İnsanlığın gözü önünde bir vahşet yaşanıyor.
Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e saldırısı ile başlayan kirli savaşta, İsrail Filistin’i Filistinsizleştirmek, “insansı hayvan” olarak tanımladığı bütün Filistinlileri yok etmek için topluca imha peşindeyken “uygar Batı” izlemekle yetinmiyor katliama destek veriyor. Ve bizler insanın insana reva gördüğünü izliyoruz. Dünyanın her türlü kaynağını insan dahil tüketen, savaşı dünyayı yönetmenin bir yöntemi olarak her daim kullanan, erkek egemen kapitalist-emperyalist dünya sisteminin yani “Batı uygarlığının” yarattığı olaylar zincirinde bebekler, çocuklar, kadınlar, yaşlıların da dahil olduğu ölümler… Reva görülenden kastettiğimiz budur.
“İsrail’i yönetenler ‘10 EMİR’den birinin ‘ÖLDÜRMEYECEKSİN’ olduğunu bilmiyor olabilirler mi? Ya da Hamas’ın İsrail’e saldırısının, Filistin halkına yönelik olarak gerçekleştirilecek vahşi soykırımı meşru zemine taşımaya yaradığını kimse fark etmemiş olabilir mi?”
Savaşın da bir ahlakı olur, savaş suçu ifadesi ile dünya egemenleri bunu çerçevelemişler ama yazanlar da ihlal edenler de kendileri. Kirli savaşta İsrail’in saldırıları ile bebeklerin, çocukların öldürülmesini izleyenler, barış sözcüğünü unutanlar, barış taleplerini reddederek savaşı ve İsrail’in katliamlarını destekleyenler de kendileri. İsrail masum, Hamas suçlu. Elbette suçlu, aynen İsrail gibi. Kuruluşuna dair karanlık senaryoların (komplo teorileri) konuşulduğu, kendi halkının kıyımına fütursuzca yol açan Hamas, Filistin halkının İsrail’in işgali altındaki topraklara yönelik haklı ve meşru mücadelesini kirletiyor. En önemlisi halkın var olma – yaşam mücadelesini baltalıyor. Sayılarla ifade ederken yüreğimizi burkan çocuk ölümleri 3 bine yaklaşmış durumda.
Hamas’ın da İsrail’in de niyeti soykırımdır, niyetten öte yaptıkları soykırımdır. II. Dünya Savaşı’nda 6 milyon Yahudi “Holokost” diye de bilinen soykırımda öldürüldü. Bu vahşetin ardından dünya ülkeleri 1948 Soykırım Sözleşmesi’ni imzaladı. Soykırım ifademizde ölçümetremiz bu sözleşmedir. Hamas’ın İsrail’de yaşayan Yahudileri yok etme niyetinde olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Diğer yandan, bırakalım şimdi İsrail’in Gazze’de yaptıklarını, savaş öncesi durum yani Gazze’nin abluka altına alınması ve öyle tutulması da soykırımdır.
Dünya sisteminin, insanın insana reva gördüklerini son yıllarda o kadar çok yaşadık ki. “İnsanlık, 1864 Çerkes Soykırımı’na sessiz kalmasaydı ardından gelen soykırımlara yeltenmek mümkün olmayabilirdi” düşüncemizi sarsan bir yoğunluk söz konusu. Göz yumulan, sessiz kalınan ve hatta desteklenen soykırımlar…
Srebrenitsa (1995), Ezidi (2014), Dağlık Karabağ (2023)…
Var olan sistem savaşların nedenidir, planlayıcısıdır. Asıl mücadele sisteme yönelik olmalıdır.
“Antisemitizm”e de, “Siyonizm”e de hayır!
Savaşa hayır!
Barış, hemen şimdi, her yerde!..
Jineps Yayın Kurulu
Eylem Akdeniz:
“Senelerdir sürdürülen abluka ile hedeflenen örtük etnik imha politikası bugün yerini açık bir kitlesel imhaya bırakmış durumda”
“Gazze halkı eşittir Hamas; Hamas teröristse tüm bir halk teröristtir. Bu durumda da Gazzeliler pekâlâ soykırıma uğratılabilir!”
İrfan Aktan:
Filistinli Sol Band müzik grubu üyesi Fares M. Anbar’a İsrail bombardımanı altındaki Gazze’de ulaştık ve koşullar elverdiği ölçüde yaşananları konuştuk…
“Gazze halkına ‘güvenli bölgelere geçin’ diyorlar ama bu yalan; Gazze’de güvenli hiçbir yer yok. Dün (22 Ekim) güvenli olduğu söylenen bir bölgeye iki bomba atıldı mesela. Bombalanan her yerde çocuklar, kadınlar, yaşlılar, gençler var. Kuşlarım vardı, onları serbest bıraktım. Bir tek kuşlar Gazze’den çıkabiliyor, bir tek İsrail bombaları Gazze’ye girebiliyor…
Televizyonda her ne görüyorsanız, çok daha korkunç şeyler yaşanıyor Gazze’de… Burada savaş başladıktan sonra elektrik ve su kesildi. Yıkanmak için zaten su yok ama içme suyu da tükenme aşamasında. Fırınların çoğu bombalandığı için ekmek sorunu da var… Hastanelerin ameliyathanelerinde anestezi ilacı bitti. Şu anda yaralılar anestezi olmadan ameliyat ediliyor. En korkunç olan meselelerden biri de bu…
Hava karardıktan sonra kimse sabaha sağ çıkacağından emin değil. Herkes korku içinde. Herkes mutsuz, herkes ölümle karşı karşıya. İnsanların tek istediği şey savaşın bitmesi. Bir saat sonrayı bırakın, beş dakika sonra ne olacağını bile kimse bilemiyor…
İsrail tarafı çok fazla yalan söylüyor. Bütün devletler zaten onların tarafında. Büyük medya da öyle. Bizim sesimiz tamamen kesildi. Söylediklerimiz hiçbir şeyi değiştirmiyor…
Geceler çok uzun sürüyor. Sanki hiç sabah olmayacak gibi uzun…
Evler, hastaneler bombalanıyor. Bütün dünyada bir kuraldır, kimse hastaneleri vurmaz. Ama İsrail bunu yapıyor…
İsrail önce vatanımızı aldı, sonra da barışı… İsrail’in yaptıklarından çok azını görüyorsunuz. Sürekli dünyaya da yalan söylüyorlar ve bu yalanlara karşı sesimiz duyulmuyor…
Sivilleri öldürmediklerini söylüyorlar. Dün (22 Ekim) komşumuzun evine üç bomba atıldı. Onların evi bizimkinden elli metre uzakta… Komşunun evine gittiğimizde tahmin ediyorum ki en büyüğü 8-9 yaşlarında olan beş çocuğun, bir adam ve bir kadının öldüğünü gördük. O çocukların cesetlerini kendi ellerimle çıkardım ve ambulansla gönderdim…
Bu koşullarda barış olmayacak. Çünkü İsrail barışı değil, vatanımızı istiyor…
İsrail halkına söyleyeceğim tek şey, zorla girdikleri evimizden barışla çıkmaları. Vatanımızı geri vermeleri. Yahudiler de bizim gibi insanlar ve onların inançlarına saygı duyuyoruz. Yahudi halkı bizim düşmanımız değil. Sıradan insanlar bizim düşmanımız değil, çocuklar, kadınlar düşmanımız değil. Düşmanımız savaş uçaklarıyla üstümüzde dolaşanlar, bize bomba atanlar…
Halkların bizim için yapabileceği tek şey, kendi başkanlarını bu savaşın bitmesi için zorlamaları. Kimse bizim açlığımızı, susuzluğumuzu düşünmesin. Bomba altındaki gecelerimizi düşünsün ve herkes barış için çalışsın.”