Depremi bekleyen İstanbul’da Kanal İstanbul Projesi

0
1230

1999 depreminden sonra Marmara Denizi’nde ve İstanbul’da çok ciddi bilimsel çalışmalar yapılmış, bu kenti bekleyen büyük deprem için tüm bu çalışmalara ait veriler, raporlar, bilimsel çalışmalar yayımlanmış, olası İstanbul depremi için bilim insanları çok büyük emekler vererek yol haritasını çıkarmıştır. Ancak aradan 20 geçmesine rağmen henüz İstanbul’u depreme hazırlama konusunda gerekli çalışmaları yapmadan bu koca kentin hiçbir sorunu yokmuşçasına ortaya deli saçması bir Kanal İstanbul projesi atılmıştır.
Prof. Dr. Naci Görür Hoca’nın koordinatörlüğünde Fransız, İtalyan ve Amerikan bilim insanlarıyla 1999-2014 yılları arasında yapılan Marmara Denizi altındaki araştırmalarda; aktif bir fay sisteminin bulunduğu ve bu sistemin doğru atımlı Kuzey Anadolu Fay Zonu’nun bir parçası olduğu da saptanmıştır. Tekirdağ-Orta Marmara çukurları arasındaki birinci kol, Çekmece Lagünü açıklarında ikinci kol ve Adaların güneyindeki üçüncü kolun kilitlendiği ve deprem üretmeden enerji biriktirdikleri de belirlenmiştir.

Büyük Marmara depremi için ilk kırılması öngörülen kol, Orta Marmara çukuru ile Çekmece Lagünleri açığına uzanan ikinci koldur. Yaklaşık 70-80 km uzunluğunda olup en az 7.2 Mw büyüklüğünde bir deprem üreteceği tahmin edilmektedir. İşin en önemli noktası da burada; 24.9.2019’a kadar sessiz olan fayın son üç ay içinde 4.6 – 5.8 – 4.7 Mw büyüklüklerinde deprem üretmesi, yerbilimcileri bu fay üzerine yönlendirmiştir.

Olası depremin bu kol üzerindeki enerjisini boşaltması halinde özellikle kanalın Marmara Denizi ile Küçükçekmece arasındaki güzergâhın da en az 9 şiddetinde etkileneceği düşünülmektedir. Deniz tabanını kesen aktif fayların, olası Marmara depreminde harekete geçerek, zaten kırılmış olan kıta kenarlarının çok daha şiddetli etkilemek suretiyle Kanal İstanbul’un Küçükçekmece bölümüne ciddi zararlar verebileceği belirlenmiştir.

Marmara depremi 7.2 Mw büyüklüğünde beklenmektedir. Bu da Kanal İstanbul’un bu depremden çok ciddi etkilenmesi ve hasar görmesi anlamı taşır. Buralarda çok ciddi sarsıntı, sıvılaşma, heyelan ve fay hareketleri olacaktır. Bu olaylara bağlı olarak da kanalın özellikle betonarme sisteminde kırık ve çatlaklar oluşacak, heyelan ve kütle hareketleri sonucu da kanal içine giren aşırı malzemenin sürtünmesinden kanal içi izolasyonların bozulması, kanal içi malzeme birikimiyle tıkanması, baraj oluşması ve çevresine bağlı olarak da deniz basması yaşanacaktır. Tüm bu oluşumlar İstanbul’u besleyen yeraltı sularının deniz suyuna karışmasına neden olacaktır; hatta kanal tabanında olası kırılmalar ile tabandan yayılan tuzlu suyun tüm tatlı su kaynaklarına karışarak büyük bir felakete yol açacağı öngörülmektedir.

Kanal İstanbul güzergâhı, farklı yaş litolojik özelliklerdeki formasyonlar içerisinden geçmektedir. Kanalın geçtiği yer, aslı itibariyle bir su toplama havzası çizgisidir. Kanal İstanbul’un deniz seviyesinin 25 mt altına inilerek kazılması halinde hidrojeolojik bir drenaj sistemi gibi çalışma olasılığı vardır. Bu durumda tatlı su akıntılarının kanala doğru direne olma eğilimi göstereceği ve sularını buradan boşaltacağı öngörülmektedir. Ayrıca güzergâhın geoteknik özelliklerini de ele alacak olursak, çoğunlukla kötü zemin tabir ettiğimiz Z3-Z4 gibi gruplar içinde yer almaktadır. Kazılarla özellikle Marmara Denizi ve Küçükçekmece arasındaki kesimlerde sıvılaşma ve kütle hareketleri olacağı tahmin edilmektedir.

Kanal İstanbul tam bir ihanet projesidir

Tüm değerlendirmeleri ele aldığımızda; beklenen Marmara depreminin Kanal İstanbul üzerindeki etkisinin tahmin edilenden çok daha büyük hasara neden olacağı tüm bilimsel verilerle ortaya konmuştur. Bu projenin jeolojik ve geoteknik verilere göre yapılması oldukça riskli, bir o kadar da maliyetlidir. Projeyle her iki yakada yeni yerleşim alanlarının açılması ve 2 milyona yakın iskân alanı yaratılmasının bilhassa depremden böylesine etkilenecek olan bu bölgede yaratacağı risk, tartışma konusu bile olamayacak kadar ürpertici bir gerçektir.

İstanbul’u besleyen su havzalarının ve barajların ortadan kaldırılması, tarım alanlarının imara açılması, orman alanlarının ve çevre tahribatının yaratacağı olumsuzluklar da İstanbul’u tam bir felaketin içine atacaktır. Kanal İstanbul projesinin jeopolitik, askeri ve kentleşme adına yaratacağı olumsuzluklar ise bambaşka gerçeklerdir. Özellikle deprem sonrası afet yönetimi konusunda kentin tamamen kilitlenmesine yol açacaktır. Kanal ile oluşturulmuş adaya 8 ayrı köprüyle ulaşım sağlanması, gelebilecek her türlü lojistik desteğin bu köprülere bağlı kalması da ayrı bir sorundur.

İstanbul büyük depremini beklemektedir. Resmi olmayan rakamlara göre bu kentte 20 milyon insan yaşamakta ve yüzbinlerce depreme duyarlı çürük yapı stoku yer almaktadır. Bu kentin ne yeni yerleşim alanlarına ne de bu tür saçma projelere ihtiyacı vardır. Yapılması gereken, kentin acilen depreme hazırlanmasıdır. Bu konuda kaybedilmiş tam 20 yıl vardır. Son gelişmeler de göstermektedir ki, beklenen Marmara depremi % 60 olasılıklara kadar dayanmıştır. İstanbul’u, bu ülkeyi yönetenler bu gerçek çerçevesinde acilen sorumluluklarını alarak gerekli çalışmalara derhal başlamalıdırlar. Kanal İstanbul bu bağlamda tam bir ihanet projesidir.

Yararlanılan kaynaklar:
Prof.Dr. Naci Görür (Kanal İstanbul Çalıştayı notları)

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz