Düğün toplumsal riütelleri olan, sosyo-politik bir törendir. Tıpkı cenaze gibi, tıpkı toplantı gibi, tıpkı askeri geçiş gibi, anma gibi, yas gibi…
Törenler toplumun sosyo-politik durumunun belirleyici unsurlarını yansıtan bazı nüveler taşıdıkları için, bireyin kendi toplumunu sorgulaması açısından bizlere bazı karmaşık istatistikler sunar, bu açından toplumu için emek veren kıymetli insanların ve kurumların törenlere daha fazla dikkat etmesi ve toplumsal değişimi-gelişimi bu açından ele alması önemlidir. Çünkü toplumunu önemseyen ve toplumu adına emek veren kişiler, toplumunun kültürel olarak dünya ile etkileşimini kısacası; ne aldığını ve ne verdiğini ve dahası kendisinden neler feda ettiğini bu tip ritüeller ile daha rahat görecektir. Görmesi bir yana dursun, toplumuna bu veriler ile sunacağı argümanlar ile daha kolay da izah edecektir. Bu anlamda bu ay bu konuya değinmek istiyorum.
Belki en başta, en acı olan istatistik verileriyle bu konuyu başlatmam gerekirdi. Mesela cenaze törenleriyle. Çerkeslerin cenaze törenlerindeki uyguladıkları ritüeller Çerkes tarihindeki cenaze törenleriyle ne kadar bağlantılı kalabilmişti? Aslında cenaze töreni ritüelleri, antropoloji biliminin geçmiş kültür tespitlerinde “Ölü gömme kültürü” olarak sıkça duyduğumuz bir terimdir. Geçmiş belirleyiciliğindeki ağırlığı bilimsel bir yön dahi bulmuştur
Ya da toplantı/yas?
Ya da tamamen toplumsal değeri olan kutlamalar? Mesela bahar, yılbaşı?.. Bunlar Çerkeslerin geçmişiyle-bugünü arasındaki farklılaşan ritüelleriyle geleceği öngörmek açısından gerçekten de kıymetli.
Fakat geçtiğimiz ay Reyhanlı’da gerçekleşen çok sevdiğim, çok yakın akrabamız olan bir abimin düğününde, bilinen bir ritüeli çiğneyerek; feodal bir nüveyi, söylemi yerindeyse dünya seviyelerine çekerek, demokratik ve eşit bir seviyeye taşıyan gelişme yaşandı. Daha düğün yemeğinin önce erkekler, sonra kadınlar ve en son çocuklar olacak şekilde yürüyen ritüeline, hepsinin aynı anda yemek masalarına oturmalarıyla muhalefet edildi.
Benim için çok anlamlıydı.
Feodal bir ritüele, demokratik bir tavırdı.
Belki bir işaret fişeğiydi bu, bunu zamanla göreceğiz. Adamların ve kadınların, yaşlıların ve gençlerin aynı zemini, eşit şartlarda paylaşmasının benim için elbette bir kıymeti var.
Fakat ben bunu da anlatmayacağım, benim anlatmak istediğim başka. Bu satırdan sonrası, bir düğüne özel olarak değil, tüm düğünlere genel olarak değinmek istediğim bir durum.
Değişen herşey güzel değil ve biz değişimin sadece güzel taraflarına bakarak, kötü taraflarını görmezden gelirsek kazandığımız küçük şeylere karşı, büyük şeyler kaybedebiliriz.
Törenlerdeki ritüellerin esası; herşeyin yalnızca “bir şeye” hizmet etmesiyle alakalıdır. Bu şey de kuşkusuz toplumsal üretimle alakalıdır. Düğün törenleri de, tıpkı diğer ulusal törenler gibi toplumun kendini üretmesiyle alakalandırılmış bir üretim özelliği taşırlar. Düğün yalnızca dansların ve eğlencelerin olduğu, sosyo-politik ortamdan uzak bir eğlence değildir. Düğün; toplumun ilgili tabakalarının kendisini ürettiği kıymetli bir organizasyondur. Düğünü toplum için özel kılan şeylerden biri de; toplumun bir aile daha üretmesidir. Toplum kendi içinde bir aile üretmesinin neşesini kendi toplumsal geleneklerine uygun biçimde organize ederse, o düğünün bir ulusal anlamı olur. En basitiyle; düğün yerinin kiralanması, düğün yemeklerinin firmalar tarafından karşılanması gibi durumlar, düğünün ulusal anlamını ve toplumsal değerini eksilten şeylerdir. İçinden toplumsal dayanışması alınmış, kolektivizmi yok edilmiş, dayanışma organizasyonunun satın alınarak karşılandığı, içinde sadece ulusal anlamda dans kalmış düğünler; Çerkes toplumu için iyi değildir, düğün yeri toplumsal üretimin alanıyken, onu dünyayı ve halkları sömüren kapitalist düzenin tüketim alışkanlıklarına teslim etmek, diaspora için zehirlidir. Çünkü diasporada, belki yabancı alışkanlıkların içselleşmediği tek alanımız düğün alanlarıdır. Cenaze törenlerinden, yılbaşı törenlerine kadar bir çok tören alanı artık bir toplum olarak Çerkeslerin kendi ulusal varlıklarını temsil edebildiği yerler olarak kendilerini koruyamadılar. Bu anlamda, kültürel bir gelenek olarak toplumun kendini ürettiği düğün alanlarının korunması için hepimiz çaba sarfetmeliyiz.
Çerkes toplumu olarak, içine din ve siyaset girmeyen tek alanımızdaki kapitalist bu yozlaşmaya karşı hepimiz duyarlı ve sorumlu olmalıyız. Düğünü, evlenenlerin ailelerinin satın aldığı bir eğlence olarak sığ bir anlayışa küçültmemeliyiz. Aksine evlenen çiftlerin kazandıracağı aile için, toplumun bir kutlama töreni ürettiği; bir araya gelme, bir arada çalışma ve emek sarfetme alanları olarak geliştirmeliyiz.
Tüm örgütlerimiz toplumu bu yönde bilinçlendirmeye, toplumsal üretimi düğünden başlayarak, diğer tüm bir araya gelme törenlerimizde özüne döndürmeye teşvik etmek üzere çalışmalar yapmaya sorumlu hissetmelidir. Toplumsal olarak üretim yapabildiğimiz kültürel bu alanları kapitalizmin tüketim toplumu oluşturduğu satın alma, içeriksizleştirme politikalarından uzak tutmalıyız.
Bu anlamda önce derneklerimiz, sonra kanaat önderleri olmak üzere herkese düşen sorumluluk açıkça ortadır, herkesi Çerkes ulusal değerlerinin içeriksizleştirilmesine karşı dirençli olmaya davet ediyorum.