Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

‘İnsanın, düşleyebildiği her şeyi başarabileceğine inanıyorum’

Çocuktuk diyebileceğim yaşlarda Kerem ile aynı dans grubunda yer aldık. Azimli, çalışkan ve ne istediğini bilen bir karakteri vardı. Her zaman takdir ettiğim ve hayran olduğum bu yönü, hayatında çokça başarı getirdi ona.

Bugün Kerem Özgüner’in Düzce’den İstanbul’a, Düzce Kafkas Kültür Derneği’nden Anadolu Ateşi’ne ve tiyatro sahnelerine uzanan sanat yolculuğuna tanık olacağız.

Anadolu Ateşi Dans Topluluğu koreograf ve eğitmenlerinden Kerem Özgüner sanata ve sanat hayatına dair sorularımızı yanıtladı.


-Kaç yıl oldu dans hayatınız başlayalı?

-Dans hayatım, ilk adımlarımı atmaya başladığım günlerde başladı diyebilirim. Her Kafkasyalı aile gibi bizlerin de ifade biçimlerinden biri danstı. Kültürümüzde büyük bir yer kaplayan dans ve müzik, doğduğum ilk andan itibaren hayatımda fazlaca yer almaktaydı. 4 yaşımdan itibaren de etnik, yöresel ve evrensel danslarla tanışarak, okul ve dernek etkinliklerinde sahne alarak dans hayatım başladı. Küçük bir matematikle 30 yıldır sahnedeyim diyebilirim.

 

-Anadolu Ateşi sizin dansçı olarak başladığınız ve hâlâ aktif olarak bünyesinde yer aldığınız bir dans topluluğu. Şu an bu topluluktaki pozisyonunuz nedir?

-Anadolu Ateşi’nde 2012 yılından itibaren dansçı, 2013 yılından itibaren başdansçı, 2015 yılından itibaren de eğitmen, koreograf ve başdansçı olarak görev almaya devam etmekteyim. Şu anda, çocuk, genç ve yetişkin dansçılar yetiştirdiğimiz “Anadolu Ateşi Dans Akademileri”nde yönetici, eğitmen, koreograf olarak çalışmaya devam ediyorum.

 

-Uzun süre başdansçı olarak izledik sizi. Şimdi ise aynı toplulukta eğitmensiniz. Dans etmek mi dans ettirmek mi sizi daha çok heyecanlandırıyor desem bir seçiminiz olur mu?

-Aslında ikisi bambaşka heyecanlar… Deşifre etmek gerekirse, dans ederken hissedilen coşku ve heyecan tek kişilik, konforlu bir heyecan. Birikimimi, bildiklerimi, saatlerimi paylaştığım öğrencilerim sahneye çıktığında çok daha heyecanlı, bir o kadar stresli anlar yaşıyorum, bu yüzden öğrencilerim sahnedeyken daha fazla heyecanlanıyorum diyebilirim.

 

“Diğer kültürlerin danslarını araştırmaya, bilenlerden farklı ritimlerdeki dansları öğrenmeye başladım ve günden güne hayat tarzım, yaşayış biçimim, hayallerim sadece sahne olmaya başladı”

-Dans çocukluktan itibaren planladığınız bir kariyer miydi?

-Aslında çocuk yaşlarda dans ile ilgili bir kariyer planım yoktu, hatta dans ile yapılmış bir kariyer örneği de yoktu önümde. Sporun bilimsel tarafıyla daha fazla ilgileniyordum o yaşlarda. Ta ki Anadolu Ateşi Genel Sanat Yönetmeni Mustafa Erdoğan’ın bir televizyon röportajını izleyene kadar… O dönem grup “Troya” projesinin hazırlığını yapıyordu ve bir yandan da yurtdışı turneleri devam ediyordu. Mustafa Hoca’nın “Troya” için hazırlanan dansları, birçok ülkede Anadolu Ateşi seyircisine gösteri öncesi izletip reaksiyonlarına baktığını anlattığı bir röportajına denk geldim ve o gün amatör ruhuma profesyonel tohumlar ekildi. Bu fikirden, izlediğim sahnelerden ve bu büyük markadan çok etkilendim. Bu sahneleri düşlemeye, rüyalarımda görmeye, kendi çalışmalarımı bu hedefe yönelik yapmaya, çokça profesyonel dansçılar izlemeye ve gördüklerimi denemeye başladım. Sadece Kafkas dansları yaparak böyle bir toplulukta olamayacağımı anladığımda modern dans ve bale ile tanıştım. Diğer kültürlerin danslarını araştırmaya, bilenlerden farklı ritimlerdeki dansları öğrenmeye başladım ve günden güne hayat tarzım, yaşayış biçimim, hayallerim sadece sahne olmaya başladı.

 

-Aileniz nasıl karşıladı bu seçimi? Sanatı meslek olarak sürdürme isteğinizi desteklediler mi?

-Bu konuda kendimi çok şanslı hissediyorum. Sanatı meslek olarak seçmemde ve sürdürmemde en büyük destekçim ailem oldu. Özellikle Kafkasyalı ailelerde bu konuda bir endişe yaşandığını biliyorum fakat benim ailem her zaman bir enstrüman çalmamı, dans etmemi benden çok istedi diyebilirim. Profesyonel olmak adına attığım adımlarda desteklerini her zaman hissettim. Şu an çalıştığım çocuk grupları ailelerinin sanatı nasıl desteklediğini, ne kadar özverili davrandıklarını gördüğümde ailemin aslında o yıllarda bile nasıl ileri görüşlü olduğunu görmem, anlamam bana ayrıca gurur veriyor.

 

-Dansçı olmak için sizce doğuştan bir yetenek mi gerekir? Yoksa yeteneğin kazandırılabilir olduğunu mu düşünürsünüz?

-Ben yetenekten ziyade ‘yeterli emek’ diyorum her zaman. Tabii ki kişinin doğuştan getirdiği fiziki avantajlar olabiliyor. Bunlar doğru ellerde işlendiğinde parlayabiliyor. Fakat bu kendi başına asla yeterli değil. İnsanın düşleyebildiği her şeyi başarabileceğine inanıyorum. Yıllar içerisinde bunu defalarca gözlemleme şansı buldum. Müziği duyduğunda tüyleri diken diken olan herkes doğru bir eğitim, yeterli emek ve disiplin ile dansçı olabilir diye düşünüyorum.

-“Damdaki Kemancı” müzikalinde Rus asker olarak karşımıza çıktınız. Var mı bu alanda da çalışmalarınız? Sizi tiyatro sahnelerinde de görmeye devam edecek miyiz?

-“Damdaki Kemancı” müzikali teklifi bana tam da oyunculuk eğitimi aldığım dönemde geldi. Akademide öğrendiklerimi pekiştirme, ustaları izleme ve onlarla oynama şansı bulduğum müthiş bir deneyim oldu. Tiyatro sahnesinin bana hissettirdikleri halen damağımda… İyi bir müzikalde yer almak, ustalardan öğrenmek ve hikâyesi iyi olan bir çocuk müzikali yapmayı çok isterim.

 

“Kafkas danslarının ruhunda olan sertlik, bireysellik ve solo dans etme isteği bana başdansçı olma, projede rol alma yolunu açtı”

-Çerkes kimliğinizin sanat hayatınızda olumlu ya da olumsuz etkileri oluyor mu?

-Sanat hayatıma olumlu etkileri çok fazla. Öncelikle küçük yaşlarda dansla, müzikle tanışmış olmam, bu disiplinle büyümem profesyonel hayata kısa sürede alışmamı sağladı. Çocuk yaşlarda aldığım duruş, kuvvet ve çizgi eğitimleri bale sanatına hayli yakın. Bu da bana sağladığı avantajlardan en büyüğü oldu. Kafkas danslarının ruhunda olan sertlik, bireysellik ve solo dans etme isteği bana başdansçı olma, projede rol alma yolunu açtı diyebilirim. Ayrıca Anadolu Ateşi’nin yakın tarihe kadar beş erkek başdansçısının dördünün Kafkasyalı olduğunu belirtmek isterim. Düğünlerimizde çocuk yaşlarda tek başına seyirci karşısında hüner sergilemek ve alkış almanın direkt olarak bir ilgisi olduğunu düşünüyorum.

 

-Düzce’de derneğe başlamasaydım dansçı olmazdım diye düşündüğünüz oldu mu hiç? Ya da ben bu yolu bir şekilde tercih ederdim diyor musunuz?

-Düzce Kafkas Kültür Derneği’nin ve Tizeğus’un bu mesleği seçmemdeki etkisi çok fazla. Hocalarım ve rol model büyüklerim sayesinde tanıştım sahne ve seyirciyle. İlk ateşi onlar yaktı diyebilirim. Belki büyükşehirde büyüyen bir çocuk olsaydım daha fazla fırsat bulabilirdim, daha kolay ilerleyebilirdim ama küçük şehirlerden çıkıp, büyük işler yapmak çok daha kıymetli diye düşünüyorum.

 

-Kendimden bir örnekle sormak isterim. Yaşadığımız ülkede dansçı olduğumu söylediğimde “Aaa ne güzel. Peki, normalde mesleğiniz ne?” gibi sorularla çok fazla karşılaşıyorum. Sizin için de aynı durum geçerli mi? Dansçı, dans eğitmeni ya da sahne sanatlarının herhangi bir alanında meslek sahibi olmak sizce bu ülkede kabul görüyor mu?

-Tabii ki bu tarz sorularla çokça karşılaştım. Fakat uzun süredir karşılaşmıyorum. Bunun nedeni Anadolu Ateşi’nde çalışıyor olmam olabilir. Kendini kanıtlamış bir toplulukta olmak zihinlerde kabul görebiliyor. Bu tarz soruları doğru bulmuyorum. Ülkemizde sahne sanatları ‘eğlence sektörü’ olarak görülüyor ve ilk olumsuzlukta sanat, sahneler ve müzik yasaklanıyor. Bunun arkasında yatan yüzlerce dakika, emek, eğitim, matematik, ter, gözyaşı görünmüyor. Pandemi ile aslında sanata, müziğe ne kadar ihtiyacımız olduğunu anladığımızı düşünüyorum. Umarım bundan sonra sanata, sanatçıya ve eğitime hak ettiği değeri verebiliriz.

 

-Dansçı olmanın bir başlangıç ve bitiş yaşı olduğuna inanıyor musunuz?

-Dans sanatını icra etmenin getirdiği bazı sorumluluklar vardır. Kendinize, bedeninize, ruhunuza iyi bakmanız ve bu disiplinle yaşamanız gerekmektedir. Erken yaşta başlamak büyük avantajlar sağlayacaktır fakat çocuk yaş diyemeyeceğim yaşta başlayıp şu an sahnede harikalar yaratan insanlar tanıyorum. Bedenine iyi baktığın ve heyecanını kaybetmediğin sürece sahnede olunabileceğine inanıyorum.

 

-Uzun yıllar Çerkes dansları icra ettikten sonra farklı kültürlerin danslarını öğrenmede, dahası benimsemede zorlandınız mı?

-Bu aslında sadece Çerkes danslarından diğer danslara geçenlerin değil, kendi branşının dışına çıkan her dansçının zorlandığı bir süreç. Kulağının ve bedeninin alıştığı ritmin dışına çıkıldığında mutlaka bir zorluk yaşanıyor. Ben de eğitim aldığım dönemde çokça zorlandığımı hatırlıyorum. Fakat o kadar geniş ve zengin bir coğrafyada yaşıyoruz ki bu sanatı meslek olarak yapmak istediğinizde diğer kültürleri öğrenmek ve ritmin içine girebilmek ayrıca heyecanlandırıyor insanı. Severek ve heyecanla yapılan hiçbir şey zor gelmiyor insana.

 

-Şu an derneklerdeki dans topluluklarını nasıl buluyorsunuz? Sizce yıllar içinde gelişiyor demek mümkün mü?

-Derneklerde müthiş bir ruh, müthiş bir gayret var. Ben yıllarca Tizeğus ve Ridade ekipleri ile yurtiçi, yurtdışı turnelerine katıldım. Profesyonel hayattan farklı bir birlik, heyecan ve özveri var. Oraya gelen herkes kültürünü, müziğini, insanını özlediği için belki de tek tatil gününü orada geçiriyor. Saatlerce dans edip, prova yapıyor. Bu da haliyle saf, kaygısız bir bütünlük yaratıyor. Uzun süredir katılma fırsatı bulamıyorum fakat sosyal medyadan takip ettiğim kadarıyla İstanbul ve Eskişehir’de güzel ekipler yetiştiğini görebiliyorum. Teknolojinin ve eğitmenlerin gelişmesi ile birlikte buna direnmeyen, yeniliğe açık, yeniliği asimile olmak olarak görmeyen vizyoner yöneticilerle de dünya çapında ekipler yetiştirebilecek; kültürümüzü, tarihimizi bizlere yakışır bir şekilde anlatabilecek potansiyelimiz olduğunu düşünüyorum.

-Anadolu Ateşi bugün Türkiye’de her kesimin bildiği bir dans topluluğu olduğu kadar, çoğu genç arkadaşımızın da bünyesinde yer almak istediği bir hedef konumunda. Bu başarıyı neye bağlıyorsunuz?

-Anadolu Ateşi’ni bu ülkede dans sanatına gönül veren, bunu meslek olarak yapmak isteyen herkes için müthiş bir şans ve fırsat olarak görüyorum. Kendini dünyaya kanıtlamış ve kıtaları aşan bir topluluk bu topraklarda çalışmaya, gelişmeye devam ediyor. Bu başarıyı vizyoner bir bakış açısına, tüm kültürlere kucak açmasına ve ilk günkü heyecanını kaybetmemesine bağlıyorum. Bugün okullarımızda 4 yaşında bir çocuğa, bizler Anadolu Ateşi’nin geleceği olarak bakıp, o gözle eğitim veriyoruz. Bu disiplin ve gayret, hak ettiği başarıyı birlikte getiriyor.

 

-Anadolu Ateşi’nin size kattıklarından bahsetmenizi istesem neler söyleyebilirsiniz?

-Anadolu Ateşi bana farklı kültürden, farklı milletlerden insanlarla bir arada yaşamayı, el ele aynı müzikte, aynı duyguda buluşmayı ve müziğin evrenselliği içerisinde aynı heyecanı yaşama fırsatı verdi. Birçok ülkede, dünyanın en önemli sahnelerinde seyirciyle buluşmamı sağladı. En önemlisi dans partnerim, oyun arkadaşım, güzel eşimle burada tanıştığım için, hepsinin ötesinde sadece bu yüzden bile benim için çok kıymetli bir yer Anadolu Ateşi.

 

“Gençler bu mesleği gerçekten istiyorlarsa terlerine hayal, emeklerine disiplin eksinler”

 

-Çok sıkı spor yaptığınızı ve kendinize iyi baktığınızı biliyorum. Hâlâ çok çalışkan ve sürekli ileriyi hedefleyen bir karakteriniz var. Bu iş sürekli olarak bu çalışma disiplinini mi gerektiriyor? Ya da bu sürecin “Tamam, ben artık oldum” noktası var mıdır?

-Bu sürecin ben oldum noktası; ben artık bu işi bıraktım noktasıdır. Her an öğrenmeye, gelişmeye açık olmak, dünyayı takip edip üretim halinde kalmak gerekiyor. Zaten çocukluk yaşlarından itibaren bu disiplini almış olan kişilerin kendini hiçbir zaman çalışmak zorunda hissetmeyip, aksine çalışmadığında kötü hissettiğini söyleyebilirim. Kendi adıma ‘çalışarak dinleniyorum’ diyebilirim.

 

-Bu mesleği hedefleyen genç arkadaşlara öneriniz olur mu?

-Öncelikle bu mesleği gerçekten istiyorlar mı, bunu iyi düşünsünler. Onlarca ülke gezmenin, binlerce seyirci alkışının tabii ki bir bedeli var. Sosyal medya profillerine ‘dansçı’ yazmakla olmadığını, altında yoğun bir fiziksel ve psikolojik süreç olduğunu bilmeliler. Eğer gerçekten istiyorlarsa terlerine hayal, emeklerine disiplin eksinler. Bol okumalı, bol izlemeli ve dansçı, sanatçı gibi yaşamalılar.

 

-Samimi cevaplarınız için çok teşekkür ederim. Umarım uzun yıllar sizi sahnelerde görmeye devam ederiz.

-Kendimi, mesleğimi anlatma fırsatı verdiğiniz için ben teşekkür ederim. Nice sahnelere…

Yazarın Diğer Yazıları

Maykop ve Düzce arasında kardeşlik köprüsü

Maykop’taki Haçemziye Köyü’nden Düzce’nin Haçemziye Köyü’ne (Köprübaşı Ömer Efendi) özel bir ziyaret gerçekleştirildi. Bu ziyaret, iki köyün “kardeş köy” ilan edilmesi sürecini başlatan tarihi...

Düzce Bayramcı Köyü Rıza Devrim Voleybol Turnuvası

20. yılını dolduran Bayramcı Köyü Voleybol Turnuvası, Düzce’deki spor kültürünün önemli bir parçası olarak faaliyetlerine devam ediyor. Turnuvanın yürütücüleri ve hakemleri olan Davut Yıldırım...

Kültürün yaşayan mirası 70’lik Delikanlılar

“70’lik Delikanlılar - Azar-Ğıbze” grubunu temsilen Aykut Kap ile özel bir söyleşi gerçekleştirdik. Bu samimi ve bilgilendirici görüşmede, grubun faaliyetleri, müzik ve dansla nasıl...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img