Korona günlerinde gıda güvenliği

0
858

Koronavirüsün gıda güvenliği üzerindeki etkisi, hileli gıdalar, beslenme alışkanlıkları, kısıtlamalar ve organik gıdalar…
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Harun Raşit Uysal’a merak edilenleri sorduk.

-Tüketiciler açısından koronavirüs pandemi süreci Türkiye’de nasıl işledi?
-Türkiye’de ilk vaka görüldüğü zaman Mart’ın 11’iydi. Ardından 18 Mart’ta ilk ölüm vakası meydana geldi. Bu röportajın yapıldığı an itibarıyla vefat eden sayısı 1403’e, vaka sayısı da 65,111’e yükselmişti.
Türkiye’de ilk korona vakası görüldüğünün açıklanması ile birlikte ertesi gün herkes marketlere koştu ve gıda, temizlik, hijyen malzemeleri, kolonya, tuvalet kağıdı ne varsa hepsini adeta yağmaladı. Tüketici güvenli-güvensiz, ambalajlı-açıkta satılan, son kullanma tarihi o gün bitmiş ne kadar ürün varsa toparladı. Son kullanma tarihi o gün biten gıdalar muhtemelen hâlâ evlerde depolanmış durumda ve kullanılıyor.

Hileli gıdalar
Sıcaklığı hâlâ geçmediği için sokağa çıkma yasağının ilk ilan edildiği akşamdan da bahsetmek istiyorum.
10 Nisan Cuma akşamı, 11-12 Nisan hafta sonunda 31 ilde sokağa çıkma yasağı uygulanacağı açıklandığında, bu illerde yaşayan milyonlarca insan gecenin o saatinde sokağa çıkarak marketlerdeki gıda ürünlerini, sigaraları kapış kapış eve götürdüler.
Gıda satışı yapan ne kadar işyeri varsa hepsinden yine hileli-güvenli ne kadar ürün varsa toparladılar. Halbuki sağlığımızı en çok tehdit edenler de hileli gıdalar. Temizlik ve sağlık ürünlerine bütçelerinden daha fazla pay ayırmaları, işten ayrılmalar, kapanan dükkanlar, azalan pazar tezgahları, artan fiyatlar ve evde stoklamalar nedeniyle tüketicilerin bu ay içerisindeki bazı gıdalara olan talepleri azalacak. Bunu son zamanlarda yapılan istatiksel değerlendirmelerden de anlıyoruz.

Ucuz gıdalar

-Bu durumda ucuz gıdalara yönelme olur mu?
-Satın alacaklardan özellikle dar gelirli kesimler ambalajsız, markasız, açıkta satılan gıdalara yöneltebilir. Hileli gıda pazarı, salgını fırsata çevirmek için bekliyor olabilir. Hatta çevirmiş bile olabilir.

-Marketler ne yapmalı?
-Burada marketlere-bakkallara-manavlara düşen görevler bulunuyor. Marketler kapanan ya da üretimini azaltan gıda işyerleri nedeniyle düşen gıda arzını dikkatlice yönetmeliler. “Nasıl olsa alıyorlar” diyerek arz edilen gıdaların hileli olup olmadıklarını kontrol etmeliler. Hileli mal üretenlerden uzak durmalılar. Geri dönüşümleri iyi yöneterek, yeniden gıda haline döndürülmemeleri için gerekli önlemleri almalılar.
Güçlü bağışıklık sisteminin koronavirüsle mücadelede çok önemli olduğunu doktorlardan duyuyoruz. Güçlü olan bireyler hastalığı daha kolay atlatıyorlar. Burada yaşın ve kronik hastalıkların da etkili olduğunu unutmamak gerekiyor pek tabii ki.

Ambalajsız ürünler

-Bireyler ne yapmalı?
-Bağışıklık sistemini hareketsizlik, kronik hastalıklar, obezite, sigara kullanımı gibi faktörlerin yanı sıra kötü gıdalar da etkiliyorlar. O nedenle her zaman ama özellikle şimdi bireylerin beslenmelerine dikkat etmeleri gerekiyor. Bu da bireylere düşen birinci görev.
İkinci görev de aldıkları gıda paketlerinin etiket bilgilerini okumaları. Son kullanma tarihi geçmiş, bozulmuş, ambalajı yırtılmış olan paketleri ucuz bile olsalar almamaları gerekiyor.
Dikkat ederseniz hep paketlerden söz ettim. Bunu özellikle yaptım. Açıkta satılan -etiket bilgileri olmayan- ambalajsız ürünler güçlü bağışıklık sistemine gereksinim duyduğumuz bu zamanda daha bir önemli.
Böyle dönemlerde içerisinde tarımdan gelen zirai ilaç, gübre kalıntıları olmayan ve işleme sırasında katkı maddeleri katılmamış sertifikalı “organik gıdalar” öne çıkıyor. Bütçeniz elveriyorsa bu gıdalarla beslenmek en doğrusu. Ancak bunlar pahalı ve her yerde bulunmuyorlar. O zaman kontrollü ve sertifikalı bir tarım sistemi olan “iyi tarım uygulamaları” (İTU) yöntemiyle elde edilmiş gıdalar tercih edilmeli. Bu tür gıdaları bazı zincir marketler satıyorlar.
Yakınlarda bu ürünleri de bulamıyorsanız, yukarıda anlattığım gibi ambalajlı-etiketli, son kullanma tarihi geçmemiş markalı ürünler tercih etmelisiniz.

“Sağlık sistemleri sorgulanıyor”

-İnsanlar ne yapabilirler ki?
-Bazılarınızın itirazını duyar gibi oluyorum. Şöyle diyorsunuz; “Salgın nedeniyle kapanan işyerlerinden ayrılmak zorunda kalan işçiler, işyerlerini kapatmak zorunda kalan esnaflar, girdi maliyetleri artan çiftçiler nasıl güvenli-pahalı gıdalara erişecekler?

-Özellikle böyle durumlarda gıda tedarik zinciri daha bir öne çıkmıyor mu?
-Dünya, koronavirüsün (Kovid-19) neden olduğu pandemi ile uğraşıyor. Gelişmiş ülkeler arka arkaya yeni paketler açıklıyorlar. Bu paketlerde ülkelerin kamucu yaklaşımları var ve bu yaklaşımla vatandaşlarına karşılıksız para veriyorlar. Özel sağlık sistemleri de sorgulananlar arasında.
Gelişmiş ülkeler bunu yaparlarken, gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkeler için de IMF kesenin ağzını açmış durumda. Global anlamda zarar şimdilik 3 trilyon dolar civarında.
Diğer yandan gelişmemiş ve gelişmekte olan ekonomiler içinse pandemi tam bir şok etkisi yarattı. Zenginler kadar paraları olmayan bu ülkeler zaten kredilere muhtaçken, pandemiye karşı almak zorunda kaldıkları önlemlerle daha da zor durumda kaldılar. Genellikle tarım ürünleri ihracatçısı olan böyle ülkelerde, ürünlerini alan ülkelerin getirdikleri kısıtlamalar nedeniyle bütçeleri zora girdi.
Pandeminin etkisi Türkiye’de de devam ediyor. Kısmi karantina uygulanan ülkede insanlar bütçelerinin önemli bir kısmını gıda, hijyen malzemeleri ile sağlık ürünlerine ayırmış durumdalar.
Koronavirüse karşı alınacak önlemlerden birisi de güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olmak. Bu da düzenli spor yapmak, sigara kullanmamakla beraber iyi bir beslenmeyle gerçekleştiriliyor. Beslenmenin kaynağı da tarım ürünleri.
Türkiye’de son yıllarda artan maliyetler, az kazanç ve gençlerin tarım yapmak istememesi gıda tedarikini zora soktu. Bu yüzden Türkiye yaklaşık on ana üründe kendine yeterken ve ihracat yaparken, diğer ürünlerde ithalatçı konumunda. Yapılan ithalatların bir kısmı da hammadde olarak geliyor ve işlenip ihraç ediliyor.
Herhangi bir ülkenin tüm gıda ürünlerini yurt içi kaynaklardan karşılaması olarak tarif edilen “gıda egemenliğini” koruyabilmesi için o ülkenin üretmesi ve bunları pazara çıkarması yani tüketiciye ulaştırması gerekiyor. Burada tedarik zincirinin iyi korunması, herhangi bir kopukluk olmaması gerekiyor.

İhracat ve ithalatta kısıtlama
Burada üretim miktarları ile stok miktarlarının tüketimi karşılama oranı önemli. Bu durum böyle olağanüstü koşullarda daha da öne çıkıyor. Üretim ve stok tüketimi karşılamalı, hatta geçmeli. Zaten geçen miktar da ihraç ediliyor.
Kaldı ki pandemi nedeniyle bugünlerde birçok ülke başta buğday olmak üzere birçok tarım ürününün ihracatını ya yasakladı ya da kısıtladı. Yani paranız olsa da bu yıl muhtemelen ihtiyacınız olan buğdayı satın alamayacaksınız.
O zaman gıda tedarik zincirinin birinci halkası olan tarımın kamucu bir politika izlenerek yeniden planlanması gerekiyor.

Ekonomik kriz

-Pandeminin küresel anlamda ekonomik etkilerini konuşalım mı biraz…
-Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Kristalina Georgieva, geçenlerde yeni tip koronavirüs salgınının tüm dünyada “2008 küresel mali krizinden çok daha kötü ve benzeri görülmemiş” ekonomik krize yol açtığını söyledi.
Bu manada IMF, 1 trilyon dolarlık finansal kapasitesini koronavirüsten etkilenen ülkeler için kullandırmaya başladı. IMF, koronavirüse karşı en savunmasız olanların gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkeler olduğunu vurguluyor.
Salgına 31 Aralık’ta yakalanan Çin karantina önlemlerini azaltarak, Wuhan’daki ticari işletmeleri bir bir açıyor. Yeniden üretime başlamasına, petrol fiyatlarındaki azalmaya rağmen, bu süreci sıkıntılı geçiriyor. Dünyadaki karantina tedbirleri sebebiyle ülkelerin ithalatlarını kısıtlamaları, bütçelerinden önceden tahmin etmedikleri büyük payları pandemi için harcamaları ve tüketicilerin görece azalan gelirleri nedeniyle ürettiğini kime satacak?
Diğer ülkelere gelince… Yukarıda da belirttiğim gibi ülkeler şu anda üretimden ziyade pandemiyi geriletmeye odaklanmış durumdalar. Üretim ve ihracat gücü yüksek olan gelişmiş ekonomiler karantina ya da kısıtlı karantina nedeniyle üretemedikleri gibi bütçelerinden milyarlarca doları hastalık için harcıyorlar.

Fabrikalar kapalı

Bu ülkelerin birçoğunda fabrikalar kapalı, sadece gıda ve temizlik ürünleri ile sağlık ürünlerinin üretimine devam ediyorlar. Bunlar dışındaki reel sektörler adeta kan ağlıyor.
Bu da global anlamda ekonominin çarklarını durma noktasına getiriyor. Üretim az, ihracat az, ithalat az, kazanç geriliyor. Ülkeler tarım ürünleri ihracatlarına bile sınırlamalar getiriyorlar. Bununla ilgili en çarpıcı örnek de buğday. Dünyada stratejik ürün olarak kabul edilen buğday ihracatı başta Rusya olmak üzere birçok üretici ülke tarafından rafa kaldırılmış durumda.
Diğer yandan yukarıda da belirttiğim gibi gelişmemiş ve gelişmekte olan ekonomiler içinse pandemi tam bir şok etkisi yarattı. Zenginler kadar paraları olmayan bu ülkeler zaten kredilere muhtaçken, pandemiye karşı almak zorunda kaldıkları önlemlerle daha da zor bir durumda kaldılar. Genellikle tarım ürünleri ihracatçısı olan böyle ülkelerde, ürünlerini alan ülkelerin getirdikleri kısıtlamalar nedeniyle bütçeleri zora giriyor.

“1929 krizinden daha fazla etkileyecek”

Şu anda dünyanın ekonomik görünümü, bırakın 2008 krizini, 1929 büyük ekonomik buhranından da daha kötü etki yapabilir. 2008 krizi bir finans kriziydi ve reel sektör ile malların dolaşımını bu derece etkilememişti.
Korona salgınının bu derece etkili olacağı ülkeler tarafından başlangıçta öngörülmüyordu. Bu nedenle gözlerinin önündeki krize hazırlıksız yakalandılar. 2008 krizinde kamulaştırma ve kamucu yaklaşım ile krizde olan sektörler desteklenirken, üretim şimdiki kadar düşmemiş ve ticaretin önünde de böyle karantina kaynaklı önlemler bulunmuyordu.
O nedenle şu anda var olan ve nereye gideceği, ne zaman biteceği tam olarak öngörülemeyen kriz, kanımca hem finans hem de reel sektörü 1929 krizinden daha fazla etkileyecek. Ve bunun maliyeti de şimdilik en az 3 trilyon dolar olarak hesaplanıyor.

harunrasituysal@gmail.com

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz