Çerkesler ve Yahudiler

0
1206

Yahudiler, Kafkasya’da yaşayan en eski halklardan biridir, geçmişi 2.500 yıl öncesine dayanır(1). Etnik özelliklerine göre (tarihsel, jeopolitik, dinsel, kültürel, psikolojik vb.), Kafkasya Yahudileri Batılı ve Doğulu Yahudiler arasında bir ara halkadır. Ünlü İsrailli tarihçi İ. David, Kafkasya Yahudilerini karakterize eden aşağıdaki özellikleri tespit etmiştir: 

1) Kafkasya Yahudileri ne Sefarad ne de Aşkenazidir; İber-Kafkas jeopolitik ve çoketnikli-çokdilli ortamı temelinde ortaya çıkan özel bir etnik grubu temsil eder. 

2) “Kafkasya Yahudileri” terimi, genel anlamda Kafkasya’da doğmuş veya geldikleri ülkelere bakılmaksızın sonradan Kafkasya’ya giderek orada yaşamlarını sürdüren tüm Yahudileri ifade eder (“İ. David’in bu tezine katılmak pek mümkün değil, çünkü Kafkasya Yahudileri öncelikle binlerce yıldır Kafkasya’da yaşayan nüfustur ve ‘Dağ Yahudileri’ olarak kabul edilmektedir” – Jiraslan Kagazezhev). 

3) Kafkasya Yahudileri için sosyo-ideolojik bir olgu olarak din, başlı başına kültürel bir amaç değildir. Deyim yerindeyse, “din için din ve din adına” söylemleri, yüzyıllardır ortak hafızalarının derinliklerinde korunan babadan kalma geleneğin bir ifadesidir. 

4) Kafkasya Yahudilerinin dini ritüeli, Sefaradlarla bazı benzerliklere rağmen, temelde Kafkasya Yahudi topluluklarının bağımsız olarak oluşturduğu bir ritüeldir. 

5) Kafkasya Yahudilerinin tarih felsefesi, Yahudiliğin asırlık evriminin, gelişimini ve oluşumunu belirleyen varoluşsal faktörlerinin anlamıdır(2). 

Tarihsel dönem 

Kafkasya’da ilk Yahudi yerleşimciler, MÖ 4-5. yüzyıllarda ortaya çıktı. Dağ Yahudileri arasında, Süleyman’ın Mabedi’nin (Birinci Mabet) yıkılmasından sonra atalarının yeniden yerleşimine ve onların “İsrail’in kayıp 10 kabilesi”nden biri olduklarına dair bir efsane vardır. Kuzey Kafkasya’da Yahudilerin kitlesel olarak ortaya çıkışı MÖ 1. yüzyıldan itibaren başlamıştır, esas olarak Çerkeslerin eski ataları olan Meots topraklarındaki Yunan kolonilerinde. Önemli bir kısmı, Karadeniz bölgesinin en önemli ticaret ve ekonomi merkezi olan Taman Yarımadası’ndaydı. 

Ortaçağın başlarında, öncelikle Bizans ve İran’dan olmak üzere Kuzey Kafkasya’ya Yahudi göçü arttı. 6-7. yüzyıllarda Kuzey Kafkasya’nın önemli bir bölümünün işgal edilmesinden sonra kurulan Hazar Kağanlığı’nda önemli bir rol oynamaya başladılar. Yahudilerin Hazar Kağanlığı’ndaki etkisi 8. yüzyıldan itibaren öylesine yoğunlaşır ki Yahudilik resmi din haline gelir. 

Yahudilerin büyük bir kısmı geleneksel olarak Taman Yarımadası’nda yaşıyordu. Zihinsel anlamda ticaretten uzak olan Çerkes prensleri, ticarette memnuniyetle Yahudi tüccarlara öncelik verdi ve onlara himaye sağladı. 

Kabardey tarihine kişiliği yansıyan ilk Yahudi Kudenet’tir (15. yüzyılın başları). Adı, Doğu Çerkes topraklarına Kabardey isminin verilmesiyle ilişkilendirilen tanınmış Çerkes siyasi figür Kabardey Tambiyev’in ortağıydı(3). Kudenetov’ların bugüne kadar ulaşan aile arması “Davud’un Yıldızı”nı andırmaktadır(4). Kabardey Tambiyev’in kızıyla olan evliliği sayesinde Kudenet, Çerkesya›nın en yüksek asil unvanlarından olan “tlekotleş”i aldı. 

İtalyan coğrafyacı ve etnograf Giorgio Interiano’nun (15. yüzyılın ikinci yarısı) Yahudilerin Çerkeslerin kültürel yaşamındaki rolüne ilişkin bilgileri oldukça ilginçtir. Ona göre Yahudiler, Çerkesya›daki ekonomik ve siyasi faaliyetlere ilişkin belgelerin hazırlanmasıyla uğraşıyorlardı(5).

15. yüzyılın sonunda, tanınmış bir siyasi figür, büyük bir tüccar ve Kırım’daki Ceneviz ticaret merkezi Matrega’nın sahibi, asil Ceneviz Yahudisi Simon de Gizolfi ile Çerkes prensinin kızı Bezok Bika-Khanum’un oğlu Zakharia de Gizolfi’ydi (Rus materyallerine göre Zakharia Gurguruis). III. İvan ile yazışmaları vardı ve belgelerde “Yahudi” olarak geçiyordu(6).

Zakharia, 1483 ve 1487 yıllarında Kafa’dan geçen tüccarlar ve kendi adamları aracılığıyla Zakcharia, III. İvan’a Rus hizmetine girme teklifiyle mektuplar gönderdi ve çardan Moskova’ya gitme daveti aldı(7). Ancak Zakharia, belli ki Moskova’ya taşınmak istemiyordu, amacı III. İvan’ın yardımıyla Taman’da kendini ispatlamaktı. L.İ. Lavrov’un belirttiğine göre, “Yabancı prensleri hizmetine kabul etmeye istekli, ileri görüşlü III. İvan, Batı Avrupa, Kırım ve Kuzey-Batı Kafkasya (Çerkesya) ile bağlantıları bulunan ve Kırım-Türk-Çerkes meselelerini iyi bilen, aktif ve eğitimli bir kişi olan Zakharia ile ilgileniyordu”(8). 

Siyonizmin kurucusu ve fikir babası Theodor Herzl (ortada)

Mart 1485’te III. İvan, Kırım’daki Rus büyükelçisi Shein’e, Zakharia’nın Rusya’ya taşınması konusunda mümkün olan her şekilde yardım etmesi emrini gönderdi(9). 

III. İvan, Eylül 1489’da büyükelçi Nikifor Domanov’u Zakharia’ya halkın kendisini bekleyeceği yer ve zaman hakkında bir mesaj yolladı(10). Mayıs 1491’de Kırım’dan, Zakharia’nın Karadeniz bölgesindeki zor durumlar yüzünden gecikeceği nedeniyle Domanov’un III. İvan’ın talimatlarını yerine getiremeyeceği haberi geldi. Domanov, asıl nedenin Zakharia ile Osmanlı padişahı arasındaki çelişkide yattığını düşünüyordu(11). 

Muhtemelen, yakın zamanda Osmanlı işgalinden sağ kurtulan Çerkes prensleri, Zakharia aracılığıyla Osmanlı devletine karşı Moskova ile ittifak yapmaya çalışmışlardı. Bu, onun Moskova’ya taşınma konusundaki görünür isteksizliğini, ancak yalnızca yardım çağrısında bulunduğunu ve Sultan’la (Osmanlı padişahı) ilgili bağımsız bir konumda olduğunu açıklamaktadır. Eğitimli bir kişi ve önde gelen bir siyasi figür olarak Zakharia, diplomatik amaçları için Çerkes prenslerinden pekâlâ yararlanabilirdi. 

 

“Çerkesler ve Yahudiler benzer bir tarihsel kaderle birleşiyor. Ulusal felaketin bir sonucu olarak, Çerkeslerin çoğu Yahudiler gibi tarihi vatanlarını terk etmek zorunda kaldı”

 

III. İvan’ın Zakharia de Gisolfi ile yazışmaları Rusya-Çerkes ilişkileri tarihinde önemli bir dönemi yansıtmaktadır. 16. yüzyılın başında Zakharia de Gisolfi, Mengli Giray’ın hizmetine girer(12). 1505 yılına kadar “ödeme” gönderilen Kırım prensleri arasında Zakharia’nın adı geçmektedir, bu da onun Mengli Giray sarayındaki yüksek konumunu göstermektedir. Zakharia’nın Mengli Giray’a katılmasıyla eşzamanlı olarak Kırım-Çerkes ilişkileri iyileşti ve bir süreliğine müttefik oldular. 

Evliya Çelebi’nin (17. yüzyılın birinci yarısı) Çerkesya›daki Yahudi cemaatine ilişkin açıklaması çok ilgi çekicidir: 

“…Abhazya dağlarının eteklerinde, aşılmaz kayalıklar ve yoğun ormanlar arasında yaşıyorlar. El sanatları ile uğraşan, askerlikle ilgisi olmayan insanlardır. Bunlardan en az 10.000 kişi var, liderleri ve yöneticileri yok. Sadece her kampta bir-iki değerli ve seçkin, takaku (rahip) adı verilen yöneticiler var. Hiçbir halkla ticaret yapmazlar ve ayrıca başka hiçbir kabileyle karışmazlar. Başkalarından kız almıyorlar ve kendileri de vermiyorlar. Başka milletten insanlarla yemek paylaşmıyorlar… Tavuk ve domuz yemiyorlar. Başkasından aldıkları yiyecek ve erzakı da yemezler. 

Misafirlere olağanüstü ilgi gösteriyorlar ve onlardan hiçbir şey çalmıyorlar. Kan dökmezler ve savaşa girmezler. Yiyecek olarak fasulye, bezelye, darı lapası varken bal ve peynir yemiyorlar. Bıçaklanarak öldürülen hayvanların etlerini yemiyorlar. Ancak başka yiyeceğin olmadığı durumlarda besili sığırları kesip yerler. 

Çok sayıda koyunları, kuzuları ve inekleri var ama domuzları yok. Bu insanlar bal likörü içiyor ama boza içmiyor… Hana sonsuz saygı gösterdiler ama muhafız ordusu göndermediler çünkü savaşçı değiller… İki saat uzaklıkta Giaga Nehri’nin kıyısındaki Mamşuhi (Mamhegi) kampı bir kale gibidir: Çevresinde bakımlı, zapt edilemez Azbare Köyü vardır. Buradan üç saatlik bir yolculukla Laba’nın kolu Ulka Nehri’ne, ardından iki saatlik bir yolculukla Seral Nehri’ne ve sonrasında Warp Nehri’ne varılır. Bu üç nehir, Abhaz topraklarındaki dağlardan başlayıp doğuya doğru akarak büyük Kuban Nehri’ne dökülüyor. Memşukların ülkesi oralara kadar uzanıyor.(13)” 

Memşukların Kafkasya’daki en eski Yahudi cemaatine ait oldukları aşağıdaki delillerle doğrulanabilir: Çerkeslerden farklı olarak Memşuklar savaşçı değildirler, uzun zamandan beri Kafkasya’daki Yahudilerin ana mesleği olan zanaatlarla uğraşmışlardır. Memşuklar kapalı bir topluluktur, temsilcileri diğer Yahudi gruplar gibi komşu halklarla aile ilişkileri kurmamışlardır. Çerkes topraklarının derinliklerinde bulunmalarına rağmen, Çerkeslerden taciz görmeden özerk bir şekilde yaşadılar. Yahudilikte yasak olan domuz etini yemediler. Evliya Çelebi tavuk konusunda yanlış bir bilgi aktarmıştır: Yahudilerin tavuk yemesine izin veriliyordu, ancak yalnızca Yahudi cemaatinin özel insanları olan “takaku” kasapları tavuk kesebiliyordu. 

Memşukların dini kitapları yoktu. Bu durumda I. David’in Kafkas-Yahudi etnik çekirdeğinin Talmud’un (Yahudi medeni kanunu, tören kuralları ve efsanelerini kapsayan dini metinler) oluşturulup düzenlenmesinden önce şekillendiğini söylemesi uygundur, yani Talmud öncesi Yahudilik(14). Çerkesler, topluluğun üyelerine “çufut” yani Yahudiler adını verdi. Bazı tarihçilerin Memşukları Çerkeslerle özdeşleştiren çıkarımları yanlıştır. N.G. Volkova, takaku’nun Çerkeslerin dini kültlerle bağlantılı sosyal bir grubu olduğuna inanıyordu. Çerkeslerin tarihinde bu tür sosyal grupların hiçbir zaman kaydedilmediğini unutmayın. Ancak Çerkesler arasında uzun süre ikamet etmeleri nedeniyle Yahudilerin bir kısmının İslam’a geçtiğini kabul etmek mümkündür.  

Rus yönetiminin Kuzey Kafkasya’ya sızmasıyla birlikte, Batı Kafkasya’nın eski Yahudi nüfusunun torunları olan ve ortadan kaybolan Memşuklar grubuna ait olan, Çerkesçe konuşan birkaç yüz Yahudi, Rus tebaası haline geldi(15). 

 

Sovyet dönemi 

Çerkes-Yahudi ilişkilerinin yeni bir aşaması, Sovyet dönemiyle ilişkilendirilmektedir. 1925 yılında Nalçik’te Karahalk gazetesinin İbranice-Tat dilinde Yahudi versiyonu yayımlanmaya başladı. Editörü Hanoi İfraimov’du(16). Kabardey-Balkar Özerk Oblastı (KBAO) Merkez Yürütme Komitesi Başkanı B.E. Kalmıkov, komitenin üçüncü genel kurulunda (26 Temmuz 1925) yaptığı konuşmada, Nalçik yakınlarındaki Dağ Yahudileri yerleşimine özerklik hakları verilmesini önerdi ve bu da aynı yıl uygulandı(17).  

Aron Leviev, Dağ Yahudileri özerkliğinin yürütme komitesinin ilk başkanı oldu. 1938’de Dağ Yahudilerinin özerkliği ortadan kaldırıldı ve yerleşimleri, Nalçik şehrinin idari sınırlarına girdi. 

Çerkes ve Yahudilerin dostane ilişkileri Büyük Vatanseverlik Savaşı’nın zorlu yıllarında da devam etti. Naziler, Kuzey Kafkasya’nın yanı sıra işgal altındaki diğer bölgelerdeki Yahudi nüfusuna da zulmetti. Eylül ayında Kuzey Osetya’nın Mozdok bölgesindeki Bodanovka Köyü’nde kadın, yaşlı ve çocuklardan oluşan 470, Kavminvod bölgesinde ise 6.000 Dağ Yahudisi öldürüldü. Ne yazık ki, Alman ordusunun işgal ettiği yerlerde bölge nüfusunun belirli bir kısmının da cezai eylemlere katıldığını belirtmek zorundayız. Ekim 1942’nin sonunda Nazi birlikleri Nalçik şehrini ele geçirdi ve cumhuriyet topraklarında acımasız bir işgal rejimi kuruldu. 

Nazilerin yaklaşmasıyla Nalçik’teki 3.000 Dağ Yahudisi nüfusunun çoğu tahliye edildi. Kalan insanların birçoğunun kaçmasına komşu nüfus yardım etti. Bazı Kabardeyler, kendi hayatlarını tehlike altına alarak onları akraba ve aile üyesi ilan etti. Kudüs’teki Yad Vashem Holokost Müzesi’nde, Dağ Yahudilerinin, kendilerini yaklaşan tehlikeden ve ölümden kurtaran Kabardeylerin benzersiz cesaret ve soylulukları hakkında çok sayıda yazılı ifadeleri yer almaktadır(18). 

Çerkesler ve Yahudiler benzer bir tarihsel kaderle birleşiyor. Ulusal felaketin bir sonucu olarak, Çerkeslerin çoğu Yahudiler gibi tarihi vatanlarını terk etmek zorunda kaldı. Bu koşullar altında bir dizi ulusal görgü kuralları geliştirildi. Adige Xabze, Çerkeslerin ulusal kimliğinin korunmasında olağanüstü bir rol oynuyor. Musevilik de tarih boyunca Yahudi halkının kimliğinin korunmasında benzer bir rol oynamıştır. (aheku.net) 

  

*Tarihçi ve hukukçu 

 


Kaynakça 

(1) İ. David, Kafkasya Yahudilerinin Tarihi, S. 25  

(2) İ. David, Kafkasya Yahudilerinin Tarihi, S. 29. 

(3) A.V. Gadlo, Tarihöncesi Azov, S. 316 

(4) B.Kh. Bgazhnokov, Çerkesya’nın ortaya çıkışı ve sınır bölgeleri – Tarihi Bülten, S. 36-37 

(5) J. İnteriano, Çerkesler olarak adlandırılan Zihlerin ülkesinde yaşam. 13-19. yüzyıllardaki Avrupalı yazarların haberlerinde Adigeler, Balkarlar ve Karaçaylar. S. 47  

(6) Araştırmacılara göre Zakharia de Gizolfi, Yahudi kökenli bir Cenevizliydi (Golubinsky E, Rus Kilisesi Tarihi. T. II. M. 1900. S. 889) 

(7) E.S. Zevakin-N.A. Penchko, 13. ve 15. yüzyıllarda Batı Kafkasya’daki Ceneviz kolonilerinin tarihi üzerine yazılar. S. 128-129 

(8) L.İ. Lavrov, 15. yüzyılda Rusya-Kafkas ilişkilerinin tarihi üzerine,  

(9) Rus Tarih Kurumu (RIO) Koleksiyonu, S. 73. 

(10) RIO Koleksiyonu, S. 77 

(11) RIO Koleksiyonu, S. 114 

(12) RIO Koleksiyonu, S. 309 

(13) Evliya Çelebi, Seyahatname, S. 54 

(14) İ. David, Yahudilerin Tarihi, S. 29 

(15) Rusya Halkları, S. 154 

(16) Karahalk, Nalçik, 1925. No. 556, S. 3 

(17) Kabardey-Balkar Cumhuriyeti Merkezi Devlet Arşivi Op. 1.D. 28. L. 10. 

(18) Y.İ. Murzakhanov, Büyük Vatanseverlik Savaşı Sırasında Dağ Yahudileri Cemaati, S. 85 

  

Çeviri: Serap Canbek 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz