Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

İğde çiçekleri…

Zifiri karanlıkta poyrazın alıp getirdiği mızıka melodilerini, ansızın kabayelin çalıp götürdüğü zamanlarda açardı iğde çiçekleri. 

Ansızın belli belirsiz gelen mistik, limonsu, aromatik kokusu bir anda yok olur, arardı gözlerim etraftaki en yakın iğde ağacını. 

Dikenli gölgesinde kahve kabuklu gövdesine dayanıp yakmak isterdim coğrafyanın tüm ağıtlarını… 

İğde ağacı yıllar boyu, tüm dikenlerine inat, gümüş suyuna bulanmış narin yaprakları arasından fışkıran minik sarı, küçük bir çanı andıran çiçeklerini, bir coşkun ırmak misali saldığında bağrına; çağıran yollara inat koymazdı gölgesinden dışarıya seni… 

Uzunyayla iklimine en uygunu ve suya en az ihtiyaç duyan ağaç türü olan iğde meyvesini tadanlar bilir, bir “nısaşe”de (gelin alma ritüeli) yediğiniz “thurumbey”den (un kurabiyesi) farksızdır tadı… 

Yıllar önce Halbed Nane’nin bir iğde çekirdeği, bir parça iğde ağaç parçasını ve bir de yayınbalığının omurgasından bir küçük bölümü kesip birleştirdikten sonra bir basit firketeyle orlondan el örme, bordo renkli kazağıma omzumdan sabitlediğini hatırlıyorum. Uzun zaman omzumda bir maskot gibi taşımıştım gururla. 

Nedenini ne ben sordum ne o söyledi… 

Sonraları çok gördüm kırmızı duvağının ucuna asılmıştı aynı objeler, gözyaşları içinde bir Uzunyayla gelinine… 

Çok sonraları ben de sürekli şanssız kazalar yapan amca oğlumun arabasına astım aynısını.  

Nedenini ne o sordu ne ben söyledim… 

İğdeler en kara iklimlerde açar, en umutsuz çorak toprakların bağrına keskin bir hançer gibi saplanıp, dalında sallanırken tombul tarlakuşları, fısıldar göremediğin bereketi, umudu, hakikati sana… 

Umudunu kestiğin toprağa bir iğde fidanı dikersen anlayacaksın ne demek istediğimi… 

Yazarın Diğer Yazıları

Çiy taneleri…

Tozlu bir yolculuğun sonunda eriştiğimiz bir “Ket ceug” idi Uzunyayla bozkırında... Gündüz gözüyle görseniz bu kârgir binanın içine insan girmez diye düşünebileceğiniz kadar eğrelti yapının,...

Samanyolu kokulu geceler…

Bozdağ’ın eteğinde inatla şırıldayan kör çeşmenin kıyısında dayanılmaz uyku nöbetlerinden biriydi. Yılkı sürüsünde öğle sıcağının uyuşukluğuyla birlikte çeşme ayağı boyunca yumuşacık taze çimenleri otlamak vazgeçilmez...

Her zamanki akşamüstüne benzemiyordu o gün…

Bir kırgınlık üzerime sinmişti sebepsiz. Güneşin batmaya yakın aydınlattığı şeker dağları birbirine küsmüş, kaskatı duruyorlardı sanki. Oysa aynı dağlar gündoğumunda altın saçan ışıklar altından bir gülümseme...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img