HDP milletvekili Ayhan Bilgen Soykırımı (Tsitsekun) TBMM Genel Kuruluna taşıdı

0
497

17 Mayıs günü, TBMM genel kurulunda “Gündem dışı” söz alarak kürsüye çıkan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kars milletvekili Ayhan Bilgen, meclis kürsüsünden Çerkes soykırımını dillendirdi.
Bilgen’in meclis genel kuruluna hitaben kürsüden yaptığı konuşmanın tam metni şöyle:

Sayın başkan, değerli milletvekilleri…
1864’te Kafkas Halklarının büyük bir drama, büyük bir faciaya tanıklık etmesinin 152. yılındayız. Osmanlı ile Rusya arasında 300 yıl süren savaşların sonunda, faturayı ne yazık ki Kafkas Halkları ödemiştir. Ve bir milyonun üzerinde Çerkes gemilere binerek, Osmanlı’nın da buna kapı aralamasıyla; örneğin Çerkes köle ticaretini yeniden serbest bırakarak geri dönüşü kolaylaştıran düzenlemeleriyle, bir milyonun üzerinde Çerkes yola çıkmış, bunların yaklaşık 500 bini yollarda hastalıklardan ve başka nedenlerden ölmüştür, hayatını kaybetmiştir. Bu tabloya tanıklık eden bir yaşlı Çerkes şöyle anlatıyor tabloyu, diyor ki; “Yedi yıl boyunca deniz kenarında insan kemikleri, kafatasları sahile vurdu. Öyle ki kadınların saçları, yaşlıların sakalları üzerinde kargalar yuva yapıyorlardı. Bunu görmek istemediğim gibi, aslında hiçbir düşmanımın da görmesini istemezdim. “

Değerli milletvekilleri,
İmparatorluklar, devletler bazen insanlara, insanlığa büyük bedeller ödetirler. Büyük acılar, büyük travmalar yaşatırlar. Çerkeslerin, kendi ifadeleriyle yaşadıkları bir soykırımdır. Bir milyondan fazla insan eğer mecburen yerini terk etmek zorunda kalmış ve bunların yarısına yakını hayatını kaybetmişse, bunu sadece bir yer değiştirme olarak tarif etmek doğru değildir, ahlaki değildir. İnsan Hakları sorunları mütekabiliyet mantığıyla ele alınamaz. Yani “biz, onların yaşadığına soykırım dersek, acaba onlar da bizim tarihimizde benzer vakaları böyle tarif ederlerse biz zorda kalır mıyız?” gibi bir mantıkla, insan hakları sorunları ele alınamaz. Bir başkasının hayatı üzerinde, bir başkasının değerleri üzerinde diploması yapmak yerine aslında devletlerin yapması gereken, sadece yüzleşmedir. Ve böyle büyük ayıplardan ders çıkartıp, hiçbir halkın hiçbir toplumun böyle uygulamalara maruz kalmamasını sağlamaktır. Türkiye’de Çerkesler bu tarihten bu yana Karadeniz, İç Anadolu ve farklı bölgelerde yaşıyorlar ama ne yazık ki galiba bu zorunlu göçü, bu tehciri, bu soykırımı anarken onların hangi haklara sahip olup olmadıklarıyla da yüzleşmemiz gerekiyor. UNESCO, Birleşmiş Milletler’e bağlı bir kuruluş ve sadece tarihi kültürü değil, sadece tarihi mirası değil kültürel mirası da korumayı buyuruyor. Emrediyor. Ama ne yazık ki Türkiye Kafkas dilleri konusunda, Kafkas dillerinin yaşatılması konusunda kötü bir sınav veriyor. Çerkeslerin yaşadığı Ürdün’de İsrail’de anadil eğitimiyle ilgili düzenlemeler Türkiye’den daha ileride. Ubıhça, artık Türkiye’de konuşan bir tek kişisi kalmayan dillerdendir, dolayısıyla burada galiba eğer soykırımı sadece öldürme, fiziki katil olarak görmüyorsak, kültürel soykırımı da önemsiyorsak bu dillerin yaşaması için, var olabilmesi için bu yüzleşmeyi de gerçekleştirmek zorundayız. Son olarak güncel bir dış politika konusunu hatırlatmak isterim. Golan tepeleri 1948 savaşında Arapların İsrail karşısında geri çekilmesine rağmen orada bulunan 11 Çerkes köyünün kendi birliklerini kurup İsrail’e karşı savaşmasıyla, tarite ilginç bir not düşülmesine sebebiyet vermiştir. Hatta Golan tepelerinin ismini de aslında Çerkes komutan Culanbey’den geldiği söylenir. Bugünlerde Golan tepeleriyle ilgili İsrail’le farklı uzlaşı arayışlarının olması dolayısıyla, bunu da özellikle Çerkeslerin hatıralarına duyduğumuz saygı nedeniyle tekrar hatırlatmak, ifade etmek isterim.
Herkesi saygı ile selamlıyorum.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz