KİMSE BANA İZAH EDEMEZ

0
1421

Hep diyorum ki; Onlar için doğru olan bizim için yanlıştı.

Onların hedeflerine ulaşmak için gerekli gördükleri, bizim için zulümden ibaretti.

Onların “kendilerince samimi ideallerini” gerçekleştirme yöntemleri, bizim asla kabul edemeyeceğimiz şeylerdi.

Şunu da belirteyim. Ben şahıslarla değil eylemlerle ilgilenirim elimden geldiğince. Aynı kişiyi bir eylemi nedeniyle göklere çıkarırken, başka bir eylemi nedeniyle yerden yere vurabilirim. Şimdi;

Kimse bana;

Takığ Şevket muammasını,

90 yaşındaki Gönenli Adile Nine’nin sürgün yollarında yürürken dağ başında ölüp kalmasını,

Safiye Hanım’ın aynı yollarda kangren olup, küçücük oğlunu kimsesiz bırakmasını,

Hava değişimine gelen veremli asker, Yakup oğlu Reşit’in, Konya ovasında kan kusarak ölüp de, yeri bilinmeyen isimsiz bir mezarda yatmasını,

Çov İsmail’in Türk olan karısına “ Sen kalabilirsin, ama kızın gidecek, onun babası Çerkes!” denilerek 13 yaşındaki kızının sürgüne yollanmasını,

Nâhak yere alnımıza kara çalınmasını,

Türkleştirme genelgelerini, baskıları, korkutmaları, gözdağlarını,

Sonradan pişman olduğu için, olaya şahit olan büyüğümüzün talebiyle, adını saklı tuttuğum ……. öğretmenin Çerkesçe konuştu diye küçücük bir kız çocuğunun dilini kızdırılmış maşa ile dağlamasını,

Hayat Bilgisi dersinde, en sevdiği yemeğin “ Şıpsı-Paste” olduğunu söyleyen çocuğun babası Hagundoko Mustafa’nın gece yarısı evinden jandarma tarafından alınmasını,

Çerkes olduğunu neden gizlemek zorunda olduğunu anlayamayan 12 yaşındaki İsmail’in şaşkınlığını,

Kapıların, pencerelerin dinlenerek raporlanmasını,

Büyük halama mızıka çalmanın yasaklanmasını,

Çocuklarımızın karatahtada Ethem Bey’in ihanetini anlatmaya zorlanıp ağlatılmasını,

Anne babaların, “ Aksanınız bozulmasın diye Çerkesçe öğretmiyoruz” çaresizlik ve korku yalanını

“Çerkes! Kafasını kes, beş para etmez” tekerlemesini,

Asiye Nine’nin, köyünde ana dilini konuşacak kimse bulamadığı için, tavuklarla hemhal olmasını,

Çok daha fazlasını.

Kimse, asla, hiçbir mazeretle, hiçbir şekilde izah edemez…

Beraber kurduğumuz Cumhuriyet ile birlikte ortak kazanımlarımız inkâr edilemez,

Ama;

“Evet! Bunlar oldu. Çok yanlıştı” deme erdemini ve cesaretini göstermek bu kadar zor mu?

Konuyla bağlantılı iki belgeyi hatırlatmakta yarar görüyorum:

İlköğretim Müfettişi Abdurrahman Süreyya İşgör’ün 1938-1939 ve 1939-1940 yıllarında Samsun Vilayetinde yaptığı teftişlere ilişkin raporlardan ikisi, asimilasyon uygulamaları ile ilgili çok kısa ama son derece önemli bilgiler vermektedir. Aşağıda aynen aktarıyorum.

Çarşamba Kızılot Köyü umumi ahvali (Teftiş tarihi 16 Aralık 1938):

Erkeklerin hemen hepsi okula kaydedilmişse de kızların çoğu kaydedilmemiştir. Halkın ANADİLİ Çerkesçedir. Öğretmen bu hususla MÜCADELE EDEREK çocukların okulda ve EVLERDE bu lisanla konuşmalarına imkân nispetinde MANİ OLMAKTADIR.

İşgör, aynı köyü bir yıl sonra 4 Aralık 1939’da tekrar teftiş ederek raporunda şu ifadelere yer vermiştir:

“Halkın ANADİLİ Çerkesçedir. Öğretmen bu hususta üzerine düşen vazifeyi yapmaktadır. Çocuklar okulda katiyen Çerkesçe konuşmamaktadırlar. Hatta bazıları evlerinde bile Çerkesçe sorulan bir soruya TÜRKÇE CEVAP VERMEYE BAŞLAMIŞLARDIR.

Sorular bellidir.

Bir çocuğun kendi evinde Çerkesçe sorulan soruya Türkçe yanıt veriyor olması nasıl bir şartlandırma ya da korkutmanın sonucudur?

Çocuğun evinde kendi anne babasıyla, kardeşleriyle Çerkesçe konuşmasına kadar müdahale hakkını kim nereden almaktadır?

Okul ortamında Türkçe konuşma şartı anlaşılabilir olsa da, kişilerin kendi özgürlük alanları olan evlerinde Çerkesçe sorulan sorulara bile Türkçe yanıt vermeye başlamış olmasından duyulan memnuniyetin nedeni ve açıklaması ne olabilir?

Bir halkın “anadilinin” Çerkesçe olduğu belirtilirken, bu anadilin unutturulma çabası ne anlama gelir?

Teftiş raporları: Abdurrahman Süreyya İşgör, 1938-1939 ve 1939-1940 Öğretim Yılları Samsun Vilayeti İlköğretim Teftiş Raporları, Yayına Hazırlayan: Dr. Nuri Yazıcı, Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları

 

Sayı: 2019 02
Yayınlanma Tarihi: 2019-02-01 00:00:00

Önceki İçerikАланты Хъæлæс – Osetlerin Sesi – Ocak 2019
Sonraki İçerikStalinist rejimin utanç belgesi: Vaynax Sürgün ve Soykırımı
Süha Baytekin
1965 Almanya doğumlu. Baba İstanbul, anne Eskişehirli. Haydarpaşa Lisesi ve Marmara Üniversitesi Uluslararası İşletmecilik mezunu. Yüksek lisansını ve doktorasını İstanbul Üniversitesi Uluslararası İşletmecilik'te yaptı. Koç Holding ile başlayıp sayısız firmada yöneticilik, Hamoğlu Holding ile sonlanan, pazarlama, iletişim kordinatörlüğü... Şu anda emekli. Uzun yıllardır sosyal medya ve çeşitli mecralarda yazarlık... 5.000 fotoğraflık eski Çerkes fotoğrafları arşivi var. Kitapları: "Diasporada Çerkes Olmak", "Çerkes Sürgünnamesi", "Kutsal Ay’ın Kızları-1". Basılacak Kitapları: "Kutsal Ay'ın Kızları-2", "Kutsal Güneşin Çocukları", "Diasporik Hikayeler". Medeni durum: Bekâr.