Tsey Rengin Yurdakul’la Sohbet – Mayıs 2021

0
900

Mayıs sürgünleri

Mayıs, baharın en güzel ayıdır aslında. Ama neden güzelliğini fark edemiyorum?

Bu ay benim için sürgünler ayı, bilinmeze gönderilmelerin ayı.

İnsanoğlu ömrü boyunca kaç sürgün yaşar? Belki de şöyle sormalıyım: Bir millet varoluşu süresince kaç sürgün yaşar? Göç insanların kendi seçimi.

Ama ya SÜRGÜN?

Sürgün olmak için önce sürülmek gerekiyor. Haksızlığa uğramış olmana rağmen sana duyamadığın bir ses diyor ki, sen kovuldun. Yenildin. Demek ki acizsin. Bu yüzden ana kucağından, vatanından yoksun bırakılıyorsun. Kovalandığın için büyük bir kabahatin olmalı. Kaçıyorsun. Geçmişini, atalarını terk ediyor, evini yakıyor ve onlara ihanet ediyorsun. Korkak olduğun için gidiyorsun. Suçlusun. Korkaksın. Güçsüzsün. Sefilsin sin, sin, sin…

Vardığın yerde ise süfli bir sığınmacısın, sözün özü sığıntısın. Ama ilk geldiklerinde, “Bizi keçi pisliği (zeytin) yiyenlerin içine neden getirdiniz” diye erkeklerine küsen kadınların sürgünü ne kadar yeşerebilirse… İlk geldiğinde asalak olarak görülürsün. “Bizim sırtımızdan geçiniyor bunlar” diye bakarlar yüzüne. Alışmış olduğun davranışlarından bile korkarsın yanlış anlaşılacaksın diye. Senin için olağanüstü bir lezzet olan yemeğini saklarsın “O da ne! İnsanın midesi bulanıyor” falan diyecekler diye… Beceremesen bile içine düştüklerinin dilinden konuşmaya çabalarsın. Sonra kendi dilinden vazgeçersin. Çünkü konuştuğunu duyunca “A bak, o pis muhacirlerden bunlar da” derler diye. “Bunlar değil mi o Moskof tohumları” derler diye. “Bunlar işte o çapulcular, at hırsızları ne olacak” da derler… “Pis Çerkesler! Ayranları yok içmeye ama ne kadar da kendini beğenmiş şeyler” de derler. Ve ilkokula başladığın gün sana tarih diye öğrettikleri ilk şey “Hain Çerkes” olur. Oysa bunu diyenler hem tipten hem görgüden, velhasıl senin sahip olduğun her türlü erdemin yanından bile geçemezler ama onlar seni, kabul etmişlerdir ya. Sığıntısın işte. Kelimeler yetersiz kalıyor insanın üstüne çöken o ağırlığı anlatmaya.

Çünkü sen sürgünsün, kovulan, atılan, kaçansın. Allahım nasıl ağır bir pranga ki bunu kaç kuşaktır hep bir yerlerimizde saklı taşıyoruz. Bunun içindir ki biz olamıyoruz. Hâlâ korkuyor, hâlâ utanıyoruz üstlendiğimiz sıfatlardan.

65-66 yılları idi sanırım. II. Dünya Savaşı sırasında çekilen Almanlarla birlikte Kafkasya’dan çıkan bir büyüğümüz, o denli konuşma ihtiyacı içinde idi ki çocuk yaştaki bana gözleri dolarak “Kalsaydım ne olurdu ki sanki, onlara ne olduysa bana da o olurdu” demişti.

Farkında iseniz yasaklardan hiç bahsetmiyorum bile.

Ben de korkağım işte.

Sürgün bir halkın babadan 4’üncü, anneden 3’üncü kuşağıyım ben. 7 kuşak sonra bilinçaltı anıların gücü azalırmış insanoğlunda. Tam da bu yüzden, benden sonra çocuğum mecburen unutmasın diye, yaşadığım aile içi tartışmalara rağmen kimseyi dinlemeyip oğlumun adının sadece JABAĞI olmasını istedim. Önad, iki isim, biri de Türkçe olsun falan asla düşünmedim. Özellikle Türkçe fonetiğe çok aykırı olan o ismi taşıdığı sürece Çerkeslik, Demokles’in kılıcı gibi başının üstünde kalacaktı.

92 yılında Kheuk’e (vatana), Abhazya’ya ilk gidişimde bir akşam gruptaki 7-8 kadın otelin önüne çıkmıştık. Onlardan biraz uzaklaşarak denizin kenarındaki büyük kayaların üzerine çıktım. Sadece siyahtı, evet gökyüzü ve deniz kapkaraydı. Gökyüzü ile denizi ayıran en ufak bir parıltı, çizgi, hiç ama hiçbir şey görünmüyordu. Sanki dünya tepsi gibi idi ve ben dünyanın ucundan sonsuz bir siyahlığa bakıyordum, bir adım atsam içine düşecektim. O dipsiz siyaha direnen ve adeta içinde duran ben, kendimi Tanrı gibi hissettim.

Hani anlatırlar ya, Tanrı yeryüzünde kendine ayırdığı toprakları, Çerkeslere, tüm insanlara Tanrı misafiri diyerek iyi davrandıkları için vermiş ya… Belki de bu denli Tanrısal bir yer olduğu için böyle hissettim. Ve işte bunun için unutmamalı ve unutturmamalıyız sürüldüğümüz anavatanı.

O günden bu yana herkese “İnsanın kendini Tanrı gibi hissettiği yer” diye tanımlarım Kafkasya’yı.

Acaba bunun için lanetlenmiş olabilir miyiz?

Zira terk ederek Tanrı’nın hediyesine ihanet etmiş olmadık mı biz?

Acaba ihanetimiz ve korkaklığımız ile yüzleşirsek kendimize Çerkes olarak bir gelecek düşleyebilir miyiz?

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz