Ülkemizde yaşayan halkların kimlikle ilgili hakları konuşulduğunda ortaya atılan meşhur bir söz vardır: “Kürtler bu ülkede her şey olabiliyor. Cumhurbaşkanı, başbakan oldular.” Bu söze karşı söylenen başka bir söz de en az onun kadar meşhur artık: “Kürtler bu ülkede her şey olabiliyorlar ama bir tek Kürt olamıyorlar.” Bu sözlerdeki Kürt’ün yerine isterseniz Çerkes, Hemşinli, Laz vb. Koyun, aynı tartışma geçerliliğini korur.
Aslına bakarsanız siyasal tutumların kimlik üzerinden belirlenmesi, kimliklerin bu kadar tartışılması, siyasete bu derece konu edilmesi çok da arzulanan bir durum değil benim için. Foti Benlisoy şu sözlerle ifade ediyor bunu TİP’ten vekil adaylığıyla ilgili attığı tweet’te: “Rum ya da azınlık olduğum için değil, sosyalist olduğum, TİP’in sosyalizmin kitleselleşmesi için imkân yarattığına inandığım için TİP’ten adayım. İnsanın hayatını, yaptıklarını kimliğinin bir parçasına indirgeyen, onu adeta bir kimlik hapishanesine tıkan yaklaşım sorunlu.” Kılıçdaroğlu bir konuşmasında “Bütün insanların kimliklerine saygı duyuyoruz ancak kimlikler üzerine siyaset inşa edilmesine karşıyız” dedi.
İlkesel olarak bakıldığında doğru olan bu sözler Türkiye gerçekliklerine gelince bir parça duvara tosluyor. Ülkemizde Alevi, Hıristiyan, Yahudi, Ezidi, ateist haklarından söz ettiğinizde birileri size “kimlik siyaseti yapmayın” diyorsa aslında Sünni kimlik siyaseti yapıyor demektir. Çünkü dinsel alanın Sünni-Hanefi egemenliğine göre düzenlenmesiyle bir sorunu yoktur ve bunun sürmesini istiyordur. Çerkes, Hemşinli, Laz, Kürt, Rum vb. halkların dilsel ve kimlik haklarından söz ettiğinizde birileri size “Kimlik siyaseti yapmayın” diyorsa Türk etnik kimliğinin siyasetini yapıyor demektir. Çünkü dilsel hakların ve kimliklerin Türk kimliğinin egemenliğine göre düzenlenmesiyle bir sorunu yoktur ve bunun sürmesini istiyordur. Ülkemizde maalesef hâlâ dilsel ve dinsel kimliklerin varlığı anayasal güvence altında değil. Bu güvence sağlanmadığı sürece, bu güvenceyi sağlamayı hedeflemeyen her siyasal pozisyon, niyetinden bağımsız olarak İsmet Özel’in yanına düşecektir. Yavaş veya hızlı, sert yöntemlerle veya yumuşak geçişle eninde sonunda istedikleri şey herkesin (renk olarak kalabilecek az sayıdaki zararsız hariç) dinsel olarak Sünni-Hanefi, etnik olarak Türk olmasını sağlamaktır.
İşte bu nedenle ne zaman ki Türkiye’deki bütün kimlikler anayasal güvenceye kavuşur, yok olma tehlikesi altındaki diller kendini koruma ve geliştirme imkânı bulur ve Türkçe dışındaki diller yerel yönetimlerde resmi statü kazanır, belki o zaman siyasette çok daha fazla “ortak” sorunlarımızı konuşmaya başlayabiliriz. Belki bu meselelerin de aslında “ortak” sorunumuz olduğunun farkına varırsak bu süreç çok daha kısa sürer.
Bu uzunca açıklamayla anlatmaya çalıştığım özetle şu: Ülkemizde siyasetin kimliklere sıkışmasını elbette istemiyoruz. Ancak kimliklerin ve haklarının inkârına dayalı siyasetlerin birbiriyle milliyetçilik yarıştırdığı bir ülkede bu hakların savunulması elbette demokratik mücadelenin turnusollarından biridir. Halkların ve kimliklerin siyaseten temsiliyetleri, taleplerinin seçim süreçlerinde gündem olması ve tartışılması bunun için çok önemli.
Bu nedenle 14 Mayıs seçimlerinde milletvekili adayı olan Hemşinlilerle görüştüm ve onları sizlere tanıtmak istiyorum. Elbette benim görüştüğüm adayların dışında da Hemşinli adaylar bulunabilir. Ayrıca görüştüğüm kişiler seçim sürecinde Hemşinli kimlikleriyle, dilleriyle var olmayı seçen adaylar.
Yeşil Sol Parti Kocaeli milletvekili adayı Serpil Topal eski bir eğitimci. Özel sektörde ve MEB bünyesinde çalışmış, Aksaray’da Eğitim-Sen yöneticiliği yapmış. Şimdilerde ise Birleşik İşçi Hareketi bünyesinde sınıf mücadelesini sürdürüyor. Serpil Topal; ne AKP-MHP ittifakında ne de CHP’nin başını çektiği ittifakta halkların temsil edilmediğini, Yeşil Sol Parti’nin ise halklara kapısının sonuna kadar açık olduğunu ifade ediyor. Ancak yine de siyaset alanında halkların yeterli düzeyde temsil edilmediğini söyleyen Topal, bu tablonun nedeni olarak ise “Halkların kendi içerisindeki örgütsüzlüğü”nü gösteriyor. AKP tarafından da sürdürülen asimilasyon politikalarından Hemşin halkının da nasibini aldığını belirten Topal, seçim çalışmalarında Hemşinli kimliğini her fırsatta ifade ettiğini ve Hemşinlilerin yeterince tanınmadığını gördüğünü söyledi. Topal, dilini anlayan ama konuşmakta zorlanan biri olarak seçim çalışmalarında Hemşinceyi de kullanacağını ifade etti.
Bir diğer Hemşinli vekil adayı ise yine Yeşil Sol Parti Artvin adayı Sabri Vayiç. Sabri Vayiç işletme mezunu, Hopa Otogarı’nda çalışıyor ve aynı zamanda çay üreticisi. Sabri Vayiç nüfusu az olan halkların temsil edilmesinde daha büyük sıkıntı olduğunu ifade ediyor. Bölgede yaşayan Lomlar, Lazlar, Gürcüler, Hemşinlilerin temsilinden çok burjuva partilerinde rant kavgalarının, sıra kavgalarının öne çıktığını söylüyor. Adaylığının nedenini “Dilimiz yok olmak üzere, dilimizin kaybolması benim için çok önemli, dil bir toplumun var oluşudur. Bugüne kadar hiç Hemşince konuşan bir vekille karşılaşmadım. Dilimizin, kültürümüzün tanıtılması açısından da bu adaylığı önemsiyorum” diyerek açıklıyor. Yeşil Sol Parti’yi demokratik bir cephe olarak gördüğünü ifade eden Vayiç, “8 bin siyasetçinin hapiste olduğu bir dönemde bu kurumu korumak, daha çok insana ulaşmak, daha da büyümek çok daha önemli hale gelmiştir” diyor. Sabri Vayiç, daha sonra dağa çıkan, üniversite döneminden bir arkadaşını ve hem akrabası hem de çocukluk arkadaşı olan Cevahir Çelik’i askerlik görevini yaptığı sırada çatışmalara kurban vermiş. Bu kayıplar onda önemli izler bırakmış ve bu nedenle “Barış ve kardeşlik olsun, sorunlar barış ortamında çözülsün istiyorum demek için aday oldum” diyor.
Başka bir Hemşinli aday ise Cemil Aksu. Cemil Aksu, Yeşil Sol Parti’den İstanbul 2. Bölge adayı. Cemil Aksu Artvin, Hopalı. 2008 yılından bu yana ekoloji hareketi içinde tanınan bir isim. Ayrıca Hemşinliler ve Artvin Ermenileri tarihi üzerine çalışmaları var. Hemşin Dil Kültür Tarih Dergisi Gor’un yayın ekibinde yer alıyor. İletişim Yayınları’ndan çıkan “Sudan Sebepler” ve Yeni İnsan Yayınları’ndan çıkan “Ekoloji Almanağı” kitaplarının editörlerinden. Halen politikamedya.com sitesinde koordinatörlük yapıyor. Cemil Aksu “Mevcut seçim sisteminde yalnızca halkların değil, toplumun hiçbir kesiminin yeterli düzeyde temsil edilmediğini” ifade ediyor. Ayrıca “Türkiye’de demokratik bir seçim sistemi olmadığını; Ermeniler, Yahudiler, Lazlar, Gürcüler, Çerkesler, Romanlar, Pomaklar ve adını sayamadığım onlarca halkı tek dil, tek kültür sisteminin dışladığını ve bu halkların temsiliyetinin önünde birçok engel bulunduğunu” söylüyor. Antidemokratik baraj sisteminin temsiliyet önündeki en büyük engellerden biri olduğunu belirten Aksu, Yeşil Sol Parti’nin mümkün olduğunca bu halkların temsiline imkân sağladığını ifade ediyor. Bazı cemaatlerden burjuva partilerin de zaman zaman aday gösterdiklerini ancak sorunun demokratik çözümü için siyasal sistemin değişmesi gerektiğini vurguluyor. Cemil Aksu seçim çalışmalarında daha çok ekoloji hareketi üyesi olarak konumlanacağını fakat bununla yetinmenin doğru olmadığını ve tek boyutlu olacağını belirtiyor. Bu yüzden kurum ziyaretleri, seçim materyalleri ve açıklamalarında elbette halkların yaşadığı sorunların da önemli yer tutacağını ifade ediyor.
Yeşil Sol Parti’de Hemşinliler dışındaki halklardan da adaylar elbette var. Bu seçimde benim açımdan üzücü olan Garo Paylan’ın iki dönem kuralına takılarak aday olamaması ve başka bir Ermeni adayın da Yeşil Sol’da olmaması. Sevindirici olan ise Suruç katliamında eşini ve oğlunu kaybetmiş olan Çerkes Metin Kılıç’ın Ankara 3. bölgeden aday gösterilmesi. Umarım diğer halklarla birlikte Çerkeslerin ve Hemşinlilerin de mecliste kendilerini temsil edebildikleri günleri yakın gelecekte görürüz.