Aydan Çelik şubat ayının ilk pazar sabahı Şamil Eğitim ve Kültür Vakfı’nın Bahariye’deki kahvaltısına davetliydi. Yaşamını, yazar-çizerliğini, ürünlerinin sunumu eşliğinde bizlere aktardı; biz de bu keyifli etkinliği, katılamayan okurlar için paylaşmak istedik.
“1864 sürgünüyle Uzunyayla’ya yerleşen bir Kabardey ailesinin çocuğuyum. Ailem 1963’te Erdoğan Köyü’nden Gürün merkeze taşınmış, ben de orada doğmuşum. Babam sanırım Gürün’deki tek Çerkes esnaftı. Hatta o yüzden adı da Çerkes Aslan’dı, dükkânının adı da Uzunyayla Bakkaliyesi’ydi. O zaman poşetler böyle yaygın değildi ve kesekâğıtları ‘Ben boş duruyorum, niye beni doldurmuyorsun’ diye bana bakıyordu, böylece bütün kesekâğıtları dolu çıkardı bizim dükkândan. Birkaç sene önce hoş bir tesadüf yaşadım; 1973 olmalı, İnönü’nün vefat ettiği sene İnönü portreleri çizmişim gazetede görüp, birisi de bunu atmamış. Gürün’de büyüdüm, sonrasında işletme okudum, iktisat tarihi mastırı yaptım, sonra heykel okudum ama bu çizmek denen şeyi hiç bırakmadım. Hayatımı çizerek sürdürüyorum hâlâ. Yazmak da onun bir parçası gibi aslında… Yazmakla çizmeyi çok ayırt etmiyorum” diyerek başlıyor Aydan Çelik kendisini anlatmaya.
Don Kişotluk yapma
Sözlerine çizimleri eşlik ediyor… İlki, 2014 Soçi Olimpiyatları’yla ilgili yönetmen Didem Şahin’le çektikleri ‘No Sochi’ belgeselinde de yer alan bir görsel: İçinde Çerkes kaması olan ve denize bırakılan bir şişe… “Bunu hem burada hem de ‘Çerkes Mizahı’ kitabının arkasında kullandım. Bir tür kendi kökenini tarif etmekle ilgili; çünkü deniz, Çerkes kolektif zihninde arka planda çok güçlü bir şey, Karadeniz tabii, ona dairdi. ‘Yazarlık, çizerlik; Çerkeslik’; bunların hepsi Türkiye gibi bir ülkede marjinal şeyler aslında. Benim başka bir ilgi alanım olan, hakkında yazıp çizdiğim bisiklet de öyle… Hani bir tür, Cervantes’in 400 yıl evvel yazdığı romanı gibi, sonradan deyimleşen ‘Don Kişotluk yapma’ gibi kendinden güçlü olana karşı mücadele etme… O yüzden Don Kişot çizerek başladım” diye devam ediyor sohbete. Sohbete diyorum çünkü izleyicilerin de ara ara kahkahalarıyla, ara ara sözleriyle eşlik ettikleri bir sunum bu.
Kentleşme sorunları, Soçi Olimpiyatları’nda Çerkeslerin bilerek yok sayılmaları üzerine hazırlanan protesto kampanyalarındaki çizimlerini bizlere aktarırken mizahı da mezarlıktan korkarak geçerken ıslık çalmaya benzeterek “Çok ihtiyaç duyulan bir şey, hayatta dayanma gücü veren bir şey” diye tanımlıyor ve çizimlerini kendisinin yaptığı, Sami Korkut’un ‘Çerkes Mizahı’ kitabından örnekler gösteriyor.
“Pek çok Çerkes gibi babamın da atla ilgili bir sürü hikâyesi var ve eve gelenlere atla ilgili hikayeler anlatıyor” diye başladığı aile öyküleriyle anılarımız tazeleniyor. Toplumsal Tarih dergisindeki çizimlerinden, Radikal, Taraf, Birgün gazetelerindeki güncel yazı ve çizimlerinden bahis açıyor Aydan Çelik ve onlardan örnekler veriyor. Savaşlar, kapitalizm, petrol için talan edilen dünyanın en eski medeniyetleri… İstanbul’u, Evliya Çelebi’yi, edebiyatçıları, barışı, kötü kentleşmeyi, çevre sorunlarını, siyaseti işlediği çizimlerini örneklerken hiçbir yere angaje olmamanın bir çizer için eleştirel mesafeyi koruyabilmek açısından ne kadar önemli olduğunu vurguluyor.
“Bi Tur Versene”
Konu bisiklete geldiğindeyse aslında bisikleti derdini anlatabilmek için vesile olarak kullandığından söz ediyor çizer. ‘Bi Tur Versene’ ve ‘İstanbul Bisiklet Rehberi’ kitaplarının yanı sıra ‘Bisiklet Manifestosu’nu anlatıyor. “Eşitlik, özgürlük, kardeşlik, hayal gücü” diye sıraladığı maddeler sıradan şeyler değil. 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başlarında, İngiltere başta olmak üzere Amerika Birleşik Devletleri’nde oy hakları için mücadele eden kadınlar, erkeklere tanınan imtiyazları reddedip kadınların kamusal alanda varlıklarını hiçe sayan birçok kanun ve kuralı tanımadıklarını ifade ediyorlar. İki yıl önce filmi de gösterime giren bu harekette yer alan kadınlar için bisiklet, özgürlük mücadelelerinde önemli bir unsur. Aydan Çelik hem bu ‘Suffragette’ adlı kadın örgütlenmesini hem de son yıllarda yaygınlaşan ‘Süslü Kadınlar’ bisiklet hareketini çizgileriyle sembolleştirmiş.
Eurosport’ta bisiklet yorumları yapan, Açık Radyo’da sunduğu ‘Şeytan Arabası’ programıyla bisikletin sevilip yaygınlaşmasına büyük katkıları olan Aydan Çelik, çizim alanına dönüştürdüğü bisiklet tasarımlarını da paylaşıyor bizlerle. Nâzım Hikmet’in ölüm yıldönümünün aynı zamanda ‘Dünya Bisiklet Günü’ olduğu bilgisiyle birlikte tekerleğin çok eski bir icat olmasına rağmen bisikletin iki yüzyıldır var olduğunu, dolayısıyla insanlığın yaşadığı zihinsel devrimin bir ürünü kabul edildiğini belirtiyor. Kitap kapaklarında, film afişleri, kampanya duyurularındaki çizimlerinde hep bisiklet var. Nedenini şöyle açıklıyor çizer: “Bir gün Aziz Nesin taksiye biniyor. Taksi trafiğin içinde durunca şoföre ‘Daha hızlı gidemez miyiz’ diyor. ‘Gideriz abi ama arabayı ne yapacağız’ diyor şoför. İstanbul’da hepimizin yaşadığı şey bu.”
Kendi memleketim Gürün’ü farklı yönden tanımak güzel oldu.