Lazika: Bir Yayın Kolektifi

0
457

“Lazlar tarihleri boyunca üzerinde Laz yazan ya da Lazlarla ilgili hiçbir kitap görmediler” desem acaba abartı mı olur?

Böyle kitaplar hiç yazılmamış mıydı ya da yazılmıştı da görmek Lazlara mı nasip olmamıştı?

Şüphesiz, üzerinde Laz yazmasa da Lazları anlatan bir takım kitaplar Bizans zamanında ve özellikle 1600’lerden sonra Batılı seyyahlar tarafından kaleme alınmıştı. Bu kitaplara ulaşmak bir yana Lazların varlıklarından haberdar olduklarını düşünmek bile zor.

Hele hele, Lazca yazılmış kitapların zaten olmadığını, en azından bugüne kadar haberdar olmadığımızın da altını çizmek gerekiyor.

Doğrudan Lazlara hitap eden (yani akademik çalışmaların haricinde) ilk yazılı materyal 1929’da İskender Tzitaşi ve arkadaşları tarafından Soxumi’de basılan Mçhita Murutsxi (kızıl yıldız) adını taşıyan gazetedir. Biliyoruz ki bu gazete ancak iki sayı basılabilmiş ki ikincisine hala ulaşamadık.

Kaldı ki, bu gazetenin Türkiye’ye sokulması Mustafa Kemal’ın imzasının da bulunduğu bakanlar kurulu kararı ile yasaklanmıştır.

Mçhita Murutsxi’nin akabinde, gene Soxumi’de İskender Tzitaşi tarafından o dönemin Laz okullarında okutulmak üzere (bu kitaplar okullarda Laz çocuklarına okutulmuştur) Lazca alfabe kitabı, Lazca ders kitabı, Lazca hayat bilgisi kitabı ve bir de Lazca matematik kitabı olmak üzere toplam dört kitap basılmıştır.

Dönemin Sovyetler Birliği koşullarında, tamamı Latin harfleri ile basılan bu kitaplardan sebep İskender Tzitaşi, komünist etiketli Gürcü Milliyetçileri tarafından 1938’de Tiflis’te katledilmiştir.

Gene de, bu kitaplara ulaşabilen Lazların sayısı son derece sınırlı olmuştur. Kaynaklar, Tzitaşi tarafından hazırlanıp basılan bu kitapların depolarda çürütüldüğünden ve yakıldığından bahseder. Amaç elbette Latin harfleri ile basılmış bu Lazca kitapların Lazlara ulaşmasını ve yaygınlaşmasını engellemekti.

Bizler bunların varlığından 1990 sonrası haberdar olmaya başladık ve şimdilerde tıpkı basımlarını yapmaya başladık.

* * *

1990’ların başı bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de değişim rüzgarlarının esmeye başladığı zamanlardır. Kısmi bir hazırlık sürecinden sonra 1993 Kasım ayında İstanbul’da OGNİ adını taşıyan ilk Türkçe-Lazca dergi yayımlandı. Bu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yayımlanmış, Lazlara hitap eden, Lazların dil, kültür, kimlik meselelerini ele alan ilk basılı materyaldir ve akabinde onlarca Lazca, Türkçe dergi, kitap basılmış ve bugünlere gelinmiştir.

Osmanlı’nın son döneminde basılmış ve doğrudan Lazlara hitap eden istisna bir broşürden burada bahsetmek gerekiyor. 18 Aralık 1918’da, şimdiki Rize’ye bağlı Fındıklı (Vitze) kasabasından olan Laz Ahmet Tevfik (Ahmet Tevfik Yücesoy), “Sevgili vatandaşım Lazlara hususi ricam ve târîhten şanlı iki sahîfe” adını taşıyan bir bröşür yayımlamıştır. Bu, Osmanlı’nın son döneminde bir Laz tarafından Lazlara yönelik yazıldığını ve yayımlandığını bildiğimiz yegane eserdir. Bröşür Lazika Yayın Kolektifi tarafından Kasım 2015’tarihinde İstanbul’da, bröşürün Osmanlıca yazılmış orijinali de eklenerek günümüz Türkçesi ile basılmıştır.

* * *

Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için aktardığım bu tarihsel arka plandan sonra 2010 yılında, İstanbul’da kurulan Lazika Yayın Kolektifi’ni anlatmaya başlayabilirim.

1995 ile 2010 arasında Lazlarla ilgili çoğunluğu Türkçe olan pek çok kitap yayımlanmıştır. Bunların önemli bir kısmı ise Özcan Sapan’ın kurduğu (kendisi de Lazdır) Çiviyazıları Yayınevi’nde basılmıştır. Çiviyazıları uzunca bir dönem Lazca kitapların neredeyse tek adresi olmuş ve önemli bir boşluğu doldurmuştur.

Ancak, piyasa koşullarına göre varlığını sürdürmek zorunda olan bir yayınevinden, basılması önemli dahi olsa “satmayacağı” malüm olan kitapları basmasını istemek ve beklemek çok da rasyonel bir davranış değildir.

Bundan dolayı, piyasa koşullarına göre işlemeyen, esas önceliği Lazca kitapların basımı ve külliyata kazandılması olan bir yayınevinin kurulması ve kurumsallaşması da bir zorunluluk haline gelmişti. Böyle bir yayınevi, bir kitabın piyasa karşılığına bakmaksızın Lazca için kısa, orta ve uzun vadede faydalı olabilecek kitapları basmanın yanısıra, Lazca yazabilecek yazarlar yetiştirmek, Lazca yazmaya teşfik etmek gibi bir işlevi de görecekti ve tehlike altında bir dil olan Lazcanın buna da ihtiyacı vardı.

Uzun yıllar boyunca, bir şekilde yazı ile, kitap ile haşır neşir olan bir grup insan (bu insanların adlarını yazmayı borç bilirim; Mustafa Çupina, Esat Sarı, Mustafa Sonbay, Osman Buyuklişi, Orhan Sapan, İsmail Bucaklişi ve birkaç kişi daha) Lazca için faydalı olabilecek bir girişim konusunda yapılan uzun fikir alışverişlerinden sonra bir yayınevinin kuruluşu konusunda hemfikir oldular.

Sorun, Lazcanın tehlike altında oluşu ise ona göre bir adım atılmalıydı. Potansiyel kitap birikimi, işin mali ve resmi boyutu enine boyuna hesaplandıktan sonra limited şirket olarak bir yayınevi kuruldu. Lazika, ticari ünvanı limited şirket olmakla birlikte, kurucularının maddi bir kazancı olmayacak ve herkes aylık belli bir miktar destekte bulunacaktı.

Gerçekten de, bu tip girişimler için nadide sayılabilecek şekilde, işler planlandığı gibi yürüdü. Birkaç ay sonra zaten hazır olan 15 kadar kitap basıldı. Tanura adındaki Lazca-Türkçe bir dergi ile Lazca Küçük Prens çevirisi, ilk Lazca roman, iki resimli masal kitabı ve bir anı-tarih kitabının basılması Lazika için önemli bir adım oldu ve 2011 yılı Kasım ayında Lazika, İstanbul TÜYAP Kitap Fuarı’nda stand açtı. Belki küçük ama Lazca için tarihsel sayılabilecek bu adım morallerin yükselmesine, yeni ufukların açılmasına, daha güçlü bir motivasyona vesile oldu. Aradan geçen beş yılda, toplamda altmış kadar kitap basıldı. Bunların içinde beş Lazca roman, Lazca sözlük, Lazca ders kitabı, Lazca deyimler sözlüğü, Lazca çocuk kitapları, Lazca şiir kitapları, Batı klasiklerinden çeviriler ve yeni tarih kitapları var.

Peki, bu kitaplar Lazlar nezdinde karşılık buldu mu?

Evet. Giriş cümlesinde yazdığım gibi, tarihlerinde üzerinde Laz yazan (kafa karıştırmayı amaçlayan bazı resmi tarih kitapları ve Laz fıkralarını bir kenara koyuyorum), kendileri hakkında yazmamış ve haklarında yazılanlardan haberdar olmayan bir halk için ilgi hiç de fena olmadı.

Her ne kadar, bizim açımızdan piyasa koşulları bizi bağlamaz diyorsak da, hayat gösterdi ki, insanlar ingilerini çeken kitapları satın alıyorlar daha çok. Mesela sözlük, ders kitabı ve tarih kitapları daha çok ilgi görüyor. Ama mutlaka her kitabın bir taliplisi, okuyucusu oluyor ve bütün bunlar kadar önemli olan tarihte hiç olmadığı kadar Lazca kitap kütüphanelere giriyor, külliyatı zenginleştiriyor.

Kaldı ki Lazika Yayın Kolektifi’nin hedefi sırf bugünlere değil onlarca, yüzlerce yıl sonrasına Lazcayı taşımak, bu kitapların çok uzun seneler sonra da ulaşılabilmesini sağlamaktır. Şu haliyle bile bu kadar başarılmış gözüküyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz