Çerkesya tarihinde 1796 yılı

0
883

Karşıt siyasi stratejilerin hayata geçirilmesi

Bilgi notu: Bu makale Çerkesya’yı, iç siyasi tarihinde önemli bir kilometre taşı olan 29 Temmuz 1796 tarihli Bziyuk Savaşı’na götüren siyasi ve sosyal krizlerin incelenmesini hedefler. 

Daha XVII. yüzyılda Kuzeybatı Kafkasya dağlıları arasında başlamış olan toplumsal modernleşme süreci, Rusya ve Osmanlı imparatorlukları arasındaki Kırım ve Kafkasya bölgesine hâkim olma mücadelesinin sertleştiği bir arka planda, XVIII. yüzyılın son çeyreğinde belli bir hıza ulaştı. 

1796 yılı hem bu devletlerden her birinin siyasi stratejilerindeki ve hem de Çerkeslerin feodal aristokrasi gruplarının siyasi stratejilerindeki bariz çelişkiyi ortaya çıkardı. 

Kabile yargı ve ceza kurumu vasıtasıyla yürütülen Rusya sömürge sisteminin mülklerine yayıldığı koşullardaki Kabardey prensleri, halkın sempatisini cezbetmeye, toplumsal gerilim seviyesini düşürmeye, tüm sınıfları şeriat hukuk sistemi içerisinde konsolide etmeye çalışıyorlardı. Rusya askeri yönetiminin baskıları altında reform yapmanın imkânsızlığı, toplumsal ve siyasi kurumların çözülmesi, Kabardey nüfusunun kitlesel olarak Çerkesya’nın Osmanlı hâkimiyetindeki bölgesine göç etmesine neden oldu. 

Gevşek Osmanlı yargı yetkisi alanı ve keza yeminli kardeşlik ittifakı şartlarında var olan Batı Çerkesya’daki mülk sahipleri, Rusya askeri desteğine dayanmaya çalıştılar ki, bu girişimler her defasında egemenliklerinin önemli bir kısmını yitirmeleriyle sonuçlandı. 

Bziyuk anlaşmazlığı sorunu, Çerkesya’daki sosyal evrimi gözümüzde canlandırmak bağlamında kilit önemdeki konulardan biridir. Bu sorunun analizi için, V.K. Gardanov’un Adigelerde yeminli kardeşlik ittifaklarının oluşumundaki sosyokültürel kaynakları, bunların ataerkil-soysal ve feodal karakterlerini gösteren değerli çalışması büyük önem taşır¹. 

Ama Batı Çerkesya’nın toplumsal dönüşüm devrinin bu şekilde gayet eksiksiz okunmasının yanında, araştırıldığında alışageldik görünümü çok açık bir şekilde düzeltecek birkaç yön daha vardır. 

Bu türden sorunların ilki, Natukhay toprakları ve Abzehya’daki yönetim ve hukuk sisteminin modernizasyonu sürecidir. Çerkesya’nın bu iki vilayetinde yerel soyluların yetkilerinin bir kısmını starşina (başçavuş) tepe yönetimine devrederek, kendi seçkin siyasi statülerini büyük ölçüde muhafaza edebildikleri çok açıktır. Anlaşılan, mücadele yalnızca sınıflar arasında değil, Çerkesya vilayetleri arasında da cereyan ediyordu. Adige ülkesinin iç siyasi yapısı değişmekteydi. 

Tfokotl’lerin(özgür köylü) bağımsızlaşması ve onların yüksek örgütlenme düzeyi, tfokotl starşina tepe elitinin Şapsığya ve diğer iki vilayetteki ortak yönetim organları kapsamına sokulması, toplumsal dönüşümün tüm içeriğini açıklamıyor. Karşılıklı ilişkilerde yeni sistemin galip gelmesinden, bu ülkelerin şimdi mutlak olarak egemen olmasalar da, geniş toprakları kontrol eden ve dahili Çerkes aristokratik ilişkileri çerçevesinde ve keza Çerkesya sınırları dışında büyük bir siyasi ağırlık sahibi olan seçkinleri de kazançlı çıkıyordu. Şapsığya’da Abatlar, Nathokuace’de Şupakolar, Abzehya’da Ançoklar birleştiklerinde Rusya İmparatorluğu’nun askeri gücüne karşı durabilecek geniş toprakları eşyönetimle yönetmeye başladılar. Oysa Bziyuk’tan 50-70 yıl kadar önce bunlar küçük, önemsiz vilayetlerdeki yerel soylulardan ibarettiler. 

Araştırmacıların üzerine eğilmeleri gereken diğer bir konu da, başında Çerkesya’nın üst düzey feodal eşrafının bulunduğu siyasi projenin tasviridir. Hemen burada, Çerkesya’nın iki kısmında, Kubanötesi ve Kabardey’deki hayatta kalma stratejileri karşılaştırıldığında, bir uyumsuzluk ortaya çıkıyor. Kabardey’de eşraf zümresi, kendi asırlık mülklerinde sömürgeci yönetim sisteminin tesis edildiği koşullarda, haklarının çiğnendiğini düşünmektedir. Prensler kalan iktidar statülerini ve dolayısıyla hâkimiyetleri altındaki nüfusun gözünde moral otoritelerini hızla kaybediyorlar. O noktada ancak iki çıkış yolu görünüyor; isyan veya Osmanlı İmparatorluğu’na kaçış (Bu durumda en yakın Osmanlı toprağı, Kubanötesi Çerkesya’sı idi). Henüz 24 saat “pristav”ın (Çarlık döneminde genellikle adli işlere nezaret eden bir görevli-ç.n.) idaresi altında yaşama deneyimine sahip olmayan Kubanötesi Çerkesya’sında ise Rusya’nın himayesini aramak gibi tam tersi bir eğilim gözlemleniyor. Batçeriy, Kabardey’deki sınıfdaşlarının ruh halini ve gerçek icraatlarını biliyor muydu? Bilmemesi mümkün değil. O zaman neden 1792 yılında kale yapmak için (Yekaterinodar) Köyü’ne el koyan ve kendisine de Kubanötesi’ne çekilmesini “rica edenler”den askeri yardım istedi? 

Kabardey eşrafı ve Rusya hükümeti arasındaki uzun süreli anlaşmazlığın çıkış noktası, 1793 yılında II. Katerina’nın talimatıyla Büyük ve Küçük Kabardey’de kabile ceza mahkemesi (kabile hüküm ve ceza mahkemeleri) kurulması oldu. Büyük Kabardey’de iki kabile hüküm mahkemesi ve iki kabile ceza mahkemesi; Küçük Kabardey’de bir kabile hüküm mahkemesi ve bir kabile ceza mahkemesi… Bunların üzerinde Mozdok’taki “Yüksek Hudut Mahkemesi” vardı ve tüm önemli siyasi ve adi suçlarla ilgili yetkiler bu mahkemeye verilmişti. Aynı zamanda Kabardeylerin “yöredeki en yetkili askeri kumandandan habersiz Rusya sınırları dışına çıkmaları” da yasaklanmıştı. “Kabile hüküm ve ceza mahkemelerinin özel bir talimatı olmadan içtimai toplantı yapmak” yasaklanmıştı ki bu da Kabardey siyasi kurumlarının sonunun başlangıcı olmuştu². 

Kabile hüküm ve ceza mahkemeleri sisteminin kurulması, T.H. Aloyev’in işaret ettiği gibi ya kendi toplumsal düzenleme normlarından ve geleneklerinden vaz geçmek ya da Kubanötesi’ne göç ederek kendi yaşam tarzını muhafaza etmek gibi bir seçim karşısında kalmış olan Kabardey toplumunun dahili yaşamını kontrol etmeye imkân veriyordu³.  

1794 ve 1795 yıllarında kabile mahkemelerinin lağvedilmesi talebiyle iki isyan oldu. İlginç olan taraf, isyana liderlik edenlerin Rus hizmetindeki iki subay oluşu idi: Yarbay İsmail Atajukin ve Atajuko Hamurzin. Direniş hareketinin manevi lideri de İ. Atajukin’in öz kardeşi Adil-Girey Atajukin idi. 

A.G. Atajukin harekete 1799 yılında, üç yıllık süre için hâkim seçimi arifesinde liderlik etti. Halka seçimleri boykot etmesi ve şeriatı yeniden kurması çağrısında bulundu. Dışarıdan üç tabur piyadenin tehdidiyle, Baksan’daki Kabardey toplantısı dağıtılmak zorunda kaldı, A.G. Atajukin ise beş mollayla birlikte Kubanötesi’ne geçti. 

Adil-Girey’in dinsel gerekçenin yanında, siyasi standart olarak Fransa’da kabul edilen eşitliği göstermesi çok önemli: “Mademki bu Fransa’da var, neden bizde de olmasın!”⁴ 

Kabardeyler kabile hüküm ve ceza mahkemelerine karşılık, görünür perspektifte eşrafın ve sıradan halkın hukuki statüsünü eşitlemesi gereken şeriat mahkemesi ihdas edilmesini talep ettiler. Kabardey prenslik eliti arasında, kendisi için sıkıntı kaynağı olan bu meseleyle ilgili olarak bir uzlaşı olgunlaşmıştı: Prensler biçimsel olarak kendi hâkim statülerinden vazgeçtiler ve özdenlerini kendileriyle eşit kabul ettiler. Bu eşitlikçi söylemin, 1799’dan sonra askeri harekâtlarda cansiperane bir şekilde savaşmaya başlayan tfokotl kitleleri üzerinde seferber edici bir etki yarattığını tahmin etmek zor olmasa gerek. 

Yani, 1796 yılında Adige eşrafının baş çelişkisi şuradadır ki, Bjeduğ prensi Rusya uyrukluğu isterken, bir süredir (1774 Küçük Kaynarca Anlaşması’ndan sonra) doğrudan Rus yönetimi altında yaşayan Kabardey prensleri (aralarında yüksek subay rütbesine sahip olanlar da dahil olmak üzere) Batı Çerkesya’ya (Kubanötesi’ne), yani fiili ve hukuki olarak Osmanlı İmparatorluğu’na sığınmaktadırlar. 

Rusya İmparatorluğu’nun Türkiye’ye karşı yayılmacılığının neden olduğu uzun vadeli siyasi eğilim bağlamında Bjeduğ prensi ne umabilirdi? 

Kuzey Karadeniz sahilinde Osmanlı sultanının en büyük vasal devleti -Kırım Hanlığı-, Katerina’nın emriyle 1783 Nisan’ında bir anda ortadan kaldırılmıştı. Ve bu iş, hanlığın bağımsızlığının ve hatta “Tatar milletinin” resmen diplomatik olarak tanınmasından sonra oluyordu. Rus taraftarı bir siyaset güden han -Şahin Giray- Kaluga’ya sürgün edilmişti⁵. Son Abhaz hükümran prensi Mihail (Hamidbey) Şervaşidze de 1866 yılında Voronej’de sürgünde ölecekti.6 

Yani, Bjeduğ prensi huzursuz komşularından Kuban Nehri’yle ayrıldığı zaman, safça kendi mütevazı statükosunu yeniden kurmak istemişti. Ve hanlık idaresinin düzenleyiciliği yerine çarlık idaresine dayanmak istemişti.

1. Hacımukov kendisi için bir-iki veya biraz daha fazla köye başkanlık etmeyi kabul edilebilir buluyordu, bu alışageldiği konforu kendisine verecekti. Aslında o orta çaplı bir köleci toprak sahibi olmak ve bunun karşılığında da Rusya hükümetine casusluk hizmeti sunmak istiyordu.

Heyhat! Bu senaryo Katerina tarafından onaylanmadı ve B. Hacımukov, Kubanötesi’ndeki ata mülküne yerleşmek ve hayatta kalma mücadelesi vermek zorunda kaldı, zira St. Petersburg’a yaptığı ziyaretten sonra, bir casus, Hıristiyan devletine satılmış bir serhat Müslüman beki (Osmanlı) sayılmaya başlamıştı. 

Onun için geri dönüş yolu tamamen kapanmış değildi, bazı şeylerde tebaasına, bazı şeylerde de komşularına, Abzehlere, Şapsığlara bazı ödünler verebilir, sembolik bir para cezası ödeyebilir, ant içebilirdi. Ama o feodal egemen hukukunda ısrar etmeyi tercih etti; sorun şurada ki, bu durum Adigelerin çoğunluğu tarafından artık açık bir anakronizm sayılıyordu. 

Batçeriy’in yenilgisinden sonra Batı Kubanötesi’ndeki prens sülalelerinin pozisyonu, önemli ölçüde gerilemişti. 1802 yılında Hatukaylar, yaklaşık 400 hane olarak Ubin ve Afips vadilerindeki asırlık vatanlarını terk ederek Temirgoy mülküne göç ettiler⁷. Y. Klaproth şöyle yazıyor: “Onlar gayet sakinler ve Ust- Labinsk istihkâmını diğer kabilelerin baskınlarına karşı koruma hizmeti görüyorlar. Günümüzde Karadenizliler Hatukaylarla bozuştuklarına çok pişmanlar, çünkü şimdi Şapsığların saldırısına tamamen açıktırlar.”⁸ 

Bziyuk çarpışmasına kimler katılmıştı? Rus katılımının önemi 

Bziyuk çarpışması, 29 Haziran 1796 tarihinde Bjeduğya’nın Hamışey topraklarında oldu. Bu olayın belgesel tanıklığının kopyası (Tavrida Valisi S. Jegulin’in aynı yılın 2 Aralık’ında ataman Z.A. Çepeg’e yazdığı mektup) АНИИ -АРИГИ- arşivinde muhafaza edilmiştir ve ilk defa P.U. Autlev tarafından yayımlanmıştır. Mektupta Batır Girey’in Pşeduşlarına karşı Abazinler ve Şapsığların vuruştuğuna işaret ediyor⁹. 

Bziyuk çarpışması, özellikle kardeş kavgası olarak en kanlı vuruşma idi ama o dönemin en önemli çarpışması değildi. Binbaşı Yeremeyev (fiili olarak alay kumandanı) kumandasındaki küçük Rus katılımı, olayları başka bir şekilde, özellikle de Rus kumandanlığının verdiği görevi (Rusya’ya bağlı bir prensin korunması), büyük bir yerel milisin de katılımıyla icra eden bir Rus müfrezesinin çatışması olarak okumaya da imkân veriyor. 

Devrim öncesi Kazak tarihçisi P.P. Korolenko bu olayı tam da böyle görmüştü: “29 Haziran’da ileri postalarımız, toplanan Abzehlerin saldırmaya hazırlandıklarını haber verdiler. O zaman Albay Yeremeyev, Batır-Girey’le müşavere ettikten sonra, hızlı bir baskıyla Abzehlere karşı önlem almak istedi. Kanlı çarpışma dört saatten uzun sürdü. Yeremeyev’in mantıklı talimatları, Batır-Girey’in şahsi yiğitliği ve topumuzun öldürücü şarapnel ateşi çarpışmayı lehimize döndürdü. Var gücüyle savaşan Abzehler, sayıca üstünlüklerine rağmen, dayanamadılar, bozuldular ve kaçtılar. Bozguna uğrayan düşman yaklaşık 1.000 ölü ve 2.000 yaralı şeklinde kayıp verdi; 300 esir ve 800 at ele geçirildi. Bizim taraftan Asteğmen Bloha ve sekiz Kazak yaralandı, Yeremeyev’in Çerkeslerinden de 200 kadar ölü ve yaralı var. Onların yiğit önderi Prens Batır-Girey de onlarla birlikte hayatını kaybetti.”¹ᵒ 

Görüldüğü gibi Korolenko için Çerkes tarafından Rus sınırına kimin saldırmak istediği o kadar da önemli değildi. Bunlar, onun Abzeh sandığı “Abazin” denen birileriydi. Gene ondan bir alıntı: “1796 yılında, Bjeduğ prensi Batır-Girey, Rusya’ya sadık kaldığı için Abazinler tarafından öldürüldü.”¹¹ 

Yeri gelmişken, Han-Girey’in de Abzehleri ilk sıraya koyduğunu, ama Şapsığları da andığını söyleyelim. Açıktır ki, “Şapsığ tarafında” önemli sayıda Abzeh kuvvetleri de vardı. Abzeh soyluları; Nacukovlar, Cancatovlar, Yenamukovlar, Daurovlar vb. onların hepsi Abzeh yeminli kardeşlik ittifakı toprakları içerisinde varlıklarını korudular ve Kafkas savaşının sonuna kadar çok önemli bir rol oynamaya devam ettiler. Yani, böylelikle onlar “Şapsığların” yanında Hacımukov’a karşı çıkmış oluyorlardı. 

Eğer Natuhayların, “Şapsığların” yanında kitlesel olarak yer aldıklarını farz etsek bile, o durumda da Natuhay kuvvetlerinin münhasıran köylülerden oluşması söz konusu olamaz, zira tüm Natuhay mülk sahibi sülaleler (Şupako, Kerzek ve diğerleri) bu birlik içinde varlıklarını korudular, incelenen tüm dönem boyunca lider rolü oynadılar. 

Bu olayla ilgili çok önemli bir Osmanlı kaynağı günümüze ulaştı. Bu, Anapa Paşası Seyid-Mustafa’nın Karadeniz ordusu atamanı Z.A. Çepege’ye yazdığı mektuptur: “Çerkes ve Abazin halkları, ki birincilerine Şapsığ, ikincilerine de Bzeduk derler, devamlı olarak çekişme halindedirler ve bunları barıştırmak için tarafımdan teşebbüs edildiyse de, Kuban’a yakın oturduklarından ve Karadeniz Kozaklarıyla dost olduklarından hareketle, anlaşılan onlardan destek aldılar ve sizden habersiz, akılsız Kozaklardan silahlı adam topladılar ve iki topla destekli olarak çizdiğimiz sınırı aşarak Kuban’ın bu tarafına geçtiler ve Kozaklar Bzeduklarla birleşerek Şapsığlara saldırdılar, çok büyük zarar verdiler; çok insan öldürüldü. Umarım buna müsaade edilmemiştir, şüphesiz bu gibi isyancıları, başkaları da böyle bir küstahlığa kalkışmasınlar diye, şiddetle cezalandırmak zorundasınız. Şayet bu durumdan haberdar idiyseniz ve bu fenalığı önlemediyseniz, yüce devletlerimiz arasında tesis edilmiş olup, bu güne kadar devam eden barışı ve huzuru bozuyorsunuz demektir. Ama umarım ve inşallah öyledir, Rusya İmparatoriçesi barış anlaşmasıyla tespit edilen sınırı geçip, yüce sultanın tebaasına saldırmasına ve zarar vermesine müsaade etmemiştir. Bundan önce de size bir mektup yazarak açıklama istemiştim, ama bugüne kadar bir cevap alamadım, dolayısıyla sevgili komşu, size ikinci defa bildiriyorum, lütfen beni açıklamasız bırakmayınız, zira bu konudan yüce sultanımızı haberdar etmek görevimdir.”¹² 

Anlaşılan, Osmanlı memuru durumun daha da gergin hale gelmesinden kaçınmak ve Rus kuvvetlerinin de katıldığı büyük bir askeri çatışmayı, Bjeduğların safında işe karışan Kazakların itaatsizliği gibi takdim etmek istiyor. 

Bziyuk savaşından sonra Bjeduğların pozisyonu güçlenmeyip, tersine zayıfladı. 15 Mayıs 1799 tarihinde Batır-Girey’in küçük kardeşi ve halefi Yavbuk-Girey, I. Pavel’in izniyle 1493 kişinin başında olarak Kuban’ın sağ yakasına göç etti. Bu planlanarak yapılmış bir hareket olmayıp, tamamen o anki durumdan doğan bir zorunluluktu. Ve daha 30 Eylül 1799’da Yavbuk-bey yüzlerce tebaasıyla birlikte geriye, Kubanötesi’ne kaçtı. Hemen Anapa’ya, Osman Paşa’ya gidip, Kazakların kendisini zorla sağ yakaya göç ettirdiğini söyleyerek kendini savundu. Paşa, Karadeniz ordusu kumandanı Kotlyarevskiy’den, Bjeduğ grubunun iade edilmesini talep etti. Yazışmalar sürerken Yavbuk-bey 6.000 Çerkesin başında olarak 8 Ocak 1800 tarihinde buz tutmuş Kuban’ı geçerek, küçük bir birlikle korunan kordonu yarıp, uyruklarını Karadeniz vilayetinden çıkardı¹³. 

Bziyuk’tan sonra aynı tipte bir büyük çatışma daha oldu: Abzehler ve Temirgoylar arasında. 19 Ekim 1807 tarihinde (yani 1806-1812 Rus-Türk savaşı sırasında) gene Yeremeyev’in kumanda ettiği Rus birliğinin yanında Temirgoy’un büyük prensi Bezruk Bolotokov, Prens Ahmetuk (Ahmetukolar Dagujiylerin bir tlekotleş soyu olan Adamiylere dahildirler), Aslan-Girey, Nogay mirzası Baterşa da vuruştu. Rus birliği 1.150 kişiden müteşekkildi, Çerkes milisi 10.000, Nogaylar 1.000 kişi idi. Yeremeyev galip gelmeye başladı, ama savaşın en kızgın anında, Bziyuk’ta olduğu gibi başmüttefikini kaybetti; süvari hücumuna aceleci bir tarzda kumanda eden Bezruk, Abzeh piyadesiyle karşılaştı ve alnına bir kurşun yedi.14 

Bu çarpışma da, istenirse sınıf savaşının bir tezahürü olarak takdim edilebilir. Bir anlamda öyleydi de… Ama daha büyük ölçüde bu, iki siyasi kampın çarpışmasıydı: Fiili bağımsızlık taraftarları (sultanın uzak ve zayıf himayesi altında) ve yaptıkları seçimin sonuçlarını hesaplamadan, Rus çarına tabi olmayı kabul edenler arasında. Bunların, kendi mülklerinde iktidarlarını koruma endişesiyle kısa vadeli perspektiflerden hareket ettiklerini tahmin etmek zor olmasa gerek. 

Sonraları Batçeriy ve Bezruk’un ardılları, Şapsığ ve Abzehlerden intikam almaya bile kalkışmayacaklar, genel toplantılara katılacaklar ve ortak Çerkes kuvvetlerine kumanda edeceklerdi. Ama öyle görünüyor ki, hiçbir senaryoda mülklerini muhafaza edemeyeceklerini anlama noktasına hiçbir zaman varamayacaklardır. Stratejileri yalnızca manevra yapmak, ayakta kalmak olacaktır. 

Yani, iki büyük prens, Bjeduğ Batçeriy Hacımukov (29.06.1796 tarihinde “Abzehlerle” girilen bir çarpışmada öldü) ve Temirgoy Bezruk Bolotokov (19.10.1807 tarihinde Abzehlerle girilen bir çarpışmada öldü), tercihlerini mülklerini önceki haliyle muhafaza etme yönünde kullandılar ve her ikisi de Rus kumandanlığı tarafından “barışçı Çerkes” milisinde kumandan olarak kullanıldılar. 

 

Toplumsal dönüşüm süreci ve Osmanlı etkisi 

Hem Bziyuk uyuşmazlığı gibi olaylar ve hem de tüm yeminli ittifak reformları Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olan topraklarda cereyan etti. 1783 yılından itibaren iki imparatorluk arasındaki sınırın Kuban Nehri üzerinden geçtiğini hatırlayalım.15 

Uyruklarının uysalca üzerlerindeki yükü taşıyacakları statükoyu yeniden kurma gayretindeki Çerkes mülk sahipleri, yalnızca Osmanlı yönetimine dayanabilirlerdi, diğer taraftan Osmanlı da Natukhay toprakları ve Şapsığya yeminli kardeşlik ittifakına baskı yapacak güçten yoksundu.  

L.Y. Lyülye, sıradaki Rus-Türk savaşı arifesinde Çerkes eşrafının yaptığı bu türden son girişimi yazdı: “1827 yılında Osmanlı Babıâli’sinin talimatıyla Anapa Kalesi’ne serasker Çeçen-oğlu Hasan Paşa geldi. Bu olayla ilgili olarak Anapa yakınlarında, Kabardey’den başlayarak tüm Çerkes halklarının prensleri, soyluları ve starşina’larının katıldığı büyük bir kongre toplandı. Dağlıların Anapa yakınlarındaki kampında bulunurken, anladığıma göre bu kongrenin hedefi Natuhajlar ve Şapsığlar arasında yerleşmiş kaçak insanların eski yerlerine dönebilmesi için aracılık edilmesi idi. Serasker bu aracılığı üstlenmeye kalkıştı ve bunun için Natuhaj ve Şapsığ starşina’larını davet etti; ama onların güçlü itirazlarıyla karşılaşınca, fazla ısrar ederse Anapa’ya komşu nüfusla iyi ilişkilerin bozulacağı endişesiyle bundan vazgeçmek zorunda kaldı.”16 

 

1. Bell, ticaretin ve orta sınıfın elinde biriken zenginlik artışının, toplumsal devrim üzerindeki etkisine işaret etti.İngilizin işaret ettiği ikinci faktör de gayet mantıklı: Ateşli silahların yaygınlaşması. Üçüncüsü ideolojik faktör, Türklerin propagandasını yaptığı, “Tanrı önünde tüm insanların eşit olduğuna dair Kuran hükmüne dayanan tam eşitlik fikrinin” yaygınlaşmasıyla ortaya çıkıyordu¹⁷. 

N.N. Rayevskiy, Osmanlı naiplerinin Anapa civarına yerleşmeye özellikle tfokotl’leri teşvik ettiğine işaret ediyor: “Anapa civarına, Türklerin himayesi altında yalnızca Tohlardan veya hür sınıftan müteşekkil 60 köy yerleşti.”¹⁸ 

Han-Girey, XIX. yüzyılın 20’li yıllarında Hamışey mülkü dahilindeki prenslerin iktidarının zayıflamasını, Anapa naibinin politikasına bağlıyor: “Hasan Paşa’nın politikaları sonucunda ortaya çıkan hür mülk sahiplerinin isyanı, Hamışeyin üst sınıfının iflasına son darbeyi vurdu: Tfokotl’ler prenslere ve soylulara itaat etmeyi tamamen bıraktılar.”¹⁹  

Osmanlı makamlarının nüfusun ana kitlesini ve dağlı starşina üst grubunu desteklemekte çıkarı vardı, zira barış zamanındaki huzur ve savaş zamanında ciddi askeri destek alma imkânı starşina’ların tavrına bağlıydı, yakın zamanda Rusya ile yeni bir savaşın çıkacağından kimsenin şüphesi yoktu. Komplo teorisi söyleminde, Osmanlı paşası Natuhayları ve Şapsığları Rus sınırlarını taciz etmeleri için tahrik eden bir provokatörden başka bir şey değildir. Oysa işin aslında, ki bu durum Rus kaynaklarında görülmektedir, bölgedeki imkânları Rusya ile kıyaslanamayacak kadar az olan Osmanlı hükümeti, Kuban’da sağlam bir barışın tesisi için ciddi gayret sarf etmişti.  

Batı Çerkesya’daki sosyal dönüşüm, önemli oranda, şeriatın ideolojik ve hukuki temeline dayanıyordu. Şeriat akımı tüm Kuzey Kafkasya’ya yayılıyordu, Adigeleri doğrudan etkileyen ise meşhur Şeyh Mansur oldu²ᵒ.  

Müslüman eşitçiliği sosyal ve siyasi uygulamada çok çelişkili şekillerde ortaya çıkıyordu. Osmanlı İmparatorluğu fiili olarak tüm dünyadan devşirilmiş eski köleler tarafından idare ediliyordu. Kadro değişimi kesintisiz olarak sürerdi. Tüm Müslümanların başı olan Osmanlı sultanı halife, bir köle kızıyla evlenebilir, ondan olan çocuğu da tahta çıkabilirdi. Köylülerin feodal sömürüsü, kişisel özgürlük prensibiyle atbaşı yürüyordu ve imparatorluk “saf” İslam’a dönüş sloganıyla yürüyen anti-feodal ve anti-Osmanlı isyanlarıyla sarsılıyordu²¹. 

XV-XVI. yüzyıllarda Osmanlı sultanları, kendilerini sıradan emekçi halkın savunucusu olarak konumlandırdılar ve bu ideolojik aracı Balkanlar’da, Yakındoğu’da, Kuzey Afrika’da yayılma için gayet ustaca kullandılar. Osmanofil ruh hali Orta Avrupa’da bile, kendilerini Roma Kilisesi’nin ve yerel feodallerin Allahsız baskısından kurtaracak adil Osmanlı hükümdarı efsanesine inanan köylü ve alt sınıf şehirliler arasında yayılmıştı²². 

Çerkesya’da insan ancak kendi sınıfının bir parçasıydı; nesilden nesile, eğer sülalenin yaşamında olağanüstü bir şey olmazsa, insanlar aynı sosyal statüde doğar ve ölürlerdi. Kişisel yeteneklerin yararı çok azdı. Böyle bir durumun çok ciddi psikolojik huzursuzluk yaratmaması imkânsızdı. 

Bu nedenle Çerkesya’daki Osmanlı naibinin, kendisi büyük bir Anadolulu toprak sahibi feodalken veya sultani köle korporasyonunun (kapıkulu) yüksek rütbeli bir üyesi iken, tfokotl’lerin akıllarını ustaca manipüle etmesi hiç de şaşırtıcı değil. Osmanlı elit ortamında, hem aristokrasiyi ve hem de sıradan halkı desteklemeye imkân veren ikili bir düşünce sistemi asırlarca hüküm sürmüştü. 

Ama sağlam bir ideolojik programa ihtiyaç duyan yalnızca Çerkes toplumunun alt tabakaları değildi. Kabardey’de öncelikle prenslerin kendileri, ellerinden yalnızca iktidar ve toprağı almakla kalmayıp, doğrudan doğruya halkın tümünü kendilerine karşı kışkırtan sömürgeci sistemin meydan okumasına karşı bir yanıt bulmaya çalıştılar. V.H. Kajarov’un işaret ettiği gibi, ”Kabardey’deki şeriat akımı geleneksel toplumsal kurumlar krizinin aşılması yönündeki ilk adımdı.”²³ 

Kubanötesi Çerkesya’sındaki prenslik elitinin aynı şekilde toplumu “yukarıdan” reforme etme ihtiyacına düşmesi kaçınılmazdı, bu durumu biz çeşitli zamanlarda prenslerin kendi tebaalarıyla Abzehya’nın yamaç topraklarına göç etmeleri şeklinde gözlemliyoruz, yeni geldikleri yerlerde halkın özyönetim kurallarını kabul ediyor, seçilmiş icra organlarına dahil oluyorlardı. Bu deneyimi, mülkleri Natukhoy topraklarına dahil edilip onun içinde erimiş olan prensler, Zanov ve Bastokov, Kabardeylerden daha önce yaşamışlardı. Bundan başka, bazı üyelerinin iktidar statüsü bakımından Temirgoy veya Kabardey’den aşağı kalmadığı Nathokuace’nin hükümran elitinin bizatihi kendisi de, Bziyuk’tan çok önce domine edilmeye ve alternatif özyönetim sistemine uyum sağlamaya başlamıştı. Onlar bunu çok başarılı bir şekilde yaptılar (bazı nüfuzlu tfokotl’lerle birlikte), Edirne Anlaşması günlerinde Natukhoy topraklarının halk meclisine başkanlık ediyorlardı ve Natukhoy toprakları ve Şapsığya’nın ortak meclisinin büyük “çember”i çerçevesinde büyük nüfuz sahibi idiler. Onların bu deneyimi, sülale aristokrasisinden kimselerin de seçilmiş makamlara gelebileceğini ve üstelik askeri kuvvetlere kumanda edebileceğini de gösterdi. 

Yani, şeriat hareketi, Çerkesya’nın batı vilayetlerindeki demografik ve ekonomik büyümenin tayin ettiği, objektif olarak olgunlaşmış modernizasyon sürecinin yalnızca dış çerçevesi idi. Sosyal modernizasyonun temel şartları arasında şunları saymak lazımdır: Demografik büyüme; denizin etkisi ve ticaretin gelişmesi; tarımın ve zanaatın gelişmesi; askeri-siyasi istikrar (XVII. yüzyıl boyunca ve XVIII. yüzyılın ilk yarısında uzun süreli savaşlar neredeyse olmamıştı); nispeten pahalı olmayan ve kaliteli ateşli silahların yayılması; milli cemaatlerin (Rum, Ermeni, Türk) ortaya çıkması, yani başlarda mevcut Çerkes yönetim kurumlarına saygı göstermeyen ve feodal basamağa hiçbir şekilde bağlı olmayan Avrupa etkisi taşıyan bir gelişme örneği gösteren ciddi sayıdaki nüfus grupları. 

Rusya’nın askeri-sömürgeci etkisi 

Başlarda toplumsal, dönüşümsel olgu, dış saldırı biçiminde güçlü bir uyarı aldı. Çerkesya’da silaha sarılacak insanların ve bu insanların savunacağı bir şeylerin mevcut olduğu ortaya çıktı. Onlar kendi yeni ve adil hayat tarzlarını savunuyorlardı, Napolyon ordusunun gerçekten devasa gücünü harekete geçiren de buna benzer bir duygu idi. Eski dünyayı devirmek ve onun yıkıntıları üzerinde, yeni bir hukuk sistemiyle, toplumun üyeleri için eşit şartlarla yeni bir dünya düzeninin kurulması… İşte Çerkes direncinin mental kalıbı buydu. 

Prenslik iktidarı kurumuna dayanan Çerkes yönetim sisteminin sökülmesine Rusya yönetimi, Edirne Anlaşması’ndan (1829) hemen sonra başlamıştı. Üstelik daha Edirne Anlaşması öncesi dönemde, Çerkes vilayetleri, Rusya askeri yönetiminin yıkıcı baskısını hissetmeye başlamışlardı. 

Yerel eşrafın çıkarına olan hiçbir şey, eğer konjonktürel olarak Rusya hükümetinin hedeflerinin yararına değilse, dikkate alınmazdı. Rus nüfuzuna rehberlik eden, fiili olarak ajan ve casus olarak hizmet eden prens, evet, tamamen işimize yarar bir figür. Güçlü bir feodal mülk sahibi, egemen, kendi etrafında herhangi bir Adige nüfusunu konsolide etmeyi becerebilen bir askeri lider olarak Çerkes prensi, dizginlenmesi, zayıflatılması veya fiziksel olarak ortadan kaldırılması gereken bir potansiyel düşman olarak değerlendiriliyordu. Meşhur Cambulat Bolotokov’un akıbeti de böyle olmuştu²⁴. 

R.S. Kandor şu konuya işaret ediyor: “Batı Çerkesya’nın yönetim sistemine etki eden en önemli faktörlerden biri haline gelen konu, bölgedeki devamlı Rus askeri varlığı ve bazı Çerkes prenslerinin Rus tabiyetine geçişidir. Bu keyfiyet Çerkes elitini kendi halkının gözünde tam kapasiteli egemen siyasi, askeri ve adli iktidara sahip bağımsız hükümranlar statüsünden mahrum bırakıyordu. Ama bazı prenslerin, kendi mülkleri içerisindeki ve komşu Çerkes alt etnosları üzerindeki iktidarlarını güçlendirmek için Rus ordusunu kullanma düşüncesi, yönetim sistemi için çok daha yıkıcı ve karıştırıcı oldu.”²⁵ 

Çerkesya’nın feodal sınıfının akıbeti için Rusya etkisi tamamen belirleyici oldu. Rusya hükümeti, Kafkas savaşından hemen sonra Çerkes hükümran elitini hem fiili ve hem de hukuki olarak lağvederek, onları hâlâ asırlık köylerinde nispi bir saygı görerek yaşayan, ama mutlak bir kontrol altında tutulan amorf bir köylü sakinler grubu haline düşürmüştü. 

 

Sonuçlar 

Yani, Çerkesya’daki sosyal modernizasyonun liderleri, yalnızca eşitlikçi bir yönetim değil, siyasi birlik arayışı olduğunu da çok açık biçimde ortaya çıkarmışlardı. Eski feodal elitin önde gelen temsilcileri ise, tam tersine, geleneksel toplumsal sistemi korumaya çabaladılar ve Adige sahasının siyasi birliği için proje önermediler. Üstelik, Batı Çerkesya prensleri yeminli ittifak topraklarıyla tam bir ayrışmaya ve mülkleri üzerinde Rusya himayesi kurulmasına razı idiler. 

Kabardey prensleri ise, tam tersine, sömürge rejimine karşı isyan bayrağını kaldırıyor, Kabardey toplumunun konsolidasyonuyla destek bulmayı umuyor, şeriat hukukunu tesis ediyor ve nihayet Batı Çerkesya’ya göç ederek kurtulmayı umuyordu.  

(Вестник Науки – Шıэныгъэгъуаз, No:9, 33 – 2016) 

  

Çeviri: Uğur Yağanoğlu 


Kaynakça 

  1. ГардановВ.К. Общественный строй адыгских народов. (XVIII – первая половина XIX в.). – М.: Наука, 1967. – С. 246-264. 
  2. ГрабовскийН.Ф. Присоединение к России Кабарды и борьба ее за не- зависимость // Сборник сведений о кавказских горцах. – Вып. IX. – Тифлис, 1876. Отд. 1. – С. 177. 
  3. АлоевТ.Х. Исторические предпосылки возникновения миграционного движения в Кабарде во второй половине XVIII века // Исторический вестник. 

– Вып. III. – Нальчик, 2006. – С. 255-256. 

  1. Цит.по: Кажаров В.Х. Адыгская хаса. Из истории сословно-предста- вительных учреждений феодальной Черкесии. – Нальчик: Институт черкес- ской истории и культуры, 1992. – С. 92. 
  2. СмирновВ.Д. Крымское ханство под верховенством Отоманской Порты. В 2-х томах. Т. 2. – М: Издательский дом «Рубежи XXI». 2005. – С. 201-202. Хотко С.Х. 
  3. ДзидзарияГ.А. Махаджирство и проблемы истории Абхазии XIX столе- тия. – Сухуми: изд. «Алашара», 1982. – С. 254-255. 
  4. ВолковаН.Г. Этнический состав населения Северного Кавказа в XVIII – начале XX века. – М.: Наука, 1974. – С. 23-24. 
  5. Адыги,балкарцы и карачаевцы в известиях европейских авторов XIII- XIX вв. Составление, редакция переводов, введение и вступительные статьи к текстам В.К. Гарданова. – Нальчик: «Эльбрус», 1974. – С. 241. 
  6. АутлевП.У. К вопросу о дате Бзиюкской битвы // Ученые записки Ады- гейского научно-исследовательского института языка, литературы и истории. – Т. XIII. – Майкоп, 1971. – С. 394. 
  7. КороленкоП.П. Черноморцы. СПб., 1874. – С. 103. 
  8. Тамже. – С. 115. 
  9. Материалыпо истории западных адыгов. (Архивные документы 1793- 1914 гг.) / сост. А.В. Сивер. – Нальчик: Издательский центр КБИГИ, 2012. – С. 13. 
  10. КороленкоП.П. Черноморцы. – С. 118. 
  11. Тамже. – С. 143. 
  12. ДоговорыРоссии с Востоком. Политические и торговые. Собрал и из- дал Т. Юзефович. СПб.: Типография О.И. Бакста, 1869. – С. 45. 
  13. ЛюльеЛ.Я. О натухажцах, шапсугах и абадзехах // Записки Кавказско- го отдела императорского русского географического общества. Книжка IV. – Тифлис, 1857. Отд. 1. – С. 230. 
  14. БэллДж. Дневник пребывания в Черкесии в течение 1837-1839 годов. Пер. с англ. К.А. Мальбахова. – Т. I. – Нальчик: «Эль-Фа», 2007. – С. 367-368. 
  15. ЗапискаН.Н. Раевского «О политическом состоянии Восточного бе- рега». Конец февраля 1840 г. Керчь // Архив Раевских. – Т. III. СПб., 1910. – С. 340. 
  16. Хан-Гирей.Записки о Черкесии / Вступительная статья и подготовка тек- ста к печати В.К. Гарданова и Г.Х. Мамбетова. – Нальчик: «Эльбрус», 1978. – С. 193. 
  17. МусхаджиевС.Х. Исламский узел Кавказской войны. Идеологический и политический аспекты освободительного движения на Северном Кавка- зе (конец XVIII – первая половина XIX в.). – Майкоп: Изд-во МГТУ, 2006. – С. 54. 
  18. ЛуцкийВ.Б. Новая история арабских стран. – М.: Наука, 1966. – С. 67-73. 
  19. ИвановН.А. Османское завоевание арабских стран. 1516-1574. – М.: Издательская фирма «Восточная литература» РАН, 2001. – С. 22-27. 
  20. КажаровВ.Х. Адыгская хаса. Из истории сословно-представительных учреждений феодальной Черкесии. – Нальчик: Институт черкесской истории и культуры, 1992. – С. 122. 
  21. ПерепискаДепартамента Генерального Штаба со штабом Отдельного Кавказского корпуса по ходатайству султана Азамат-Гирея. О расследовании обстоятельств смерти его родственника Кермчойского князя Джембулата Ой- текова. 1838 г., июня 5 – июня 6 // РГВИА. Ф. 482. Д. 62. Л. 1-8, 10-10 об. 
  22. КандорР.С. Трансформация традиционной системы управления за- падных адыгов (черкесов) (конец XVIII в. – 60-е гг. XIX в.). – Майкоп: Изд-во: Паштов З.В., 2009. – С. 102-103. 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz