Osetlerde kadim halk tıbbı ve geleneksel tedavi şekilleri 12. Bölüm

0
382

Zabitı Jarbeg’in (Дзабиты Зарбег) Oset Halk Tıbbı (Ирон Адæмон Хостæ) kitabının Badı Muammer Tekin tarafından yapılan çevirisini yayımlamaya devam ediyoruz.

Фадынæг (Fadıneg) Kızamık  

Bu hastalık en tehlikeli hastalıklar sınıfında kabul ediliyor ve korku salıyordu. Bu nedenle korkudan ismi dahi anılmıyor, ismi anıldıkça bulaşır inancıyla, hastalığa karşı nazik olma adına kutsallık, azizlik atfedilerek zuar (kutsal olan belirli yer) deniyordu. Çocukların hayatlarında sadece bir kez kızamığa yakalandıkları dönemde hasta evine alkollü gitmek dönemin inançları gereği yasaktı. Evde kötü söz kullanmak, yağlı yiyecek yemek, özelliklerde domuz eti yemek hoş karşılanmıyordu. Sesli konuşulmaz, insanlar nazik olmaya gayret ederlerdi. Böyle durumlarda hastalığın daha da azacağı düşünülüyordu. Kızamık hastalığını altın kalpli bir meleğin getirdiğine inanılıyordu. Bulaşıcı çocuk hastalıkları için ilahi Alardı adına kurbanlar kesilir, o günün anısına begenı denilen özel içecekler hazırlanırdı. Alardı sair zamanlarda da belirli olan kutlama günlerinde günümüzde de birçok yerde anılmakta olup kurbanlar kesilmektedir. Henüz kızamık hastalığına yakalanmamış çocuklara (Кæнинæгтæ) keninegte, olacaklar deniyordu. İlahın gönlünü almak adına şarkılar söylenirdi. Hastalanan çocukların ergenliğe adım attıkları varsayılırdı. Hastalığın bulaşıcı ve tehlikeli olması nedeniyle birçok bölgede Alardı tapınakları mevcuttur ve ilgi görmektedir. Günümüzde yılın belirli günlerinde bu tapınaklarda dua edilmektedir. Alardı ile ilgili ve küfür ve beddualar da yaygındır. “Alardı götürsün seni, Alardı çarpsın seni, Alardı’nın gazabına gelesin” gibi. “Alardı’nın iyiliklerinden nasiplen” gibi güzel sözler de vardır. 

Kızamık hastalığına fadıheg yerine alardı diyenler de vardı. Kızamık hastalığı karşısında fazla bir şey yapılamıyor, aciz kalınıyordu. Bu nedenle de dua etmek, inandıkları ilahi güçlere yalvarmaktan başka bir şey yapamıyorlardı. Morallerini yükselten, Alardı’yı öven şarkılar söylüyorlardı. Hastalıktan korunmak yerine, kızamık çıkarmamış çocuklara bulaşmasını sağlıyorlardı. Bir an önce çocukların kızamık çıkarıp kurtulmaları isteniyordu. Çünkü her çocuğun bu hastalığı geçireceği biliniyordu. Kızamıklı çocukların vücutları genelde alkolle silinerek temiz tutuluyordu.  

 

Сауниз (Şavnij)  

Çiçek hastalığı  

Çiçek de bulaşıcı ve tehlikeli hastalıklardan sayılmaktadır. Vücudun sivilceyle kaplanması ve zamanla tenin esmerleşmesi, siyaha dönmesi nedeniyle Osetler bu hastalığa şav nij (kara hastalık) demektedirler. İnanışa göre kızamık ve göz hastalıkları da Alardı denen ilah tarafından insanlara gönderilmektedir. Vücudun renk değiştirirken yeni sivilcelerin çıkmaya başlaması iyileşmeye başladığına delaletti. Deri siyahlaşmaya başladığı halde yeni sivilceler çıkmıyorsa, yeni çıkacak sivilcelerin dışarı değil de içe doğru gittikleri varsayılırdı. Sivilcelerin bir kısmı iyileşirken yenilerin çıkması iyiye işaretti. Hastalığın biteceği şeklinde yorumlanırdı. Genelde bir hafta süren hastalık iyileşmediyse ölüm kaçınılmaz oluyordu. Bazı bölgelerde sivilcelerin ince veya kalın olmalarına göre hastalık ince çiçek, kalın çiçek şeklinde adlandırılıyordu. Hastalığa yakalananlar rüzgârlı havada dışarı çıkarılmıyordu. İnanışa göre rüzgâr hastalığı yayarak azdırıyor ve ten üzerinde, özellikle yüzde çukurlaşmış izler bırakıyordu.  

Bu hastalıkla ilgili küfür ve beddualar da vardır. Hastalık karşısında çaresiz ve aciz kalan dönemin medikal otoriteleri Tanrı’ya dua etmekten başka çare bulamıyor, olan çareler de yine din karakterli oluyor, dini motifler taşıyordu. Örneğin hastanın yanında ceviz veya pamuk yakarak dua etmek gibi… İlaç olarak yapabildikleri balık mesanesini kurutup ufalayarak hasta bölgelere sürmekten ibaretti. Veya kurumuş deriden soyulan ince dıvedeg denilen zar, sivilceli bölgeye sıkıca sarılıyordu. 

  

Хæбузниз (Xebujnij) Suçiçeği 

Suçiçeğini normal çiçek hastalığından ayıran özellik, kırmızı döküntüler şeklinde çıkması ve çıktığı yerde iz bırakmasıdır. Vücutta beliren sivilce şeklindeki kabarcıkların içleri boşaldığında bulundukları yerde çukur şeklinde iz bırakıyorlar. Bu çukurluklar yüzde olduğu zaman çirkin görüntüler oluşuyor. Bu hastalık İron ve Digoron şivelerinde olduğu gibi farklı bölgelerde, bulaşıcı olması dolayısıyla da farklı isimlerle adlandırılıyor.  

Bu hastalık, Tanrı tarafından gönderildiği inancıyla özel ilgi görüyordu. Tanrı’ın hastalığı, meleklerin hastalığı gibi isimler de veriliyordu. Hastalık belirdiği zaman insanlar kendilerini koruyor, birbirlerine gitmiyorlardı. Hastalığın üçüncü haftasında pazartesi günü özel yemek verilerek, üç cuma günü peş peşe özel ziyaret günleri tertipleniyordu. O günlerde hastalık ilahı “Alardı” için şarkılar da söyleniyordu. Şarkı sözleri şöyleydi: 

“Göklerden geliyor, melekler, azizler ipek gibi pamuk yollardan. /Yerde yaşayanlar duacınız. Osetya dağlarından içkileriniz. /En tatlı sade sularıyla. Altın tahttır yerlerimiz. /Azizlerden üstündür yeriniz. /Sürülerin en iyilerinden kurbanlarınız. /Dualarımız ve inançlarımızla.” 

Bu hastalıktan ölenlere ağlamıyor, yas tutmuyorlardı (Alardi’yi kızdırmamak adına! çn). 

  

Хæлмаг (Xelmag) Yara 

Kabuk bağlayıp iyileşmeye yüz tutmuş yaralar xelmag diye isimlendirilir. Yaralar için yapılan ilaçların genel adı xelmagı xoş-yara ilacı diye adlandırılıyor. El ve ayakların nasır, tahriş gibi çeşitli şekillerde yaralanmasına gappar deniyor. Bu tip yaraların azarak yayılmasına emgudın xelmag deniyor. Bu tip yaralara sıcak vaziyette domuz dışkısı sürülüyor veya hayıt otundan ilaçlar yapılıyordu.  

  

Гæбæр (Geber) Frengi 

İltihaplı sivilcelerin vücudu kaplayarak yaraya dönüşmesi sonucu oluşan frengi halk arasında hoş karşılanmıyor, alay konusu oluyordu. Genelde cinsel yolla bulaşan bu hastalığa yakalananlar dışlanıyordu. 

Yüzsüz, utanmaz kişiler de “geber leg-frengili adam” diye adlandırılıyordu. Çeşitli deyimler de vardı bu hastalıkla ilgili; “Frengili at, frengili atı kaşır” gibi. Hayvanlara da bulaşan bu hastalık, genellikle danalarda görülüyordu. 

Frengi için çeşitli ilaçlar yapılırdı. Hayıt otu yaprakları ezilerek yaralara sürülürdü. Bu hastalık için en iyi ve en etkili ilaç gebı adı verilen bir kene çeşidinden yapılıyordu. Boynuzlu, ince belli, uzun kafalı diye tarif edilen bu kene cinsinin ağzında biriken sarı renkli salya dikkatli bir şekilde alınarak kurutuluyor, daha sonra ufalanarak yaralı bölgeye sürülüyor. Veya buhar damlaları veya yılan yağıyla karıştırılarak yaraya sürülüyor. Bu konuda bir de hikâye anlatılır. 

Frengili iki kardeş hastalığı bulaştırmamak için köyün dışındaki ormanda yaşamaya başlıyorlar. Kız kardeşleri her gün ormana yemek taşıyarak, fazla yaklaşmadan belli mesafeye bırakıyor, onları beslemeye devam ediyor. Bir gün sütten yapılmış yemeklerini bir yılan gelip içiyor. Oradan ayrılan yılan fazla yediği için şişiyor ve deliğine giremiyor. Sonra dönerek yemek kabının içine kusuyor. Zayıflayınca da deliğine giriyor. Olayı izleyen kardeşler, “Hayatımız çekilir gibi değil, şu yılanın kustuklarını yiyelim, bir an önce ölüp kurtulalım” diyerek yemeği yiyorlar. Fakat ölmek yerine hızla iyileşip evlerine dönüyorlar. (Devam edecek) 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz