Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Bugün başka bir gün

Üzgünüm, biraz da şaşkın, laf olsun diye değil, samimiyetle! 

“Neden?” diye soracaksınız… 

“Neden?” diye ben hepimize soracağım. 

Nedendir, bile isteye, düşünerek, emek sarf ederek, bırakın başkalarını, kendimizi kandırmaktan aldığımız bu haz? 

Allah aşkına! Ne görüyoruz aynanın karşısına geçtiğimizde? 

İnanmış, dürüst, göründüğü gibi olan ya da olduğu gibi görünen bir insan mı? 

Daha az önce, riyasını allayarak pullayarak satan bir düzenbaz mı? 

İnsanlığa ve halkına dair hedefleri olan, bıkmadan, yılmadan düşe kalka o hedeflere doğru azimle yürüyen bir savaşçı mı? 

Ya da tam tersine, direnmeden, savaşmadan, alın teri dökmeden hep ama hep yenilmeyi kabullenmiş kifayetsiz, acınacak bir korkak mı? 

Vakur, onurlu, özverili, başı dik, alnı açık biri mi gördüğümüz?  

Zafer naraları atan, yarın yeni kelleri kopararak ganimet devşirecek eli kanlı bir tiran mı? 

Anasının, babasının hayır duasını almış bir evlat mıdır aynadaki, kırık kalplerinin enkazı altında kalmış bir bedbaht mı?  

İnsana, insanımıza, yaratılmışa hizmet anlamında, kaçımızın içi rahat başını yastığına koyduğunda? 

Kaçımız maziye borcunun, bugüne ve geleceğe sorumluluğunun farkında? 

Kaçımızın yüreği titriyor, ruhu daralıyor, nefesi kesiliyor layık olamama korkusundan? 

Her daim hasretle andığımız ninelerimizin masallarını aramızdan kaç kişi iç huzuru ile anlatabiliyor çocuklarına, torunlarına? 

Çıkıp geliverseler ‘’Kuzum benim‘’ diye sarılacaklar mı yine bize?  

Yüzümüze bile bakmadan, dönüp gidecekler belki de! Öylece bakıp kalacak mıyız arkalarından? 

Mezarlarını ziyaretlerimizde okuduğumuz Fatiha’lar birikiyor, birikiyor, birikiyor ve tokat olup suratımıza inmek üzere bizi bekliyor olabilir mi? 

Kaçımızın eli uzandı bugün tutacak bir el arayana ayırım yapmaksızın?  

Bir hayvanın önüne bir lokma ekmek koyan ve onun cömertçe sunduğu dupduru sevgisiyle ruhunu yıkayan kaç kişi var meselâ? 

Bizi görenler kaçmak için mi koşuyorlar, yetişip yanımızda yürümek için mi? 

Çoğu zaman, olmadığımız gibi görünmek uğruna gecemizi gündüzümüze katıp, türlü desiseler kurup, kendimizle birlikte başkalarını da bir yalan dolan gayyasına sürüklerken, kaçımız gerektiği gibi olmak için gücümüz yettiğince çabalıyoruz? 

Ben kendimden hiç ama hiç emin değilim. 

Üzgünüm, kaygılıyım, bocalayıp duruyorum.  

Sizi bilemem! 

Süha Baytekin
Süha Baytekin
1965 Almanya doğumlu. Baba İstanbul, anne Eskişehirli. Haydarpaşa Lisesi ve Marmara Üniversitesi Uluslararası İşletmecilik mezunu. Yüksek lisansını ve doktorasını İstanbul Üniversitesi Uluslararası İşletmecilik'te yaptı. Koç Holding ile başlayıp sayısız firmada yöneticilik, Hamoğlu Holding ile sonlanan, pazarlama, iletişim kordinatörlüğü... Şu anda emekli. Uzun yıllardır sosyal medya ve çeşitli mecralarda yazarlık... 5.000 fotoğraflık eski Çerkes fotoğrafları arşivi var. Kitapları: "Diasporada Çerkes Olmak", "Çerkes Sürgünnamesi", "Kutsal Ay’ın Kızları-1". Basılacak Kitapları: "Kutsal Ay'ın Kızları-2", "Kutsal Güneşin Çocukları", "Diasporik Hikayeler". Medeni durum: Bekâr.

Yazarın Diğer Yazıları

Nauke Yakup Oğlu Reşit

Manyas’a bağlı Bolağaç Köyü’nden Nauke Yakup oğlu Reşit… Milli Mücadele’ye başından itibaren katılmış bir asker! Ölüme meydan okumuş, aç kalmış, soğukta kalmış, yılmamış, ana baba duasını...

Dile hasret…

Annesi Çerkes, babası Türk olan bir dostum anlattı bu hikâyeyi... 90 yaşına yakındı. Bizim yanımızda yaşıyordu anneannem. Köyde evi barkı kalmamıştı. Annemden başka bir evladı...

Nice kaybolan çocuk anısına…

Zaten zehir olan yaşamları çekilmez bir yük gibiydi artık. Emef olmasaydı., ölselerdi, bu hoyrat diyarlarda da olsa yerin altına girselerdi, toprak örtseydi üzerlerini, görmeseler,...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img