Son günlerde özellikle Jıneps Dostları gurubu üzerinde yoğunlaşan kırıcı tartışmalarda, elim klavyeye varamadı bir türlü. Topa girmek istemedim açıkçası. Bu tür tartışmalara girmek istemem pek. Herkesin fikri der, saygı duymaya çalışırım.
Kendi adıma zaten düşüncelerimi ifade ettiğim kanallar olduğu için bu tartışmalara girmeyi de doğru bulmuyorum.
Ve fakat; son dönemlerde, her geçen gün artan toptancı zihniyetin hız kazanmaya başladığını gözlemliyorum.
Bir türlü iyileşmek bilmeyen, solun klasik hastalığı yine depreşmeye başladı. Dünyada, sol, iktidarlar kurup devletler yönetirken; bizim solun acınası durumu bir türlü geçmeyen kangren olmuş yara gibi hep açık duruyor. Saldırgan bir ruh hali, ilerici/gerici paradoksuna sığınarak sağlı sollu yumruklarla ortalığa çıktı yine.
Pek sevdiğim solcu bir arkadaşımın tuttuğum deyimiyle, “takıntılı solcularımız” hala 68 türküleri söylüyor. 68’li yıllarda hasbelkader yaşayan herkesin kendini Che olarak gördüğü marazi tipler, şimdi de PKK üzerinden kendilerine bir kanal açmaya çalışıyorlar.
Şiddet ve kandan beslenen bir örgütün; daha doğrusu örgütlerin, muhibbi diyeceğimiz zevat, AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan karşıtlığı üzerinden, toptancı zihniyetlerini tamamen faş etmiş durumdalar.
AK Parti’nin yıllardır akan kanı durdurmasını görmezden gelen; Oslo-İmralı-Dolmabahçe sürecini yok sayan zihniyet meclise girince daha da azgınlaşarak kendini Kandil’e teslim etmiş durumda.
Bizim Kürt sever görünümlü PKK aşığı solcularımız; meclisin sağını solunu karıştırmış olmalılar ki, Nasyonal Sosyalizm’in sadece ikinci kelimesinden itibaren okumaktalar her şeyi.
Bunların ağababaları da zaten Taksim’de, Stalin’in flamaları altında gezmekten hiç beis görmezler; devrim için her şey mübahtır mantığıyla akan kandan mutluluk duyarlardı. Hala da öyleler zahir…
Şimdiki yeni moda tartışma “masayı kimin devirdiği”. Esası gözden kaçırarak aynı şeyi geveleyip duruyorlar. “Masayı kimin kurduğuna” bakmıyorlar. 90 yıllık cumhuriyet tarihini sadece Gezi Süreci’nden başlayarak okuyorlar. Gerçi o süreçte bile kocaman bir de Dolmabahçe Süreci var; ama bunların hafızlığı olmadığı için sayfanın sadece bildikleri kısmını okuyup duruyorlar.
Bütün hayıflanmaları şu: Hakan Fidan’ı RTE teslim etseydi; ve sonrasında da ameliyat vs. derken RTE’yi devirselerdi, futbol amigoları tabiriyle höyküreceklerdi: Kandil – Pensilvanya el ele, hep birlikte tribünlere!
Onlar adına ne yazık; ama Türkiye adına çok şükür ki bu noktada dik durdu RTE ve Türkiye’nin çok daha kanlı bir sürece girmesine engel oldu.
Uzun lafın kısası şu: Direkten döndük.
Yarım kalan aşklarını tamamlamak isteyen zevat, terör örgütlerine arkalarını yasladıklarını açık açık beyan ederken; bizim aymazlarımız bunun üzerinden devrim türküleri söylemeye çalışıyorlar.
Suruç Katliamı’nı lanetlerken bir konuya da değinmem gerek: Başta hemşerilerimiz olmak üzere orada ölenlerin hepsine rahmet olsun. Lakin oradan bir “Çerkeslik” hikayesi yazmaya çalışanlara da hayretle sormak istiyorum: Allah aşkına siz gerçekten bu söylediklerinize inanıyor musunuz?
Ama; siz bu söylediklerimize pek kulak asmayın. Gerici bir yobazın hezeyanları deyin geçin. Zira; siz pek bir ilerici kardeşlerimiz olarak, sizlerin yanında bizlerin pek esamimiz okunmaz; ama siz yine aynı mahallede ama başka bir sokakta oturan kardeşinize bir kulak verin.
Halkta bir karşılığınız yok zaten ama; olduğu kadarını da kaybediyorsunuz. Türkiye kan kaybederken siz de bitap düşeceksiniz.
Sonunda size üzülen de yine biz olacağız.