İlk Modern İnsanlar ve Akdeniz Halkı (4)

0
1129

Bu çalışma, daha önce gazetemizde aynı adla yayınlanan üç çalışmanın, özellikle de üçüncü çalışmanın devamı niteliğinde olduğundan ilişkilendirilerek okunması önerilir. Çalışmada çağımızdan kırk bin yıl önce İspanya ile Hindistan arasında yaşadığı kabul edilen ve “Akdeniz Irkı” denilen ilk modern insanlarla (Homo Sapiens Sapienslerle) bugünkü Kafkasyalıları ve Yakındoğu’nun diğer halklarını anatomik yönden karşılaştıran antropologların görüşleri özetlenmeye çalışılacaktır. Yazı gazetemizde bölümler halinde yayınlanacağından kaynakça son bölümde verilecektir.

Kafkasya’daki Yerli Nüfus
(Aşağıdaki italikle yazılı bölümler, Betrozov’un adı kaynakçada belirtilen kitabının 37-38 ve 39. sayfalarından hiçbir kelime değiştirilmeden alınmış, anlamayı kolaylaştırmak amacıyla ara başlıklar konulmuş ve paragraf sırası değiştirilmiştir.)
Kafkasya’da halen yaşayan yerli nüfusun antropolojik yapısı konusunda Betrozov’un saptamaları şöyledir:
“Bugünkü ırk sınıflandırmasına göre Kafkasya’nın yerli nüfusu, büyük Avrupa ırkının Güney Akdeniz koluna dahil edilir. Kafkasya’da üç küçük Avrupa ırkı temsil edilmektedir: Kafkas-Balkan, Ön Asya ve Hint-Pamir ırkları.
En eski yerli Avrupai nüfusun antropolojik özelliklerinin muhafazası sonucunda oluşmuş Kafkasion antropolojik tipi Kafkas-Balkan ırkına dahil edilir. Pontus tipi de Kafkas-Balkan tipine dahildir. Bilimde kabul edilen hakim görüşe göre Pontus tipi, çok eski devirlerde yüksek dağlık ortamındaki kapalılık sonucunda çok büyük proto-Kafkasion tipinin bölünmesiyle oluşmuştur.
Hint-Pamir ırkına ise Afganistan ve Hindistan bölgelerinde oluştuğu kabul edilen Hazar (Kaspi) antropolojik tipi dahil edilmektedir.”
***
Irk, tarihte çok istismar edilen ve kötüye kullanılan bir kavramdır. O nedenle bu konudaki görüşlerimi belirtmek isterim.
Irkın genel kabul gören bir tanımı yapılamamış ise de, çağımızdaki bütün insanların kökeninin Homo Sapiens Sapiens’e dayandığı konusunda bilim dünyasında tam bir görüş birliği bulunmaktadır. Homo Sapiens Sapiens’in tarihsel gelişimine bir göz atacak olursak, zamanımızdan yaklaşık 150.000 yıl önce Doğu Afrika’da ortaya çıktığını, yaklaşık 70-80.000 bin yıl önce Doğu Akdeniz’e geçerek Avrupa ve Asya’ya yayıldığını, 45 bin yıl önce de okyanusu aşarak Avustralya’ya ulaştığını görürüz. Bu yayılmanın sonucunda Ortadoğu- ki Dolukhanov’a göre Kafkasya da Ortadoğu’ya dahildir- ve Avrupa’da yaşayan Neandertal, Asya’da yaşayan Homo erectus gibi homonid gruplar tamamen yok oldular. Bilim bu yok oluşu “yerine geçme teorisi”yle açıklar. Bu teoriye göre Neandertallerle Sapiensler arasında uçurum çok derindi ve gen uyuşmazlığı vardı. Bu nedenle ikisi birleşirse de çocukları olmuyordu. Bu nedenle de iki grup arasında bir karışım olmadı ve güçsüz olan zaman içinde yok oldu. (Harari, s.28-34-75)
Büyük kabul gören bu teoriye ve DNA araştırmalarına göre, yeryüzündeki bütün insanlar Homo Sapiens’in soyundan gelmektedir; ırksal farklılıklarsa, biyolojik ve toplumsal etkenlerin sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Doğal çevrenin İnsanın toplumsal yaşamının belirleyicilerinden olduğu, “toplumun altyapısını (üretici güçleri, üretim ilişkilerini, geçini) ve çeşitli aracı bağlar yoluyla toplumsal yaşamın bütün unsurlarını, toplumsal bilincin bütün görüntülerini olduğu kadar siyasal kurumları da (yani ütyapıyı), doğrudan doğruya etkilediği belirlenmiştir.” (Dolukhanov, s.39)
Farklı besin kaynaklarının bulunduğu, değişik iklim kuşaklarının etkili olduğu farklı coğrafi bölgelerde yaşamaya başlayan Homo Sapiens Sapiens gruplarının doğaya uyum süreçleri farklı olduğu gibi, çalışma ve beslenme biçimleri de; düşünce ve örgütleniş biçimleri de farklı oldu. Farklı doğa ve iklim koşulları, farklı besin ve yaşam sürdürme biçimleri insanların biyolojik yapılarını etkiledi ve ırksal farklılıklar ortaya çıktı. Kısaca ırksal farklılıklar, insanların yaşadıkları fiziksel ve toplumsal çevreye uyum sağlamalarının bir sonucudur.
İncelememize konu olan Akdeniz ırkının binlerce yıllık böyle bir süreç sonucunda İspanya’dan Hindistan’a kadar uzanan sahada oluştuğu kabul edilmektedir.

Kuzey Kafkasya’daki

Antropolojik Tipler
…“Araştırmacılar, Kuzey Kafkasya’da; kuzeybatı (Abhaz-Adige), merkez ve güneydoğu olmak üzere başlıca üç antropolojik grup bulunduğu konusunda hemfikirdir”

a) Pontus Irkı (Adiğe ya da Kuban Tipi)
“Kuzeybatı Kafkasya, araştırmacılardan V.V. Bunak’ın Pontus ırkı Orta Kuban tipi dediği antropolojik tipin yaşadığı bölgedir. Ayrıca G.F. Debets bu tip için Kuban halkı tipi, M.G. Abduşelişvili ise Adiğe tanımlaması yapmışlardır. Peki bu tipin özellikleri nedir? M.G. Abduşelişvili’ye göre bu tipin başlıca nitelikleri elmacık kemiklerinin küçük çapı, dudakların çok kalın olması ve burun ucunun yataylığı, yuvarlak burun sırtı şeklinin genelde düşük yüzdesi, burnun yüksek olmayışı, bedenin çok uzun oluşu, açık renkli göz oranının yüksekliği, yüzde ve tende ölçülü gelişmiş tüylerdir.
V.V. Bunak Pontus ırkını aynı şekilde tarif ediyor. Pontuslular Kafkasion gruplardan her şeyden önce dar yüz şekliyle ayrılırlar. Öteki karakteristik özellikler arasında burun ucunun yataylığı veya hafifçe yukarıya doğru kalkık oluşunu, göz oyuğunun darlığını, kafa uzunluk çapının orta ölçüde olmasını, seyrek sakalı, açık renkli tüylerin yüksek yüzdesini vb. gösterebiliriz. Abhaz-Adiğe grubuna giren halklarda, ayrıca Batı Gürcistan nüfusunda bu özellikleri görebiliriz.”

b) Kafkasion Tipi
“Adiğelerin doğudaki komşuları epeyce farklıdır. Gürcü antropologların Kafkasion dedikleri grubun başlıca özellikleri şöyledir: uzun boy, büyük kafatası, geniş yüz, genelde kemerli burun, ucu aşağıya doğru eğik burun vb. Ayrıca Kafkasion tipinde sakal daha gürdür ve Kafkasya’nın diğer halklarına göre daha açık renkli pigmentleşme görülür. Araştırmacıların çoğu, Kafkasyalıların açık renkli göz ve saçlara sahip olmalarını dağ şartlarındaki yüksek güneş radyasyonuna bağlamaktadır.
Bu gruba genelde merkezi Kafkasya’daki
Karaçaylar,
Balkarlar,
Osetler,
Çeçenler,
İnguşlar,
Çerkesler,
Gürcistan toplulukları (Raçalar, Hevsurlar, Pşavlar, Tuşlar vd.) dahildi.
A.G. Haciyev’in düşüncesine göre Andi-Tsuntalar, Avarlar, Laklar, Dargiler ve bunlara yakın Rutul ve Arçiler de Kafkasion tipi kapsamındadır.”
***
Yukarıdaki saptamalar çerçevesinde bazı konuları vurgulamakta yarar görüyorum. Görüldüğü gibi Türkçe konuşan Karaçaylar ve Balkarlar Kafkasion tipine dahil olduğu gibi, Hint-Avrupa kökenli bir dil konuşan Osetler de bu tipe dahildir; yani bu halklar antropolojik tiplerinden de anlaşılacağı gibi Kafkasya’nın yerli halklarındandır ve dilleri daha sonraki tarihsel dönemlerde değişmiştir. Bu saptamaların Kaspi tipine giren Azeriler için de geçerli olduğunu belirtmek durumundayım. Adige ve Abhazların (Abazaların) antropolojik tip olarak bu gruba dahil olmadığının ancak Karaçay-Çerkes’te yaşayan ‘Çerkeslerin’ bu gruba dahil olduğunun da belirtilmesi gerekmektedir. Aynı şekilde yukarıdaki metinde‘Gürcistan toplulukları’ olarak kapalı bir şekilde sözü edilen büyük etnik grupların; Gürcüler, Lazlar, Megreller ve Svanların adlarıyla anılmasını ve Kafkasion tipine girdiklerinin açıkça belirtilmesini, yanlış anlaşılmayı önlemek bakımından önemli.görüyorum.
Bu açıklamalardan sonra Kaspi tipini inceleyebiliriz.

c) Kaspi Tipi (Hazar Tipi)
“Güneydoğu Hazar tipinin başlıca özellikleri şöyle sıralanır; elmacık kemiklerini küçük çapı ve sakalın seyrek oluşu, yuvarlak şekilli burun sırtının düşük yüzdesi, burun yüksekliğinin fazla olmayışı, bedenin uzun olmayışı, açık renkli göz renkliliğinin düşüklüğü. Kaspi tipine Azeriler de girer, ayrıca Kafkasion tipine karışmış şekilde bu tipe Kumuklar arasında ve Güney Dağıstan’da (Lezgiler, Dargi-Kaytaglar) rastlanır.”

d) Kaspi ve Pontus Tiplerinin Karşılaştırılması
“Şimdi kısaca Kaspi (Hazar) ve Pontus tiplerini ele alalım. Bunlar benzer tiplerdir ve Pontus (Abhaz-Adiğe) tipiyle Kaspi tipini kıyaslarsak sadece iki fark görüyoruz: gövde uzunluğu ve açık renkli göz yüzdesi. İşte bu nedenle şu soru ortaya çıkıyor: Bölge olarak birbirinden uzak kalan Pontus ve Kaspi tipleri arasında benzerlik varken nasıl oluyor da bunların arasında (Orta Kafkasya dağlarında) kalan etnik gruplar, farklı Kafkasion tipine giriyorlar?
Sorunun yanıtı açısından önemli olan bir husus da var; her iki tipin Ön Asya’da benzerleri vardır. Örneğin, A.G. Haciyev’in araştırmalarına göre, Kuzeydoğu Kafkasya’nın Tunç Çağı nüfusu, Güney Kafkasya ve Ön Asya ile paralellik göstermektedir. Pontus ve Kaspi tiplerini güneye bağlayan araştırmacıların görüşlerini burada göz ardı edemeyiz. Bazı antropologların savundukları gibi, dolikokran dar yüzlü (Kaspi) tip, Kuzeydoğu Kafkasya’ya Ön Asya’dan sızmıştır. Pontus tipi de aynı göçlerin sonucudur.
V.V. Bunak’a göre ise bu Kafkas tipi, Anadolu yarımadası ve Doğu Akdeniz gibi genel coğrafyanın kuzeydeki periferisiyle (taşrasıyla) ilgilidir:”Söz konusu öğe Neolitik Çağ’da Karadeniz kıyıları boyunca yayılan ve Kuzey Kafkasya’ya giren eski Ön Asya kabile gruplarının kollarından biridir ve şimdilik en uygun tahmin de budur.” Bugünkü dilbilim bazında yapılan karşılaştırmalar da bu tezi teyit eder gibidir.”

e) Kafkasion Tipinin Kökeni (Relikt Hipotezi)
“Peki bu tiplerin kökeni nedir?
Kafkasion tipinin kökeni konusunda birçok varsayım ve tezler geliştirilmiştir ve bunların göçleri esas alanları olduğu gibi otoktonluğu tercih edenleri de vardır. Burada hepsini ele alamayız ve sadece birinin üzerinde duracağız ki genelde relikt (ender rastlanan kanıt) hipotezi diye bilinmektedir. Kafkasion tipinin çok eski olmasını ve morfolojik benzersizliğini, ayrıca bu tipin Kafkasların merkezinde toplu halde yaşama bölgesi oluşturmalarını esas alan bazı antropologlar, bu tipin yerli kökenden gelen en eski tip olduğunu kabul ediyorlar. Bu mantıkla Kafkasion tipi, belki de daha erken Paleolitik Çağ’dan başlayarak büyük Kafkasya sıradağlarının orta kısımlarındaki yamaçlarda yaşamış en eski toplulukların kalıntısıdır. Bu tipi temsil eden gruplar Kafkasya’nın tecrit şartlarında muhafaza edilmiş en eski özelliklerle seçilmektedir.
Konudan bahsederken V.P. Alekseyev, şunu vurgulamaktadır: “Kafkasion tipi, Avrupa ırkı tarihinde eskiçağ formasyonlardan biri olarak göründüğü kadarıyla yüksek dağlık ortamında izolasyon sayesinde daha erken Paleolitik Çağ’dan günümüze kadar kalabilmiş, geniş yüzlü ve bütünleşmiş insan tipidir.”
***
Bilim adamlarına göre çağdaş Bask ve Kafkas halkları, Üst Paleolitik dönemden itibaren İspanya’dan Akdeniz’e kadar uzanan sahada yaşayan eski Akdeniz ırkının, doğrudan torunlarıdır; bu çağdaş halklar, sözü edilen bölgede yaşayan ilk modern insanların morfolojik ve fizyolojik özelliklerini, Kafkasya’da yaşadıkları bölgenin sağladığı izolasyon sayesinde korumayı başarmışlardır.
Yerli Kafkas halklarının Paleolitik dönemden itibaren Kafkasya’da yaşadıkları güvenli bir şekilde kanıtlanmaktadır. Hatta ilk/orta Würm döneminde Doğu Akdeniz’den Kafkasya’ya nüfus akını olmuştur. Batı Kafkasya ile Doğu Akdeniz’deki Üs Paleolitik yerleşmeler benzer nitelikler göstermektedir. Aşölyen dönemden beri görülen kültürel benzerlikler, iki bölge arasında hiç kopmayan bir ilişkinin bulunduğunu gösterir gibidir. (Dolukhanov, s.126-128-142-148-162)
Bilim adamları da, Kafkasya ile “güney” (Anadolu, Azerbaycan, İran, Mezopotamya, Suriye ve Doğu Akdeniz) arasında yalnız Paleolitik dönemde değil, Neolitik dönem ve sonrasında bir ilişki olduğunu düşünüyor, bu bölgede yaşayan Hatti, Sümer, Hurri ve Elam halklarını Kafkasya ile ilişkilendiriyorlar. Bu konu daha sonraki çalışmamızda ayrıntılı ele alınacağından fazla bir şey söylemek istememekle birlikte, yazılı tarih öncesinde yukarıda sözü edilen sahada Akdeniz ırkından başka bir ırkın yaşadığının saptanamadığını önemle belirtmek istiyorum. Ortadoğu’da MÖ 3000 yıllarında ortaya çıkan Samiler ve bu tarihten bin yıl sonra görülen Hint-Avrupalılardan binlerce yıl önce Akdeniz ırkından çeşitli etnik gruplar, Ege’den İspanya’ya kadar bütün Akdeniz sahilini ve Alpleri; Balkanlar, Anadolu ve Kafkasya’yı; Ermenistan’ı ve Azerbaycan’ı; Doğu Akdeniz, Suriye ve Irak’ı, şimdiki İran topraklarının tamamını ve Afganistan’ı kapsayan büyük bir coğrafyada, Üst Paleolitik dönemin avcı ve toplayıcıları; Neolitik dönemin çiftçi ve hayvancıları; ilk tarih döneminin kralları, rahipleri, savaşçıları, zanaatkarları ve tüccarları olarak kırk bin yıl hüküm sürmüşlerdir. Bu gerçeklik sağlam kanıtlarla ortaya konulmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz