Ankara Katliamını Yaşadım!

0
406

KESK, DİSK, TMMOB ve TTB öncülüğündeki sivil toplum örgütleri, 10 Ekim günü Ankara’da “Herkes için hemen şimdi barış” temalı bir miting düzenleme kararı almış ve miting tarihinden 15 gün önce Ankara Valiliği’ne bilgi verilmişti. Valiliğin de uygun görmesi sonucu 15 gün önceden hazırlıklar yapılmaya başlandı.
9 Ekim akşamı ülkenin 81 ilinden kalkan otobüsler, 10 Ekim sabahı Ankara içine akmaya başladı. Bizler de İstanbul grubu olarak çok sayıda otobüslerle sabah Ankara’ya intikal ettik. Gruplar, Ankara Tren Garı önünde toplanmaya başlamıştı. Her gelen grup kendi sivil toplum örgütünün pankartı altında toplanıyordu. Bizler de KESK’e bağlı BTS (Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası ) olarak saat 10:00’da tren garı önünde yerimizi almıştık. Diğer illerden gelen arkadaşlarımızla hasret gidermekte iken saat 10:04’te nasıl olduğunu anlayamadığımız çok şiddetli bir patlama oldu. 8-10 metre arkamda patladığını tahmin ettiğim bombanın etkisiyle bir süre yerde sürüklenerek düştüğümde yapılmak istenen şeyi gördüm. Bu, vahşice gerçekleştirilen bir katliamdı. Ben vurgunu arkadan, bacaklarımdan yemiştim. Bu nedenle bayılmadan çevremi izleyebiliyordum. Ölüm havuzunda, kan gölü içerisinde uzanmış yatıyordum. Sendikacı arkadaşlarımın paramparça olmuş bedenlerini, son nefeslerini teslim edişlerini üzülerek seyrediyordum. Oracıkta 14 sendikacı arkadaşımı kaybettim. Bacaklarımdan akan yoğun kanla arkadaşlarımın kanı birleşerek kan gölcükleri oluşmuştu. Bende bu kan göllerinden birinin içerisinde yardım bekliyordum. Daha ön kısımdaki kortejde bulunan Sağlık Emekçileri Sendikası’ndan doktor ve hemşireler imdadımıza yetiştiler. İlk müdahalelerini parçalanarak can vermiş arkadaşlarımızdan ziyade benim gibi yaşam belirtisi olan yaralılara yaptılar. Benim kan kaybımı asgariye indirmek için bacaklarımı yukarıdan sımsıkı bağladılar. Yere yatış pozisyonunda tutarak, boş yakalayabilecekleri ambulansla beni hemen hastaneye göndereceklerini söylediler. Aynı şekilde diğer yaralılara da müdahale ediyorlardı.
Bir ara ileride bir bomba daha patlamış ama kulaklarım onu duyamayacak kadar kapanmıştı. Ortalık can pazarıydı. Bu sırada korkunç bir durum daha yaşandı. Ölü ve yaralıların üzerine polis gaz bombası atmıştı. Göz gözü görmez olmuştu. Başımda bekleyen sağlıkçılardan birisi bir eli ile kendi burnunu tutarken diğer eliyle de eğilerek benim burnumu kapatmaya çalışıyordu. Sağlıkçı arkadaşın “polis bu ortama bile gaz atıyor bunlar Hitleri de geçti” dediğini duydum. Kan kaybından olsa gerek çok uykum geliyordu. Sağlıkçı dostlarımız “Sakın uyuma, uyanamazsın” diyerek beni uyanık tutmaya çalışıyordu. Gelen ambulanslar hep dolu geçiyordu. En sonunda sağlıkçılar beni kendi pankartlarının üzerinde ambulans yoluna taşıdılar. 30 dakika sonra da olsa beni bir ambulansa bindirerek İbni Sina Hastanesi’nin aciline yetiştirdiler. Bir genç kadın ve erkek doktor beni alıp hasta taşıma sedyesiyle acile götürdüler. Acilin içerisi meydandan beterdi. Yüzlerce yaralı vardı. Özel müdahale yerleri kalmamıştı, herkese getirildiği sedyede müdahale ediliyordu. Bana da getirildiğim sedyede müdahale edilmeye başlandı. Üzerimdeki tüm elbiseler makasla kesilerek yaralarıma ulaştılar. Ben hala bayılmadan kendimi ve çevremi izliyordum. Sol bacağımda derin misket (bilye) yaraları, sağ bacağımda ise misket ve şarapnel parçaları ile önemli kırıklarım vardı. Bu sırada Azrail ikinci kez başıma dikildi “Hadi gidelim” diyordu. Çünkü yine çok uykum geldi ve uyumak istiyordum. Ama gene doktorlar yalvarıyordu, ”Sakın uyuma uyursan dönemezsin” diyorlardı. Daha sonra diğer yaralılar gibi beni de derdest edip tomografiye gönderdiler. Oradan da 14 gün kalacağım hasta odama çıkardılar.
Aslında acılar ayrıntılarda gizlidir. Ben onları kendime bırakıp, bu katliamın önünde arkasında kimler var ona bakmak istiyorum. 92 yıllık Türkiye Cumhuriyeti’nde en büyük kitle katliamı gerçekleştirilmiştir. Hem de başkenti Ankara’da. Olayın ilk gününden bugüne değin, devleti yönetmekle mükellef egemenler ilk defa duyduğumuz “kokteyl terörü” diyorlardı. 20 gün sonra da olsa Ankara savcısı IŞİD terörü olarak açıklama yapmıştır. Ülkeyi yönetenler ise hala kokteyl demeye devam ediyorlar. Evet bu terör eylemi kokteyl olabilir. Ama olsa olsa AKP-IŞİD kokteyli olur. Onun dışındaki yorumlar zorlama olur. Ankara katliamını gerçekleştiren terörist, Suruç’taki katliamı gerçekleştirerek Ferdane ve oğlu Nartan ile birlikte 33 gencimizi katleden teröristin abisidir. Buradan da yola çıkılarak durum açıklığa kavuşturulabilir. 20 civarında IŞİD intihar eylemcisi terörist, Türkiye sınırları içerisinde rahatlıkla dolaşıyorlar. Kimlikleri belli hatta telefon görüşmeleri bile istihbarat örgütü (MİT) tarafından dinleniyor. Nereleri patlatacaklarını telefon görüşmelerinde ifade etmelerine rağmen (gazetelere yansıyan görüşme tespit tutanakları) bir türlü yakalanamıyorlar ve dedikleri kitle katliamlarını (Diyarbakır, Suruç ve Ankara) gerçekleştiriyorlar. Peki Türkiye’yi yönetenler uyuyor mu? Yoksa burada terör örgütü IŞİD ile bir ittifak mı var? Bunun yorumunu da düşünen insanlara bırakıyorum.

Seyfullah Gücükatalak
Ankara Katliamı Mağduru

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz