Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Kocaeli’de yaşayan Çerkesler ve Cumhuriyet dönemindeki toplumsal yaşama katkıları (2. Bölüm)

Yaşam Felsefesi ve Yerleşim Biçimi

Her toplumun kendine özgü bir yaşam tarzı ve yüzyıllar içerisinde edindiği örf, âdet ve gelenekleri vardır. Bunlar zaman içerisinde kalıplaşarak toplumun temel kültürel değerlerini oluştururlar (Irmak, 2016:114).

Çerkes toplumunun kendine özgü ve binlerce yıldır edinilen tecrübelere dayanılarak geliştirdiği adına “Habze”1 denilen ve temeli saygıya dayanan bir yaşam felsefesi vardır. Çerkeslerin öz benliğini ve ağırlık merkezini oluşturan “Habze” toplumun yaşam süresince ürettiği, uyguladığı, sosyal yaşam şekli ile toplumsal düşünce tarzını ve toplumun bütününü ifade eder. Aynı zamanda bilmek, uygulamak, hissetmek gibi fonksiyonlarıyla bütün insani durumları içine alan genel etik bir kavramı da oluşturur (Altın, 2016 :31-32).

Osmanlı ülkesine gelen Çerkesler ilk dönemlerde köylerinde derme çatma evler yaparak yaşasalar bile, “Habze” kurallarını uygulayarak bunu kültürel bir sisteme dönüştürdüler. Ayrıca toplumun örf ve adetlerini içinde barındıran anlam yüklü bir sözcük kullandılar “Haynape”2. Çerkesçe ayıp anlamına gelen bu sözcük, anayasanın ve kanunların ifa ettiği görevi sözlü olarak yerine getirirdi. Büyükler tarafından sarf edilen bu sözcüğü duyan herkes, kuralların dışına çıkılmaması gerektiğini bilir ve uygulardı. Çerkesya’dan sürgünle gelen Çerkeslerin beraberinde taşıdığı bu kültürel yaşam tarzı, “toplumda kabul görmüş, ehil şahısların katkılarıyla” zaman içerisinde yenilenerek, Cumhuriyet değerleriyle de örtüşerek gelişmiş, farklı bir kültür olarak toplumdaki yerini almıştır. Bu kültür, “herkesin katkısıyla” şekillenmiş olduğundan “Habze”yi yaşatan ve devam ettiren yine Çerkes toplumunun kendisi olmuştur.

Çerkesler, “Habze” dışında, çevre bilinci, değişik ev tarzları, düğünleri, kız-erkek ilişkileri, ata sporları ve halk danslarıyla toplumda farklı bir mozaik oluşturmuşlardır.

Çerkes toplumunun yaşam alanları, konutları, gelenekleri ve inançları hepsi bir bütünlük içinde oluşmaktadır. Yaşamlarının bütün evrelerinde kendilerine özgü yapısal bir kültür geliştirmişler ve bunu devam ettirmeye çalışmışlardır. İnançlarından kaynaklanan, doğaya ve çevrelerine olan saygı, kendilerine verdikleri değer, koruma gibi birçok etken, yerleşim alanları ve konutlarının şekillenmesinde de belirgindir. Yapılaşmalarında kullandıkları birçok geleneksel yöntemleri de yüzyıllar boyunca devam ettirmişlerdir (Akça, 2023:29).

Evliya Çelebi’nin “orman denizi” diye adlandırdığı İzmit ve çevresine yerleşen Çerkesler, önceleri ormanların içine tek odalı, saman ve tezek karışımı balçık sıvalı, saz tavanlı, evler yaparak yaşama başladılar. Daha sonraları geniş bahçeler içinde tek katlı, toprak sıvalı, beyaz badanalı, kiremit damlı, bitişik nizami tarzda iç geçişli evler yaptılar. Esnek ağaç dallarından örülmüş çitlerle çevrili önleri geniş Çerkes bahçeleri; evlerin yanında tahılların depolandığı ambarlar, topraktan yapılmış üzeri korunaklı ekmek fırınları, konutların arka bölümünde hayvan ahırları ve tuvaletler inşa ederek düzenli yaşam alanları oluşturdular. Bazı aileler evlerinden bağımsız sırf misafir ağırlamak için, iki bölümden oluşan, adına “Haçeş”3 denilen, bahçelerinde özel yapılar inşa ettiler. Bu özel yapılar, Çerkeslerin misafire verdiği önemin göstergesiydi. Geniş bahçeli, beyaz badanalı evleriyle Çerkes köyleri Kocaeli iline atanan valilerin her dönem dikkatini çekmiş, yerleşim düzenlerinden dolayı daima örnek olarak gösterilmiştir.

Süreç içerisinde iş, eğitim gibi nedenlerle köylerden kente yapılan göçler, geleneksel yaşam biçiminin yerini modern yaşam biçimine bırakmış, köylerde de yapısal dönüşümler başlamıştır. Geleneksel, misafir odalı Çerkes evleri yerine, modern villa tipi konutlar yapılmıştır. Günümüzde eskiden kalma da olsa geleneksel bir Çerkes evi bulmak artık mümkün değildir.

Evlilik, Düğün ve Eğlenceler

Çerkesler, günümüz koşullarına uygun olarak, örf, âdet ve geleneklerini oldukça sıkı uygulayan kurallı bir toplumdur. Bu açıdan evlilik, düğün ve eğlenceleri de özel kurallara tabidir. Sözgelimi Çerkes toplumunda kız istemiyorsa zorla verilmez. Evlilikler on sekiz yaşından sonra yapılır. Görücü usulüyle evlilik yoktur. Çerkes gençleri düğün ve eğlencelerde, çeşitli ortamlarda görüşerek ve konuşarak anlaşır. Yapılacak evliliklerde genç kız ve genç erkeğin davranışlarının yanı sıra, toplumsal konumu, mensup olduğu ailenin statüsü, toplumsal ilişkileri, tutum ve davranışları da ön planda tutulur. Ailelerin evliliğe onay vermesi veya kaçarak evlenmeler dışında, Çerkeslerde beşik kertmesi, iç güveyi girme ve akraba evliliği şeklinde evlenme geleneği yoktur.

Günümüzde Çerkesler tarafından uygulanan düğünlere ilişkin seremoni ve kurallar, ataları tarafından Çerkesya’dan getirilmiştir. Türkiye’nin diğer yörelerinde yaşayan Çerkesler köylerinde ne şekilde düğün yapıyorsa, İzmit ve çevresinde yaşayan Çerkesler de köylerinde aynı düğün geleneklerini uygulamaktadırlar. Geleneksel Çerkes düğünlerinde gelin ve damat düğün alanında birlikte bulunmazlardı. Gelin düğün evinde kendi odasında bulunurken, damat ise evine yakın bir arkadaşının evinde ortalıkta görünmeden düğünü takip ederdi. Yaşlıların anlatımına göre düğünler, tüm köylünün katılımıyla Çerkes dansları yapılarak gerçekleştirildi. Zamanla köy yollarının açılması, motorlu araçların çoğalmasıyla çevre köylerden de katılımlarla daha kalabalık düğünler yapılmaya başlandı.

Köyde halen gelenek olarak sürdürülen, düğünden iki gün önce erkek evinde, “danışma” adı altında iş bölümünü belirlemek için toplantı yapılırdı. Düğün günü evin en yüksek bir ağacına büyük Türk bayrağı asılır, oturma yerleri birkaç gün öncesinden hazırlanırdı. Düğün cumartesi günü öğleden sonra başlar, pazar günü akşamı biterdi. Eskiden gelinler köye getirilirken, köylerin girişinde arabadan indirilir, gelin alayı ile birlikte yaya olarak, “temenna”4 yaptırılarak düğün evine getirilirdi. Bu gelin alayının önünde birkaç atlı yer alırdı. Erkekler kol kola girip, “voreyda” adı verilen gelin getirme şarkısını söyleyerek yürürler, atlılar guruptan uzaklaşmamak için sık sık geri dönerek gurubun önünde yer alırlardı. Evlerde ne kadar büyük ve yaşlı insan varsa, geline hoş geldin anlamında yola çıkıp karşılarlardı. Gelin de gördüğü her büyüğe temenna yaparak geçerdi. Düğün evine yaklaşılırken kutlama amaçlı silahlar atılmaya başlar, temenna da sıklaşırdı. Gelin son olarak erkeklere yüzünü döner, refakatçi olarak koluna girmiş iki kadınla birlikte arkasını dönmeden geri geri çekilerek eve girerdi. Komşu Çerkes köylerinden, düğüne gelecek misafir kız ve erkekleri karşılamak için köyün genç kız ve erkeklerinden oluşan bir grup görevlendirilirdi. Misafirlerin katılımıyla, akşam yemeğine geçilir, akabinde düğün başlatılırdı. Erkekler halk dansları için kurulan bir nevi ritim saz görevi gören tahtaya sopalarla vurur, oyuncu kızlar karşılarına dizilir ve mızıka çalmaya başlardı. “Hatiyako”5 adı verilen düğün düzeninden sorumlu kişi, kız ve erkekleri dansa davet ederek ortaya çıkarır, danslar bu görevlinin önderliğinde düzen içinde yürütülürdü.

Eski dönemlerde şimdiki gibi motorlu araçlar olmadığı için, gece yarısı sona eren düğünlerde, misafir gruplar, yatılı olarak köydeki ailelere dağıtılırdı. Bu misafirler köyün misafiri kabul edilir, bazı evlerde sabaha kadar kızlı erkekli eğlencelere devam edilirdi. Çerkes gelenekleri gereği, düğündeki erkek misafirlerin üst başları çamurlanmış ise ev sahibi kızlar, kıyafetleri temizlerler, köz ütüyle ütüleyip bir erkek aracılığıyla ile odaya bıraktırırlardı.

Pazar günü düğünün sona ermesine yakın, bazı binicilerin at üstünde alana girip gelinden mendil almaları adet gereğiydi. At üstünde bahçeye giriş yapıldıktan sonra düğün alanında atla bir tur atılır. At, binicisi tarafından, erkeklerin kullandığı ritim saz niteliğindeki tahtaya toslatılır. Bazen tahtanın yıkıldığı, bazen de atın alnından yaralandığı olurdu. Gençler sopalarla tahtaya vurmaya başlayınca, düğün görevlileri yere mendil bırakırdı. Atlı, attan inmeden eğilerek mendili alır, aldığı gibi arkasını dönüp alandan ayrılmazdı. Atıyla meydanda tur atar, ileri geri gider, tekrar atını koşturarak alana gelir, seyredenlere yönelik çeşitli hareketler sergilerdi. Gösteri bitince elindeki mendili düğündeki düğün sorumlusu yöneticiye (thamateye) teslim edip, atıyla geri geri giderek alandan ayrılırdı. Sonra düğün evinin önüne gelerek atla evin içine girerdi. Şayet ev iki katlı ise evin ikinci katına, atla çıkmaya çalışırdı. Çerkes düğünlerindeki atlı seremoniler bu şekilde yapılırdı.

Çerkes düğünlerinde, deri kapmaca (Şözeteh) adlı bir nevi oyun-yarışma yapılırdı. “Şözeteh”6 oyununda, yüksek bir ağaçtan, düğünde kesilen hayvanın derisinden büyükçe bir parça (bazan bir koyunun tüm derisi) yarışmacıların ortasına atılırdı. İnsanlar bu deriyi kapmak için birbirleriyle mücadele ederlerdi. Delikanlılar yaş deriyi almak için çekişirler, onların etrafında süvariler döner dururdu. Deriyi hangi köyden genç alırsa, kendi süvarisine teslim eder. Diğerleri yaş deriyi geri almak için atla onun peşine düşerlerdi. Deriyi kapan kişi ya düğün evine ya da köyüne götürerek ortaya konulan ödülün sahibi olurdu.

Düğün biterken, gelinin dışarı (bahçeye) çıkarılması “Nısekiş” (gelin çıkarma) olarak adlandırılan bir gelenektir. O seremoniye uygun özel bir müzik çalınırdı. Bu gelenek gelinin yaşlı kadınların elini öpmesi, onların da geline hediyeler vermesi için uygulanırdı. Öte yandan düğün hediyeleri farklı bir seremoni ile verilirdi. Bu çerçevede: Hediyeler bir masanın üzerine çıkan Hatiyako (düğünü yöneten kişi) tarafından esprili ve abartılı bir şekilde takdim edilir, her hediye takdiminden sonra gelin, hediyeyi veren yaşlıya hürmeten temenna yapardı.

Son dönemlerde aileler, geleneksel gelin alma seremonisini atlarla, eskiden uygulandığı gibi gelinleri köyün girişinde araçtan indirerek, temenna eşliğinde evlerine getirmektedir. Bu nostaljik Çerkes düğünleri halkın, basının ve sosyal medyanın ilgi odağı olmaktadır.

At Kültürü

Çerkeslerde atçılık binlerce yıllık geçmişten süzülerek bugünlere kadar gelen bir uğraşıdır. Çerkeslerin atla ilişkisini ona verdikleri isim de gösterir. Çerkes dilinde “şı” hem at, hem de erkek kardeş anlamına gelir. Bu, özel bir bağlılığın ve bu asil hayvana duyulan sınırsız sevginin ifadesidir. Çerkes geleneklerine göre, atın üzerinde oturarak kadının veya yaşlının önünden geçmek veya atın üzerinde iken kadın ve yaşlılarla konuşmak, büyük ayıptır (Topçu, 2010:52).

Çerkesler, Osmanlı’ya gelince haralarda at yetiştirme ve jokeylik gibi meslekleri yapmaya başladılar. Osmanlı döneminde saraya at yetiştiren hara ve at çiftliklerinin bazıları, İzmit çevresinde bulunuyordu. Osmanlı sultanları ile irtibatları olan (Maşukiyeli) Çerkes Saadettin Bey’in Uzunçiftlik’teki arazilerinde başlatılan atçılık, oğlu Sadun Atığ tarafından geliştirilmiş ve yıllarca jokey kulübü başkanlığı beraberinde devam ettirilmiştir. Sadun Bey’in oğlu, torun Saadettin Atığ da Türkiye Jokey Kulübü’nün asil üyesi ve adına Avrupa’da koşu düzenlenen, dünya atçılığında adı geçen lider şahıslardan biridir.

Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra dede mesleğini devam ettiren ve Türk atçılık tarihinde önemli bir yere sahip olan Sadun Atığ’ın çevresinde atçılıkla uğraşan bir gurubun yanı sıra, jokeyler de vardı. Uygun koşulların oluşmasıyla çevrede başlayan atçılık, Çerkes toplumunda prestijli hale geldi. Büyük yarışlar kazanıldı, elde edilen zaferler basında yer aldı.

Sadun Atığ’ın harasından yetişip, köylerde özel olarak bakılan yarış atları, Derbent ve Uzuntarla’da yapılan organizasyonlarda -doğal hipodromlarda- yarıştırılırdı. O dönemlerde at yarışlarını takip etmek, köy erkeklerinin vazgeçilmez sosyal faaliyetiydi. Yarışlar guruplar halinde izlenirdi. Yarış kazanıldıktan sonra insanlar sevinç ve coşkuyla köyün girişinde atı araçtan indirir, yarıştan dönenler köylerde davul-zurna eşliğinde karşılanırdı. At sahibi atının yularından tutup köyün içinden evine doğru yol alırken, aileler sokağa dökülür, yaşlısı-genci birincilik kutlamalarına katılırdı. Atı birinci olan kişi yaşlılara doğru saygıyla eğilerek başıyla selam verirdi.

Birinci olan kişi ve ekibi Çerkes köylerine davet edilerek, kazanılan yarışın onuruna kendilerine özel koçlar kesilirdi. Bunun altında kalmayan at sahibi, kazancının bir kısmını zarf içinde misafir olduğu eve bırakarak geleneklere uygun davranırdı. At yarışlarına katılanların atları, köylülerin ahırlarında misafir edilip bakılırdı. At yarışlarından kazanılan paralar, yine toplum için harcanırdı.

Ata binen jokeyler yine aynı camiadan çıktı. Özellikle jokey camiasının kralı Fethiye Köyü’nden Kazım Yıldız, jokeylik hayatı boyunca zaferden zafere koştu. Türkiye’nin en prestijli koşularından biri olan “Gazi Koşusu”nu yedi kez kazandı. Bu ödülü en çok kazanan beş kişiden biri olan Kazım Yıldız, efsane jokey olarak tarihe adını yazdırdı.

Güreşler

Çerkeslerde güreş, köklü bir geçmişe dayanan bir spor türüdür. Bu çerçevede, Çerkesler yeni yerleşim birimlerinde de bu spora önem vermişler ve geleneksel müsabakalar düzenleyerek günümüze kadar sürdürmüşlerdir. Sözgelimi Çerkesler tarafından 1879 tarihinde kurulan Fevziye Köyü’nde başlatılan güreş müsabakaları (Fevziye Köyü, 1923-1995 döneminde Karamürsel/İzmit’e bağlıydı) “Geleneksel Tarihi Fevziye Köyü Güreşleri”ne dönüşmüştür. Köy muhtarı Necmi Yüksel (K.K.:10) ve organizasyonlarda görevli Ferhat Erbakış’ın (K.K.:11) verdikleri bilgilere göre; “Fevziye Köyü kurulduktan sonra yaşlılar, Çerkesya’dan getirdikleri geleneklere uygun olarak köy meydanlarında oynayan gençlere ‘Haydi güreşe tutuşun, biz seyredelim’ diyerek ilk meşaleyi yakmışlardır. Yakın Çerkes köylerinden gelenlerin de katılımıyla yerel güreşler başlamış. Çerkes yaşlıları ödül olarak ortaya bir koç koyar, güreşi kazanan koçu alır köyüne dönermiş. Güreş Çerkeslerin ata sporuydu ancak yağlı güreş türüyle Osmanlı’ya geldikten sonra tanışmışlar. Fevziye Köyü büyükleri Çerkesya’dan Osmanlı topraklarına sürgünle geldiğinde, kendilerine kucak açan yöre halklarıyla bütünleşerek, onların yağlı güreş stillerini benimseyerek büyük organizasyonlara dönüştürmüşler. Türkiye Cumhuriyeti ilan edilip 1930 yılına gelindiğinde Fevziye Köyü yağlı güreşlerine farklı çevre köylerden gelenler de kabul edilmiş. 1960 yılında ulaşım imkanları artıp motorlu taşıtlar çoğalınca, güreş müsabakalarına Türkiye’nin her yerinden katılım başlamış. Güreşler başlamadan önceki akşam, çevredeki Çerkes köylerinin katılımıyla Çerkes halk dansları gösterileri, mahalli Çerkes oyun ve dansları yapılıp ertesi gün güreşler başlatılır olmuş. Müsabaka günü, Çerkes, Rumeli, Boşnak, Yörük vb. milli kıyafetlerini giyen ağa ve etrafındaki grupların renk renk giysileri, duvarlardaki posterler, bando takımları ile davul-zurnalar, güreş alanını şölen yerine dönüştürürmüş. Hatta öyle benimsenmiş ki, farklı toplumlardan olsa bile Çerkeska7 giyenler varmış. Kırkpınar/Edirne güreşlerine katılan pehlivanlar Fevziye Köyü’ne gelmeye başlamışlar. Profesyonel hale gelen güreşler için yeni bir alan gerekmiş. 1970 yılında Fevziye Köyü’nün torunu olan Gazanfer Bilge’nin ve devletin katkılarıyla, Fevziye Köyü kapalı tribünlü modern güreş sahasına kavuşmuş. 1982 yılından sonra da güreşler, Güreş Federasyonu tarafından düzenlenmeye başlanmış. Bu güreş sahasında güreşen Aydın Demir ve Ahmet Taşçı gibi kişiler Kırkpınar başpehlivanlığını uzun yıllar ellerinde tutmuşlar”.

Çerkesler tarafından başlatılan Fevziye Köyü “Geleneksel Tarihi Yağlı Güreşleri”nin 114’üncüsü 2022 yılının haziran ayında gerçekleştirilmiştir. Hafızalarda kalması adına kendileri de Çerkes olan dünya şampiyonu güreşçiler Yaşar Doğu ve Hamit Kaplan’ın temsili heykelleri, köy muhtarı Necmi Yüksel’in girişimi, Çerkes sanatçı Nuh Açın’ın tasarımı ve yapımıyla, hafıza mekânı olarak Fevziye Köyü meydanına dikilmiştir.

Çerkes toplumunun düğün ve eğlencelerinde, gençler birbirlerini meydan güreşlerine davet ederek güreş gösterileri yapmaktaydılar (Çelebi, 2019:284-285). İzmit/Maşukiye Köyü’nde 1940’lı yıllarda yapılan düğünlerde bile davetiyelere “düğünümüz güreşlidir” notunun düşülmesi bunun en güzel örneğidir. Bu ortamda büyüyen güreşçilerin bazıları uluslararası başarılar elde ederek şampiyon olmuşlardır. Bu çerçevede Hilal Atan’ın (K.K.:3) verdiği bilgiye göre: “Derbentli (İzmit) amcaları İrfan Atan ve Adil Atan kardeşler, Çerkes olan dünya güreş şampiyonları Yaşar Doğu, Abhaz olan Nurettin-Haydar Zafer’i Çerkes düğünlerindeki güreşlerde izleyerek spora hayranlıkları başlamış. 1927 yılında Büyük Derbent’te dünyaya gelen İrfan Atan, 1945’te Kırkpınar’da ‘deste’de ikinci, 1946’da ‘küçük orta’da ikinci, 1951’de ‘Kırkpınar başpehlivanı’ oldu. 1952 yılında Helsinki’de düzenlenen olimpiyatlarda ağır sıklet dördüncülüğünü elde etti. 1953’te ikinci kez ‘Kırkpınar başpehlivanı’ oldu. 1954’te Tokyo’da ağır sıklette dünya üçüncüsü, 1955’te üçüncü kez ‘Kırkpınar başpehlivanlığını’ elde eden İrfan Atan ardından 1955’te güreş sporunu bıraktı”.

İrfan Atan’ın kardeşi olan Adil Atan da 1930 yılında Büyük Derbent’te dünyaya geldi. Ağabeyi gibi yağlı güreşler yaparak yetişti. Daha sonra minder güreşine geçti. İki stilde de büyük başarılar elde etti. 1952 yılında Helsinki Olimpiyat Oyunları’nda 87 kiloda dünya üçüncülüğü, 1954 yılında Tokyo’da düzenlenen Dünya Serbest Güreş Şampiyonası’nda ikincilik, 1956’ da ilk kez İstanbul’da yapılan Dünya Kupası Güreş Şampiyonası’nda serbest stil 87 kiloda birincilik elde etmiştir. 1958’de Kırkpınar başpehlivanı olmuştur. 1959’da Balkan Kupası’nda ikinciliği alan Adil Atan, 1959 yılında güreş sporunu bırakmıştır”.

Dernek Faaliyetleri

Çerkeslerin en köklü sivil toplum kuruluşu olan Çerkes dernekleri, insanların birbiriyle tanışması, dillerini, gelenek-göreneklerini yaşatabilmeleri için kurulmuştur. Temel misyonları dil ve kültürlerini korumaktır.

İzmit’tin ilk Çerkes sivil toplum kuruluşu olan “Kocaeli Kafkas Kültür Derneği”, Maşukiye Köyü’nden Galip Çağlın’ın başkanlığında, çevre Çerkes köylerinden de katılan üyelerle 1964 yılında kurulmuştur. Günümüzde İzmit Sekapark Çerkes kültür evinde devam eden dernek faaliyetleri kentin kültürel yaşamına katkı sağlayan önemli kuruluşlardan biridir. Derneği kurup görev alan büyükler, çeşitli toplantılar düzenleyerek, gençlerin görüşlerini özgürce ifade etmelerine imkân hazırlamış, onların fikirleri doğrultusunda bazı faaliyetler (halk dansı kursları ve gösterileri, toplu sünnet cemiyetleri vb.) düzenlemişlerdir. Diğer illerden eğitim için gelen öğrencilere ikinci el de olsa çeşitli eşyalar temin edilerek öğrencilere verilmiş, evlerde kalacak öğrencilerin bir araya getirilip tanıştırılması sağlanmıştır. Derneğe gelen öğrencilere olanaklar ölçüsünde burslar sağlanmıştır. Son dönemlerde de Çerkes derneklerinde değişik aktiviteler düzenlenmiştir.

Etkinliklere, Çerkes olmayan veya toplumunun kültürünü merak eden Kocaeli’de yaşayan diğer kültür mensupları katılabilmektedir. Amaç Çerkes kültürünü yaşatmak ve tanıtmak olup, bu derneklerde Çerkesçe dil kursları, halk dansları, enstrüman kursları ücretsiz olarak verilmektedir. Çerkes müzisyenlerinin çalmış oldukları müzikler eşliğinde kentte gösteriler düzenlenmektedir. Bunların dışında kitap, dergi, broşür ve resimlerden oluşan basılı materyal ile Çerkes kültürüne ilişkin ürünler Çerkes dernekleri kanalıyla hedef kitlelere ulaştırılmakta ve tanıtımı yapılmaktadır.

Kentleşme ile birlikte, ilçelerde yaşayan Çerkesler Gebze, Körfez gibi ilçelerde dernekler kurarak sosyal faaliyetlere başlamışlardır. Uzuntarla ve Ketenciler köyleri gibi merkez köylerde de dernekleşme yoluna gitmişlerdir. Dernekler tarafından sürdürülen faaliyetler, aynı zamanda uluslararası kültürel gelişmelere de vesile olmuştur. Sözgelimi, 1992 yılında Rusya Federasyonu’na bağlı Adigey Cumhuriyeti Halk Dansları Topluluğu Nalmes, Türkiye turneleri sırasında Uzuntarla Köyü’nde misafir edilmiştir.

Ayrıca, Ketenciler Köyü Adige Derneği üyeleri bir “Şarkı Grubu” (Wored Kup) kurarak, kendi geleneksel çalgı ve müzik aletleriyle köye özgü, şarkı ve ağıtları derleyerek, düğünlerde ve çeşitli eğlencelerde Çerkes şarkı ve müziklerini icra etmişlerdir. Ketenciler Köyü’nün ürettiği müzik faaliyetleri, Kocaeli Üniversitesi Müzikoloji bölümü öğretim üyelerinden Doç. Dr. Gülşen Erdal tarafından “Kocaeli Ketenciler Köyü Çerkeslerinde Müzik” başlığı altında bilimsel bir makale yazılmıştır. Bu etnomüzikolojik çalışmayla, Ketenciler Köyü’nde halen yaşayan iki adet ağıt ile bir yağmur duası ritüeli notalarıyla repertuara kazandırılmıştır (Erdal, 2019:231-232).

Çerkes Sürgününü Anma Etkinlikleri

Sürgüne maruz kalan Çerkesler ve Abhazlar için Kefken ve Babalı sahili önemli bir konuma sahiptir. İlk kez Ömer Beygua’nın eserlerinde dile getirilen Kefken sahilleri ve Karaağaç Köyü, 1993 yılında Kafkas sürgünü anma etkinlikleri kapsamında ziyaret edilmiş ve denize çelenk bırakılmıştır. İlerleyen yıllarda her yıl 21 Mayıs’ta yapılan anma törenlerinde Babalı sahili sürgünün acı hatıralarının yaşatıldığı ve anıldığı bir mekân olarak hafızalarda yer almıştır.

Karaağaç Köyü Abhaz mezarlığı ve Babalı sahilinde bir anıt yapılması fikri ilk kez 2000 yılında gündeme gelmiştir. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi tarafından 2022 yılında başlatılan proje, Kocaeli Üniversitesi’nden Dr. Oğuz Polatel’in danışmanlığında “Kafkas Sürgünü Hafıza Mekânı” olarak planlanmış, Kocaeli Abhaz Derneği’nin ve Kafkas Dernekleri Federasyonu’nun ve Çerkes toplumunun ileri gelenlerinin katkı ve desteğiyle 2023 yılı mayıs ayında tamamlanmıştır. Proje kapsamında sürgünü ve yaşanan acıları temsil edecek bir Kafkas kadını heykelinin yapımı Kocaeli Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ceyhun Konak tarafından üstlenilmiş ve tamamlanan heykel tören alanının simgesi haline gelmiştir. Sayısı binlerle ifade edilen insan kitlesinin katıldığı Çerkes soykırımı anma etkinlikleri, Türkiye televizyonları tarafından haber yapılmakta, Cumhurbaşkanlığı makamı ile devletin yönetim kademesindeki bakan, milletvekilleri, sanatçı ve vatandaşlar, sosyal medyadan taziye mesajları yayınlamaktadır. Babalı sahilinde düzenlenen bu anma programı, dünyanın dört bir yanında yaşayan Çerkes diasporalarında da haber konusu olmaktadır.

Büyük Çerkes sürgününde (1864) Balkanlar’dan Kocaeli’ye yapılan göçler sırasında yaşanan dramlar, son dönemlerde Çerkes yazarların kaleminden biyografik roman tarzıyla kitaplaştırılmaktadır. Bu tür romanların özelliği, tarihsel olayların yanı sıra, toplumun örf, adet ve gelenekleri romandaki karakterlere verilen rollerle yansıtılmaktadır. Bu aynı zamanda, Çerkes kültürünün yazılı sanat yönüyle anlatımıdır. Söz gelimi Çerkes yazar Mehdi Nüzhet Çetinbaş’ın “Elveda Çerkesya” adlı biyografik romanı Ketenciler Köyü’ne yerleştirilen büyükannesinin dramatik yaşamını yansıtmaktadır.

Bu çerçevede Uzuntarla Adige Kültür Derneği’nde yetişen Mecit Moğol da mükemmel bir sanat yönetmenidir. Kocaeli Belediyesi Kağıtspor’da Türk halk oyunları eğitmeni, aynı zamanda 1864 Dans Akademi işyerinin sahibidir. Mecit Moğol, Çerkes sürgünü sırasında Karadeniz’de ölen insanlara ithafen hazırladığı duygusal ağıt müziğiyle “Yeniden Doğuş 1864 Kafkasya’dan Anadolu’ya Bir Sürgün Hikâyesi” adlı dans gösteri ve tiyatrosunu, İzmit kent merkezinde sergilemektedir.

Kartepe/ Uzuntarla Çerkes Müzesi

Uzuntarla Adige Kültür Derneği’nin önerisi ve Kartepe Belediyesi’nin hizmetleriyle Uzuntarla Mahallesi’nde “Kartepe Çerkes Müzesi” inşa edilmiştir. Çerkes kültürüne ait değerli eserlerin sergilendiği bu müze, Çerkes geleneklerini tanıma ve anlamada insanları tarihi bir yolculuğa çıkarmaktadır.

Müze, sürgünle ana vatanlarından koparılan halkın tarih ve kültür olgusunu canlı tutmaktadır. Bu da Kocaeli’de yaşayan Çerkesler için özel bir öneme sahiptir.

Heykel Sanatı

Kartepe/Maşukiye’de bulunan “Lidya Art Galeri” atölyesinde çalışmalar yapan heykeltıraş Nuh Açın’ın, Çerkes giysili özgün sanat eserleri; park, müze, rekreasyon alanları ve Çerkes derneklerinin bulunduğu yerlerde sergilenmektedir. Sanatçının çalışmalarının ana teması, Çerkes tarihi içindeki savaşçılar ile ünlü şahsiyetlerdir.

İzmit Belediye Başkanı Leyla Atakan’ın Kartepe/Maşukiye meydanında sergilenen heykeli, ayrıca 1995 yılına kadar İzmit’in Karamürsel ilçesine bağlı olan “Fevziye Köyü” meydanında dünya güreş şampiyonları Çerkes asıllı Yaşar Doğu ile Hamit Kaplan’ın kispetleriyle pehlivanlıklarını simgeleyen heykelleri, sanatçı Nuh Açın’ın eserleridir.

Ayrıca yurt dışına da heykeller yapan Nuh Açın, Rusya Federasyonu’na bağlı Adigey Cumhuriyeti Ulusal Müzesi’nin kurucusu ve ilk müdürü Navruzov İbrahim’e ait bir büst de yaparak, bunu Adigey Cumhuriyeti’nin başkenti Maykop’taki müzeye hediye etmiştir.

Yaptığı heykeller hakkında bilgi veren Nuh Açın (K.K.:12): “Çerkes toplumuna emeği geçmiş tarihi şahsiyetler ve savaşçı heykelleri yapıp ilgili kurumlara hediye ettiğini” söylemektedir. Kartepe Belediyesi’nin girişimleriyle Uzuntarla Mahallesi’nde yapılan “Kartepe Çerkes Müzesi”ne de yaptığı heykellerle katkı veren Nuh Açın’ın, Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti’nde de olmak üzere birçok yerlerde eserleri sergilenmektedir.

Sonuç

Kocaeli’de yaşayan Çerkesler çok küçük nüfusa sahip olmalarına rağmen ilin ekonomik, sosyal ve kültürel hayatına önemli katkılar sağlamıştır. Hâlâ da sağlamaya devam etmektedirler. Bunun son örneği de “Ormanya”dır. Ormanya’nın yer aldığı bölge Çerkeslere tahsis edilmiş ve onlar tarafından korunmuş ormanlık alandadır. Maşukiye’den başlayarak Sapanca’ya kadar olan bölgenin de sayfiye ve turizm bölgesi olmasında Çerkes köy düzeninin etkileri ve Çerkes girişimcilerin çabaları da yadsınamaz. Kocaeli’deki meyvecilik de Çerkeslerin girişimi ile yaygınlaşmıştır.

Öte yandan İzmit’in şehir olarak gelişiminde önemli görevler üstlenmiş Leyla Atakan gibi kişilerin yanı sıra günümüzde de eğitimde, kültür ve sanatta, bürokraside, sanayide, ticarette ve benzeri pek çok alanda katkı sağlayan Çerkeslerin sayısı hiç de az değildir. Türkiye Cumhuriyeti var oldukça ve Çerkesler de dilleriyle ve kültürleriyle var oldukça diğer toplum kesimleriyle uyumlu olarak yaşamaya ve Kocaeli’ye katkı sağlamaya devam edeceklerdir. (Bitti)

 

K.K.: Kaynak Kişi (Kaynakçada yer alan ‘Kaynak kişiler’ listesine bakınız)

 1Çerkes Yaşam Felsefesi.

 2 Çerkesçe “ayıp” anlamına gelir.

 3Misafir odası anlamına gelir

 4Temenna: Bir saygı göstergesi olarak gelinin sağ elini aşağı indirip yukarı kaldırırken önce dudağına sonra da başına dokunarak verdiği selam.

 5Hatiyako: Düğünü yöneten kişi (bir kız ve bir erkek).

 6Şözeteh: Deri kapmaca yarışı

 7Çerkes millî kıyafeti-Çerkeska

 

*Araştırmacı-Yazar


Kaynakça

-Akça, S. (2023). Geleneksel Kültürün Yapılanmış Çevreye Etkisi. Yazıt Kültür Bilimleri Dergisi , 3(1): 25

-Altın, F. (2016). Adige Filolojisi Sempozyumu-Güncel Konular; Düzce Üniversitesi Uluslararası Adige Filolojisi Sempozyumu-Güncel Konular; Dil, Tarih, Edebiyat ve Sosyo- Kültür, Düzce: Apra Yayıncılık, İstanbul. 31-32

-Altın, F. (2018). Ege Üniversitesi – Kafkasya Kökenlilerin Hafıza Mekânları Çalıştayı: “Tehlikede Olan Adığe Dili İçin Neden Kiril Alfabesi?”-Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Yayını, S. 115-133, (E.U. Institute of Turkish World Studies İzmir) Web adresi: http://hafizamekani.com

-Berzeg, S.E. (2022). Çerkes-Vubıhlar Üzerine Notlar. Ankara, Kuban Matbaacılık Yayıncılık

-Beygua, Ömer (1935). Yayımlanmamış El Yazısı Notları.

-Çelebi, M. (2019). Adige Filolojisi II Sempozyumu-Adige Dünyasının Bugünü; Düzce Üniversitesi ve Adige Devlet Üniversitesi işbirliği ile düzenlenen II. Uluslararası Adige Filolojisi Sempozyumu 18-20.10.2019 (s.284-285). Ankara: Pelin Ofset Matbaa.

-Çetinbaş, M. (2023). Türkiye’de Bir Çerkes Köyü Uzuntarla: İstanbul Alioğlu Matbaacılık Basım Yayım ve Kağıt San.Ltd Şti.

-Erdal, G. (2019). Kocaeli Ketenciler Köyü Çerkeslerinde Müzik. Çevrimiçi Müzik Bilimleri Dergisi, 4 (2), 212-231.

-Irmak, Y. (2016). Doğumdan Ölüme Bingöl Geçiş Dönemleri İnanç ve Uygulamaları, Bingöl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 6 (11), 114.

-Kalaycı, İ. ve Çatal, A.C. (2016). XIX. Yüzyılın İkinci Yarısında Kocaeli’ye Yapılan Çerkes Göçleri. Uluslararası Karamürsel Alp ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu (s. 457-463) Kocaeli, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi

-Topçu (Papşu), M. (2010). Çerkeslerde Atçılık ve At Kültürü. Nart Dergisi, sayı 72

-Ulugün, Y. (2013). İzmit Esnaf ve Ticaret Tarihi. (57-58-146), İzmit

-70 Yılın Öyküsü: Türkiye Yardım Sevenler Derneği 1928-1998: Ankara: Mars Ticaret Sanayi A.Ş.

Yazarın Diğer Yazıları

Kocaeli’de yaşayan Çerkesler ve Cumhuriyet dönemindeki toplumsal yaşama katkıları (1. Bölüm)

Giriş Kocaeli tarih boyunca göç yolları üzerinde bulunan ve demografik yapısı sürekli değişen bölgelerden biri olmuştur. Özellikle XIX. yüzyılın sonlarından beri meydana gelen göçler bugünkü...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img