Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Kimlik arayışında örgütlenme

Mesleğim gereği sorgulamayı ve araştırmayı seviyorum. Hangi konuda olursa olsun işin özünü öğrenme isteğim var. Bu yaşama dair tüm alanlarda olsa da daha çok kültürel, sanatsal, mimari ve geçmişe ait kültürel değerler üzerinde yoğunlaştı. İşte tam bu noktada o bakışın bana gösterdiği farklılıkları da keşfetmiş oldum. Her halkın dili, tarihi, gelenekleri, kendine has kültürel değerleri işlendikçe bu zenginliklerin uzun yıllara dayalı süzülerek gelen bir yaşam biçimi olduğunu da gördüm. Halkların bu değerlerinin yaşatılması adına hep bir şeyler yapma çabası içinde oldum. Bu doğal olarak kendi kültürüm üzerinde biraz daha yoğunluk kazandı. Kimliğimin oluştuğu yıllardan bugünlere dek sürdürdüğüm çaba, milliyetçi ve ayrıştırıcı bir anlayıştan tamamen uzak, o değerleri özümseyen ve paylaşmanın da üreteceği güzellikleri çoğaltmak adına olmuştur.

Kültürel kimliğime ait çalışmalara alan açan örgütlenme çocukluk yıllarımda, önce Kafkas Türkleri Yardımlaşma ve Dayanışma Dernekleri adı ile imkân buldu. O tabelanın içindeki Türk kelimesi işin tılsımıydı. Daha sonraları, biraz daha tanımlayıcı şekilde Kuzey Kafkas Kültür Dernekleri ile devam etti. Türkiye’deki sosyal, siyasal yapının ortaya koyduğu alanlar içinde kendine yer bulan bu yapılar yeni adları ile ortaya çıktı. Abhaz Kültür Derneği, Çerkes Derneği, Adige Derneği, Çeçen Derneği, Alan Kültür Vakfı vb. gibi… İlk örgütlenmeler içinde Kafkasya’dan sürgün ile gelen, tüm halkların ortak paydası Çerkeslik kavramı ile paylaşılan kimlik arayışı, zamanla Abhazların, Osetlerin, Adigelerin, Çeçenlerin ve diğer halkların kendi kimlik arayışları içinde örgütlenmesini getirdi. Sürecin bu biçimde gelişmesi uzun uzun tartışılır. Ancak bu halkların Osmanlı’ya ilk sürgün edildiklerindeki ortak bileşkesi ile sağladığı bütünlük, bugün ortada yok. Var olan veya var edilmeye çalışılanın kontrollü bir seyir içinde olmasını isteyenlerin arzularına göre biçimleniyor. Gerek Kafkasya’da gerekse Türkiye ve dünyadaki siyasi gelişmeler bu halklar içinde de kendine yoldaş arayıp bulabiliyor. Bu yol üzerinde her kurum kendi doğruları ile yol alırken ortak paydadaki ana değerler yavaş yavaş yok oluyor. Bu toplumun kendine karşı yabancılaşması, inanç üzerinden topluma dayatılan ve hiç ama hiçbir şekilde bu halklara ait olmayan yeni yaşam biçimleri asimilasyon sürecini de hızlandırıyor. Kuzey Kafkas halklarının yaşam, kültür, folklor, gelenek gibi Xabze dediğimiz yazılı olmayan kuralları içindeki yaşamlarına ait değişimin, bu aksından sapan örgütlenmeler ve çalışmalar ile devam ettiğini görebiliyoruz. Bunun sonuçlarını toplumun yaşadığı büyük kentlerde çok daha net görebiliyoruz. Aslında orta yaş kuşağının her iki sonucu da çok net gördüğü bir zamanda, yeni kuşağın kimlik arayışına yön verecek olumlu örgütlenmelerin yapılması gereğine inanıyorum. Nereden bakarsanız bakın, bugün dünyada kaybolmakta olan dillerin içinde birçok Kuzey Kafkas halkına ait diller yer almakta.

SSCB döneminde ata vatanlarında yaşayanlar, Osmanlı’ya sürgünler ile gelip o coğrafyanın sınırları içinde çok farklı iklim kuşaklarında yerleşenler, birçok çevrenin, baskının, sosyal yapının ve buna benzer etkilerin dayatıldığı bir süreçte varlıklarını günümüze kadar getirebildiler. Bugüne kadar gelen değerlerin taşınmasında rol alan o orta kuşak sahneden ayrılırken, tüm dünyadaki siyasi, emperyalist güçler de kendi saflarına katacak kaynaklar arayışında Kuzey Kafkas halklarına el attılar. Değişik bölgelerde farklı örgütlenmeler yaratarak, sistemin değirmenine su taşıyacak Çerkesleri de buldular. İktidarlar zaman zaman bu yolda imkânlar da sundu. Toplumsal sorumluluktan uzak bazı Çerkesler ve kurumlar bu imkânları kişisel amaçları doğrultusunda kendi özgüven yükselmelerinde kullandı. Halkların her manada tükenişinin süregeldiği, hatta buna seyirci kalındığı böyle dönemlerde bu değerlere sahip çıkıp geleceğe taşımanın sorumluluğunu da görmek lazım.

İşte tam da bu gerçekler içinde, kendimizi sorgulamamız lazım. Her 21 Mayıs’ta, alanlarda geçmişin acı hatıralarını anıp toplumsal sorunlarımıza sahip çıkmanın arayışında olurken, örgütlü kurumlarımızın, toplumun özdeğerlerine sahip çıkacak, onu dili, kültürü ve her varlığı ile yaşatacak, özgür, bağımsız, dünya halkları mücadelesi içindeki yerini alacak şekilde örgütlenmesini sağlayacak çalışmalar yapması gereklidir. Bu, hangi halktan, hangi ırktan, hangi dilden, hangi inançtan olursa olsun, mücadelenin var olması için kaçınılmaz gerçektir. Bu, her 21 Mayıs’ta kimlik arayışının hatırlanmasının da özü olmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları

Kültürel mirasın rant ve betonla gölgelenişi

Türkiye mimari çeşitliliği ve zengin kültürel dokusuyla önemli bir ülke. Anadolu’nun dört bir yanına yayılmış geleneksel sivil mimari örnekleri -Safranbolu’nun cumbalı evlerinden Mardin’in taş...

Fillerin kavgasında ezilen otlar!

Abhazya, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, binlerce yıl yaşadığı topraklarda bağımsızlığını ilan etti. Sovyet döneminde Gürcistan’a bağlı özerk bir cumhuriyet olan Abhazya, bağımsızlığının...

Asrın depreminin ardından 2. yılında bakış!

Türkiye coğrafyası deprem kuşağında ve topraklarımızın %78’i deprem riski altında. Tarihsel süreçlere de bakıldığında yaşanmış olan depremler ve acılar bu gerçeği hatırlatmakta. İşte bu...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

TARİHTE BU AY

Yazarla sohbet

- Advertisement -spot_img