Alanlar’da Kavga, Kan Davası ve Ceza (5. Bölüm)

0
949

Feodal üretim ilişkileri döneminde ALAN insanı daha kavgacı bir karaktere sahipti. Olmadıknedenlerle kavga edilir, sıradan ters bir laf için köylerin birbirine girdiğiolurdu.Birinin hayvanı diğerinin tarlasına girmeye görsün kamalar çekilir, silahlarpatlardı. İnsanlar hoşgörülü değildi. Arayabirileri girip anlaşmazlığı durdurmazsa, kavgalar günlerce devam edebiliyor, kötü sonuçlar ortaya çıkabiliyordu.
Kavga sonrası yaralananlar var ise yaralılar iyileşene kadar barış yapmak dahi mümkün değildi. Araya girenler durumu kontrol eder, kavganın yeniden başlamasına meydan vermezlerdi. Yaralılar iyileşip ortam sakinleştikten sonra taraflar, aracıların etkisiyle barışmak için harekete geçerlerdi. Yaralayanı iki,yaralananı üç kişinin temsil etliği bir heyet belirlenirdi. Bu beş kişilik heyetin töreler çerçevesinde belirledikleri usul ve kaidelere uyulacağına ve bir daha kavgaedilmeyeceğine dair anlaşma yapılırdı. Heyet araştırır, soruşturur, suçlu ve suçsuzu tespit eder, konu hakkında karar verirdi.
Yazının kullanılmadığı dönemlerde şahitler nezaretinde söze itibar edilirdi. Daha sonraları parmak basma ve sonrasında da yazılı anlaşmalar yapıldı.
Paranın kullanılmadığı dönemlerde yaralama işini gerçekleştiren suçlulara şu cezalar verilirdi:

Baş parmak kopması: 5 inek
İşaret parmağı kopması: 4 inek
Orta parmak kopması: 3 inek
Yüzükparmağı kopması: 2 inek
Küçük parmak kopması: 1 inek

Yaralama kulak kopması, burun kopması veya kollarda ağır hasara neden olduysa, bu durumda öldürme cezasının yarısı uygulanırdı. Örneğin öldürme olayı 50 inekle ödetiliyor ise, bu durumda 25 inek ceza verilirdi.
Çeşitli otlar kullanarak yaralıları iyileştiren, tedavi eden hekimler vardı, yaralanmanın şekline göre ücret alırlar, bu ücretler de hayvanlarla ödenirdi. Kavga esnasında araya girip yaralananlar olursa tedaviiçin ödeme yapılmaz, fakatyaralayanlar bunlara yardımcı olurdu. Kavgayı ayırmak için araya girip yaralananlar, istenmeden meydana gelen bir olay olduğu için taraflara kin gütmezlerdi. Kavgaedenlerin yaralanması aşağılayıcı olduğu halde, aracıların yaralanmasına aşağılayıcı gözle bakılmazdı.
Barış için gereken cezaları ödemeyenler, devam eden kin sonucu çoğunlukla yeni kavgalara neden olur veya öldürülürlerdi.

Kan Davası ve Barış Heyeti
Birçok halkta olduğu gibi, Alanlarda da öldürülen akrabanın öcünü almak için kan davası güdülmüştür. Bu tehlikeli davranışı engellemek için Alanlar çarearamış, geliştirmiş, töreleri kapsamında katı uygulamalarla kan davasının önüne geçmeye çalışmışlardır.
İşlenen cinayet sonrası karşı tarafın kan davası güdeceğini ve kendilerinin de zayiat vereceklerini bildiklerinden, bir an önce barışma yolları ararlardı. Çeşitliköylerden yerine göre 100-200 kadar sözü geçen, saygın insanı bir araya getirir, onları devreye sokarlardı. Bu insanlar en iyi şekilde ağırlanır, ziyafetler verilir, kendilerine durum açıklanır, daha kötü şeyler olmasını istemedikleri, barışmak istedikleri ve bunu onların başarabilecekleri ifade edilirdi. İşin bilincinde olan bu insanlar derhal olaya el koyarak aralarında iş bölümü yapar, sözcüler seçerdi. Ölen kişinin köyündeki tarafsız insanların da desteğini alarak, konunun görüşülmesi için cenaze evine bir elçi göndermek istediklerini bildirir, kabul edilip edilmeyeceklerini sorgularlardı.
Ölen kişinin sülalesi asi ve görgüsüz ise, gönderilen elçilerin defalarca geriye çevrildiği olurdu. Onların tek amacı “kana kan”dır. Deneyimleriyle kan davasınıntehlikesini farketmiş olan Alan toplumu, bu tip asi ailelere büyük baskı uygulardı. Törelere uymayan aile ve sülaleler toplumdan tecrit edilirdi. Bu insanların ne davet yemeklerine katılır, ne de düğün ve cenazelerine gidilirdi. Hayvanlarını dahi köyün sürülerine katmaz, kız alıp vermezlerdi. Kısaca tüm ilişkiler koparılırdı.
Aileler uzlaşmaz davranışın sonuçlarını iyi bildiklerinden, olaylar genelde bu şekilde gelişmez, gelen elçiler kabul edilir ve uygun bir şekilde karşılanır, aracı heyete kapılarının açık olduğunu söylerlerdi. Olumlu yanıtsonrası heyet cenaze evine gider, evdekiler de dışarı çıkarak gelenleri karşılardı. Heyet içeri girmez, evin önündeki avluda (Alan evleri avluyla çevrili idi) düzgün bir sıra oluşturur, kalpaklarını çıkararak dizlerinin üzerinde otururlardı. İçlerinden seçilen yaşlı sözcü son derece kibar, alçak gönüllü, hatta yalvarır bir ses tonuyla, barışmaları gerektiği konusunda konuşurdu.
Ölen kişinin tarafından sözcü ise, üzülerek ve telaşlı bir tavırla, “Lütfen bu şekilde oturmayınız, kalpaklarınızı giyin ve ayağa kalkınız” der, fakat onlar kesin veolumlu bir cevap almadan kalkmayacaklarını tekrar ederlerdi. Genelde anlayışlı ve sağduyulu davranan cenaze sahipleri, konuyu sülale içinde görüşerek yanıt vereceklerini söyler, bu yanıt üzerine oturanlar ayağa kalkar ve kalpaklarını giyer, Arfe denilen iyi dilek konuşmaları yapılır, barış sözü alan aracılar karşı tarafa sergiledikleri asil davranıştan ötürü teşekkür eder, övücü sözler söyler ve oradan ayrılırlardı. Dargınlık uzun sürse de, öldüren kişinin ailesi yılmadan, tekrar tekrar elçilerini göndererek, sonunda işi tatlıya bağlardı.
Örneği az olsa da, “barışmak istemiyoruz” diyerek kestirip atanlar olurdu. Tüm ısrar ve yalvarmalar boşa giderdi. Böyle aileler derhal tecrit edilerek toplumdan soyutlanırdı.
Barış süresi içinde mağdur tarafın, istedikleri ve güvendikleri herhangi bir sülaleyi kefil göstermesi istenir veya aracı heyet onlara sözü geçen bir sülaleyi kefil gösterirdi. Mağdur tarafın sözcüsü; kefil sülale temsilcileri önünde, hem kefil hem de gelen aracı heyeti kastederek, onların hatırı için barış yapacaklarını ifade eder ve karşı taraftan hiç kimseyi öldürmeyeceklerine dair söz verirdi.
Mağdur taraftan barış anlaşmasını yürütecek kişilerin isimleri alınır, barış heyeti için ölen kişi tarafından üç, öldüren kişi tarafından da iki kişi görevlendirilirdi. Ayrıca bu heyete nezaret ve başkanlık edecek tarafsız, tecrübeli bir kişi seçilirdi. Mağdur taraf, karşı tarafın seçtiği iki kişiden beğenmediğini değiştirme yetkisine sahipti.
Barışa karar verildikten sonra öldüren kişinin akrabalarına artık gizlenmemeleri, işlerine güçlerine bakmaları konusunda izin çıkar ama yine de hasımların bir yerlere gidip gelirken aynı yöre ve yolları kullanmamaları öğütlenirdi. Kesin barışa kadar her iki tarafın diyaloğa girmeleri, bir arada bulunmaları yasaktı. Hatta akraba sülaleler ve başka sülalelerdeki dayı-yeğen durumundaki akrabalar da bir arada olamazdı.

Barış Heyetinin Çalışması
Barışı gerçekleştirecek 6 kişilik heyetin üyeleri, cinayeti işleyenin evinde toplanır, ziyafetler verilerek konuklar ağırlanırdı. Heyet üyelerinin sorumluluğu ağır olduğu için, kendilerini garantiye almak için, mensup oldukları sülalelerin, eli silah tutan bütün fertlerinden anlaşmayı bozmayacaklarına dair söz alırlardı. Bulundukları bölgenin kutsal sayılan dini kurumlarında veya inanışa göre manevi değeri yüksek olan yerlerin birinde yemin ettirilirdi. Daha sonraları bu işlem yazılı evrak imzalama şekline dönüştü.
Önce uzun uzadıya sorgulama işlemi yapılır; niçin kavga ettiler, kavgaya taraflardan kaçar kişi katıldı, önce kim saldırdı, öldürücü darbeyi ilk önce kim indirdi gibi çeşitli sorularla cinayet araştırılır; soruşturma işleminden sonra iş cezalandırmaya gelirdi. Cezaların belirlenmesi sırasındaki konuşmalarda genellikle herkes kendi menfaatine konuşurdu. Bu olağan bir durumdu. İlk konuşan gurubun en yaşlısı olurdu.
İlk konuşan mağdur taraftan ise taleplerini sıralardı. Örneğin; ölenin kan bedeli için 100 tane büyükbaş hayvan ve 1 tarla; daha sonraları buna para eklenmeyebaşlandı; ayrıca ölen kişi adına verilecek yemek ziyafetleri için iki büyük fıçı bira, 25 ila 40 şişe içki, 10 koyun, 1 öküz ve birkaç çuval un istenirdi. Öldüren kişi tarafı istenilenleri genelde fazla bularak itiraz ederdi. Bazen anlaşmazlık uzayıp gider, tartışmalar yaşanırdı. Hakem konumundaki tarafsız kişi, temsilcileri sürekli ikaz ederek, anlaşmazlığı asgariye çekmeye çalışsa da bazen onu da dikkate almazlardı. Uzlaşmaz tavırlı insanlara tepki gösterilir, bir an önce anlaşmaları istenir, görüşmelerin uzadığı durumlarda heyet üyeleri değiştirilir ve sonuca gidilirdi.
Cinayeti işleyenin tarafı genelde suçlu bulunarak cezalandırılır, verilen ceza ailenin gücünü aşıyorsa akrabalardan yardım istenir, hatta köylerden yardım toplanırdı. Eğer cinayet istenmeden işlendiyse, insanlar yardım etmekte yarışırdı. Ödeme gücüolmayan tarafın kızlarından birinin, diğer taraf gençlerinden biriyle evlendirilmesi yoluna gidildiği de olurdu. Fakat genç kızlar bu durumu aşağılayıcı bularak, çoğunlukla reddederlerdi. Direnen ama engellemeyen birçok kızın intihar ettiği bilinir.
Mağdur taraf için ödenecekler tespit edildikten sonra ödeme tarihi belirlenir, o tarihe kadar hazırlık yapılarak ödeme gerçekleştirilirdi. Suçlu tarafın ödemek için hazırladığı şeyler, barış heyeti tarafından son kez kontrol edilerek yerine ulaştırılır, eksik varsa tamamlatılır, gecikme olursa cezaya eklemeler yapılırdı. Herşey tamamlanıp yerine ulaştırıldıktan sonra, insanların bir araya getirilip barıştırılacakları gün tespit edilirdi.
Genelde ödenen şeyler; 40 civarında büyükbaş hayvan, bir tarla, eyerlenmiş tam takım bir binek atı, çeşitli kapkacak gibi ev eşyaları; ziyafetler için25-45 şişe içki, iki tane öküz, 8-9 çuval un. Bunların dışında para da alındığı gibi, ölenin mezarının yaptırıldığı da olurdu.
(Devam edecek)

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz