İstanbul’un anayasası, çevre düzeni planı bir kez daha deliniyor. Kuzey ormanlarının talanına yol açan ve 1:100 bin ölçekli planda olmayan İstanbul Havalimanı, Kuzey Marmara Otoyolu ve 3. köprü ile Kanal İstanbul projelerine yeni bir proje ekleniyor.
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından hazırlanan proje Tuzla, Tepeören Akfırat su toplama havzasında yer almakta olup, Ömerli Havzası uzun mesafe koruma kuşağındadır. Planlanan bölge içinde tarım ve orman alanları, içme suyu kaynağı olarak kullanılan dereler, göletler bulunmaktadır. Hazırlanan teklif plan raporları içinde yer alan notlarda, 1. derece deprem bölgesi kuşağı içinde, sıvılaşma, zemin büyüme, sellenme, su baskını, heyelan, kütle hareketleri ve çeşitli mühendislik sorunları yer almasına rağmen plan, İBB Meclisi’nde 15.2.2024 tarihinde 237 sayı ile onaylanmış olup 29.4.2024 tarihinde de askıya çıkmıştır. Proje tam 262.5 hektarlık bir alanda uygulamaya konulacaktır.
Ömerli Gölü ve havzası için olağanüstü bir tehlike olan bu proje için TMMOB Çevre Mühendisleri Odası’nın hazırladığı rapor acı gerçekleri bir kez daha vurgulamıştır. Hazırlanan rapor içeriğinde, projenin uygulanması halinde “İLERİ ve NİTELİKLİ ARITMA PROSESLERİ GEREKMEKTEDİR” denmektedir. İstanbul’un içme suyunun 1/2’si bu bölgeden temin edilmektedir. İstanbul’un içme suyu kaynakları çok kısıtlı olduğundan 180 km. uzaklıktaki Melen Çayı’ndan su önce Darlık Barajı’na, oradan da Ömerli Havzası’na pompalanarak su ihtiyacına çözüm olacak imkânlar aranmaktadır. Melen Barajı hatalı imalattan dolayı su toplayamamaktadır. Gövdesinde oluşan çatlaklar nedeniyle bu baraj atıl durumdadır. Melen’in sadece Karadeniz’e ulaşan noktasından alınan su havzaya pompalanmaktadır. Acil ihtiyaç olan barajın yeniden yapılmasına dair hiçbir gelişme olmadığı gibi, Melen su havzası da oldukça kirlenmekte; atık su, fosseptik, kanalizasyon ve fabrika atıkları Melen’e kaçak olarak aktarılmaktadır. İstanbul’u besleyen bu kaynağın da oldukça sınırlı olması, megakentin gelecekte çok ciddi su problemi yaşayacağını da göstermektedir.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nca yandaş kurumlara hazırlatılan ÇED raporu olumlu olarak onaylanmış olup, bu proje kapsamında tam 160 sanayi kuruluşu, 200 KOBİ ve 250 start-up yer alacaktır. 20 bin kişinin çalışacağı bu tesislerin bulunduğu bölgede yeni iskân alanları da kaçınılmazdır. Bölgedeki yoğunluğu artıracak bu proje kapsamında, Tuzla Biyoteknoloji OSB projesi içinde bakın neler var; biyoteknolojik ilaçlar, biyomedikal tıbbi ürünler, biyoteknolojik tarım ilaçları, nitelikli tıbbi bitki ve tohum, biyoteknolojik kanser ilaçları, DNA kiti, antibiyotik fonksiyonel gıda katkı malzemeleri, biyosensör ürünler, embriyo, antikorlar, pigment, hemofilin, terapotik protein, enzim bakteri, plazminojen aktivatörü ürünler ve benzerleri gibi son derece hassas ve kimyasal üretimler… Tüm bu üretimlerin yapılması sürecinde atık su altyapısında oluşacak kaçak ve sızıntılar, yağışlarla birlikte yüzey akışına geçebilecek baca gazı emisyonları, hammadde ürün depolanması, yükleme ve boşaltmalarda oluşabilecek kaza ve olumsuzluklar nedeni ile Ömerli Barajı’na ve bu yolla da İstanbul su sistemine ulaşarak, telafisi olmayan bir felakete dönüşecektir. Çevre Mühendisleri Odası’nın raporlarında belirtilen bir husus da, bu tür projelerin asla su havzası ve çevreye olumsuz etkiler verecek alanlarda yapılmamasıdır. Ömerli Havzası uzun mesafeli koruma alanları içinde yapılaşma yoğunluğu, kirlilik, trafik yükünü artıracak hiçbir faaliyet olmamalıdır. Bu uygulama ile havzanın su depolama kapasitesi azalacaktır. Bu sonuçla havzanın kısa zamanda ekosisteme zarar verecek bir hale gelmesi de kaçınılmazdır.
Bu konuda İSKİ havzanın korunması ile ilgili plana itiraz etmiş, ancak bu itirazı kabul görmemiştir. Su havzaları ile ilgili koruma amaçlı planlar 1984 yılında çıkmış, 1995 yılında yapılan bazı radikal değişikliler ile havzaların korunmasından çok kullanılmasına yönelik yönetmelik değişiklikleri, havzalar üzerinde ciddi tehdit oluşturmuştur. İSKİ’nin bölgenin korunması adına hazırladığı planlar tam 1,5 yıldır askıda beklemektedir. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın bu planları bir türlü onaylamaması, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın talebi üzerine, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından hazırlanan bu planların da önünü açmaktadır. Plan askı süresinde dahi bölgedeki bazı arazilerin kamulaştırılması ile ilgili duyumların alınmış olması, proje uygulamasının yangından mal kaçırırcasına sürdürülmesi de endişe verici bir gelişmedir.
İstanbul 21 milyonluk nüfusu ile çevresini sömüren azman bir kent olmuştur. İmar rantının sahada sağladığı getirileri ile devamlı cazip hale gelmiş, son 30 yıl içinde İstanbul katledilmiştir. Plansız ve denetimsiz büyüme, beraberinde büyük sorunları da getirmektedir. Son yapılan projeler ile İstanbul’un kuzey ormanları ve havzaları harap edilmiş, kentin geleceğini ipotek altına alan proje uygulamaları, havalimanının yerinin değiştirilmesi, Kuzey Anadolu Otoyolu ve ona bağlı 3. köprünün yapılması, bu aks üzerinde yeni yerleşim alanlarının açılması, İstanbul’un kuzeye doğru büyümesinin önünün açılması, 500 bin nüfuslu iki yerleşim alanının İstanbul’un batı yakasındaki su kaynakları ve havzalarını yok edecek şekilde planlanması, Kanal İstanbul projesi ve imar rantına yönelik kentsel dönüşüm uygulamaları ile kent yaşanmaz bir hale gelmiştir.
1:100 bin ölçekli çevre düzeni plan değişikliği kararı İstanbul’un en önemli su havzası olan ve İstanbul için olmazsa olamayacak kadar önemli Ömerli su havzasını yok edecektir. Bu acı gerçeği görmezden gelenler kentin geleceğini de yok sayacak bu kararları ile korkunç bir plan teklifini gerçekleştirme çabası içindedirler. Bu projelerin uygulanmaması adına yaratılacak kamuoyu ve tepkiler İstanbul’un geleceği için çok önemlidir. Şimdi hep birlikte yarınlarımız için ayağa kalkıp tepkilerimizi paylaşmamız gerekir. Halkın iradesinin önünde hiçbir güç duramaz.
Osman Güdü : Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi
Anadolu II. Bölge Tems. Başkanı