Kuban Ölü Gömme Kültürü

0
1995

Neolitik Çağ (Cilalı taş) ile Bronz Çağı arasındaki dönem Bakır Çağı olarak tanımlanmaktadır. Neolitik Çağın son dönemi olduğu için bu çağa bağlı bir dönemdir. Bakır Çağı’nın ilişkilendirildiği tarih, Mısır ve Mezopotamya’da MÖ 5000’lere kadar uzanıyordu, Kafkasya’da ise MÖ 3000’lerdi. Kafkasya’da Neolitik dönemi de kapsayan Bakır Çağı’ndan başlayarak Ön Asya, Anadolu, Mezopotamya ile Balkanlarda yaşayan topluluklarda benzer ve ayrı yanlar çoktu.

Bronz Çağı döneminin ilişkilendirildiği tarih Mezopotamya’da MÖ 3200-2500 tarihleriyken, Kafkasya’da bu süreç MÖ 2200’ler olarak saptanmaktadır. Kafkasya ile ilgili bu saptama, Namitok Aytek’in ve pek çok araştırmacının çalışmalarına göre ilişkilendirilmiş tarihlerdir. Bu süreç hem yerleşik yaşamı, hem çanak-çömlek, seramik kaplarla, madenciliğin sürdürüldüğü dönemi ifade etmektedir. Kafkasya’da Kuban havzası toplulukları, şeritli seramik veya bantlı seramik dönemini, sarmal, zikzak ve nokta seramikçilikle bezemeciliği birlikte yaşayan Kafkas seramik uygarlığının yaratıcılarıydılar.

Bunlar aynı zamanda tarım yapan Kafkas çiftçi boylarıydılar. İşlenmemiş Kafkas düzlük ve ovalarında toprakları ekmesini bilen boylardı. Kafkasya’da; Kuban havzasında çiftçilik, seramikçilikle birlikte, bronz, tunç ve bakırdan yassı baltalar dönemin kültürel ürünleriydi. Hububat; özellikle mısır, buğday, arpa gibi hasat ürünleri bu kültür sürecinin belirgin sosyal yanlarıydı.

O süreçte ölü gömme kültürleriyle Kuban ölü gömme kültürleri arasındaki ayrılıklarla benzerlikler nelerdi? Kuban toplulukları ölülerini hangi yöntemlerle gömüyorlardı?

Mezopotamya’da, Anadolu’da Hitit öncesi ve sonrası topluklarda Leleg ve Luvilere ait dolmenlerde, mezar höyüklerde görülen ölü gömme çeşitliliği, birbirlerinden farklılıklar gösteriyordu. Ölüleri gömen topluluklarda ölüler eşyalarıyla gömülürken, ölüleri yakan topluklarda durum farklıydı. Fakat ölüleri gömen toplulukların dolmenlerinde ya da megalitik mezarlarda ölüler, değişik yöntem ve değişik şekillerde gömülmüştü. Aynı süreçte gömülürken ölenin dolmen çukurlarına bırakılma şekilleri, ölen kişilerin sosyal konumları, dolmen içindeki madenlerin zenginliğiyle saptanmıştır. Ayrıca dolmenlerin yapılışı, derinliği, ölünün üzerine serpilen kırmızı aşı boyası, ölenin çukura yan ya da düz veya sağa-sola kıvrık halde ya da ölünün oturtularak gömülmesi, toplulukların ölü gömme biçimlerini gösteriyordu. Kuban dolmenlerinin yapılış şekilleri, çeşitleri, ölü gömme biçimleri de tespit edilmiştir.

Kuban ölü gömme geleneğinin en belirgin farkı; bir defa Kafkasya’da ölü yakma düşüncesine tersti. Ölü yakma geleneğinde küllerin saklandığı yerlerde madenden yapılmış eşyalar yoktur. Dolmenlere gömülmüş ölülerin yanında çok değişik türden nesneler görülmüştür. Bronz ve Bakır Çağı döneminde Kuban dolmenlerinde, iskeletler çömelmiş durumdadır ve üzerlerine kırmızı aşı boyası serpilmiştir. Ayrıca Kuban-Terek bölgelerinde daha erken veya geç dönem dolmenlerinin bir kısmında; iskeletler ya uzatılmış, ya yan, ya da sağa-sola kıvrılmış halde gömülmüştür. Bu usul ve yöntemin aynısı Anadolu’da Batı Ege’de ve Grek öncesi Helen döneminde Yunanistan’da da görülmüştür. Ayrıca Kafkas topluluklarında dolmenlerdeki iskeletler ve yanlarındaki altın, bronz, bakır ve seramik eşyalarla Çerkes soyluları, erkek ve kadınları, farklı sosyal tabakalardaki kimselerin dolmenler içindeki eşyalarının ve iskeletlerinin farklı biçimleri de tespit edilmiştir. Ölüler ya oturmuş, ya bükük durumdadır; sağa-sola yatırılmış veya uzatılmış halde iskeletlere sıklıkla rastlanılmıştır.

Kafkasya’yı 1502’de gezen Venedikli C. İnteriano, Çerkeslere ait ölü gömme kültürünü şu şekilde anlatmaktadır: “Adığeler’de bir soylu öldüğünde, kırda tahtadan yüksek bir seki yapıp bağırsaklarını çıkardıkları ölüyü oturur biçimde üzerine yerleştirirler. Sekiz gün akrabaları, arkadaşları ve kardeşine bağlı insanlar onu ziyaret eder, gümüş fincanlar, yaylar, yelpazeler vs. sunarlar. İlk karısı ölünün karşısında bir sandalye üzerinde oturur ve ağlamadan ölüye sabit biçimde bakar, çünkü ağlaması ayıptır; bu sekiz gün boyunca ondan hemen hiç ayrılmaz. Sekiz günün sonunda büyük bir tomruk yarılıp oyulur, içine ölü ile armağanlar konulur; bu işlem bittikten sonra gömülecek yere cenaze götürülür, cenaze alayındakiler tabutun üzerine toprak yığarak bir “Tümülüs” yaparlar. Ölen kişi ne denli güçlü, arkadaşları, adamları ne denli fazla ise gömütü o denli büyük olur. Gömme işleminden sonra birçok gün, akşam yemeği zamanında atı eyerlenir, bir uşağı atı yularından tutup yeni yapılmış gömüte kadar götürmesi, orada ölüye adıyla seslenip akrabaları, arkadaşları adına akşam yemeğine davet etmesi söylenir. Daha sonra uşak ‘ölü yanıt vermedi’ diyerek atı geri getirir; bundan sonra görevlerini yaptıklarını düşünerek akrabaları, arkadaşları sofraya oturup ölünün şerefine yiyip içerler.” (Age).

İnteriano tanıklığında Çerkesler ölülerini o yüzyıllarda bile hala oturur ve bükük halde mezara gömüyorlardı. Ölen kişinin sevdiği, önem verdiği değerli eşyalar ise mezara gömülüyordu.

Yararlanılan Kaynak: NAMİTOK, Aytek. Çerkeslerin Kökeni, 2. Kitap, Çev.; ÇEVİKER, Aysel, KAF-DAV Yay., Ocak 2009. Ank.