Kuzey Osetya Beşeri ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü (СОИГСИ) Oset-Alan tarihini ve kültürünü tanıtıcı bir dizi yazı yayınlamaya başladı. Her kesimdem insanın rahatça okuyabileceği ve sağlam bir temel oluşturacak bu yazıların ilkini Alanlar başlığıyla arkeolog A.A. Tuallagov Alanlar yazdı. Bu yazıyı iki bölüm halinde yayınlayacağız. Çevirimi düzelten Albortı İrmæ Akdemir’e teşekkür ederim.
A. A. Tuallagov
Tarih biliminde, Alanlar, yaygın olarak İrani dil konuşan İskitler, Savromatlar, Sarmatlar ve Orta Asya halkları (Sakalar, Massagetler, vb.) ile etno-kültürel ve dil yakınlığı bulunan kabile birlikleri olarak anlaşılmaktadır. Kökeninde “Alan” adı, Farsça’daki “asil”, “hür” anlamına gelen ārya – “Aryan”’a kadar gider. Kuşkusuz, Alan kabile birliğinin bir parçası olan kabilelerin kendi isimleri de vardı. Ancak, maalesef, yazılı kaynaklar bize güvenilir bir şekilde sadece Aslar (Yaslar) adını taşımıştır ki bu isim Gürcüce aracılığı ile dönüşüp modern çağdaki Osetler isminin kaynağı omuştur. Ancak, Aslar isminin kaynağı konusu henüz çözümlenmemiş görünmektedir.
Bilimde, Alanlar’ın kökeni sorununa dair iki temel yaklaşım vardır. Birinci olarak, otokton (yerli) yaklaşımı onları çeşitli Sarmat birliklerinin tarihi ile ilişkilendirir. Sarmatya dünyasının oluşum merkezi Güney Urallar olarak bilinir. Buradan çeşitli zamanlarda Sarmatyalılar, Kuzey Kafkasya da dahil olmak üzere, batıya göç ettiler. Zamanla, çeşitli Sarmat grupların dahil olması ile çok parçalı bir karaktere sahip olan oluşan kabile birliklerinin arasından Alanlar ortaya çıktı. Alanların güç sahibi pozisyona yükselmeleri ile de bu gruplar Alanlar olarak anılmaya başlandı. Bu görüşe sahip olan biliminsanları bu Sarmat birliklerine doğudan göçlerle gelen İrani dile sahip başka göçmenlerin de katılmış olabileceğini reddetmezler.
İkinci olarak, göç yaklaşımı, yani Alanların oluşum sürecinin başlangıcını şekillendirenin göçler olduğu yaklaşımı. Bu yaklaşımı savunanlar, Alanlar’ın Doğu Avrupa’da ortaya çıkışını, farklı zamanlarda Orta Asya’nın farklı bölgelerinden gelen İrani dil konuşan grupların ve birliklerin göçleriyle ilişkilendiriyor. Gelen göçmenler, yeni yaşam alanlarına kendi birliklerini kurdular ve yerel Sarmatları kendi yönetimleri altına aldılar. Böylece, her iki yön de ortak pozisyonlara sahiptir.
Göç eğiliminin savunucularının bir kısmı, ilk göçmenlerin “Zubovsko-Vozdvijenskoy Grubu” olarak adlandırılan arkeolojik alanlarla ilişkili olduğuna inanmaktadır. Bu göçmenler Kuzey Kafkasya’da ve diğer bazı bölgelerde M.Ö. 1. yüzyılın ikinci yarısından itibaren görülmeye başlamıştır ve yazılı kimi kaynaklar da bu bilgileri teyit etmektedir. Doğu Avrupa’da ilk Alan göç dalgasının rotalarına dair farklı öneriler vardır. Bazı bilim adamları, Hazar Denizi’nin kuzeyindeki topraklardan geçen Kuzey rotasına öncelik verirler. Diğerleri Kafkasya üzerinden geçen Güney rotasına inanırlar.
Alanlar’ın yazılı kaynaklarda tarih sahnesinde güvenilir bir şekilde ilk kayda geçişi 1. yüzyılın ortalarına kadar geri gitmektedir. Dahası, neredeyse aynı anda farklı bölgelerde anılırlar. Çin kaynakları Aral Denizi’nin doğusunda yer alan Yancai devletinin adını Alanliao olarak anmaya başladılar. Asya bölgesindeki çeşitli Alan gruplarının kaderi, konuyla ilgili kaynaklardaki bilgilerin eksik ve bölük pörçük olmasından dolayı uzmanlarca çok az bilinir. Sonraki asırlar boyunca, aşamalı bir şekilde asimile olup nihayet Türkleştiklerine inanılmaktadır. Doğu Avrupa’daki Alanlar’ı bekleyen farklı bir kader vardı.
Çince kaynaklarla eşzamanlı olarak, Avrupalı kaynaklar da Aşağı Don’da Alanların varlığından bahsederler. Araştırmacılar, Kuban’daki bazı anıtları o devrin Alanlar’ı ile ilişkilendiriyorlar. Alanlar’ın Aşağı Don’daki anıtları, Onların yalnızca Asya bölgesiyle olan ilişkilerine değil, aynı zamanda askeri ve ruhban elitin toplumun geri kalanından katı bir şekilde ayrılmasına da tanıklık ediyor. Bu dönemin Alan anıtları yavaş yavaş diğer bölgelere yayıldı.
2. yüzyılın ortalarında Alan’larla bağlantılı bir başka göçmen dalgası vardı Asya’da. Toplumları, böylesine keskin ayrımlara sahip değildi, eril askeri ittifaklarla şekillenen askeri hiyerarşi ilkesi üzerine inşa edilmişti. Ancak, daha önce olduğu gibi, hem yerel İrani dil konuşan grupların hem de yeni gelenlerin kendi bileşimlerine dahil olmaları nedeniyle farklı bölgelerde Alan birliklerinin büyüme süreçleri gözlemlenmiştir. 2. yüzyılın ortalarından önce merkezi Ön Kafkasya’da bu tür bir birlik kurulacaktı. Bu birlik, Zilginsky yerleşimi gibi birçok kurgan ve yer altındaki mezarlıklarda gördüğümüz, komplike tahkimatları olan, gelişmiş bir ekonomik yapı ve geniş ticaret bağlantıları olan yerleşkelerin arasındaki bir ağ ile ilişkilendirilmiştir. Özellikle Alan seramiklerinin üretimi, Don ve Aral’a yaygın olarak dağılmıştır.
Merkezi Aşağı Don’da olan örgütlenmelerinden sonra, Alanlar kendilerini etraflarına aktif olarak duyurdular. Araştırmacılar, Azak Denizi Bölgesi, Kuban ve Aşağı Don’daki antik yerleşimlerin onlara ait olabileceğine inanıyorlar. Onlar, Alanların haraca bağladıkları ve onlara tarım ve zanaat ürünleri sağlayan Meotları zorla Kuban’dan Don’a göçe zorlamış olabileceklerini de ihtimal dahilinde görüyorlar. 60’ların başlangıcından itibaren Alanlar, Tuna boylarındaki Roma eyaletlerine askeri baskınlar düzenlediler. 72 yılında Ermenistan’ı ve Antropatena’yı (bugünkü Kuzey-Batı İran -UG) istila ettiler. Alanlar’ın Kırım’da yaşayan halklarla da temasları vardı. 135 yılında, Antropatena ve Albanya’yı yağmaladılar.
Alanlar Batı’daki çatışmalara katılımı da devam etti. Onlar, imparatorlar Anthony Pius (138-161) ve Marcus Aurelius (161-180) dönemlerinde Roma İmparatorluğu’nun düşmanları arasında anılırlar. Yazılı kaynaklarda uzun bir sessizliğin ardından, Alanlar’ın Batı’daki eylemleri hakkında bilgiler İmparator Aurelian (270-275) döneminde yeniden ortaya çıkıyor. Alanların Transkafkasya’da, tek başlarına veya çeşitli koalisyonlarda yer alarak, tekraren İran, Ermenistan ve Kartli ile karşı karşıya geldikleri askeri faaliyetleri de oldu. Alan savaşçıları ayrı birlikler halinde Transkafkasya’daki çatışmalarda da paralı asker olarak da yer aldılar.
Alanlar’ın Kırım ve Taman’daki Bosporus (Boğaz) Krallığı ile özel ilişkileri vardır. Burada 3. yüzyılın başında tüm Alan kurulları üyeleri belli olmuştur. Merkezi Ön-Kafkasya’dakiler de dahil olmak üzere Alan grupları, doğrudan Kırım’a göç ettiler. Temsilcileri, 1. yüzyılın başlarından itibaren Sarmat Hanedanı’nın başına geçtiği, Bosporus Krallığı’nda önemli bir yer tutmaktadır. Bosporus Krallığı tahtında Alan eş-hükümdarlar görünmeye başladı. Alanlar 3. Yüzyılın ilk çeyreğinde, yine Kırım’da bulunan ve Sarmat hanedanlığı tarafından yönetilen Küçük İskitya’yı ezdi. İskitya Bosporus Devleti’nin bir parçası oldu. Kırım’daki Alan nüfusu gelecek yüzyıllar boyunca devam edecekti.
3. yüzyıl’da Alanlar Güney Kafkasya’da Perslerin Ermenistan ve Kartli aleyhine genişlemesi ile bağlantılı askeri ve siyasi olaylarda rol oynamaya devam ettiler. Bu zamanlarda, Merkezi Ön-Kafkasya’daki Alanların kuzeye doğru güçlü bir askeri genişlemesi başlıyor. Bıraktıkları anıtlar bugünkü Dağıstan, Stavropol, Aşağı Don, Kalmukya ve aynı zamanda Dinyeper’in sol kıyısında yer alır. Bazı araştırmacılar, Alanlar’ın Merkezi Ön-Kafkasya ve Kırım’dan sızdıklarına inanıyor. Bilim insanları 235’te Phanagoria’ya (Taman) düzenlenen saldırıyı Onların ilerleyişini ilişkilendiriyorlar. 236’dan itibaren Aşağı Don’da bulunan Bosporos Tana kentindeki tahkimatlar iyileşmeye başlar. 239 yılında, Gorgippia (bugünkü Anapa bölgesinde) ve Rayevski yerleşimi yıkıma maruz kaldı. Merkezi Ön-Kafkasya’dan gelen Alanlar 3. yüzyılın ortasında Tana’yı yıktılar ve Kuban’daki müstahkem Meot yerleşimlerini yaktılar. Gorgippia ve Tana’nın çevresi Bosporos’un kontrolünde değildi. Alanlar, ana temsilcileri Gotik (Cermen) kabileleri olan “Chernyakhov” denilenlen kültürün taşıyıcılarıyla temas kurdu. Alanlar, Batı Avrupa’ya girdiler, Roma İmparatoru 3. Gordian Phillip meydanındaki bir savaşta Onlar tarafından öldürüldü.
Merkezi Ön-Kafkasya’dan gelen Alanlar Aşağı Don’daki Alan birliklerine hakimiyet kurdular. Onlar, göç edip yerel Alanlar ile karıştılar. Benzer bir durum Volga-Don arasında, bugünkü Stavropol ve Kalmukya’da bıraktıkları anıtlar üzerinden de izlenebilir. Aşağı Don Vadisi Alanları oldukça geniş olan özerkliklerini korudular. İlgili bir başka grup da Tuna civarında yerleşiktiler. Alanlar’ın bir kısmı Kuzey-Doğu Kafkasya’ya göç ettiler ve ilintili oldukları Maskutlarla yakın ilişkiler kurdular. Onlarla birlikte Güney Kafkasya’da askeri-politik etkinlikleri olacaktır. Kuzey Kafkasya bağlantılı bu gruplarla ilintili arkeolojik kalıntılar Aşağı Volga bölgesinde ve Güney Urallar’da da bulunmuştur.
Mevcut bu durum Hun işgaline kadar devam edecektir. Doğu Avrupa’da yaklaşık 375 yılında ortaya çıkan Hunlar Aşağı Don’un Alanlarını ciddi bir yenilgiye uğrattı. Hayatta kalan Alanlar sözleşme ile Hun birliğine dahil edildiler ve Hunların ilerlemesinde öncü görevini üstlenen bağımlı bir halk oldular. Böylece, Büyük Göç Dönemi başlamış oldu. Görünüşe göre, Kuzey Kafkas Alanlarının bir kısmı Batı seferlerine katıldılar.
Alanlar Batı Avrupa’da, çeşitli birliklerin bir parçası olarak ya da bağımsız olarak kendi yöneticilerinin rehberliği altında, birçok askeri-politik olayda yeraldılar. Bu bağlamda, bazı Alanlar Roma İmparatorluğu ile karşı karşıya geldiler, diğerleri de Roma’nın federatif gücü olarak Roma’nın hizmetinde savaştılar. Alanlar’ın en uzak yerlere nüfusu, Vizigotlar’a 418’deki yenilmelerinden kaynaklanıyordu. İberya’daki Alanların hükümdarı Addak’ı savaşta kaybeden Alanlar, daha önceleri kendilerine tabii olan Vandallar’a tabii oldular. Alanlar, Vandallarla birlikte, 429’da Kuzey Afrika’ya gittiler ve orada, Alan asillerinin temsilcilerinin önemli bir yeri işgal ettiği, bir devlet yarattılar. Ancak, nihayetinde, Batı Avrupa ve Afrika’ya tutkulu olan Alanlar’ın tarihi, diğer halklar arasında tedrici asimilasyonları ile sona ermiştir.
Bu arada Kafkasya’da da farklı gelişmeler oldu. Burada bir süre için Hunlar Kuzey Kafkasya bozkırlarının hakimi oldular. Bu durum Merkezi Ön-Kafkasya’daki Alanlar için, Maskutlar ve Aşağı Don’daki Alanlar için olduğundan çok daha vahim sonuçlar doğurdu. Aşağı Don’daki Alanlar ve Maskutlar, eski yerlerinde yaşamaya devam ettiler ve Kafkasya’daki askeri-politik olaylarda kaynaklarca kaydedilmeye devam edildiler, bu durum arkeolojik alanlardaki izlerinde de görülmektedir. Bununla birlikte, Alan kalıntıları ve anıtları, dağlık alanlara daha yakın olan yaylalarda hatta doğrudan dağlık bölgelerde daha fazla görülür oldu, yani modern Kuzey Osetya’nın düzlüklerinin tamamı olmasa da büyük kısmı ıssızlaştı. Bu süreçlerde belirleyici olan, başlangıçta bilim adamlarının inandığının aksine, Hunlardan gelen baskılardan daha çok kurak bir iklim döneminin başlangıcını da içeren diğer faktörlerdi. (Devam edecek)
Çeviri: Atsætı Ufuk Güneş