Bu seçimler pek çok “ilk”i barındırıyor. Yaklaşık 50 yıl sonra iktidardaki bir parti oylarını artırdı. Adeta bir bakıma 1983’deki gibi, anayasa referandumuna dönüştürülen seçimlerde, bu kez halk askeri vesayete “dur” derken, çok daha önemli bir şeye de “yeter” dedi: Öcülerle korkutulmaya! İçeride ve dışarıda savaşa, popülist vaatlere, bildik “vatan millet sakarya” edebiyatına “hayır” dedi. Ve önündeki neredeyse tek seçeneğe oy verdi.
Peki bütün bunlara “hayır” diyenlerin neden bir sol partiye “evet” demediği sorulabilir ama bunun yanıtı da açık. “Vardı da mı vermediler?” Biliyorum ÖDP’den, EMEP’den, SDP’den bahsedilecek hemen, ama ne yazık ki şu gerçeği de görmek zorundayız: Halkın içinde yoklar!
Bugün AKP’nin başarısının temel nedenini maddi gücünde aramak kolaycılık olur. Asıl mesele 1990’lardan bu yana mahalle mahalle örgütlenmeleridir.
Bir gazeteci olarak, 1994’deki yerel seçimler öncesi bir aya yakın onlarla birlikte oldum. Çalıştığım Panaroma dergisindeki yazımın başlığı “Kırmızı karanfilli adil düzen”di. Yerel seçimlerde büyük başarı göstereceklerini, ilk genel seçimlerde de iktidara aday olduklarını yazdığım için büyük tepki gelmişti sol kesimden. Görünen köy kılavuz istemez!
Yoksul mahallerinde yaşayanların büyük kısmı onlara oy vereceklerini söylüyordu. Üstelik pek çoğu Karaoğlan’ın partisine oy vermişti bir önceki seçimlerde. Bir zamanlar “Düzeni değiştireceğiz” diyen Ecevit’ten geriye Fethullah Gülen’in elini öpen Ecevit’in kaldığını görünce de, bu kez düzen değişikliğinden bahseden bir başka partiye yönelmişlerdi.
Bu çelişki gibi görünebilir. Bana göreyse, sosyo-ekonomik olarak en alt grupta yer alan geniş kesimler açısından bakıldığında gayet anlaşılır.
Ama tek neden de bu değildi. O yoksul mahallerinde yaşayanlar, mahalle örgütlenmeleriyle tanışmış, sıkıştıklarında kapılarını çalacak bir adresin varlığını görmüşlerdi. Yani öyle bir örgütlenmişlerdi ki, mahallede yaşayanları tek tek tanıyorlardı neredeyse.
Oysa bu örgütlenmeyi bizden öğrendiler.
Doğrusu halkımızın, düşünceleriyle değil, duygularıyla hareket ettiğine inanlardanım.
Beğensek de beğenmesek de, seçim sonuçlarının bir olası CHP-MHP koalisyonu düşünüldüğünde, alınabilecek en iyi sonuç olduğunu düşünüyorum. Üstelik yeni mecliste DTP’liler ve bağımsız sol vekiller var.
Seçim sürecinde yaşanan bir diğer “ilk”de, Jineps’in desteklediği adayları açıklaması oldu. Hatta bunun da ötesinde bir başka “ilk”e daha imza atarak, Baskın Oran ve Ufuk Uras’ı Çerkes seçmenlerle bir araya getirdi. Sanırım Çerkesler de bu seçimde ilk kez oylarının gücünü ölçtüler.
Darbe anayasasının “sözde” referandumundan sonra ilk kez ben de oy kullandım. Nihayet oy verebileceğim bir alternatifimin olması nedeniyle heyecanla gittim sandık başına. Bir yandan da kendi kendime sorup durdum: Bunca zaman şu bağımsız adaylık meselesi niye düşünülmedi, diye. Sanırım, yenilgi psikolojisini atlatıp, alternatif yaratabilecek özgüvene kavuşabilmek için tam 27 yıl geçmesi gerekiyormuş!
E, yaşanan toplumsal travmaya, darbenin oluşturduğu kalıcı arazlara bakınca hiç şaşmamak gerekiyor. Bkz: Anayasa, seçim sistemi, partiler yasası, lider sultası ve mesela Deniz Baykal, YÖK, eğitim sistemi, genel geçer değerler, sanattaki estetik anlayış hatta hit olan şarkılar, şarkıcılar, kentleşme, v.s.
Bu seçimlerde benim gibi yıllardır oy kullanmayan binlerce insanın oy kullandığını biliyorum. Belki Baskın Oran, Ayşe Tükrükçü, Doğan Erbaş gibi farklı sesleri meclise taşımaya yetmedi ama “Artık biz de varız” mesajını duyurduğuna inanıyorum. Nitekim Ufuk Uras’lı, Akın Birdal’lı, Hasip Kaplan’lı, Sevahir Bayındır’lı bir meclisin daha geniş kitlelerce yakından izleneceği açık.
Her bir “postal arası”yla entegre edilen, hatta imha edilen sol kesim, yıllar sonra mecliste temsil edilecek, ve bence bu temsil, belki de önümüzdeki seçimlerin kaderini belirleyecek kadar önemli olacak. “Terörist” ya da halk deyişiyle “Anarşik” tanımlarıyla yaftalanan, halka yabancılaştırılan sol isimler için bu temsil hem kendileri, hem onlara oy verenler hem de asıl oy vermeyen geniş kitleler için olağanüstü öneme sahip. Dolayısıyla meclisteki en ağır yük onların, çünkü halka; yıllardır bizi yöneten, birbirinin aynı partilere mahkum olmadığını, farklı bir seçeneğin olabileceğini göstermekle yükümlüler. Beden dillerinden, seçtikleri sözcüklere, tutarlılıklarından, cesaretlerine kadar onların nezdinde bir alternatif dünya görüşüdür, sınavdan geçecek olan. Demokrasi, özgürlük, kardeşlik, hukukun üstünlüğü gibi kavramların altını dolduran, adil ve dürüst vekil örneğini halka göstermek zorundalar. Yani, geniş kesimlerin hep duyduğu ama içi boşaltılan bütün değerlerin karşılığı, tam deyimiyle onlarda vücut bulmalı.
Çok şey mi istiyorum? Bence hayır, uzun bir “postal mesafesi”nden sonra o meclise girmeyi başaranların, bunu da başaracaklarına inanıyorum, inanmak istiyorum.
Sayı: 2007 08