayet iyi biliyor.

Yıllardır 21 Mayıs dendiğinde kendi çapımızda meramımızı anlatmaya çalıştık. Çalıştık çalışmasına da bir arpa boyu yol gidemedik açıkçası.

“Kırmızı çizgi” fetişistleri hapsoldukları kendi labirentlerinde kaybolup gittiler ve vatandaşı paramparça yollara döktüler.

Dilimizde tüy, kalemimizde mürekkep bitti de anlatamadık derdimizi. Söylediğimiz gayet basit aslında. Yılda bir kez 21 Mayıs günü bir araya gelmenin asgari müştereğini yakalamak derdimiz.

Sürgün ve soykırım demeyen kalmadığına göre neyin nesidir bu kırmızı çizgiler sormak lazım birilerine.

Kuştan korkan darı ekmezmiş. Şair Can Yücel “popo” kelimesinin günlük kaba kullanımından dolayı hakim karşısında alınca soluğu, “ Bizim orada ..t’e ..t derler” demiş. Buradan mülhem, demek lazım ki: Bütün dünyada SÜRGÜN VE SOYKIRIM’a SÜRGÜN VE SOYKIRIM derler.

Sürgün ve soykırımın dünyadaki tarifi belli. Dolayısıyla sürgün ve soykırımın tarifi de, adresi de gayet sarih. Ha bu işin müsebbibi ve olup olmadığı konusunda kuşkuları olan varsa eğer, bu hadisenin fail-i meşhuru Ruslar’a ilan-ı aşk da edebilir.

Amaaa!..

Ve…

Eğeeer!..

Diyorlarsa ki “Biz Kafkas/Çerkes Derneği yöneticisiyiz; Biz Çerkesiz, Biz Kafkasyalıyız o zaman hiç kıvırmayacaklar. Kimse kimseyi silah zoruyla yönetici yapmıyor. Zor geliyorsa bazı şeyleri dillendirmek gidecekler Çarşamba Pazarı’nda zerzevat satacaklar.

Bilmem kaç derneğin yöneticisiyiz diyenler, yeri geldimi çıkacaklar Taksim’e; yürüyecekler en önde Rus Konsolosluğu’nun önüne ve soracaklar “SÜRGÜN VE SOYKIRIM”ın hesabını…

Atalarımız Osmanlı’ya lebiderya bir yalıda keyif çatmaya gelmediklerine göre yiğitçe ve mertçe haykıracaklar “SÜRGÜN ve SOYKIRIM” diye…

150 yıl aslında ne kadar da kısa bir süre. 90 yaşındaki iki insanın hayatına sığacak kadar capcanlı ve taze bir olay. 90 yaşındaki bir dedenin torununa anlattıkları, bugün 90 yaşında olan bir insan için her şeyiyle net bir tarih. Bunun için Osmanlı arşivlerine , Rus arşivlerine gerek yok. Acıları bu kadar taze, yaraları henüz kabuk bağlamamış bir toplumun evlatları olan bizler; yaralarımız henüz kanarken, nasıl da unutuverdik acılarımızı. Kişisel egolarımızın ve kurumsal taassubumuzun peşine düşüp 21 Mayıs’ta bilek bükmenin derdine düştük.

Her Çerkes gibi kendini çok önemseyen; kuru gururundan asla taviz vermeyen; dünyanın tam da merkezinde yaşayan(!) Çerkeslerimiz ve onların yönettikleri irili ufaklı derneklerimiz daha doğrusu STK’larımıza çağrımızdır. Yahu şu kuru gurur ve anlamsız kibirden yılda bir gün vazgeçin ne olur.

Meydanlarda toplanan birkaç bin kişinin önemli bir kısmı zaten sizin ne dediğinizi takip etmiyor. Etse de aldırmıyor. Safiyane duygularla toplanıyor alanlara. Çerkeslere ait bir etkinlik diye geliyorlar… Siz yöneticiler insanları kör alemi sersem zannediyorsanız aldanıyorsunuz.

21 MAYIS’ı anma programlarının içeriği ve pozisyonu itibarıyla farklı gün ve ortamlarda olması kadar doğal bir şey olamaz. Çok şükür ki bu etkinlikler her geçen yıl daha da çeşitleniyor. Toplumun her kesimini kucaklayacak şekilde farklı programlar organize ediliyor. Lakin bu organizasyonların tamamı bir masa etrafında oturulup kararlaştırılmalı. “Ben yaptım oldu” mantığıyla; “biz önden yürüyeceğiz siz arkamıza takılın” tavrı bana/bize çok doğru gelmiyor açıkçası. Toplumun bütün bileşenleri kafalarındaki bütün önyargıları atıp oturmalı masaya. Ondan sonra da herkes elinden geldiğince yapabildiğini yapmalı.

Cami içerisinde, mevlidi takiben slogan atmayacağımıza ve sonrasında cami avlusuna ağaç ekip denize çelenk bırakmayacağımıza göre; farklı işlevleri olan etkinliklere farklı gruplar sahip çıkabilir; ama dediğim gibi bunun kararı en başında hep beraber verilir. Ve bütün gruplar iştirak eder.

Hiçbir şahıs ve grup artık masaya hazır programla gelmesin lütfen. Sessiz çoğunluğun canı bu konuda çok sıkılmaya başladı inanın.

Ne demek kırmızı çizgi? Ne demek en büyük biziz? Ne demek biz onlarla aynı meydanda olmayız? Allah aşkına kişisel hesaplaşmaların; dernekler arası çekişmelerin; federasyonlar arası mücadele meydanı mıdır 21 Mayıs?

Benim kendi adıma bu işten iyice sıtkım sıyrıldı açıkçası. Görüştüğüm bir çok insan da bu konudan son derece şikayetçi ve rahatsız. Bu davranışlarınızla vebal altında kalıyorsunuz maalesef.

Bu yamalı bohça programlara tepki olarak iki yıldır katılmıyordum 21 Mayıs etkinliklerine. Bu yıl yöneticisi olduğum Adige Khase Çerkes Derneği yönetimi aynı sıkıntıdan muzdarip olduğu için üye bazında bütün programlara iştirak etme ama kurumsal olarak adının geçmemesi konusunda karar alınca ben de katıldım açıkçası.

Ve hatta daha önceki yıllardan toplumun önemli bir kesimi tarafından talep edilen ve yapılması noktasında destek verilen mevlit programını organize ettik. Arzu Sayan kardeşimizin yönetime teklif ettiği “150. Yılda 150 Fidan” projesini de hiç gocunmadan sahiplendik. Bütün gruplara da bu konuda işbirliği için açık kapı bıraktık.

Açıkçası Eyüp Sultan Camii’ndeki Kur’an- ı Kerim tilaveti ve Mevlid-i Şerif’in okunması çok işe yaradı diye düşünüyorum. Cami, isminden kaynaklanan işlevi yerine getirdi ve farklı noktalardaki kurum temsilcileri camideki yerini aldı.

Eksikler yok muydu? Vardı elbet! Bizim takıntılı solcularımızı aradı gözlerimiz. Camiye girmeseler de avluda arz-ı endam edebilirlerdi.

Diğer taraftan Galatasaray Lisesi önünde HDP mensuplarına karşı yapılan davranış da bana göre şık olmadı. Onların programlarını benimseyip benimsememek bir tarafa, sana konuk olmuş insanlara yapılan davranış hiç de hoş değildi açıkçası. Niyet okuyarak yapılan davranış bence Çerkes Duruşu’na yakışmadı.

Bu konuda yazacaklarım var daha da; okurun sabrını fazla zorlamamalı diye düşünüyorum. Farklı bir platformda yazarım nasılsa.

Hasılı kelam, bu önyargılı tavır sahiplerini tarih en azından “GAFLET…” diye yazacaktır.

Daha fazlasını söyletmeyin bana…

 

Sayı: 2014 06