Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

‘Artık istediğim gibi giyiniyorum’

Mahsa Amini’nin ölümünden 1 yıl sonra İranlı kadınlar: ‘Artık istediğim gibi giyiniyorum’

İran’da 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin ailesiyle birlikte ziyaret ettiği başkent Tahran’da “örtünme kurallarına uymadığı gerekçesiyle” gözaltına alınması ve öldürülmesinin ardından tam bir yıl geçti. Dünyanın dört bir yanında binlerce insan, Amini’yi anmak için 16 Eylül’de sokaklara döküldü.


Saçları açık genç bir kadın, yırtık kotu, çıplak belini sıcak İran güneşine gösteren kısa tişörtü ile Tahran sokaklarında yürüyor. Evli olmayan bir çift el ele. Kadının biri, bir zamanların öcü gibi korkulan ahlak polisi kendisine saçını örtmesini söylediğinde diklenerek “Defol git!” diyor… 

Son aylarda Tahran’dan görüştüğüm birçok kişi, tanık oldukları bu tür başkaldırı eylemlerini aktardı. Bunlar bir yıl önce İranlıların çoğunun hayal bile edemeyeceği şeylerdi. Fakat bu, 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin başını düzgün örtmediği gerekçesiyle tutulduğu gözaltında ölümünden önceydi. 

Amini’nin ölümü duyulduktan sonra patlak veren ve İran’ı sarsan kitlesel gösteriler, iktidarın acımasız bastırma harekâtı ile birkaç ay sonra bastırıldı ama ateşlenen öfke dinmedi. Kadınlar rejime kafa tutmanın yeni yollarını bulmaya başladılar. 

Tahran’da yaşayan Batılı bir diplomat, şu anda ülke çapında kadınların aşağı yukarı beşte birinin başını örtmeden sokağa çıkarak iktidara meydan okuduğunu tahmin ediyor. 

Müzik eğitimini sürdüren 20 yaşındaki Tahranlı öğrenci de “Geçen yıldan bu yana o kadar çok şey değişti ki” diyor. Bu yazıda Donya adıyla anacağımız öğrenci ile, şifrelenmiş bir sosyal medya platformu üzerinden yazışıyoruz. O da kamusal alanda başını örtmeyi reddeden kadınlardan.

“Şu anda yapmaya cesaret ettiğimiz şeylere ben hâlâ inanamıyorum. Çok daha cesur ve atak olduk. Ahlak polisinin yanından geçerken kemiklerime kadar korkuyu hissettiğim halde başımı dik tutuyor ve onları görmemiş gibi yapıyorum. Artık ne istersem onu giyiyorum” diyor. 

Fakat tehlikenin de farkında olduğunu ve çok da ileri gidemediğini de ekliyor: “Mesela şort giymem. Her zaman işlerin ciddileşebileceği ihtimaline karşı çantamda bir başörtüsü bulunduruyorum.” 

Donya gözaltında tecavüze uğrayan kadınlar tanıdığını söylüyor ve hicab giymediği için ceza olarak ölü yıkamaya mahkûm edilen kadınları anlatıyor. 

Görüştüğüm bütün kadınlar, sokaklardaki güvenlik kameralarının, giyim kurallarına uymayanları tespit edip cezalandırmak için kullanıldığından bahsetti. 

Görüştüğüm Batılı diplomat Tahran’ın şık ve zengin mahallelerinde başını örtmeyen kadınların oranının beşte birin de üzerine çıktığını ama bu başkaldırının sadece başkente has bir olgu olmadığını anlatıyor. “Bu coğrafi olmaktan ziyade kuşaksal bir şey. Sadece eğitimli ve zeki gençler değil, akıllı telefon kullanan her genç insandan söz ediyoruz. Bu da köylere kadar her yere gidiyor” diyor. 

Aynı kişi Mahsa Amini’nin ölümünün rejim açısından çok büyük ve ölümcül bir dönüm noktası olduğunu düşünüyor: 

“Bu olaylar rejimi tek yönlü bir çıkmaz sokağa soktu. Bilmediğimiz tek şey, sokağın uzunluğu” diyor. 

Elahe Tavokolyan

Kadınların başını çektiği geçen yılki ayaklanma, İran’ın teokratik rejiminin 1979’dan bu yana karşılaştığı en ciddi başkaldırıydı. Bunu bastırırken, insan hakları gruplarının belirlemelerine göre yönetim 500’den fazla insanı öldürdü. Binlerce kişi yaralandı, bazıları yüzlerine isabet eden kapsüllerle gözlerini kaybetti. En az 20 bin İranlı gözaltına alındı, cezaevlerinden çok sayıda işkence ve tecavüz haberi yayıldı. Yedi gösterici idam edildi, biri kamusal alanda görülsün ve ibret olsun diye bir vinçten asıldı. 

Mahsa Amini’nin ölüm yıldönümünde yeni bir gösteri dalgası ihtimaline karşı iktidar yaygın bir gözaltı kampanyası yürüttü. Gözaltına alınanlar arasında kadın hakları eylemcileri, gazeteciler, müzisyen ve şarkıcılar ve gösterilerde öldürülenlerin yakınları var. Rejime destek vermediği düşünülen akademisyenler de işlerinden atıldı. 

Fakat sessiz direnişin olağandışı örnekleri her gün sürüyor. 

Donya, Tahran’da yönetimin ilan panolarına, metro duvarlarına hâlâ sürekli geçen yılki isyanların simgesi haline gelen #Mahsa, “Kadın Yaşam, Özgürlük” gibi sloganların yazıldığını anlatıyor. 

Donya ve görüştüğüm diğer kadınlar eylemlerini destekleyen birçok erkek de olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Bazıları sokağa çıkarken kolsuz giysiler ya da şort giyiyor, makyaj yapıyor çünkü bunlar erkeklere yasaklanan şeyler. Bazı erkekler ne kadar tuhaf olduğunu sergilemek için hicab giyiyor.” 

Ahlak polisi devriyeleri Mahsa Amini gösterileri sırasında bir süre kaldırılmıştı ama son haftalarda yine sokaklardalar. Yine de Donya, devriyelerin yeni gösterileri kışkırtabileceği korkusuyla, doğrudan müdahaleden kaçınıyor göründüklerini söylüyor. 

Fakat yetkililer geçen yıl içerisinde toplum üzerindeki denetimlerini başka biçimlerde kurmaya çalıştılar. Başını örtmeyen kadınlara mal veya hizmet sunan yüzlerce işyeri kapatıldı, başını örtmeyen kadınların kullandığı araçlara el kondu ya da ceza kesildi. 

Şu anda başını örtmeyen kadınlar, 5 bin ile 500 bin riyal arası yani 12 cent ile 11,83 dolar arası para cezası ile 10 gün ile iki ay arası hapis cezasına çarptırılabiliyor. 

32 yaşındaki, -değiştirdiğimiz ismiyle- Bahare’nin telefonuna, Tahran’da başı açık gezdiği kameralara yakalandıktan sonra, yetkili makamlardan üç yazılı mesaj gelmiş. Bir daha yakalanırsa arabasına el konulacağını söylüyor. 

Sadece bir vilayet, Doğu Azerbaycan vilayetinde polisin verdiği rakamlara göre 11 Ağustos itibariyle, hicab giymeyen kadınların kullandığı gerekçesiyle el konulan otomobil sayısı 439. 

Bahare’nin metroya ve alışveriş merkezlerine girişi de saçı açık olduğu için engellenmiş. En zorlayıcı olan ise öğretim yılı sonunda oğlunun okulunda yapılan törene katılmasına izin verilmemesi olmuş. “Kalbim küt küt atıyordu. Çok heyecanlıydım. Büyük bir tabuyu kırmış gibi hissettim” diyor. 

Artık iyice alışmış. Başörtüsünü çantasında bile gezdirmiyor. “Başımı örtmemek sivil itaatsizliğimi göstermenin tek yolu. Sadece hicab kullanmakla ilgili değil ama aynı zamanda diktatörlüğün bütün yasalarına karşı. İranlıların son 43 yıldır çektiği bütün çilelere karşı. Karalar giyerek çocukları için yas tutan bütün anneler ve babalar için sürdüreceğim eylemimi” ifadelerini kullanıyor. 

Bu insanların ne kadarının İslam Cumhuriyeti’nin son bulmasını istediğini tam olarak ölçmek çok zor. Fakat başını açıp ülkenin dini liderini eleştirdiği için geçen ekimde 4 ay hapis yatan film yapımcısı Müjgan Ilanlou’ya göre rejime yönelik çok yaygın bir öfke olduğu kesin. Geçen ay, korkutmak için yeniden gözaltına alındığını anlatıyor. 

“İran’ın kadınları korku duvarını aştı” diyor, evinden sorularımı yanıtlarken. Ama bir yandan da son baskıların çok ağırlaşması nedeniyle geçen ay 10 gün boyunca, düzenli olarak kamusal alanda başörtüsüz fotoğraflarını paylaştığı Instagram hesabını kapattığını anlattı. 

“Bu bir kısa mesafe koşusu değil, bir maraton” diyor. Bunu ABD’de haklar ve özgürlükler hareketinin fitilini ateşleyen, Rosa Park’ın bir otobüste yerini beyaz bir adama vermeyi reddettiği o ünlü direnişe benzetiyor. 

“Rosa’nın yerini beyaz adama vermeyi reddetmesi, bir insanın otobüste oturup oturmamasıyla ilgili değildi. Bu, diğerlerine verilen bir ‘Ben sizden korkmuyorum. Bakın, ne kadar güçlüyüm’ mesajıydı” diyor. 

Ilanlou, bu yöntemin İran’da da başarılı olduğunu söylüyor. Erkeklerin kadınlara yönelik tutumunun, ülkenin en muhafazakâr bölgelerinde bile değiştiğini, bir sosyal devrimin yaşanmakta olduğunu düşünüyor. 

“Toplum, Mahsa öncesi döneme dönmeyecek. Sokaklarda, metroda, çarşılarda erkekler artık kadınlara hayranlıkla bakıyor ve cesaretlerini alkışlıyor. Çok ilginçtir, Kum, Meşher ve İsfahan gibi çok dindar kentlerde bile artık kadınlar başlarını örtmüyor” diyor. 

Bu başkaldırının toplumsal sınıfları da enine kestiği görüşünde. Sokak satıcılarının metroda başlarını açtığını anlatıyor. Geçen yıl tutulduğu Karçak Cezaevi’nin bitli koğuşunda, 11 yaşında çocuk sahibi olmuş yoksul bir genç kadının başını örtmeyi reddettiğini aktarıyor. 

Konu sadece hicab da değil. Ilanlou kadınların artık evlilikte eşit haklar gibi taleplerle de geldiklerini söylüyor. 

Eski bir fabrika müdürü olan Elahe Tavokolyan, çok ağır bedeller ödeyenlerden. Şu anda Milano’nun varoşlarından birinde 10 yaşına gelen ikiz çocuklarının özlemiyle yaşıyor. Onlardan bahsederken gözünden yaşlar dökülüyor. 

Geçen yıl eylül ayından önce hayatında hiçbir gösteriye katılmamış olan Elahe, ülkenin kuzeyinde İsfarayen’de yapılan bir gösteriye polisin açtığı ateş ile yaralanmış. 

Elahe’ye İtalya’da yapılan ameliyatla, camdan bir göz takıldı. “Çocuklarla beraberdim ve okulları için gereken şeyleri alıyorduk” diyor. 

Önce Türkiye’ye kaçtığını, buradan İtalya’ya tıbbi gerekçe ile bir vize almayı başardığını ve doktorların burada polisin açtığı ateşte kaybettiği sağ gözünü alıp yerine bir cam göz yerleştirdiğini anlattı. Şimdi gözünü kapatabilmesi için bir ameliyat daha olması gerekiyor. 

Esfarayen’e dönüp çocuklarını yeniden görmenin güvenli olup olmadığını bilmiyor. 

Şimdilik daha iyi günler, uzak bir umuttan ibaret gibi görünüyor. 

İnsan hakları grupları, Mahsa Amini’nin gözaltında ölümü ve onu izleyen bastırma harekâtı ile ilgili olarak hiçbir İranlı yetkilinin yargılanmadığını hatırlatıyorlar. 

Üstelik rejim geri adım da atmıyor. Tam tersine, parlamentoya şu sıralarda sunulmuş yeni Hicab ve İffet Yasası ile, başını örtmeyen “ve başkalarını da örgütlü olarak buna teşvik eden” kadınlara kesilecek para cezaları 23 bin dolara, hapis cezaları 10 yıla kadar yükseltiliyor. Bu Birleşmiş Milletler insan hakları uzmanları tarafından “Toplumsal cinsiyet apartheid’ı” olarak niteleniyor. 

İran hükümeti, değişime karşı direncini sertleşerek sürdürürken İranlı kadınlar da boyun eğmemeye devam ediyor. 

New York merkezli İran İnsan Hakları Merkezi’nden Jasmin Ramsey’ye göre “İran bir barut fıçısı gibi ve bir kıvılcımla her an patlamaya hazır.” (BBC Türkçe) 

  

*BBC muhabiri 

Yazarın Diğer Yazıları

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img