Щэджэгъо/Şeceğo

0
1051

Dilerseniz bu yazımızda birazcık olsun dil biliminden bahsedelim. Hem de bunca hengâmenin, bunca toz bulutlarının arasında. Hem de şöyle temelden ele alarak. Kimbilir belki sesimizi bir duyan olur, yaramıza mehlem olacak bir bilim yuvası el kaldırır, bize “Dillerin Anası” adına bir çağrıda bulunur. Kimbilir belki düşünüp üreten, okuyup yazan bunca bilim yuvasından bir merhamet kabarır Ubıhçadan sonra Adıgece de aynı akıbeti paylaşmasın diye. Sayın başbakanımızın bilim adına çat kapı kendilerine ulaşmanın kapıları açıldıktan sonra acep Adıgeceye de bir kapı açılır mı diye akıldan geçirmek bizim için de hoş bir heyula olmasın isterim.
Bilmem ki dilin önemi üzerinden nasıl konu açmalı? Öykünerek mi? Mersiyeler yazarak mı? Bizim dışımızda kalanları, bizden gayrı her ne varsa yok sayarak, yerin dibine batırarak mı? Yoksa her bir dili insanoğlunun gönül izi, geçmişin mirası, günümüzün eşsiz bir hazinesi, dahası Allah’ın ilahi yüzlerce ayeti olarak mı?
Susturulan her fikir tarihe gömülen bir dünyadır. İnsanların dillerini ellerinden almak geleceklerini ellerinden almaktır. Ana dilin dışında bir dille elbette ki konuşmak mümkündür. Ancak bu hazır yemek ısmarlama gibidir. Karnınızı doyurur doyurmasına. Fakat bu durum evinizin mutfağını yok etmenizi gerektirmez. Zira o daimi olmalı ve orada keyfinize göre her türlü yemekten haz almalısınız. İnsanlık ailesi ise aynı kökten neşet etmiş bir koca çınarın dalları gibidir. Dört bir yana uzanmış bu dalları birbirlerine sırt dönüş ve düşman olmuş olarak yorumlayamayız. Onlar aynı gövdeye tutunmuş, aynı topraktan beslenen ve dünyanın her yönüne uzanmış ayrı birer dünya gibidir.
Öldürdüğümüz, yok ettiğimiz bir kelimeyle insanlığın hangi birikimlerini yok ettiğimizin farkına varamaz isek, yok etmekte olduğumuz dillerle de hangi dünyaları yok ettiğimizin farkına varamayız.
Ne hazindir ki bu gün Adıgeler ana dillerini yabancı bir dil öğrenir gibi öğrenmek zorunda kalmışlardır. Üstelik bu hezeyan sadece günümüzün sorunu değil, yüzyıllardır devam edip gelen bir çekilmenin deparıdır. Kabul etmek gerekir ki seksen ihtilalından sonraki süreç ise Adıgecenin tam bir yok oluş sürecidir. Elbette Adıge nüfusu devam ediyor. Ancak benim söylemek istediğim, Adıgece devam edebilecek mi? Eğer ciddi tedbirler alınmasa yirmi beş, otuz sene gibi kısa bir süreç sonra diaspora Adıgelerinde, Adıgece bilen insan sayısı %5’lere inecektir. Geriye kalan bu insanların ise dil adına da yapacağı hiç bir şey yoktur. Devletlerin ekabiriyetini bir yana bırakarak insanlık mirasını kurtarmaya el atmalıdır.
Ne demek istediğimizi daha anlaşılır kılmak adına sizlere Adıgece bir kelimenin etimolojisinden bahsedeceğim. Konunun daha sağlıklı anlaşılması için de dilbilgisinin bölümlerinin tanımlarını aşağıya aldım. Konunun kısa tutulması açısından da sadece Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nün, Bilim ve Sanat Terimleri Ana Sözlüğü1 kaynak olarak kullanılmıştır.
Bu gün Türkiye’mizde ne yazık ki Dilin beş ana dalından biri olan Etimoloji okutulmamaktadır. Köken bilimi adına kimi hocalarımızın bazı kelimeleri ele alış biçimleri ise üzülerek söylemeliyim ki son derece bilimsel olmaktan uzaktır. Dahası böylesi çalışmaların bilim adına eleştirildiğine ben şahit olmadım.
Biz konumuza dönelim ve dil bilgisinin bölümlerini kısaca hatırlayalım:
Fonetik (Ses bilgisi): Bir dilin seslerini; oluşmaları, boğumlanma özellikleri, kelimelerdeki sıralanışları, yüklendikleri görevler ve uğradıkları türlü değişmeler açısından inceleyen gramer dalı. Bu dalın da art zamanlı ses bilgisi, eş zamanlı ses bilgisi, karşılaştırmalı ses bilgisi, deneyli (tecrübî) ses bilgisi gibi alt dalları vardır. Bunlara bk.
T.: savtiyyat; İng.: phonemics, phonology; Fr.: phonologie; Alm.: Phonologie, Phonemik .
Morfoloji (Yapı bilgisi): Canlı ve cansız varlıkların dış görünüş, form ve yapılarını inceleyen bilim dalı. İng.: morphology.
Sentaks (Cümle bilgisi): Bir dilde düşünce ve duyguların tam olarak anlatılabilmesi için gramer kurallarına uygun olarak dizilen kelimelerin, kelime gruplarının cümle ve söz içindeki görevlerini, biribirleriyle olan ilişkilerini, sıralanışlarını ve cümle türlerini inceleyen bilim dalı.
T.: nahiv İng.: syntax; Fr.: syntaxe; Alm.: Syntax, Satzlehre.
Semantik (Anlam bilgisi): 1. Sözcükleri anlam yönünden inceleyen dilbilim dalı. 2. Sözcüğün gereken duruma, yani anlatımın özüne yakışması yollarını araştıran bilgi dalı.
T.: ilm-i maani; Fr.: sémantique.
Etimoloji (Köken bilgisi): Bir dildeki kelimelerin şekil yapıları ile anlamları arasında bağlantı kuran, o kelimelerin yapı ve anlamlarını kökenlerine doğru izleyerek ilk defa hangi köklere dayandıklarını hangi kavramları yansıttıklarını ve zaman içinde hangi evrelerden geçerek ne gibi gelişmeler gösterdiklerini inceleyen ve köken bilgisi ile ilgili diğer konuları araştıran dil bilimi dalı.
T.: ilm-i iştikak; İng.: etimology; Fr.: etymologie; Alm.: Etymologie, Wortgeschichte.2
Şimdi kelimemizi ele alalım.
Щэджэгъо (Şeceğo/Schedjegho): Öğlen. ŞECEĞO? İlk bakışta üç heceden oluşan “tek kelime… Oysaki kelimeyi oluşturan her bir hece aslında birer kelimedir. Yukarıda, görüşümüzü doğrulaması açısından dilbilgisinin bölümlerini tek tek verdim.
Щы/Şı: Üç. Mэлищы/melişı. (Üç koyun)
Щэ/şe: üç kez, üç defa. Непэ щэ джагъэ/nêpe şe cağe. (Bu gün üç defa okudu.)
Джэ/ce: ünlemek, seslenmek, okumak fillerinin emir kipi. 1Езан маджэ/Ezan mace. (Ezan okuyor.)
Гъо/Ğo: Vakit, zaman. Игъо къэсыгъ./yiğo khesığ. (Zamanı geldi).
Şimdi kelimeyi toparlayalım ve anlam yönünden inceleyelim:
Şe: üç kez + ce: oku + ğo: zamanı. Yani şeceğo/üçüncü kez okuma vakti anlamını içermektedir.
Gramer yönünden Adıge dilinde sıfatlar tamlama şeklinde isimlerle kullanılırken sona gelir. Ancak sayılar “defa, kez” anlamlarında fiilimsilerle kullanıldığı zaman, fiilimsilerden önce kullanılır. Tfe qoğ: Beş gidiş. Şe ceuğ: üç okuyuş gibi.
Ce ve ğo kelimeleri birleşirken ses olaylarıyla karşılaşması olasıdır. Örneğin, Adıgecede de Arapçada olduğu gibi kelimeyi bir başına söylüyorsak sonundaki sesli harfi söylemeyebiliriz. Yani cezimli okuma yaparız. Örneğin CEGU: oyun eğlence anlamındaki kelimeyi sonundaki -U- seslisini okumayabiliriz. Ancak bu sefer de ortadaki -E- sesini adeta -O- sesine yakın okuruz. CEUG veya COG gibi.
Şimdi konumuzun asıl bölümüne gelelim. Kimi dini kaynaklarda, geçmişte, namazın üç vakit olduğu söylenir. Namaz ayetlerinde mü’minlerin tanımlamaları yapılırken ”onlar orta namaza devam ederler” ibaresi geçer. Orta namaz kavramı ise İLAHİYATÇILAR arasında hep tartışma konusu olagelmiştir. Kimi ulema beş vaktin ortası olan ikindi namazını kabul ederken kimisi de örneğin İmam Şafii sabah namazı olarak dile getirir.
Namazın Âdemden beri var olduğunu ve üç vakit olduğunu dile getirildiği gibi yeni günün başlangıcı olarak da gecenin başlangıcı olarak kabul edilir. Yani akşam vaktiyle yeni gün başlar ve akşam vakti kılınan namaz da günün ilk namaz sayılır. Sabah vakti (fecr/fech’ır: yer yüzünün aydınlanması) namazı ikinci, yani orta namaz olmaktadır.
Güneşin (günün) ikiye bölündükten sonra “du lukh-şems” (du/t’u: iki. Ulukh: kertik atmak, bölmek.) vakti üçüncü çağırma vaktidir.3 Özetle ilk vakit: akşam. ikinci vakit: SABAH (ORTA NAMAZ). Üçüncü vakit: öğlen vaktidir.
Biz biliyoruz ki toplumlar gibi dillerde değişecek gelişecek ve ya ölecek. Söylemek istediğim şudur: Dinler insanlık tarihiyle yaşıttır. Adıgeler ve konuştukları dil ilk toplumlara en yakın ise bunun kanıtlanması gerekmez mi? Öyleyse dilinizde, xabzenizde, kültürel yaşamınızda bunu izleri bulunması gerekmez mi? Uzun yıllar beynimi meşgul eden bu kelimenin ne denli tarihe uzandığını ve bu güne nasıl ışık tuttuğunu görmek gerekir. Bu, sadece bir tek kelime… Bunun gibi farklı dillerden olduğu sanılan veya bu gün o diller kök dil olma özelliğini yitirdikleri için neden ve niçinleri anlaşılamayan yüzlerce kelimeyi Adıgece yorumlamak olasıdır. Bütün bunları yaparken de olmasa olamazımız; etimolojisini dayandırdığımız dilin kelimeleriyle;
a. Ses birliği ve ya ses akrabalığı olacak,
b. Anlam birliği veya anlam akrabalığı olacak,
c. Kelimeyi dayandırdığımız kök dilin gramer yapısına uyacak,
d. En önemlisi de her sese yüklediğimiz anlam değerleri başka kelimelerde geçen aynı seslerle tezimiz doğrulanmış olmalıdır.
Arapçada namaz anlamına gelen ŞELAT kelimesi de ŞILHET kelimesinden gelmektedir. Aktif fiillerin başına gelen Ş sesi eylemin bir yerde yapıldığını gösterir. Kelime de geçen L sesinin aslı LH sesidir. Bu durumda ŞILHET kelimesi, yerinden fırlayıp kalkmak, anlamına gelebilmektedir.
Eğer Ş sesini yukarıdaki gibi üç anlamıyla yorumlarsak, üç kalkış, anlamına gelecektir. Burada Ş harfiyle ilgili Adıgecede beş ayrı Ş harfi kategorisi bulunmaktadır. Dolayısıyla çeliştiğimiz bir konu yoktur. Ayrıca harfler arası geçişkenliklerin neler olabileceğini de biliyoruz.
Umuyorum ki Dillerin Anası olan Adıgece eksenli kelime tahlillerime devam edeyim. Gerçekte insanlık tarihi kadar eski kelimeleri anlamak insana ayrı bir haz veriyor.
Dil ezberlenmemeli. Dil insanla konuşmalı. Siz Adıgeceyi konuşun bir. Bakın, onun sizinle nasıl konuştuğunu, size kendisini nasıl anlattığını göreceksiniz.

Sh1uk1e.

1- TDK.
2- http://tdk.gov.tr/index.php?option=com_bilimsanat&view=bilimsanat
3- İsra:78

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz