Türkiye tarihinin en netameli dönemlerinden birini yaşıyoruz; bu sebeple son zamanlarda okumalarımı ağırlıklı olarak 15 Temmuz Darbe Girişimi üzerine yoğunlaştırdım. Şimdi sırada, Mete Yarar’ın “Darbenin Kayıp Saatleri” isimli kitabı var. Ceyhun Bozkurt ile birlikte kaleme aldıkları kitabı okudukça hayretler içerisinde kalıyor insan. Daha doğrusu dehşete düşüyor…
Kitabın kapağına da yansıyan ve başlığa taşıdığım bir cümleyi burada vurgulamak istiyorum hemen: “Annem… Bugün ölmek için güzel bir gün.”
Numan Kurtulmuş’un doktor olan ablası, Saraçhane’de, Büyükşehir Belediye Binası önünde, olayın kahramanı delikanlıyı “Oğlum arkadaşların vuruluyor. Kendine dikkat et. Öldürüleceksin” diye kolundan tutup uyarıyor. Delikanlının verdiği cevap tüyler ürpertici. “Annem… Bugün ölmek için güzel bir gün.”
15 Temmuz Darbe Girişimi esnasında şehit düşen bu delikanlı gibi birçok örnek daha var. Tankların önünde göğsünü siper eden; altına yatan; uçaklar kalkmasın diye tarlasındaki ekinini yakan insanların verdiği dersi anlamayanlara ne söylesek laf-ı güzaf.
Darbe gecesi milyonlarca insanın bir anda sokağa çıkaran bu ruh halini anlamak istemeyenlere; daha doğrusu bir de bunu küçümseyenlere söylenecek söz çok da, anlayacakları meçhul.
Darbenin hemen sonrası oluşan ve Yenikapı Mitingi’nde zirve yapan iyimser hava dağıldı hepten. İktidar ve muhalefetin aynı platformda buluştuğu ve darbeci zihniyete en güzel cevabın verildiği ortam çok gerilerde kaldı. Yenikapı Ruhu diye belleklere kazınan ve tüm Türkiye’nin gönül birliği yaptığı günler geride kalırken; ana muhalefet aslına rücu ederek, bizi bir kez daha şaşırtmadı.
Ana muhalefetin bugün geldiği nokta, HDP ile birlikte miting yapmak ve Biji Apo diye bağırmak… Hal böyle olunca, yapılanlar; Yenikapı’da bizleri şaşırtan CHP’nin; aslında şaşırmamıza şaşmamız gerektiğini söylemesi anlamına geliyor. Hani bir deyim var ya: Kırk yıllık Kani, olur mu Yani? Bunlarınki de o hesap.
Lümpen bir ağızla onlara söylenecek en güzel laf belki de “Bu CHP’den bir cacık olmaz” demek. Esasen böyle bir muhalefet “her eve lazım” cinsten. Her ülkede böyle bir parti olsa iktidarların işi ne kadar rahat. Ömür boyu iktidarsın demek. “Düşman başına” tabirini “dostlar başına” diye de revize etmek gerek belki de. Bu kadar ilkesiz, öngörüsüz, projesiz ve halkından uzak bir muhalefetle nereye kadar yürünebileceğinin en güzel örneği CHP.
Bazen “yahu fazla mı haksızlık ediyoruz acep?” diye düşünmüyor değilim. Fakat söyledikleri bir incir çekirdeğini doldurmuyor. Doluya koyuyorsun almıyor, boşa koyuyorsun dolmuyor.
Yıllardır ne diyorlar diye ağızlarına bakıyoruz. Beylik üç beş cümleden başkası yok. Üstelik gözümüzün içine baka baka geçmişi inkar etmek onlarda. Kendi geçmişlerini inkar ettikleri gibi cumhuriyet tarihi boyunca yaşananları/yaşadıklarımızı nereye sokacağız ki. Bu abuklukları için örnek vermeye kalksam sayfalara sığmaz.
Ellerindeki en önemli koz, hemen Mustafa Kemal’e/ Atatürk’e sarılmak/sığınmak. Tek parti döneminde yaşananları, hala hayatta olan büyüklerimiz anlatırken; gözümüzün içine bakarak üstelik; bizleri salak yerine koymuyorlar mı, o zaman delleniyor insan.
Bu kafada gittikleri için, demokrasi tarihimizde tek bir defa bile tek başına iktidara gelememenin ezikliği ile “cumhuriyeti kuran parti” yalanına sarılıyorlar. Yahu tek parti döneminde yaşananlar “ananı belleyen kadı; kimi kimi şikayet edeceksin”den öte bir şey değil. Şimdi bir de kalkıp demokrasi havariliği yapıyorlar. Sanki Cumhuriyet=Demokrasi imiş gibi… Sanki birileri cumhuriyet rejiminden geriye dönmek istiyormuş gibi… İstenen; cumhuriyet rejiminin içini demokrasi ile doldurmak.
Açık söylemek gerekirse, onlar da biliyorlar ki bu kafayla asla tek başına iktidara gelemeyecekler. İktidara gelseler de planları projeleri yok. Meclise kapağı atıllar mı onlar için yetiyor. Vakti zamanında barajı aşamayıp meclise de giremedikleri için CHP’nin kemikleşmiş tabanının duygularını gıdıklayıp duruyorlar.
Son söz:
Başkanlık sistemine de, tam da bu sebepten karşılar işte…